YASA a.
1. Yasama oranı taralından belirli usullere uyularak hazırlanan yazılı hukuk kuralı: Bir ülkenin yasaları. Yürürlükteki yasalar Yasalara uymak. (Eşanl. KANUN.) [Bk. anslkl. böl.]
2. Herhangi bir konuda çıkartılmış yasaları içeren kitap; kanun: Basın yasasının üçüncü maddesi.
3. Hukuk kurallarının tümü; kanun: Yasayı bilmemek mazeret değildir.
4. Yasalarla belirlenmiş, sınırlandırılmış, yasadışı sayılmayan ilişkiler, davranışlar çerçevesi ve bunu içeren alan, yasallık: Yasalar içinde kalmak koşuluyla insan her istediğini yapabilir. Böyle yaparsanız, yasaların dışına çıkmış olursunuz.
5. Şeyleri, insanları belirlediği kabul edilen genel ilke: Doğanın yasası nedir?
6. Bir bütünü (sanat, bilim, bir süreç vb.) oluşturan öğelerin işleyişini yöneten zorunlu ve sürekli ilişki, ilke; kanun: Ekonominin yasası. Yerçekimi yasası.
7. Yasa çıkarmak. yasa koymak, yasa yapmak, yasama gücü tarafından bir yasa önerisi benimsenip onaylanmak. || Yasa koyucu, yasa yapma ya da çıkarma yetkisi bulunan. || Yasa sözcüsü. Danıştay savcısı.
—Anayas. huk. Yasa tasarısı, hükümet tarafından hazırlanarak yasalaşması için Meclis'in onayına sunulan yasa metni.
—Fels. Nesneler ve insanlar için kesinlik, değişmezlik ve zorunluk sayılan genel kural: Yaşamak için yemek gerekir, bu bir doğa yasasıdır. (Bk. ansikl. böl. Fels.)
—Fizs. mekan. Bir hareketin yasası, üzerinde hareketin oluştuğu yörüngenin, normal (I, g) gösteriminin parametresini, bu yörünge, parametrelenmiş (I, f) yayının taşıyıcısı olarak göz önüne alınabildiğinde, başka bir t parametresine bağlı olarak belirten bağıntı. (s = f(t) ise f=g- dir.)
—Olasıl. Bir X rastlantı değişkeninin olasılık yasası, X in alabildiği değerlerin O kümesi ile, X'in herhangi bir O Boröl altkürnesine ait olma olasılığından oluşan ikili.
—Psikan. J. Lacan'a göre, üstbenin baba görüntüsünden kaynaklanan yasaklama ve itme gücünün simgesel boyutu. (Bk. ansikl. böl.)
—Siyas. bil. Yasa egemenliği, hükümet üyelerinin ve memurların Anayasa, yasa ya da yönetmelikte belirtilen hukuk kurallarına uymalarını belirten kalıplaşmış söz.
—Tar. Moğol imparatorluğu’nda askerlik ve hukuk işlerini düzenleyen "Cengiz yasası"nın kısa adı olduğu gibi, eski türk devletlerinde de dinsel ilkelere dayalı olmayan tüm yasama kuralları. (Bk. ansikl. böl.)
—Uluslarar. huk. Yasalar uyuşmazlığı, uluslararası özel hukuk alanında, bir uyuşmazlığa uygulanacak yasanın hangi devlete ait yasa olacağı konusunda çıkan anlaşmazlık. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL. Din, Yahudilikte Yasa ya da Torah’ dar anlamıyla Tevrat'ın yasama bölümünü ya da her zaman kullanılan geniş bir anlamda Tevrat’ın tümünü belirtir.
Hıristiyan gelenekte şu ayrımlar yapılır:
1) Tanrısal yasa, Vahiye dayanır ve her türlü yasanın ilkörneğini ve en yüksek normunu oluşturur. Tanrısal yasa, Sina'da açıklanan ve Eski Ahit'te yer alan Eski yasa ya da Musa'nın yasası ve Yeni Ahit'te yer alan Yeni yasa ya da İsa’nın yasası olarak ikiye ayrılır.
