ABD: Vaadedilmiş topraklar
Biz Müslümanlar bütün dünya hadiselerini İslam’ın temel kaidelerine göre değerlendirmek zorundayız. İnancımıza göre dünya hayatımız bir HAK-BATIL mücadelesi şeklinde tazim edilmiş bir imtihandır.
Dünyada meydana gelen olayları Hak-Batıl mücadelesi gerçeği dışında değerlendirmek bir Müslüman için vahim bir hatadır. Hiçbir Müslüman bu hataya düşmemelidir. Kur’an, Hz. Âdem (a.s)’den Peygamberimize kadar yaşanmış bütün olayları Hak-Batıl mücadelesinin doğal bir sonucu olarak bizlere aktarmaktadır.
Nuh (a.s)’un inkârcı kavmine, İbrahim (a.s)’in Nemrut’a, Musa (a.s)’nın Firavun’a, İsa(a.s)’nın nefsini ilah edinmiş Yahudi önderlere, Peygamberimizin Ebu Cehil’e, küffara karşı verdiği mücadelede yaşanan olayların hepsi Hak-Batıl mücadelesinin doğal bir sonucudur.
Asrısaadetten günümüze, günümüzden kıyamete kadar olmuş ve olacak siyasi, askeri, sosyal ve iktisadi bütün olaylar Hak-Batıl mücadelesinin bir yansıması olmuş ve olacaktır. Günümüzde Hak-Batıl mücadelesi Milli Görüş sahibi şuurlu Müslüman topluluklar ile Irkçı Emperyalizm, Siyonizm ve işbirlikçileri arasında geçmektedir. “İman endeler Allah yolunda savaşırlar.
Kâfirler ise tağutlar (put adamlar) yolunda savaşırlar. Öyle ise siz şeytanın dostları ile savaşın. Muhakkak şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa: 76) Olayların Hak-Batıl mücadelesi kapsamında yaşanmış ve yaşanacak olması, kâinatın tek yaratıcısı ve sahibi olan Allah’ın takdiri ve dilemesi iledir.
Kullarını bu dünya hayatında imtihan eden Allah, bu imtihanın bir hikmeti olarak iktidar ve hâkimiyeti, hakka veya kuvvete inanan topluluklar arasında döndürmektedir. “…İşte böylece biz, o (zafer) günlerini insanlar arasında dolaştırır dururuz. Bu, Allah’ın sizden iman edenleri belirtmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.” (Ali İmran: 140)
Bizler günümüz dünyasında kuvveti üstün tutanların hâkim olduğu bir dönemi yaşamaktayız.
Bu dönem “Yeni Dünya Düzeni” olarak tanımlanmıştır. Bu dönemin görünürdeki muktedir gücü Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’dir. Gerçekte ise bu hâkimiyetin görünmeyen muktediri Siyonizm’dir. Hak-Batıl mücadelesinde Hakkı üstün tutan Milli Görüş sahibi şuurlu Müslüman taraf olarak, kuvveti üstün tutan tarafın inançlarını, hedeflerini, insanlığa bakışlarını, çalışma metotlarını bilmeliyiz ki, onlara karşı yürüteceğimiz mücadelede ifrata ve tefrite düşmeden orta ve hikmetli bir yol bulabilelim.
Türkiye ve dünya Müslümanları olarak dersimize iyi çalışmak zorundayız. Teşhis ve tedavide ihmal ve gevşeklik içinde bulunmamalıyız.
Siyonizm’i tanımadan ABD’yi, ABD’yi tanımadan Siyonizm’i tanımamız mümkün olmaz.
ABD’nin bir devlet olarak ortaya çıkmasını sağlayan en önemli etken Siyonizm’in “Vaat edilmiş topraklar” inanışıdır. ABD’nin temel misyonu Siyonizm’in dünya hâkimiyetini sağlamaktır.
Allah(c.c) İsrail oğulları ile ilgili olarak şu hükmü vermiştir. “Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrail oğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı geldiğinde üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik, onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular.
Bu, yerine gelmesi gereken bir söz idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelindiğinde (öyle kullarımızı göndeririz ki) yüzlerinizi kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Kudüs’e) girsinler ve yendiklerini mahvetsinler. ” (İsra: 4-7)
Bu ayette anlatılan Tapınak’ın birinci yıkılışı ve birinci sürgün, Yahudilerin MS 70 yılında Romalılar tarafından Kudüs’ten sürülmelerinin karşılığıdır. Bu olay, Yahudilerin Hz. Yahya’yı öldürdükleri ve Hz. İsa’yı da öldürmek için tuzak kurdukları dönemin hemen ardından, yani “kibirli bir yükseliş ve bozgunculuk” hareketinin ardından gelmiştir.
Yahudilerin bu ayette belirtilen ikinci yükseliş dönemi ise, İspanya’dan engizisyon sonucu sürülmelerinden itibaren başlar. Yahudiler hiçbir zaman Vaat edilmiş Topraklara bir gün dönecekleri inancından vazgeçmezler. Kehanette bulundular. Kabalist Hahamlar İspanyada 1480′li yılların ortalarında tanrının elini zorlamak için şartları hazırlama kararını alırlar.
