Arama

Anthony Van Dyck - Tek Mesaj #3

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  anthony_van_dyck.jpg
Gösterim: 587
Boyut:  119.9 KB

Ad:  George_Digby,_2nd_Earl_of_Bristol.jpg
Gösterim: 376
Boyut:  109.7 KB

Ad:  Anthonis_van_Dyck_Self_Portrait.jpg
Gösterim: 1325
Boyut:  46.3 KB

Ad:  Anthonis_van_Dyck_044.jpg
Gösterim: 514
Boyut:  160.6 KB

Ad:  Anthonis_van_Dyck_016.jpg
Gösterim: 444
Boyut:  47.1 KB

VAN DYCK
(Anthonie), flaman ressam (Anvers 1599 - Londra 1641). Anversli bir tüccarın oğlu, sanat yaşamı kısa, ama göz kamaştırıcıdır. Prenslerin ve kralların gözdesiydi, İngiliz portre okulunu kurdu ve bir renge adını verdi; "Van Dyck kahverengisi". 1609-1612 arasında Van Balen’in yanında çıraklık yaptı, Jordaens ve Rubens ile çalıştı ve 1618'de Anvers’teki Saint-Luc loncasına usta olarak kabul edildi. 1620’de, ilk kez olarak, koleksiyoncu Hovvard tarafından, İngiltere sarayı'na sokuldu ve Howard sayesinde Venedik resmini tanıdı. 1622-1627 arasında İtalya'da yaşadı; Roma'da kardinal Bentivoglio'nun konuğu oldu, sonra Cenova'ya yerleşti. Sanatçı yetenekleriyle olduğu kadar zarifliğiyle de ünlenen Van Dyck, özellikle portreler yaptı. 1627 -1632 arasında Anvers'te kiliseler için çalıştı ve portreler gerçekleştirdi. 1630'da Paris'e gitti, ünlü kişilerin tasvirlerinden oluşan bir gravür dizisi yaptı (Van Dyckin ikonografisi, 1636'da yayımlandı; 1645'te daha eksiksiz bir basımı yapıldı). 1632'de, Charles I tarafından Londra'ya çağrıldı. Kral, sanatçıya şövalye unvanı verdi; onu lütuflara ve paraya boğdu. O tarihten sonra Van Dyck İngiliz soylularının portrelerini yaptı ve Blackfriars’ta ya da Eltham'daki kır evinde lüks bir yaşam sürdü.
Van Dyck, 1616-1620 yılları arasında yaptığı Havari başlan (Dresden ve Besançon müzeleri) ya da Sarhoş Silenoslan da (Brüksel Güzel sanatlar müzesi) anlaşıldığı gibi, bir süre il Caravaggio ile Jordaens'in etkisi arasında kararsız kaldıktan sonra, Rubens'in üslubunun çekiciliğine kapıldı, onun yaygın fırça vuruşlarını ve parlak renklerini benimsedi; ancak, bu üslubu kendi micazına uyarlamayı bildi. Sanatçı ayrıca, Tiziano’ya, bolognalı ressamlara, il Correggio'ya da çok şey borçludur. Rubens gibi edebiyat ve mitolojiden alınma konuları işleyen Van Dyck, Suzan ile Yaşlılar (Münih), Renaud ile Armida (Louvre ve Baltimore), Cupido ile Psykhe (Hampton Court), Diana ile Endymion (Prado) ya da Amaryllis ile Myrtillos (Göteborg) gibi tablolarında, bu konulara hem duyumsal, hem de sevecen bir çekicilik katmıştır. Van Dyck aynı zamanda bir katolik ressamdır: Flandre ve Brabant kiliseleri için yaptığı büyük boyutlu tuvallerde ölçülü ve yumuşak, özgün bir barok anlayışı görülür. Mistisizmi, süzgün bir hüznü yansıtan ince ayrıntılarla doludur. Kutsal Aile, Pietâ, Aziz Francesco'nun ve- citleri gibi sevdiği temalarda görülen bu özellikler, resimlerinin beğenilmesinde büyük bir rol oynadı. Ancak, asıl başarısını eşsiz bir portre ressamı olmasına borçludur. Portrelerinde, Cenova, Anvers ve Londra dönemleri olmak üzere üç dönem görülür. Cenova'da, Rubens'in gösterişli portrelerini örnek alarak, Spinolalar, Durazzolar, Brignole Saleler gibi büyük ailelerin üyelerini olanca görkemleriyle yansıtmasını bildi. Şahlanan atları zaptetme ye çalışan binicilerin, ağır kumaştan giysileri içinde dimdik oturan mağrur kadınların boy resimlerini yaptı. Oldukça aşağıya yerleştirilen ufuk çizgisi, alttan yukarıya bakılıyormuş gibi görünen figürler, biçimleri uzatarak, eteklere daha fazla ge nişlik vererek portreye anıtsal bir hava kazandırır. Bu alanda en başarılı yapıtları, Markiz Balbi (Washington), Cenovalı bir kadın ile kızının portresi (Brüksel), Paolina Adorno (palazzo Rosso, Cenova), Markiz Cattaneo Washington) ve bir kırmızılar uyumu içinde Roma’da yaptığı Kardinal Bentivoglio’duı (Pitti sarayı, Floransa). Anvers'te, burjuvalardan, dostlardan, sanatçılardan oluşan bir müşteri kitlesi için Van Dyck flaman tarzına özgü yarım boy portrelere, yalınlığa, uçuk renklere, kıvrımlı fırça vuruşlarına döndü; kişisel ayrıntılar üstünde titizlikle durdu, tinsel yöne önem verdi. Ressam J. Yan Waele (Münih), Snijders ile karısı (Kassel), Anne Wake (Mauritshuis) ya da Maria Lııisa de Tassis (Vaduz) gibi yeni başyapıtlar ortaya koydu. Buna karşılık, İngiltere'de yaptığı dört yüze yakın protrede Van Dyck, bir siluetin, bir yüzün yalnızca en ayırtedici çizgilerini yakalamakla yetinmedi, her kişinin yüzünde o kişinin peşinden koştuğu ideali de yansıtmaya çalıştı. Bu resimlerde oldukça inceltilmiş boyalar, en ince nüansları vermeye olanak sağlayan renkler kullanılmıştır. Sıcak renklerle işlenmiş gölgeler, altın ve gümüş rengi ışığın etkisini daha da artırır. Kadife, ipekli, saten gibi kumaşların şaşırtıcı gerçekliği, titizlikle seçilmiş mavi, mor, beyaz gibi renklerin değerlendirilmesine olanak verir. Sevimli Mary Ruthven (Prado), George ve Francis Villiers (Londra), Bedford kontesi (lord Egremont kol.) ve yeşillikler ortasında, beyaz atını dizgininden tutan, siyah fötr şapkalı, beyaz ipek ceketli, kırmızı pantolonlu Charles I (Louvre), daha birçok başka resimle birlikte, ayrıcalıklı sınıfı içinde görülen bir ulusun şaşırtıcı portresini oluştururlar.
Van Dyck, XVII. yy. İngiliz portre ressamlarını (Lely, Dobson, Kneller) ve Flandre bölgesinden G. Coques'u derin bir biçimde etkilemiş, XVIII. yy. transız ressamlarına esin kaynağı olmuş, Reynolds ve Gainsborough'un sanatlarında silinmez izler bırakmıştır.

Kaynak: Büyük Larousse