Arama

Mehmet Akif Ersoy - Tek Mesaj #21

_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
25 Ocak 2015       Mesaj #21
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi

Yazı Hayatı


Mehmet Akif, baytar mektebine devam ettiği sıralarda Tanzimat devri son bulmuştur. 0 sıralarda sair Abdülhak Hâmit yeni parlamağa başlamıştır. Yine bu devrin meşhur romancılarından Sami Paşa zade Sezai ise kendisine o zamanlar büyük bir ün kazandıran (Sergüzeşt) isimli romanını henüz yazmamıştır. Yeni yetişen nesilden, Cenap Şebabettin, Tevfik Fikret, Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem, Mehmet Rauf ve arkadaşları ise henüz pek silik ve pek yenidirler. Bunlar «Mektep» ismini taşıyan biri derginin etrafında toplanarak kendilerine bir muhit yapmağa çalışıyorlardı. Roman ve hikâyeleri ile edebî kapasitesini belirtmeğe başlayan Halit Ziya Uşaklıgil ise İstanbul'un edebî çevresinden uzak, İzmir'de bulunmakta ve Hizmet gazetesinde yazılarını yayımlamaktadır.

İstanbul'da yeni yetişen yukarıda isimlerini saydığımız gençlerle, onların arkadaşları ise, Abdülhamid'in istibdat idaresinden göz açarak Recai zade Mahmut Ekrem'in etrafında bir türlü toplanamıyorlardı. Bu sırada (Servet-i Fünun) edebî mektebi kurulmak üzere idi. Gerek tanzimatçılardan hâlâ hayatta kalanlar ve gerekse yeni yetişen nesil Türk edebiyatında bir yenilik yapmak, doğunun tesirinden kurtularak, batının egemenliğine girmek istiyorlardı. Muallim Naci taraftarları ise bunun aksi bir fikir taşıyorlardı. Onlar batının egemenliğini kabullenmekle beraber, yıllardır devam eden Arap ve Acem edebiyatının terkedilemiyeceğini de iddia ediyorlardı. Bunlara göre yüz yıllarca bağlı kaldığımız doğu medeniyetini hiçe saymak, bu medeniyetten faydalanmamak akıl kâri değildi.

İşte Mehmet Akif 14-15 yaşlarında iken İstanbul'da edebî durum bu merkezde idi. Ortada doğu ve batı diye iki taraf vardı. Tanzimatçılardan arta kalanlarla, yeni yetişen nesil; Muallim Naci taraftarlariyle fikir yönünden çarpışma halinde idiler. Muallim Naci, Mehmet Akif'in mülkiyeden hocası idi. Bu yüeden Mehmet Akif, Muallim Naci'nin tarafını tutuyordu. O yeni olduğu halde, yenilik istiyenlere katılmadı. Yaşadığı muhit ve gördüğü tahsil hayatı onu tabiî olarak Muallim Naci'ye bağlıyordu. Muallim Naci, gazel vadisinde, yeni tarzda bir takım güzel şiirler de yazıyordu. Mehmet Akif, Muallim Naci'nin yalnız gazel vadisindeki şiirlerini taklid etti ve o şekilde şiirler yazmağa başladı. Lâkin sonradan bu ilk yazılarını beğenmeyerek yayımlamaktan vaz geçti ve yırtıp attı. Buna rağmen o bir türlü hocasının tesirinden kurtulamamıştı. İstanbul darülfünununa profesör olduğu zaman bile Muallim Naci'nin (Tevhid) adlı şiirini talebesine yazdırmış ve bütün bir ders boyu bu şiiri açıklayarak Muallim Naci'ye olan bağlılığını ve hayranlığını isbat etmiştir.

Veterinerliği


Mehmet Akif baytar mektebini bitirince Ziraat Nezareti (şimdiki Tarım Bakanlığı) baytarlık işleri şubesinde vazife aldı. Bir müddet İstanbul'da Bakanlıkta masa başında çalıştıktan sonra baytarlıkla Rumeli, Anadolu ve Arabistan'ı dolaştı. Gezdiği yerlerde bulaşıcı hayvan hastalıkları üzerinde incelemeler yaptı.