2) Pozitif yasa ya da insan yasası, kamu yararına bağlı olarak insan yasamacılar tarafından yayımlanır ve Yurttaşlık yasaları ile Kilise yasaları ’ndan oluşur. Kilise yasaları, her şeyden önce kilise hukukunda yer alır. Kaynağını siyasal iktidardan alan yasalara göre kilise hukukunun, topluluk ve kişilerin hıristiyan özgürlüğünü, incilin kilisede git gide daha iyi belirtilip yaşanmasını sağlayacak biçimde yükseltmek gibi kendine özgü bir özellik taşır. Siyasal ve dinsel iktidarlar arasında patlak veren ve Kilise tarihi boyunca süren çatışmalar da bu durumdan kaynaklanır.
3) Doğal yasa (paz/Wyasa'nın karşıtı), pozitif yasalardan önce yalnızca insan doğasının gerekimlerine dayanır. Bu kavram günümüzde şiddetle eleştirilmekte ve var- oluşsal dayanaktan yoksun bir soyutlama olduğu düşünülmektedir.
—Fels. Platon’a göre yasa öyle bir insana bağlıdır ki, "düzen ve kural onun ruhunda, eşitlik ve yasa adını alır; insanları doğru ve töreli yapan budur; adaleti ve kanaatkârlığı sağlayan da budur" (Gorgias).
Yasayı doğal ve Tanrfnın istediği bir öğe sayma anlayaşı Bossuet'nin görüşüdür. Montesquieu ona yeni bir tanım getirir; bu tanımda yalnız maddi ve manevi evrenin düzenlenişi yer alır; "Yasalar eşyanın doğasından gelen zorunlu bağıntılardır" (TEsprit des lois [Yasaların ruhu], 1,1). Ancak akıl bu yasaları saptayabilir ve topluma benimsetebilir: bu nedenle yasanın kaynağı ve dayanağı yalnız odur. XVIII. yy.'da ortaya çıkan akılcı akım, yasayı yöneticilerin keyfi davranışına bağlı kılmak istemeyen bir anlayışa kavuşturmak amacıyla bu yönde çalışacaktır. Yasayı yöneticinin iradesi değil, insan aklı belirlemelidir; bu nedenle her ulusun siyasal ve sivil yasaları, J.'-J. Rousseau' nun açıkladığı gibi evrensel değer taşımalıdır; bu anlayış 1789 devrimcilerini ve insan ve yurttaş hakları bildirgesi'm doğrudan etkilemiştir; "Yasa genel iradenin ifadesidir" (md. 6). Gerçekten bu görüş ünlü Contrat social'ih (Toplum anlaşması) ana fikridir; Rousseau bu yapıtında genel iradenin ancak aklın sesiyle dile gelebileceğini belirtir. Üstelik, Rousseau yasanın aynı zamanda zorlayıcı ve özgürlüğün ancak bununla mümkün olduğunu açıkça bildiren kişidir: "Nasıl yapmalı ki, insanlar itaat etsinler, ama kimse kumanda etmesin; hizmet etsinler, ama kimse efendi olmasın; insan gerçekten, olabildiğince özgür olsun ki, açık bir sıkıntı yüzünden kimse, özgürlüğünü kaybetmesin, çünkü bu başkasının özgürlüğüne zarar verebilir. Bu mucizeyi ancak yasa sağlayabilir. insanlara adaleti ve özgürlüğü yalnız yasa verebilir, toplumun iradesinin ürünü olan bu yararlı kuram insanlar arasında doğal eşitlik hakkını yaratır. Bu ilahi ses, her yurttaşa kamusal aklın kurallarını benimsetir ve ona hem kendi aklının dediklerine göre hareket etmeyi, hem * kendisiyle çelişkiye düşmemeyi öğretir" (Discours sur Töconomie politiçue [Ekonomi politik hakkında söylev]).
Böylece XVIII. yy. düşünürleriyle, açıkça doğa bilimleri modeline göre bir hukuki yasa kavramı yaratmaya çalışan bir çaba ortaya çıktı.
