Arama

Silahsızlanma Nedir? - Tek Mesaj #1

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Kasım 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
SİLAHSIZLANMA a. Savunm. Bazı silahlann üretimini ya da kullanımını yasaklamak, kaldırmak ya da sınırlandırmak amacıyla ortaklaşa girişilmiş anlaşmalı eylem.

—ANSİKL Savunm. Silahsızlanma, ancak Birinci Dünya savaşı'ndan sonra uluslararası görüşmelere konu oldu. 1899 ve 1907 Lahey konferansları, savaş yasalarını ve kurallarını saptamaktan, "gereksiz zararlar” doğurabilecek nitelikte silahların kullanımını yasaklamaktan ve devletler arasındaki anlaşmazlıklann hakem yoluyla çözüme kavuşturulmasını salık vermekten öteye gitmedi.
Birinci Dünya savaşı ve savaşın uzamasında sanayicilerin oynadığı ileri sürülen zararlı rol, silahsızlanmadan yana güçlü bir kamuoyunun oluşmasına yol açtı. Milletler cemiyeti paktı, ABD Başkanı T. W. VVİlson’un tezlerini büyük ölçüde onayladı. Paktın 8. maddesi, “barışın korunması, ulusal silahlanma düzeyinin, ulusal güvenlik ve ortaklaşa kabul edilecek uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi için gerekli asgari miktara indirilmesini zorunlu kılmaktadır” diyordu. Aynı madde, ayrıca, üye devletlerin askeri programlarının açıklanmasını ve silah ve mühimmat ticaretinin uluslararası bir kontrole tabi tutulmasını öngörmekteydi. Bu program ancak kısmen uygulanabildi ve bir dizi silahlı çatışmayı önleyemedi. Deniz silahlarıyla (1922 VVashington, 1930 ve 1936 Londra antlaşmaları), biyolojik ve kimyasal silahlarda (17 haziran 1925 Cenevre protokolü) ancak sınırlı sonuçlar elde edilebildi. 1932-1937 arasında Cenevre'de toplanan genel silahsızlanma konferansı ise, tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. 1933'te Hitler, Milletler cemiyeti'yle ilişkisini keserek Almanya'yı silahlanma yoluna soktu.

ikinci Dünya savaşı sonrasında, Birleşmiş milletler, ortak güvenliğin kurulmasında silahsızlanmaya daha mütevazı bir rol vererek, daha çok silahlanmaya getirilecek genel bir sınırlandırma sonucunda elde edilebilecek tasarruflar üzerinde durdu. Sözkonusu olan, savaşanları silahtan yoksun bırakarak savaşı olanaksız kılmaktan çok, "dünyanın beşeri ve iktisadi kaynaklarının olabildiğince az miktarının silahlanma yolunda kullanılmasına izin vererek” barışın sağlanmasına katkıda bulunmaktı (BM yasası'nın 26. maddesi). Ayrıca, görüşmelerin başlangıçtaki asıl amacı, toplu kıyım silahlarının ve özellikle nükleer silahların doğurduğu tehdidi ortadan kaldırmaktı.

1946-1950 arasında, görüşmeler Birleşmiş milletler genel kurulu'nun iki yardımcı organı çerçevesinde gerçekleştirildi: Atom enerjisi komisyonu ve Klasik silahlar komisyonu. ABD, atom silahlarının kullanımını kesin olarak yasaklamak amacıyla, Atom enerjisi komisyonu'nda, atomun barışçı amaçlarla kullanımına bağlı bütün etkinliklerin yönetimini uluslarüstü bir kuruluşa (Atomic Development Authority) bırakılmasını önerdi (Baruch planı). Bu öneri, nükleer silahtan vazgeçmek istemeyen ve ekonomisinin gelişmesi ve güvenliğinin organizasyonu bakımından belirleyici olan bir sektörü, potansiyel düşmanları olan devletlerce yönetilen bir kuruluşun denetimi altına bırakmaktan kaçınan Sovyetler birliği tarafından kabul edilmedi. Klasik silahlar komisyonu'nda da, Doğu ile Batı arasında silahlı kuvvetlerin ve silahların azaltılmasının koşulları ve üzerinde anlaşmaya varılacak önlemlerin ne şekilde denetleneceği konusunda giderilmesi imkansız görüş ayrılıkları ortaya çıktı.