Mehmet Akif, ilk şiirini 1895 de yayımladı. Bu şiir (Servet-i Fünun) adlı dergide çıkan (Kuran'a Hitap) adını taşıyan bir şiirdir. Servet-i Fünuncuların en güzel yazılarını meydana serdikleri bu sırada Mehmet Akif, yazı ve fikir arkadaşları olan Herekli Arif Hikmet, Sami Rıfat, Mehmet Kemal, Musa Kâzım, Ahmet Mitat gibi imzalarla, Halil Edip'in çıkarmakta olduğu «Resimli Gazete» de şiirler yazmağa başladı. Mehmet Akif'in bu dergide yayımlanan şiirleri gazel biçiminde ve Muallim Naci yolunda yazdığı bir takım eski şiirlerdir ki, yukarıda da söylediğimiz gibi o bu şiirlerini kitap halinde yayınlamamış ve yırtıp atmıştır. Bir taraftan da Servet-i Fünun dergisine Acem edebiyatından tercümeler yapıyordu.

1898 yılından sonra Abdülhamit devrinin baskısı arttı. Bu yüzden Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan genç neslin sesi çıkmaz oldu. Hele 1901 - 1908 yılları arasında bu dergide edebiyata ait yazıya hemen hemen rastlayamaz olduk. Mehmet Akif de devre uyarak bu sıralarda mecburen sustu.

Öğretmenliği


4 Ekim 1906 da, esas baytarlık vazifesine ek olarak Halkalı Ziraat mektebi hocalığını da üzerine aldı. 25 Ağustos 1907 de de Çiftçilik Makinist mektebi tahrir hocalığını yapmağa başladı.

11/11/1908 de İstanbul Darülfünunu umumî edebiyat profesörlüğüne tayin edildi. 14 Ağustos 1908 de çıkmağa başlıyan Sırat-ı Müstakim dergisi, Mehmet Akif için beğenilir bir yayım aracı oldu. Bundan sonra çok sevdiği bu dergiye muntazaman yazılar yazmağa başladı. Aynı yılda Şiraz'lı Sadi'nin yazılarına karşı büyük bir alâka gösterdi ve onun tesirinde kaldı.

Mehmet Akif'in en çok eser verdiği yıllar 1908-1910 yıllardır. Mehmet Akif'in 1908 yılında Sırat-ı Müstakim dergisinde 29 manzumesi, 1909 da 5 manzumesi, 1910 da 7 manzumesi yayımlandı. Mehmet Akif bu dergide çıkan bütün şiirleri - dördü hariç olmak üzere - 1911 yılında çıkardığı «Safahat» adlı şiir kitabında yayımladı.

Mehmet Akif manzum hikâye vadisinde çok lirik bir üslupla bize en güzel, içtimaî ve tarihî hikâyeler verdi. Onun 1908 yılından sonra nesir sahasında da büyük bir ilerleme gösterdiğine şahit oluyoruz.

İslam Birliği


Mehmet Akif İslâm Birliği mefkûresine bağlı idi. Bu mefkûresinin ışığını biraz da Muhammed Abdû'dan alıyordu. Bu zat İslam Birliği mefkuresinin yayıcısı idi. Ve Mısır'da yetişmişti. Muhammed Abdû'nun İslâmlık idealinin ana hatları şunlardı:

a) İslâm dininde reform yapmak,
b) Arap dilini yenileştirmek,
c) Hükümete karşı halkın haklarını tesbit etmek,
d) Batı medeniyet dünyasına kargı, İslâm ülkelerini birleştirmek.

Bu esaslar, Mehmet Akif'in 1908 den sonra belirmeğe başlayan ve Balkan Harbi ile Cihan Harbi sıralarında inkişaf'eden İslamcılık mefkuresinin kaynağı idî. Bu dört esastan Mehmet Akif yalnız (b) maddesindeki «Arap dilini yenileştirmek» esasını benimsememîşti. Diğer üçü kendi gayesinin bir kopyası olarak kabullendi.

Mehmet Akif geceleri Şehzade başındaki İttihat ve Terakkinin İlmiyye kulübünde arapca dersleri veriyor ve fırsat buldukça da arapçadan çevirmeler yapıyordu.

Mehmet Akif İslâm Birliği idealistlerinin çizdiği yolda yürümeğe 1911 yılından sonra bağladı. Fikirlerini evvelâ Beyazıt, Süleymaniye camilerinde verdiği vaızlarla etrafa yayıyordu.
Son düzenleyen Safi; 10 Mart 2017 22:30