Kant yasayı (alm. Gesetz) aklın yargısına bağlar Bu anlayışa göre, her insani eylemin dürtüsü yalnız yasadır ve "ödev, yasaya saygı nedeniyle bir eylemi yerine getirme zorunluğudur" (Töreler metafiziğini temellendirme), çünkü "ödev duygusuyla yapılan bir eylem, sevginin etkisinden ve onunla birlikte iradenin her türlü ereğinden bağımsız olmalıdır; eğer bu nesnel olarak yasa değilse ve bütün eğilimlerine aykırı da olsa, yasaya itaatin gereği olarak bu pratik yasaya katıksız bir saygı duymuyorsam, iradeye onu belirleyebilmek için hiçbir şey kalmaz" (ay. ypt). Yalnız yasa, tasarlanan haliyle, kendi içeriğinden bağımsız olarak akıllı varlığın iradesini yedebilir. O takdirde Kant şöyle diyebilir: "iradeyi, herhangi bir yasaya bakmaktan doğan sonuçların fikir olarak onda uyandırabileceği bütün dürtülerden kurtardığına göre, geriye ancak eylemlerin, kendisine yalnız ilke hizmeti görecek genel yasaya evrensel uygunluğu kalır; başka bir deyişle her zaman öyle hareket etmeliyim ki, özdeyişimin evrensel bir yasa olmasını isteyebileyim" (ay. ypt).
Hegel'e göre, bir soyutlama olmaktan öte, yasa devlet kuramında somut ve evrensel olarak vardır: Devlet yasayla konan ve var olan akıldır. Bu nedenle, "nesnel bir töre"de yasa hak fikrinin "önerilmiş varlığı' 'dır (das Gesetztsein): bundan dolayı özgürlüğün somutluğu onunla ifade edilir (Hukuk felsefesinin ilkeleri).
Yasa, ilk sosyalistlerde bir olgunun sonucu gibi gösterilir. Bu anlayış, Proudhon' un açıkladığı gibi, bir iradenin ya da bir evrenselliğin ürünü sayılan her türlü yasa fikrini reddeder: “Yasa, egemen olanın iradesidir: bundan dolayı, bir monarşide yasa kralın iradesinin ifadesidir; bir cumhuriyette yasa halkın iradesinin ifadesidir, iradelerin sayısındaki fark dikkate alınmazsa iki sistem tam anlamıyla birbiriyle özdeştir:.her ikisinde de, yasa bir iradenin ifadesi sayıldığından (oysa bir olgunun ifadesi olmalıydı) hata eşittir" (Qu'est-ce que la propriötö? [Mülkiyet nedir], . Marksist yasa anlayışının yukarıda anlatılan kuramlarla hiçbir bağlantısı yoktur. Yasalar insanların öznel iradesinden bağımsız kurallardır. Nitekim doğa, tarih kendi öz yasalarına göre yürür ve gelişir; onun için bu yasaları ortaya çıkarmak gereklidir. Marx, Kapital'de amacının “modern toplumu devindiren ekonomik yasayı ortaya çıkarmak" olduğunu yazar.
—Huk. Yasaları çıkarmaya yetkili organ, çağdan çağa ve ülkeden ülkeye değişim göstermiştir. Mutlak monarşiler döneminde hükümdar, yasaları yapmaya ve uygulamaya yâ da uygulatmaya yetkili tek organdı. Bu anlamda, yasama ve yürütme yetkileri onun elinde birleşmişti. Sınırlı monarşilere geçiş ve seçimle gelen meclislerin oluşması, yasa yapma yetkisinin de hükümdardan koparak demokratik (temsili) organlara geçmesi anlamına gelmiştir. Bu açıdan, demokratik rejimlerde, ister sınırlı monarşi (Büyük Britanya örneği) ister cumhuriyet sistemlerinde olsun, yasa yapma yetkisi seçimle oluşmuş meclislere aittir Yasaların içerikleri bakımından genel, nesnel ve soyut kurallar koydukları, bu yönden de tek tek kişileri hedef alan birtakım idari işlemlerden ayrıldıkları genellikle kabul edilir Bu yöntem ya da yaklaşım, yasanın içeriği açısından tanımlanmasına yol açar ki, bu bağlamda yasa, maddi yapısı ya da özü açısından öbür hukuk kurallarından (özellikle idari işlemlerin birel nitelikte olanları) ayırt edilir. Ancak, gerek eski çağlarda gerekse günümüzde, genel ya da soyut içerik taşımayan yasalar da var olmuştur, hatta bu nitelikteki yasalar çoğalmaktadır: belli kişilerin affını, belli kişilere aylık bağlanmasını öngören yasalar bunların en bilinen örnekleridir. Ayrıca bütçe yasaları ile kalkınma planlarına ilişkin yasalar da içerikleri bakımından soyut ve genel olmaktan çok, somut ve özel, üstelik geçici karakterdedirler. Bu özellikler, yasa denen hukuk kuralının, maddi içeriğine göre tanımlanamayacağı yolunda görüşlere yol açmıştır. Organik ya da biçimsel adı verilen yaklaşımlar, yasama organlanrıca çıkartılan hukuk kurallannın, içerikleri ne olursa olsun, 'yasa” tanımına gireceklerini kabul eder.
