Arama

Sesbilim Nedir? - Tek Mesaj #1

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Ekim 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
SESBİLİM a.
1. Doğal dillerin ses dizgelerinin bilimsel incelemesi. (Eşanl. FONOLOJİ.)
2. Bir doğal dilde ses dizgelerini belirleyen ilkeler ya da kurallar bütünü.
3. Bir üretici dilbilgisinin, bir sesçil gösterimi sözdizim tarafından üretilen yüzeysel yapılara bağlayan bölümü. (Eşanl. SESBİLİMSEL BİLEŞEN.)

—ANSİKL. Sesbilimin özgül katkısı, belli sayıda ayrık öğelerin (sesbirimler) dökümünden kalkarak oluşturulmuş gösterim türlerini araştırmaya ve incelemeye dayanır. Sesbilimsel öğelerin bu ayrık niteliği, ister sinirsel itkiler, sinirsel-kassal etkinlikler, eklemleme hareketleri, ses dalgalarının yayılması, isterse işitim mekanizmaları sözkonusu olsun, bütün öbür düzeylerde kesintisiz nitelik taşıyan sesçil olgularla karşıtlaşmalarına yol açar.
Bu karşıtlığı açıkça ilk ortaya koyan hintli dilbilgici Patancali’dir (yaklaşık İ.Ö. 150). Patancali'ye göre, her dilsel birimde, bir sürekli değişmeyen kendilikle (sphota) bu kendiliğin somut ve değişken gerçekleşmesini (dhvani) birbirinden ayırmak gerekir. Yazı kullanımında da, hiç değilse simgelerin ideogramlar gibi değil de, sözcükleri hece hece kesen fonogramlar gibi kullanılmaya başlanmasından sonra, aynı kavramın örtük biçimde bulunduğu söylenebilir. Ancak, abecesel yazının ünlü ve ünsüzler için ayrı simgeler kullanarak gelişmesi bile usçul bir dilsel çözümlemeden çok bir dizi tarihsel rastlantıdan kaynaklanır. Ama bu gelişme sesbilimsel düşünceyi yüzyıllar boyunca derinden etkilemiştir. Sesle bu sesi yazıya aktaran simge arasındaki ayrım Antikçağ'dan beri bilinir: Yunanlılarda “stoiekhon" ve "gramma”, Romalılarda "elementum” ve “littera”.
1873'te, Dufriche-Desgenettes'in Paris Dilbilim derneği'ne almanca "Sprachla- ut"un karşılığı olarak önerdiği "fonem" (sesbirim) sözcüğünün benimsenmesi, tıpkı evrensel sesçil çevriyazı dizgelerinin, özellikle H. Sweet ve R Passy’nin çalışmalarıyla gelişmesi gibi kuşkusuz sesbilimsel düşünceye kolaylık sağlamıştır. Ama modern sesbilimin gerçek kalkış noktası W. D. VVhitney ile J. Baudouin de Courtenay'nin ve sonra da özellikle F. de Saussure'ün çalışmaları olmuştur. Saussure'e göre bir dil “her biri kesin biçimde sınırlı ve sayıları belirli bir birim oluşturan ses öğeleri dizgesi” içerir. Bu düşünce, 30'lu yıllarda, Prag dilbilim çevresi'nin üyeleri N. Trubetzkoy ve R. Jakobson kadar, ingılterede D. Jones, Fransada A. Martinet ÂBD'de E. Sapir ve L. Bloomfield ya da Danimarkada L. Hjelmslev tarafından olmak üzere tüm yapısalcı okullar tarafından benimsenmiştir.
Bir sesbilimsel gösterim demek ki en küçük sesçil öğelerin çizgisel bir kesiti olarak düşünülmüştür: bunlar dilin sesbirimleridir. Sesbilimin görevi temelde, belli bir dildeki sesbirimlerın listesini oluşturmak, bunların bağlamsal değişkelerini (ya da sesbirimsel değişkelerini) belirlemek ve bu sesbirimleri akustik ya da söyleniş özelliklerine göre sınıflandırmaktır.
Bloomfield'in “ayırıcı özellikler” adını verdiği bu özelliklerin incelenmesi Jakobson'u, bir sesbilimsel gösterimin gerçek en küçük öğelerini sesbirimlerin değil, özelliklerin oluşturduğu düşüncesine yöneltti. Ayrıca Jakobson, o zamana dek çok yanlı olarak nitelenen /p-t-k/ ünsüzlerinin söyleyiş yeri gibi etkenlerin bile bağımsız iki karşıtlığa ayrılabileceğini kanıtladı: ince/kalın ve pes/tiz. Jakobson'un kuramının bir başka sonucu da, özelliklerin evrensel bir dizini bulunduğunu düşünme olanağıydı. Bu dizinde yer alan özellikleri her dil kendi sesbilimsel dizgesinin oluşturucuları için kullanır.