Amerikan atom tekelinin son bulmasından ve termonükleer silahların kaydettiği gelişmelerden sonra, nükleer silahsızlan ma artık klasik silahların sınırlandırılmasından ayrılmaz bir hale geldi; bu yolda yapılacak bir girişimin başarısı artık ancak devletlerin askeri güçlerinin hiçbir öğesini göz ardı etmeyecek genel bir yaklaşıma bağlıydı. 1952'de, Güvenlik konseyi üyelerinin temsilcilerinden oluşan tek bir silahsızlanma komisyonu kuruldu. Güvenlik komisyonu üyeleri, 11 haziran 1954 tarihli fransız-ingiliz memorandumu modeline göre hazırlanacak bir anlaşmayı görüşme görevini 5 devlet (ABD, Kanada, Fransa, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği) temsilcilerinden oluşan bir alt komiteye verdiler. Yapılacak iş, üzerinde anlaşmaya varılacak asgari bir noktaya kadar (devletlerin polis görevi yapmaları ve bir Birleşmiş milletler barış gücüne katkıda bulunmaları da dahil olmak üzere) aşama aşama gerçekleştirilecek ve bütün süreç boyunca tarafların güvenliğini garanti altına alacak tam ve genel bir silahsızlanmanın başlatılmasıydı. Bir aşamadan diğerine geçiş, denetim organının tatminkâr bir biçimde işlemesine ve üstlenilen yükümlülüklerin yerine getirildiğinin anlaşılmasına bağlı olacaktı. Nihayet, nükleer ve klasik silahsızlanma önlemlerinin bir arada alınması öngörülüyordu.

Atom konusundaki rekabetler ve denetim güçlükleri, bu tasarının gerçekleşmesini engelledi. Bunun üzerine, 1957'den itibaren, iki büyük devletin stratejik çıkarlarının birleştiği ve denetimin çok önemli teknik ve politik sorunlar doğurmadığı alanlarda selektif anlaşmalar yapılması yönünde görüşmelere başlandı. Gerçi, bu arada genel ve tam bir silahsızlanma Birleşmiş milletler kararlarının amacı olmaya devam ediyordu, ama bu konuda kurallarına uygun bir antlaşma imzalanması yolunda yapılan görüşmeler 1964'te kesintiye uğradı. Buna karşılık, ABD ve SSCB'nin girişimiyle kısmi silahsızlanma anlaşmaları yapıldı ve tartışmaların asıl konusu olan dengenin sürekli kılınmasını sağlamak üzere müzakerelere devam edildi. Varılmasına çalışılan hedef, silahsızlanmadan çok, bir nükleer çatışmanın önlenmesiydi.

iki büyük devlet arasındaki "dehşet dengesi"nin bozulmaması için en elverişli yol, nükleer kulübe girişi zorlaştırmak (atmosferde, atmosfer dışı uzayda ve sualtında nükleer denemeleri yasaklayan 5 ağustos 1963 tarihli Moskova antlaşması; nükleer silahların çoğaltılmasını yasaklayan 1 temmuz 1968 tarihli antlaşma), bazı alanları askeri rekabetin dışında tutmak (Antarktika'nın askersizleştirilmesiyle ilgili 1 aralık 1959 tarihli antlaşma; nükleer silah taşıyıcı araçların dünya çevresinde yörüngeye oturtulmasını, ayda ve başka gök cisimlerinde askeri üsler kurulmasını yasaklayan 27 ocak 1967 tarihli uzay antlaşması; deniz ve okyanusların dibine ve on iki deniz millik sınırın ötesinde yeraltına nükleer ve daha başka kitlesel imha silahları yerleştirmeyi yasaklayan 11 şubat 1971 tarihli antlaşma), bazı silah ve savaş tekniği türlerini yasaklamak (biyolojik ya da zehirli silahların geliştirilmesi, yapımı ve depolanmasını yasaklayan 10 nisan 1972 tarihli sözleşme; çevrenin askeri amaçlarla değiştirilmesini yasaklayan 18 mayıs 1977 tarihli antlaşma), hatta, kaza ya da yanlış anlama yüzünden bir savaşın patlak vermesini önlemek amacıyla kriz zamanlarında iletişim araçlarını iyi işler duruma getirmek (VVashington ile Moskova arasında teletip aracılığıyla direkt bir bağlantı kurulmasına ilişkin 20 haziran 1963 tarihli anlaşma; kaza sonucu doğacak savaş tehlikesini azaltmayı amaçlayan 30 eylül 1971 tarihli, anlaşma; nükleer savaşın önlenmesi üzerine yapılan 22 haziran 1973 tarihli anlaşma), nihayet stratejik silahların başıboş bir biçimde artmasının sakıncalarına bir çare bulmaktı (füzesavar savunma sistemlerinin yerleştirilmesini sınırlandıran ve bazı stratejik saldırı sistemlerinin artışına sayısal tavanlar koyan 26 mayıs 1972 tarihli Moskova antlaşmaları; nükleer silah taşıyıcılar için sayı eşitliği ilkesini getiren ve silahların nitelikçe sınırlandırılması sürecini başlatan 18 haziran 1979 tarihli SALT II antlaşması).

