Arama

Friedrich Schelling - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Eylül 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  f.schelling.jpg
Gösterim: 725
Boyut:  62.1 KB

SCHELLİNG
(Friedrich Wilhelm Joseph VON), alman filozof (Leonberg, VVürttemberg, 1775 - Bad Ragaz, İsviçre, 1854). Bir papazın oğluydu, Tübingen Üniversitesi tanrıbilim okulu’nda öğrenim gördü, Hegel ve Hölderlin okul arkadaşlarıydı. Hölderlin'le birlikte alman idealizmi için sistemli bir program yazması, hiç kuşkusuz bu döneme rastlar. Gene bu dönemde Vom ich als Prinzip der Philosophie'yi (Felsefenin temel ilkesi olarak ben üzerine) ve Philosophische Briefe über Dogmatismus und Kriticismus'u (Dogmacılık ve eleştiricilik üzerine felsefi mektuplar) yazdı. 1796-1798 arasında, Leipzig’de öğretmenlik yaptı ve ideen zu einer Philosophie der Natur (Bir doğa felsefesi için düşünceler) [1797] ve Von der VVeltseele'yı (Evren ruhu üzerine) [1798] adlı yapıtlarını yayımladı. 1799’da Heinz VVİderporst' un epikurosçuluğu üstüne yazdığı bir felsefi manzumede, toplumsal ortamın dini havasına karşı mesafeli bir tavır aldı. Goethe’nin dikkatini çeken Schelling, Jena Üniversitesi'ne atandı. 1800'de System des transcendentalen idealismus (Trans- sendental idealizm sistemi) adlı yapıtını, 1804'te de akademik incelemelerde kullanılacak yöntem üstüne derslerini yayımladı. Bu son yapıtında bilginin bütününe sistematik bir biçim ve somut bir politik -pedagojik temel kazandırmak gerektiğini öne sürdü. Bu arada VVürzburg'a giderek orada dersler verdi. 1806'da, Maximilian I tarafından Münih Bilimler akademisine davet edildi. 1809'da, Philosophische Untersuchungen über das Wesen der menschlichen Freiheiti (İnsan özgürlüğünün özü üzerine felsefi araştırmalar) yayımladı (bu yapıt daha sonra Heidegger tarafından yorumlanmıştır). 1841’ de Berlin Üniversitesi'ne davet edildi ve orada Hegeiin felsefesini çürütmeye çalıştı. 1813'te Die Weitaiter (Dünyanın çağları) yayımladı, 1845'te ders vermeyi bıraktı.
Schelling’in düşüncesinin hareket noktası, Fichte felsefesinin bir yorumudur Schelling, özneyi bir mutlak olarak ele alan eleştiriciliği de nesneyi bir mutlak haline getiren dogmatizmi de reddeder; ona göre, transsendantal felsefeyi, Spinoza' dan yararlanarak gözden geçirmek; tözün yerine mutlak ego'yu koymak gerekir. O zaman özgürlük, düşünsel bir sezginin nesnesi olarak ortaya konabilir. Gerçekten de, ben bir kavram değil, öncesiz ve sonrasız bir varlık olarak yaşayabilmek için kendisini zamandan kopararak dolaysızca ortaya koyan bir edimdir. Eleştirel devrim, böylece daha yüksek bir dogmatizme ulaşmayı olanaklı kılar, çünkü eleştiricilik ile dogmatizm arasındaki savaşım, sonluluk ile mutlak arasında bir çatışmadır ve her zaman da öyle olmuştur. Schelling’e göre mutlak, yeniden saygınlığına kavuşmalıdır. Bu “özdeşlik felsefesi”nin de gerçekte yaptığı, ben ile dünya arasındaki çatışkıyı kuramsallaştırmaktır. Schelling, özdeşlik felsefesini tamamlayan bir doğa felsefesi kurmayı denedi. Bu durumda, yapılacak şey, ortak bilinci aşarak varlığa ulaşabilmek için, mutlağı duyulur dünyadan ayıran mesafenin belirlenmesidir. Böylece doğa, ruhtan önce gelen bir varlık olarak ortaya çıkar ve bir bakıma ona kaynaklık eden ilke olur Schelling her türlü mekanikçi ya da descartesçı doğa anlayışını reddettiği gibi, dirimselcilik (vitalizm) anlayışını da reddeder. Kant'ın mirası ile Schelling’in yaşadığı dönemin bilimsel düşüncelerinin (Galvani, Lavoisier, Volta) bir sentezi olan bu doğa felsefesi, alman romantizmi üzerinde büyük bir etki yaptı. Schelling'in ana teması kutupluluk fikridir; çünkü doğa, karşıt kuvvetler ilkesine göre kurulmuştur (çekme/itme, pozitif elektrik/negatif elektrik). Doğa felsefesi, böylece doğadan ruha giden yolu izlemeye çalışır. Bu durumda, "özdeşlik felsefesi”, doğanın gerçek dünyası ile sanatın ideal dünyasını, Kant'ın Yargı' gücünün e/eşfms/'ndeki (Kritik der Urteils-kraft) bakış açısına göre, uzlaştırmaya çalışmak gibi yeni bir yöne girer Böylece evren, muazzam bir sanat yapıtı, sanat da yaşamın ifadesi olarak ortaya çıkar. Schelling'e göre estetik fikir, doğanın gelişiminin, bu gelişime paralel bir ifadesi gibidir. Evren, maddeden hareketle ruha ulaşan güçlerin sürekli değişimi yoluyla gelişir. Her güç derecesi, başlangıçtaki mutlağın koyu karanlığının giderek bilgiyle biraz daha aydınlanmasıdır, imdi, fikirler, düşünsel sezginin estetik kip içinde kavrayabildiği kendinde şeylerdir. Fikirleri kavrama yetisi olarak sanat, böylece felsefenin doğa güçlerini yansıtan bu spekülatif aynanın en güçlü silahı haline gelir. Bu durumda, doğa felsefesi, ruh felsefesine dönüşür. Schelling, daha sonra, "özdeşlik felsefesi"nin tümtanrıcılığını bir yana bırakarak, bir aşkın Tanrı fikrini geliştirmeye başladı. Artık mutlağa ben demiyor, Tanrı diyordu. Schelling, gerek Philosophische Untersuchungen’de (1809), gerekse tamamlanmamış yapıtı Die Weltalter' de mutlağın doğuşunu açıklamaya çalıştı. Özgürlüğü, mutlaktan sonluluğa geçişin ilkesi yaptı. Böylece felsefesine tarihselliği soktu. “Tarih, Tanrı'nın zihninden doğmuş epik bir şiirdir ve iki ana bölümü vardır: insanlığın kendi merkezinden yola çıkarak, ondan en uzak noktaya kadar ilerleyişini temsil eden bölüm ve o noktadan tekrar merkeze dönüşünü temsil eden bölüm.” Evren bir bakıma mutlağın öncesiz ve sonrasız düşüşü ve bu düşüşün kendini özgürlük olarak keşfedişidir: temel, aslında bir uçurumdur. Bununla birlikte, sonluluk sorunu, bir kötülük metafiziği biçiminde varlığını sürdürür, çünkü özgürlük ancak iyilik ile kötülüğün gücü olarak düşünülebilir. Kötülük, Tanrı'da bulunan bir şeydir, ama Tanrı değildir. Kötülüğü olanaklı kılan, yaşamın kökü olarak ele alınan istektir. Kötülük, insanda, insan Tanrıdan bağımsız olduğu ölçüde vardır. Yani kötülük, bireysel irade ile evrensel irade arasındaki çatışmanın sonucudur ve yaratma sürecinin zorunlu bir aracısıdır. Bu tür bir sorunsal, insanın varoluşunu, yaşama bağlı olan ve sürekli bir aşılmayı gerektiren bir boğuntu olarak ele almayı olanaklı kılar. Fakat, bu durum da aşılması gereken bir evredir ve bu evrenin aşılması, son felsefede (Schelling'in felsefesi) gerçekleşir. Tanrıdoğum (teogoni) ve insanın dinsel tarihi, bu felsefenin baş öğeleridir. Dünya ile mutlağın gerçek birliği, Hegel'de olduğu gibi, devletin siyasal düzeni içinde değil, dinin manevi düzeni içinde gerçekleşir. Her din, bilinçleri Tanrı'ya yönelten bu tarihin bir uğrağıdır. Bu vesileyle Schelling, bir de mitoloji kuramı geliştirdi. Daha sonra Cassirer’in yeniden ele alacağı bu kurama göre, mitoloji aynı zamanda hem Tanrı'nın öncesiz ve sonrasız oluşum hareketi, hem de tarihsel bilincin ifadesidir.

Kaynak: Büyük Larousse