Ayırıcı özellikler kuramı, üretici ve dönüşümsel dilbilgisi kuramına doğal olarak katıldı. Davranışçılığın etkisi altında nesnellik kaygısıyla yalnızca doğrudan gözlemlenebilir verileri inceleyen çağdaş amerikan dilbilimine tepki olarak dili evrensel nitelikli, insan türüne özgü bilimsel bir yeti biçiminde tanımlamayı amaçlayan Chomsky'nin kuramı anlıkçıdır: çocuk konuşmayı, okuma ya da saymayı öğrenir gibi değil, doğuştan gelen bir dizgenin olgunlaşmasıyla, yürümeyi ya da görmeyi öğrendiği gibi öğrenir. Dil sözkonusu olduğunda bu dizgenin parametrelerini deneyle saptar. Ayırıcı özellikler kuramının evrensel yanının dilbilimin böyle ele alınmasına çok uygun düştüğü kolayca görülür 60’lı yıllarda özellikle Noam Chomsky ve Morris Halle tarafından geliştirilen üretici sesbilgisi dilbilgisinin oluşturucularından biri gibi tasarlanmıştı. Bu kuram iki sesbilimsel gösterim düzeyi öngörür: dizgesel sesbirimler düzeyi (yapısalcıların sesbirimlerine denk düşen ve dilin sözlüksel girişlerini tanımlayan) ve dizgesel sesbılgisi düzeyi (sıkı bir sesçil çevriyazıya denk düşen düzey). Yapısalcıların sesbirimlerine denk düşen (Chomsky'nin “sınıflandırılmış sesbirimler” dediği) gösterim düzeyinde, bir örnekle açıklanabilecek bir sorun vardır. Birçok avrupa dilinde, bir sıfatın anlamı latince in'den türeme bir önek aracılığıyla değiştirilebilir. Dizgesel sesbirimler düzeyinde bu önek/in/ olarak gösterilebilir Sıfat bir ünsüzle başlarsa, İni genellikle bir sonraki ünsüzle aynı söyleyiş yerinde genizsil bir ünsüz olarak gerçekleştirilir (yani [p] ya da [b] önünde [m], [f] ya da [v] önünde [m], [k] ya da [g] önünde [ıg], vb ). Burada sözkonusu olan, hemen hemen tüm dillerde eşdeğerlileri bulunabilen sıradan bir benzeşim olayıdır. Oysa, dile göre, bu bağlamsal değişkelerden bazıları sesbirimleri oluşturur, oysa ötekiler yalnızca sesbirimsel değişkelerdir. Ama bu durumda ya biri sesbirime, öteki sesbirimsel değişkelere ilişkin iki ayrı benzeşim kuralı gerekir ya da, birçok üretici-dönüşümcünün yaptığı gibi, "sınıflandırılmış sesbirimler” düzeyinin gerçek bir dizgesel gösterim düzeyi olmadığı sonucuna varmak gerekir
N. Chomsky ile M. Halle'nin yapıtı The Sound Pattern ol English'le (1969) geliştirilen üretici sesbilimin "standart kuramı” na göre, gösterim iki boyutlu bir matristen oluşur ve kesinlikle çizgiseldir Bu matriste çizgiler ayırıcı özellikleri, kolonlar da ardışık kesitleri gösterir. Oysa, J. R. Firth' ün prozodik kuramı, K. Pike'ın tagmem kuramı ya da Z. Harris’in bileşen çözümlemesi gibi öteki sesbilim kuramları, titrem, ünlü uyumu, vurgulama, titremleme, hece yapısı vb. gibi çizgisel bir gösterime katılması güç olan prozodi ya da parçaüstü olguları ele almışlardır.
Günümüzde tam evrim içinde olan üre tici sesbilimin özelliği, sesbilimsel gösterimlerdeki çizgisellik engelinin yadsınması ve John Goldsmith'in özkesitsel sesbilimi (burada gösterimi, bağımsız, ama birbirine bağlı "katlar" oluşturur), Mark Liberman'ın metrik sesbilimi (ikili dallanmalar içeren sesbilimsel yapılara yer verir) ya da Elisabeth Selkirk’in sesbilimsel kategorilere ilişkin çalışmaları gibi çizgisel olmayan model arayışlarıdır.

Kaynak: Büyük Larousse