Türkiye'de ikinci meşrutiyet döneminde 1876 tarihli Kanun-ı esasi'de yapılan değişiklikten bu yana (1909) yasama yetkisi meclisin ya da meclislerin elindedir. İkinci meşrutiyet döneminde Heyeti âyan ve Meclisi mebusan, 1920'den başlayarak da TBMM, yasa yapmaya yetkili organdır. 1961 Anayasası döneminde yasama meclisi Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olmak üzere ikili bir yapı göstermiş olduğu için, yasa yapımında da bu iki meclis birlikte söz sahibiydiler. Ancak Millet Meclisi Senato ya oranla daha etkili bir konumdaydı. 1982 Anayasası'yla yeniden tek meclisli yapıya dönüldü; bugün yasama yetkisi TBMM'nindir. Anayasa bu yetkinin devredilemeyeceğini bildirmekle birlikte belli durumlarda Meclis'in Bakanlar kurulu'na belli süreler içinde kanun hükmünde kararnameler çıkartma yetkisini vermesi ve yine Anayasa uyarınca bu kararnamelerle yasalarda değişiklik yapılabilmesi mümkündür.
Türk hukukunda yasa temel ve asli işlem niteliği gösteregelmiştir. Şu anlamda ki, yasanın bulunmadığı durumlarda, yürütme de bir işlem yapamamaktadır. Bu anlamda yürütme, yasamaya bağımlı bir karakter taşımıştır. Yasalar, başta özgürlükler alanı olmak üzere; türk kamu hukukunda, Anayasa’dan sonra gelen en temel hukuki çerçeveyi oluştururlar. Örneğin, temel hak ve özgürlükler ancak yasayla sınırlanabilir. TBMM'de yasa hazırlığında inisiyatif Bakanlar kurulu'ndan gelebileceği gibi (yasa taşanları), tek tek üyelerden ya da üye gruplanndan da gelebilir (yasa önerisi). Tasarılar, kural olarak, Meclis genel kurulu'ndan önce ilgili komisyonlarda görüşülür. Yeni Anayasa, yasa tasarılarının görüşülmesi ve kabulü için aranan çoğunluk oranlarını düşürmekle, yasama işlevinin engellemelere uğramadan ve hızlı biçimde gerçekleşmesine olanak sağlamıştır. TBMM tarafından kabul edilen metin, Cumhurbaşkanı tarafından Resmi gazete de yayımlanır. Cumhurbaşkanının, yasatan bir kez daha görüşülmek üzere Meclis'e geri gönderme yetkisi de vardır. Bütçe yasaları bunun dışında kalır. Meclis, kendisine geri gönderilen yasayı aynen kabul ederse. Cumhurbaşkanı da bunu yayımlamak zorundadır.
Yasalar, kural olarak Resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girer ve sonuç doğurmaya başlar. Bununla birlikte yasama organı yasanın yürürlüğe giriş tarihini aynca kararlaştırabilir. Yasalar, yürürlükte bulunduldan zaman birimi içinde hukuki sonuç doğurabildiklerinden, kural olarak, kendilerinden önceki dönemin hukuki olaylarına uygulanamazlar. Bu anlamda, "yasaların geriye yürümezliği” ilkesi, hukuk devletinin de bir güvencesini oluşturur.
