Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Temmuz 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
VİRÜS a (fr virüs:, lat. virüs, özsu, suyuk, zehirden).
1. Optik mikroskopta görülmeyen, genellikle bakteri geçirmez süzgeçlerden geçen ve özellikle tek tip nükleik asit (DNA ya da RNA) içermekle ve ökaryot hücrelerde zorunlu asalak olmakla bakterilerden ayrılan mikroorganizma.
2. Virüs parçacığı, sözkonusu virüse özgü bir nükleik asit (DNA ya da RNA) ekseni ile onu saran protein kabuktan (kapsit) oluşan birim.

Ad:  Virüs1.JPG
Gösterim: 2459
Boyut:  16.9 KB
—Bitki patol. Gizli virüs, belirti vermeyen bitki virüsü. || Kalıcı olmayan virüs ya da hortum virüsü, böcekte uzun süre hastalık yapmayan virüs. (Yaprak bitlerinde, virüs hayvanın içinde üreme çevrimine girişecek yerde böceğin hortumunda kalır.) || Kalıcı virüs, taşıyıcı böcek tarafından bulaştırılan ve böcekte uzun süreli bir enfeksiyon yaratan bitki virüsü.

—Böcbil. Virüs billurları, bir virüs kapsayan ve poliedroza yakalanmış böceklerin hücrelerinde bulunan billur cisimler. (Virüs billurlarının yayılması hastalığın bulaşmasına yol açar.)

—ANSİKL. Virüslerin varlığı, 1898'de, görünüşte mikropsuz olan aftlı humma püs- tüllerinin kazıntısını şırınga ederek bu hastalığı yeniden oluşturan Löffler ve Paul Frosch'un (1860-1928) çalışmalarıyla kanıtlanmıştır. 1935’te Stanley tütün mozaiği virüsünü buldu. Daha sonra, ultrasantrifüj, elektron mikroskobu ve çeşitli kültür yöntemlerinden yararlanan R Gastinel, C. Levaditi, P töpine vb.’nin çalışmaları virüslerin özelliklerinin belirlenmesini sağladı.

Virüslerin fiziksel özellikleri. Geçirgenliği bilinen kolodyum süzgeçler sayesinde virüslerin büyüklüğü ölçülebilir ve 10 ila 300 nm arasında olduğu görülür (bakte- riyofaj, 10 ila 50 nm; vaccinia, 175 nm; çocuk felci virüsü, 15 nm; herpes, 300 nm vb.). Elektron mikroskobu bunların küre biçiminde olduğunu gösterir. Virüsler bakteriyolojide kullanılan besiyerlerinde üretilememekte, yalnız bazı canlı dokularda üretilebilmektedir. - 20 °C soğukta tahrip olmazlar, ama sıcaklığa dayanıklı değildirler. Elektrik akımına duvarlıdırlar; elektroforezle yerleri değiştirilebilir ve kültür ortamında yalıtabilirler. Radyasyonlara ve antiseptiklere az ya da çok duyarıdırlar.

