Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Temmuz 2015       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
baştacımız yüce Kitab’ımız Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi, müslümanların başlıca iki azılı ve büyük düşmanı vardır. Bunlardan biri yahudiler, diğeri ise müşriklerdir. Yahudiler derken elbette içinde bulunduğumuz dünyayı adeta elinde bulunduran ve kendi heva ve heveslerine göre idare eden siyonist zihniyettir. İslam beldelerinin başındaki kukla ve satılmış hainler eliyle İslam âlemini sömüren, baskı, zulüm ve diktatörlükle senelerdir müslümanları tesirsiz ve adeta bir değersiz bir çöp hale getiren başta siyonizimdir. İslam ümmetini Allah ve Şeriat’tan uzaklaştıran, aslından koparan, Allah korkusundan mahrum bırakan, kadınları iffetsizleştiren, müslüman milleti haçlı dünyasına bugün işçi ve borçlu duruma getiren nedir? Tabi ki, siyonizmin tezgahladığı sinsi oyunlardır…
 
Misyonerler, komünizm, demokrasi gibi İslam düşmanı kurum ve sistemlerden sonra İslam düşmanlarının biri de siyonizimdir. Siyonizim meselesi yanlız müslümanların baş belası değil, tüm dünya insanlığının başına bir beladır.
Siyonizm, yahudilerin dünya hâkimiyyetini gerçekleştirmek için başlatmış oldukları bir hareketin adıdır ve kurucusu da yahudi Theodor Hertzl’dir. Bu teşkilatın gayesi; Yahudinin efendi, diğer bütün milletlerin de köle olduğu bir dünya kurmaktır. Bu gayelerini gerçekleştirebilmek için siyasî, kültürel ve ekonomik alanlarda bütün milletlerin ve bütün cemiyetlerin arasına sızarak önemli gördüğü sanai tesislerini, ithalat ve ihracatlarını, basın-yayın organlarını elde tutmaya çalışır. Siyonizm esas gayesini, değiştirilmiş, muharref Tevrat’tan alır. Çalışmalarını buna göre yapar. Yahudinin arzularına göre ayarlanmış, değişikliğe uğratılmış olan Tevrat, siyonizm için önemli bir kaynak kabul edilir. Muharref Tevrat’ın „Mezburlar“ kitabının 2. fasıl 7. cümlesinde bakınız ne deniliyor:
„Sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı yer sizi olacak…“
 
Korkunç emeller besleyen siyonizm, insanlığın en büyük tehlikelerinden biridir. Bugün şanlı Kudüs dahi siyonizmin esaretine mahkûmdur. Yahudilerin dünya hâkimiyyeti için çağlardan beri, sistemli bir şekilde çalışmaları bütün milletleri, bugünkü felaket uçurumunun yanına getirmiş, fakat bu milletlerin içinde bulundukları gaflet, uyanmalarına imkân vermemiş ve hatta birinci ve ikinci cihan harplerinde dahi ders almamış ve düşmanlarını hâlâ teşhis edememişlerdir. Yahudi insanoğlunu maddiyata esir etmiş, maneviyattan uzaklaştırmıştır. Bilhassa İslam ile mücadelede bulunan yahudi, Anadolu’lu müslüman Türk, Kürt vs. milletlerini İslamiyyet’ten uzaklaştırmak için türlü dolaplar çevirmekte, müslümanlar aleyhine cephe almaktadır. Büyük ve küçük bozgunculuklar hep onun başının altından çıkmıştır. Bilhassa yahudiler, Türkiye başta olmak üzere İslam âleminde büyük tahribat yapmışlardır. Ve bu işe de Hilâfet müessesesini yıkmakla işe koyulmuşlardır.
Siyonizmin insan topluluklarını mahvetmek için hazırladığı plan şundan ibarettir.
1- Genç nesle kötü ahlak aşılayarak fesada uğratmak;.
2- Ailelerde İslamî hayatı yıkmak;
3- İnsanlara günahları ile tahakküm etmek;
4- Sanatı düşünerek edebiyatı müstehcen, şehevî kalıba dökmek;
5- Mukaddesata hürmeti tahrip etmeli, hürmete layık görülen insanlar hakkında rezilane vakıalar uydurarak onların itibarını kırmalı, inançsızlığı teşvik ederek akaidi kökünden baltalamalı ve manevî sahalarda ihtilaflar ve ayrılıklar körüklenmeli;
6- Hudutsuz bir lüks, baş döndürücü modaları ve çılgınca harcamaları teşvik etmeli, keseye el verişli ve basit şeylerden zevk almak hassasını derece derece ortadan kaldırmak;
7- Kitlelerin dikkatlerini avam eğlenceleri, oyunlar, gayri makul spor mücadeleleriyle oyalamalı ve bunun gibi halkı eğlendirerek, düşünmekten alıkoymak;
8- Hükümetlerin ölümünü hazırlaması, insaniyete ızdırap, elem ve yoksullukla zayıf düşürmek;
Aslında buna benzer daha nice maddeler vardır. Nitekim bunların hepsini buraya almak imkânsızdır.
İşte görüldüğü gibi siyonizm asırlar önce aldığı bu kararları bugün yürürlüğe koymuş ve bugün yanlız İslam beldelerini değil bütün dünyayı kana boyamış ve boyamaya da deva etmektedir.
Kurulduğu günden beri siyonizmin güdümünde olan diğer bir işgalci „devlet“ de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kendi insanının gözyaşı ve kanı üzerinde devlet kuran ve bunu faşist baskı rejim „Tek Şef“likle sürdüren; askerin namlusunu kendi halkına çevirdiği bir zaman diliminde yaşayan ülkedir Türkiye.
 