Yasalar, kural olarak genel ve soyut ku- rallan içerdikleri için, bunların somutlaştırılması ve uygulanabilmesi için idare'nin ve genel olarak yürütme organının birtakım düzenleyici ve açıklayıcı işlemlerine gerek vardır. Türk kamu hukukunda, Bakanlar kurulu tarafından çıkartılan ve yasaların nasıl uygulanacağını gösteren, ayrıca yasalarca konan buyruklann yerine getirtmesini sağlayan başlıca işlem biçimi "tüzükler''dir. Bakanlar kurulu gibi, Başbakan ve bazı kamu tüzel kişileri tarafından çıkartılan yönetmelikler de yasa- lann uygulanmasını sağlayan hukuki araçlardan biridir Ancak, kurallar hiyerarşisi ilkesinin bir gereği olarak, nasıl yasalar Anayasa ya aykırı olamazlarsa, tüzük ve yönetmelikler de yasalara aykın kurallar taşıyamazlar. Yasaların denetimi Anayasa mahkemesi'nde yapılırken, idare'nin çıkardığı tüzük, yönetmelik, gibi genel düzenleyici işlemlerin denetimi de idari yargı organları tarafından yapılır.
—Psikan. J. Lacan yasayı istekle olan ilişkisi nedeniyle ele alır. Simgesel yasa, çocuğun annesinden isteklerine bir biçim vererek isteğin tanınmasına yol açması bakımından bu isteğe varlığını verir. Simgesel eksen, kültür düzeninin, yani bir kültürü oluşturan dil ve bütün göstergeler sistemi düzeninin ta kendisidir Babasoylu bir kültürde, baba aile adını, doğan öznenin dilini ve kimliğini aktaran kişi olması bakımından, bu düzenin taşıyıcısıdır. Gene bu bakımdan, baba, kendini dile getirmek için dilin sözcükleriyle (“gösterenin gösterileri”) yasa aşamasına yükselmek zorunda olan isteği yasaklar. Oysa sözcükler, olanaklı görüntülenmelerinden biri de baba olan Oteki'nin gerçekleridir, istek, yasanın karşıtı değil, bağlılaşığıdır. İstek ve hazzı olanaklı duruma getiren, yasa ve yasaklamadır.
—Tar. Moğollar ın gizli tarihi'nin verdiği bilgilere bakılırsa, Timuçin "Cengiz" unvanıyla tüm Moğollar'ın hakanı ilan edildikten (1206) sonra Cengiz Yasası, Yasa adı altında 33 kitap halinde toplandı. Cengiz Han, yetki verdiği oğullarından Çağatay'ı Yasa'nın yürütme erkiyle görevlendirdi. Cengiz Han soyundan gelen hükümdarlar, kendileri ve devletleri müslümanlaşıp türkleştikten sonra bile Yasa'ya bağlı kaldılar. Gerçek müslüman ve dindar kişiler olarak tanınan ilhanlı hükümdarı Ebu Sait (1317-1335), altınordu hanı Toktamış (1376-1395), Özbekler’den Şeybani hanedanının kurucusu Muhammet Şeybani (1500-1510), çağatay hanlarından Aiaettin Tarmaşirin (1326-1334), Kırım han sülalesi olan Giraylar (1426-1792), özellikle de Timur (1370-1405) sonuna kadar Yasa' yı şeriattan üstün tuttular. Ancak Timur, Yasa'nın adını "töre" olarak değiştirdi ve çok iyi bildiği töreye ölene kadar bağlı kaldı. Timur'un torunu Uluğ bey (1447-1449), töreyi İslamlığa aykırı bularak şeriata döndü. Türkleşmiş moğol devletlerinin ve Orta Asya hanlıklarının da zamanla şeriatı Ya- sa’ya yeğlemeleri sonucu XVIII. yy. sonlarından başlayarak geçerliliğini yitiren Cengiz yasası ya da töre tam anlamıyla unutulup ortadan kalktı. Öte yandan, Ya- sa'nın yurttaşlık hukukuyla ilgili olan ve "Bilig" denen bölümü, sadece İlhanlIlar' da uygulanma alanı bulduğundan, bu devletin sona ermesiyle (1353) birlikte çok daha önceden yürürlükten kalktı.
—Uluslarar. huk. Türk hukukunda yasalar uyuşmazlığına ilişkin temel kurallar 20 mayıs 1982 tarih ve 2675 sayılı Milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkında k.'da belirtilmiştir. Bu yasaya göre hak ve eylem ehliyeti ilgili kişinin ulusal hukukuna bağlıdır (md. 8). Evlenme ehliyetine ve koşullarına taraflardan her birinin kendi ulusal hukuku uygulanır (md. 12). Boşanma ve ayrılık nedenleri ve hükümleri eşlerin müşterek ulusal hukukuna bağlıdır (md. 13).
Kaynak: Büyük Larousse