Virüslerin yapısı. Bütün öteki canlılarınkinden daha basittir. Duruma göre bir tek nükleik asit (DNA ya da RNA) zincirinden oluştukları kabul edilir. Bu zincir bir kabuk (kapsit) oluşturan proteinlerle çevrilidir, ama bu proteinler diğer bütün hücrelerde olduğu gibi virüslerin kendileri tarafından sentezlenmez. Virüsün asalak olduğu hücrelerden kaynaklanır; virüs onlara bu sentez için gerekli enzimleri ve hammaddeleri (aminoasitler) verir. Yani virüs ancak bir hücrenin (konak hücre) içinde asalak olarak yaşayabilir. Virüsün bir organizmadan diğerine geçmesi için, o virüslere özgü nükleik zincir (DNA ya da RNA) ile son konakta edindiği protein kabuktan oluşan virüs parçacıklarının rol oynadığı kabul edilmektedir. Virüs parçacığı başka bir hücreye girer germez kılıfını (kabuğunu) atar ve konağın metabolizmasına karışarak onun DNA ya da RNA’sıyla birleşir ve onda az ya da çok önemli bozukluklara neden olur: eğer metabolizma ağır derecede bozulmuşsa, hücre ölür, virüs yeniden çoğalır ve bir önceki hücrede edindiği kabukla başka hücrelere bulaşır; eğer bozukluklar az önemliyse, içlerinde virüs bulunan hücreler virüsün çekirdek kısmını (yapay bir gen gibi) kendi kromozomlarına ekler ve atipik bölünebilen hücrelere, yani ur (kanser) hücrelerine dönüşürler. Birinci grup olgulara virüslü bulaşıcı hastalıklar denir (grip, sarıhumma, kızamık vb.). Virüsün girdiği organizmanın hızla yarattığı bağışıklık tepkimesinin, virüs DNA ya da RNA’sının bir hücreden diğerine geçmek için sarındığı protein kabuğa karşı olduğu sanılmaktadır. Antikorlar bu kabuk sayesinde hızla virüs parçacığını bulur ve yok ederler, ikinci grup olgularda birincinin tersine, bağışıklığın oluşması daha zordur, çünkü DNA ya da RNA bireyin hücreleriyle birleşmiş ve bu nedenle korunmuştur. Bazı kanserlerin virüslerden ileri geldiği yalnız hayvanlardaki (kuşlar) çeşitli kanserlerde kesin olarak kanıtlanmıştır, ama insanlarda gözlenen kanserlerde henüz böyle bir yargıya varılamamıştır.
Nükleik asitlerinin tipine (DNA ya da RNA) göre virüsler, iki grup halinde sınıflandırılır. RNA’nm DNA sentezleyebileceğini in vitro gösteren "ters transkriptaz" ın bulunması, DNA'lar olmaksızın bir genomla bütünleşebilen bazı RNA'lı virüslerin etki biçiminin anlaşılmasına olanak vermiştir. Rous sarkomu virüsü gibi melez RNA-DNA kanser virüsleri bu çeşit virüslerdir.
Virüsün girdiği konak hücrenin gösterdiği tepkimeler arasında, yeni keşfedilen bir maddenin (interferon) oluşumunu da saymak gerekir. Bütün bu kavramlar zaman içinde, yolları birbirine kavuşan viroloji ve moleküler biyolojideki gelişmeler sayesinde ortaya konmuştur.

—Böcbil. insanda, hayvanlarda ya da bitkilerde hastalıklara yol açan birçok virüs, eklembacaklılar ve özellikle de böcekler aracılığıyla bulaşır: sarıhumma virüsü, bir memeli hayvandan (ara konak) geçtikten sonra Aedes cinsinden bir sivrisinekle bulaşır; patates kıvırcık hastalığı ve yaprak kıvrılma hastalığı virüsleri bitki bitleriyle (özellikle Myzus persicae) patatese geçer. Bu böcekler, taşıdıkları hastalıkları bulaştırırlar. Bulaşma süreci virüse ve onu taşıyan böceğe göre farklılık gösterir: arbovirüslerin çoğu sivrisineklerle, Phlebotomus’larla ya da kodeslerle bulaşır; tütün hastalıklarına yol açan virüsler öbeği, şekerpancarında görülen sarılığın tersine bitki bitleriyle taşınmaz. Bazı virüsler hastalığı bulaştıran hayvanda (bitkibiti, Cicadella, Aleurodes) uzun bir kuluçka dönemi geçirebilir, bu hayvanın bedeninde kalabilir, çoğalabilir; ama bazılarının kuluçka dönemi kısadır bunları yapamaz. Akarlar, ikikanatlılar ve yarımkanatlılar dışında kalan böcekler (bazı kınkanatlılar ve düzkanatlılar) de virüs bulaştırabilir.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 15:34