Ve tarihi gösterge yine 1948 senesi üzerindedir. Amerika’nın dünya imparatorluğuna soyunduğu tarihtir 1948. Dünyanın umumî manzarası böyle iken 1948 yılında, ortaya yeni bir devlet çıkıyor. Yüzlerce, binlerce yılın birikimidir bu devlet: Adı Israil! Hıristiyan batı Avrupa’nın burnunun dibinde, İslam âleminin böğründe çıkan devlettir Israil. Uluslararası sermaye odağı ABD tarafından Birleşmiş Milletler’e sunulmaktadır Israil. Ve 1948 yılında yüzyıllar sonra bir „Yahudi Devleti“ dünya tarafından tanılmaktadır. Birleşmiş Milletler’de ABD birinci olarak Israil’i tanırken, Türkiye, ikinci olarak Avrupa’nın önünde tanımaktadır. Yahudi devleti yüzyıllarca bütün insanlığı içten kemirerek, keyfiyet planında perişan oluşunu sağlayarak, insanlık âleminin hayat damarlarını kopardıktan sonra, sinsice zalim bir fırsatçılıkla, terörle velhasıl milyonların kanının üzerinde kurulmuştur. „Büyük Şeytan“ ve emperyalist ABD liderliğindeki Avrupa’nın „Şımarık Çocuğu“ İsrail, güvenilir sınırlarını her gün daha da genişletme ve yayma eğilimindedir. Bu sınırlar bütün ortadoğu devletlerinin topraklarını kapsarken, insanları da köleleştirme furyasına da dahil etmektedir. Bir başka deyişle İslam âleminin en büyük tehlikesini arz etmektedir.
 
Şimdi buraya bir nokta koyduktan sonra hep birlikte tarihe bir yolculuk yapalım ve yahudilerin tarihteki gerçek yüzlerini görelim. Tarihte bilhassa peygamberlerin başlarına gelen hadiseler, korkunç iftiralar, bunu gösteriyor. Örneğin Hz. Osman’ın Hilâfet’i döneminde Abdullah ibni Sebe isimli bir münafık ortaya çıkıyor. Görünüşte İslam’ı kabul etmiş, müslüman olmuş, müslümanların arasına giriyor. Hz. Osman devrinde Mısır valiliğine atanıyor. Her gittiği yerde Hz. Osman’ı kötülüyor, aile efradına devlette görev veriyor diye bu gibi haberlerle Mısır halkını Halife’ye karşı ayaklandırıyor. Mısır’dan dört bin atlı gelerek Hz. Osman’ın evinin arka duvarını yıkarak o mübarek zatı -ki cennetle müjdelenmiş ve cennette Peygamberimiz’in komşusu ve meleklerin dahi kendisine imrendiği Hz. Osman’ı- Kur’an-ı Kerim okurken şehid ediyorlar. Abdullah ibni Sebe yahudi dönmesi bu hain bir seferinde şöyle diyor: „Bir çobanla dahi karşılaşsam onu bile Halife Osman’a karşı kışkırtırdım!“ der. İşte bu da İslam’a ve İslam dinine karşı siyonizmin, yani yahudilerin oynadığı bir oyundu.
 
