TAS a. (fars. tas).
1. içine sıvı konan, çukurca ve genellikle metalden yapılma kap: Bakır tas. Çeşme tası. Sebil tası. Tıraş tası.
2. Tas gibi, dümdüz, apaçık; dazlak, saçsız. || Tası tarağı toplamak, bir yerden acele gitmek, ayrılmak üzere bütün eşyasını toplamak; kaçmak.
—El sant. Tas topağı -> mengİt.
—Falcılık. Tası okumak, su dolu bir tasa bakarak gelecekten haber vermek. (Falcı, tasa doldurduğu suyu okuyup üfledikten sonra, su içinde belirlediği varsayılan şekillere göre gelecekteki olayları haber verir. Kimi zaman da suyun içine atılan bir şeyin aldığı konuma göre dileğin olup olmayacağını söyler.)
—Giy. Anadolu’nun bazı yörelerinde, özellikle D. ve Orta Anadolu bölgesinde kadınların giydiği bir tür başlık. (Başın tepesine oturtulmuş ters çevrili bir tası andırdığından bu ad verilmiştir. Üzeri çeşitli şekillerde bezeli olanları da vardır.) || Yangın tulumbacısı tası, tulumbacı örgütünün kuruluş yıllannda, tutumbacılığa seçilen acemioğların yangına giderken giydikleri bakır başlık. (Çorba tasına benzediğinden bu ad verilmişti. Başa geçirildikten sonra çene altından dolaşan bir bağcıkla bağlanır, önünde giyenin Tulumbacı ocağındaki kayıt numarası yazılı olurdu.)
—Mim. Tas deliği, çeşmelerin ayna taşında yer alan, niş biçiminde küçük oyuk. (Su içmede kullanılan tas buraya konurdu.)
♦ sıt.
1. Tas biçiminde olan.
2. Say. sıf. + tas, bir tasın alabileceği miktarı belirtir: Ûç tas çorba içmek.
—Marangl. Tas menteşe, bindirme kapaklarda kullanılan ve tas biçiminde bir gövde ile ona bağlı yaylı bir koldan oluşan menteşe.
Kaynak: Büyük Larousse