UTANMAK gçz. t.
1. Kendi ya da baş ka birinin neden olduğu bir şeyin, bir durumun onur kırıcılığı ya da gülünçlüğü nedeniyle ezici bir küçüklük, bir alçalma duygusu içinde olmak; utanç duymak, mahçup olmak: O mektubu hatırladıkça hâli utanırım. Yaptıklarından, geçmişinden utanmak.
2. Bir şeye, bir şey yapmaya utanmak, onuru kırılmak, ayıplanmak, gülünç olmak vb korkusuyla onu yapmaktan çekinmek: Geçen ay ondan borç almıştım, bu ay blrkez daha İstemeye utanırım, O sözleri sizin yanınızda yinelemeye utanırım Yalan söylemeye utanmıyor musun?
3. Bir kimseden utanmak, bir olay, bir durum nedeniyle o kimseye karşı utanç duygusu İçinde olmak: Babasından çok utanmış, onun yüzüne bakamaz olmuştu; kendisini yakından ilgilendiren bir kimsenin yaşam biçiminden, davranışından vb. utanç duymak: Hırsızlık yapan kardeşinden çok utandığını söylüyor.
4. Çekingen davranmak, çekinmek: Kalabalık karşısında şarkı söylemez, utanır.
5. Utanıp arlanmak, utanıp sıkılmak, çok utanmak, mahçup olmak.
♦ utandırmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi utandırmak, onun utanmasına, utanç duymasına yol açmak: Davranışı buradaki herkesi utandırıyor Bu kabalığıma karşı gösterdiği anlayış beni utandırmıştı.
2. Bir kimseyi utandırmak, yaptığı bir hareketle kendisine güvenmiş olan bir kimseyi zor durumda bırakmak; yüzünü kara çıkarmak: Seni onlara ben önerdim, beni utandırma.
3. Bir kimseyi utandırmak, onda bir minnet duygusu, bir yetersizlik, bir tedirginlik duygusu uyandırmak; mahçup etmek: iltifatlarınla beni utandırıyorsun. Çok cömertsiniz, bizi utarıdınyorsunuz.
Kaynak: Büyük Larousse