Diğer bir bariz örneği de İttihatçılar sergiledi. Sultan Abdülhamid tahttan indirildi ve bu suretle kalenin kapısı kırıldı. Otuz küsür senelik halifeliği sırasında düşmana bir karış bile toprak vermeyen o büyük hakanı, o son nöbetciyi, „Kızıl Sultan“ diyerek, „müstebit“ diyerek bertaraf ettiler. Sultan Abdülhamid’e karşı Jön Türkler’i yetiştirip öne süren ve Abdülhamid’i tahttan indirmek için Selanik’ten harekat ordusunu üzerine sürdürme;
İşte bütün bunların arkasında da siyonist yahudiler vardır. Hatta „Hal Fetvası“nı, tahttan indirme kararını bizzat kendisine Emanuel Karasu isimli yahudi kendisine takdim etmişlerdir. Sultan Abdülhamid bu manzara karşısında „Hal Fetvası’na üzülmedim ama, diğerleri dururken bu tahttan indirme kararını bir yahudinin getirip takdim etmesi ben çok üzdü!“ der. Dikkat ederseniz Hz. Osman zamanında ortaya çıkan, ümmetin kanını akıttıran ve bugün dahi İslam âlemini parça parça bölen, kan gölü haline getiren siyonizmdir ve yahudilerin oyunudur.
 
Abdülhamid’i taht’tan indirme, yahudilerin İslam Hilâfet’ini ilga etmek için hazırladıkları oyunun ilk perdelerindendir. Artk tezgahlanan oyunun diğer perdelerinin sahneye konmasının zamanı gelmişti. Fakat bu oyunda baş rol alacak bir kahraman lazımdı. Bunun için de öyle bir ortam hazırlanmalı idi ki, o ortamda baş oyuncu kahramanlaştırılmalı idi. Millet onu bağrına basmalı, herkes ona itaat etmeli idi. Yani millet önüne bir kurtarıcı edasıyla, bir fedakar sıfatıyla çıkmalı idi. O kahraman da idareyi eline alıp ayağına yer edinceye kadar ikiyüzlülüğünü muhafaza etmeli, dinden imandan bahsetmeli, namaz kılmalı ve „Gayemiz, İstanbul’da düşman elinde esir bulunan Halife’yi kurtarmaktır!“ demelidir. Ve bütün bunlar için, bir savaşın sahneye konulması lazımdı. Mağlubiyetle neticelenecek olan bu savaşın arkasından da bir Kurtuluş Savaşı sahnesi tertip edilmeli ve esas işte, bu sahnede bu işin münafıklığını, şeytanlığını çok iyi yapacak olan ve bunun için yetiştirilen ve Anadolu’ya gönderilmek üzere, son Halife Vahdeddin tarafından yeteri kadar para verilerek görevlendirilen ve fakat Ingilizler adına çalışmak gayesiyle Galata Köprüsü’nden İngilizler tarafından uğurlanan biri ortaya çıkmalı, vatan ve milleti kurtaran kahraman diye tanıtılmalı ve takdim edilmelidir. Hem öyle tanıtılmalı ve öyle takdim edilmelidir ki, son derece itibar ve itimat edilir olmalı ki, milletin din ve imanıyla, namus ve şerefiyle oynasa bile, kimseden ses çıkmamalı, yer yer çıksa bile, dostları ve devlet  kuvvetleri tarafından bastırılmalıdır. Ve işte o zaman, yüzlerce sene ve defalarca Avrupalı’ların ve haçlı seferlerinin İslam dini aleyhinde yapamadığını, yıkamadığını yapmalı ve yıkmalıdır. Hem de yapma ve yıkma ile ilgili kararların alındığı günler bayram günleri olarak ilan edilmelidir. Ve millet de eğitim yoluyla, basın vasıtasıyla, askerin dipçiğiyle o hale getirilmelidir ki, bayramlara davet edildiğinde tıpış tıpış gelmelidir.