İspanya Yahudileri Avrupa’nın her tarafına dağıldılar. Osmanlı topraklarına yerleştiler. Luther’e Protestanlık mezhebini kurdurarak Avrupa’yı yanlarına çektiler. Katoliklerin yasakladığı faizi Calvin’in çabalarıyla serbest hale getirmeyi başardılar. Çünkü tarih boyunca faiz Yahudilerin diğer milletlerin varlıklarını ellerinden almak için kullandıkları bir silah olmuştur.
İnanışları gereği bütün Yahudileri Kudüs’te toplamaları gerekiyordu, bunun için deniz yolunu tercih ettiler. Bu yolu bulması için Kristof Kolomb’u görevlendirdiler. O asıl ismi Juan Colon olan bir İspanyol Yahudi’siydi.
Kristof Kolomb, 3 Ağustos 1492′de üç karavela ile birlikte İspanya’nın Palos limanından yola çıktı. 11 Ekim 1492 tarihinde Hindistan’da bir ada sandığı Yeni Dünya’ya ayakbastı. Kolomb bu yolculuğunu Kutsal yerleri kurtararak, ‘Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek inancıyla yapıyordu.
ABD’nin kurulması
Keşiften takriben üç yüz yıl sonra bu topraklar üzerinde 1787 yılında ABD kuruldu. ABD’yi 17. yüzyılın başında İngiltere’de yaşanan dini ve fikri çatışmalardan kaçan ve “New England”a yerleşen Luther ve Calvin ekolünün sadık müntesiplerinden Püritenler kurmuştur.
Püritenler İngiltere’den göçlerine, Yahudilerin Mısırdan çıkışı gözüyle bakıyordu. Püritenler Amerika’yı “Mesih’in gelişine gönüllü olarak yardım edecek” bir ülke, Mesih Planı gereğince Vaat edilmiş Toprakların Yahudilerin eline geçmesine yardım edecek bir müttefik güç olarak planlamışlardı.
ABD bu kuruluş görevini her zaman yerine getirmiştir, getirmeye de devam ediyor. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, G20, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Bankası, İMF ve NATO gibi kuruluşların tamamı “Yeni Dünya Düzeni” kuruluşları olarak Mesih inanışına uygun bir dünyanın inşası için faaliyet gösteren destek kuruluşlarıdır.
1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO toplantısında Sovyetlerin dağılmasından sonra yeni düşman olarak İslam’ın ilan edilmesi, Büyük İsrail’i kurma gayesinin tek engeli olarak görüldüğü içindir.
ABD önderliğinde yürütülen siyasi, askeri, iktisadi bütün operasyonlar dünyaya Mesih inanışı istikametinde Siyonizm adına bir ayar çekme operasyonundan başka bir şey değildir. Vaat edilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail’in kurulması, bunun emniyeti için Afganistan’dan, Yemen’e, Endonezya’dan, Fas’a kadar bütün İslam coğrafyasının hizaya getirilmesi kutsal bir görevdir.
Çünkü bu görevin tanrı tarafından verildiğine inanılmaktadır. Thomas Jefferson’un şu beyanı bu inanışın bir delilidir: “Tanrı, İsrail oğullarına tarih boyunca nasıl rehberlik ettiyse, Amerika’nın kurucularına da öyle rehberlik etmiştir” ABD yi yöneten ister Bush olsun, ister Hüseyin Obama, bu görev değişmeyecektir.
Bugün ABD’nin NATO yoluyla Afganistan ve Pakistan’da yürüttüğü savaş bizim Deccal dediğimiz, onların Mesih dedikleri kimsenin beklenen düşmanını kaynağında kurutma savaşıdır.
İslam kaynaklarına göre Horasan bölgesinden çıkacak siyah bayraklı bir ordu, Medine yönünden gelecek bir başka ordu ile Şam’da birleşecek ve Hz. İsa (a.s)’nın da yardımıyla Deccalı ve ordusunu ortadan kaldıracaktır. ABD ve müttefikleri Horasan toprakları üzerinde bulunan Afganistan ve Pakistan’ı kontrol ederek bu ordunun çıkmasına engel olmaya çalışıyor.
ABD’nin Pakistan üzerinde kurmaya çalıştığı baskının temelinde Peygamberimiz tarafından çıkacağı haber verilen bu ordunun ayak sesleri var. Pakistan’da dört bine yakın İslam okulunun ABD ve müttefiklerinin baskısıyla kapatılması bu ihtimale yönelik bir operasyondur.
ABD ve müttefiklerinin bölgeye demokrasi getirme ve halkların geleceğini kendi iradeleriyle belirleme hakkını verme vaatleri bir aldatmacadan başka bir şey değildir.
ABD ve müttefikleri yeryüzünde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmasalar dahi yürüttükleri bu savaşı kaybedeceklerdir. Çünkü onlar Müslümanlarla değil İslam ile savaşmaktadırlar. Onlara göre Siyonizm’in tek düşmanı İslam’dır. Yolları çıkmaz yoldur. Onlar için tek kurtuluş savaştıkları İslam’a teslim olmalarıdır.
Allah’ın hükmü kesindir, değişmez. “Onlar (kitap ehli) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah’ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.
Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış olmalarındandır.” (Ali İmran: 111-112)
Allah mülkünde tek tasarruf sahibidir. Galip olan da O’dur.