TARHAN (Abdülhak Hamit), türk şair, oyun yazan (İstanbul 1852 - ay. y. 1937). Tarih i liva, Ruzname gibi yapıtların yazan hekimbaşı Abdülhak Molla’nın (1786 -1853) torunu; tarihçi (Tarihi devteti aliyeyi Osmaniye [1854]), Mektebi tıbbiye nazırı, Tahran büyükelçisi Hayrullah Efendinin (1817-1866) oğlu. Hocan Tahsin Efendi, Edremitli Bahattin Efendi gibi, hocalardan özel ders aldı. Bir süre Paris'te Hortus Collâge'de (1863-1864) okudu. BabIâli tercüme odası’nda (1864-1865) çalıştı. Babasının görevle gittiği Tahran'da 20 ay kaldıktan sonra onun ölümü üzerine İstanbul’a dönerek 1867'den başlayarak Maliye, Şûrayı devlet, Sadaret kalemlerinde kâtiplik yaptı. Paris büyükelçiliği ikinci kâtipliğine atandı (1876). Burada imzasını koymadan yayımladığı Nesteren (1878) oyununda zalim bir hükümdara karşı halkın başkaldırmasını anlattığı için açığa alındı. Affedilerek Poti (Kafkasya, 1881), Golos (Yunanistan, 1882-1883) şehbenderi, Bombay baş şehbenderi (1883-1885), Londra elçiliği başkâtibi (1886-1888) olarak çalıştı. Londra'dayken Zeynep (bas. 1908) oyununun sansürce incelenmesinde devlet ve hanedanla eğlendiği ihbar edildi, bir kez daha görevinden alındı. Abdülhamit H'ye, edebiyatla uğraşmayacağına söz veren mektubu üzerine elçilik danışmanı olarak Londra'ya dönebildi. Baha sonra Lahey elçiliği (1895-1897), Londra elçiliği müsteşarlığı (1897-1906), Brüksel ortaelçiliği (1906-1912) görevlerinde bulundu. Meclis i âyan üyesi (1914-1919), bu mecliste ikinci başkan olarak görev yaptı. Mütareke yıllarını Viyana’da geçirdi. Kurtuluş savaşı bittikten sonra döndüğü İstanbul’da belediyenin Maçka palas' ta ayırdığı dairede yaşadı. 1928’de İstanbul milletvekili oldu.
ilk şiir kitabı Sahra'dan (1879) başlayarak tanzimat edebiyatında şiirin konularını alabildiğine genişletmiş, dil ve anlatıma önemli yenilikler getirmişti. Çağındaki türk şiirinin divan edebiyatıyla bağlarını kesin biçimde kesti. Günlük yaşamın basit olaylarını konu edinen Divaneliklerim yahut Belde (1885) Paris’te görüp yaşadıklarını sade çizgilerle canlandırıyordu. Divan şiirinin imgelere bürünmüş yapay görüntülerine karşılık doğaya bir gözlemci olarak yaklaştı. Öte yandan ölüm, varlık-yokluk, dünya-ahret, Tanrı’nın varlığı ruh-madde gibi doğaüstü konulara eski şiirin bağlandığı hazır kalıpları kırarak yaklaştı (eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine kaleme aldığı Makber [1885], onu izleyen Ölü [1885], Hacie [1885]). Öte yandan istibdat yönetimine, baskıya, bağnazlığa karşı çıktı; siyasal özgürlük, kadın haklan gibi toplumsal sorunlar üzerinde durdu (Garam [bas. 1923], Kahpe yahut sefilenin hasbıhali [1887], Liberte [bas. 1913]). Divan şiirinin geleneksel biçimlerine karşın uyak düzeninde yeni uygulamalara yöneldi. Yeni aruz kalıpları kullandı; duraksız hece vezniyle denemelere (Baladan bir ses [1911]) girişti. Doğaya yeni bakışına (Hyde Park’ tan geçerken, 1886), yeni duygu ve düşüncelerine (Kürsii istiğrak, 1884), tarihsel değerleri coşkuyla yüceltişine karşın dilde sadeliğe yörıelemeyişi, yer yer özensizliği onun şiirinin yaşamasını engelledi. Yaşadığı dönemde "dâhi” diye adlandırılmış, düşüncelerinin derinliği üzerinde durulmuştu (AbdCılhak Hamit ve mülahazat- felsefiyesi, R. T. Bölükbaşı [1918]). Sonraki kuşaklar ise şiirinin içeriğini (Putları yıkıyoruz kampanyası, N. H. Ran, 1929), dil ve anlatımını (Ararken, N. Ataç [1954]) büyük ölçüde eleştirdiler. Tiyatro oyunlarında düzyazı (Duhteri Hindu [1875] vd.) yanında bazen düzyazıyla şiiri birlikte kullanmış (Tarık yahut Endülüs'ün fethi [1879] vd ), aruz ([1880] vd.) ve heceyle (Nesteren [1877]) manzum tiyatro örnekleri vermişti. Bu yapıtların konusu bazen yerli yaşamdan (Sabrü sebat [1874] yabancı ülkelerden (Duhteri Hindu [1875], Finten vd.), İslam (Tank, ibn Musa [1917] vd.) ve türk (ilhan [1911], Turhan [1913] vd.) tarihinden kaynaklanır. Haksızlıkları, baskı yönetimlerini yerer, yurt ve insan sevgisi konularını işler; tutkuları sergiler (Finten). Batı tiyatrosunun dram ve trajedi türlerindeki deneylerini ilk kez
türk tiyatro edebiyatına aktaran bu yapıtların sahneye uygulanması bazen büyük güçlükler gösterir (Finten vd.)
Kaynak: Büyük Larousse