Silahlanmayı durdurma (yanlış olarak “silahsızlanma” denilmektedir) önlemleri, dünyadaki askeri harcamaların giderek artmasını hiçbir şekilde durdurmadığı gibi, üstlenilen yükümlülüklere uyulup uyulmadığını denetleyebilmek için gerekli bilgileri elde etmede eşitliği güvenceye alacak bir mekanizmadan da yoksundu. Büyük devletlerin, yerinde yapılan denetlemelere yanaşmamaları nedeniyle, varılabilecek anlaşmaların alanı uzaktan tespit araçlarının gelişmişliğine göre belirleniyordu. Buysa, en ileri tekniklere ve özellikle uzaydan gözlem yapabilme olanaklarına sahip devletlere üstünlük sağlamaktaydı. Bu sakıncayı gidermek amacıyla Fransa, bir Denetleme uyduları uluslararası ajansı kurulmasını önerdi (1978). Bu fikir, Birleşmiş milletler tarafından olumlu karşılan- dıysa da, iki Büyüklerin bazı çekinceler ileri sürmesine yol açtı.

Silahsızlanma sorununun bölgesel çerçevede çözümlenmesi yolunda da bazı girişimler yapıldı. 1957’de, Polonya Dışişleri bakanı M. Adam Rapacki, Orta Avrupa'da nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulmasını önerdi. Fakat bu öneri, bu tür bir önlemin kendi güvenlik çıkarlarına ters düşeceğini düşünen Batıklar tarafından reddedildi. On beş yıl sonra, Avrupa'da yumuşama sağlanması amacıyla, kuvvetlerin karşılıklı ve dengeli bir biçimde indirilmesi (Mutual and Balanced Forces Reductions ya da MBFR) fikri kendini kabul ettirdi. Böylece, iki ittifak sistemine NATO ve Varşova paktı örgütü üye 19 ülke, ekim 1973'ten beri Viyana'da iki ittifakı ayıran sınır çizgisinin iki yanında mevzilendirilecek silahlı kuvvetlerin ve silahların miktarını sınırlandırmak amacıyla müzakereler yapmaktadırlar. Bloklar politikasının bir ifadesi olarak gördüğü bu müzakerelere katılmayan Fransa, 1978'de, Helsinki nihai senedini imzalayan 35 ülkenin katılacağı bir Avrupa silahsızlanma konferansı toplanması fikrini ileri sürdü. Bu konferansın amacı, önce, askeri alanda yürürlükte olan güvenlik önlemlerini (AVRUPA güvenlik ve işbirliği konferansı [AGİK]) genişletip güçlendirecek, sonra da Atlas okyanusu'ndan Urallar'a kadar uzanan jeostratejik alanda klasik silahların indirimine girişecekti.

Latin Amerika’da, 14 şubat 1967'de imzalanan Tlatelolco antlaşması’yla, 22 devletin katıldığı nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge kuruldu. Ancak, nükleer silah imal edebilecek bilimsel ve teknik güce sahip oldukları halde Arjantin ile Brezilya bu antlaşmaya katılmadılar. Dünyanın başka bölgelerinde (Afrika, Hindistan altkıtası, Ortadoğu ve Büyük Okyanus) nükleer silahlardan arındırılmış alanlar kurulması önerileri sonuç vermedi.
1978'de, silahsızlanma üstüne olağanüstü bir BM genel kurul toplantısı yapıldı. Birleşmiş milletler, bu toplantı sonunda, müzakere ve karar mekanizmalarını yeniden düzenlemeyi ve silahsızlanma, gelişme ve uluslararası güvenlik arasındaki karşılıklı bağımlılığı göz önünde bulunduran bir faaliyet programı belirlemeyi kararlaştırdı (30 haziran). 40 üyeden oluşan yeni bir silahsızlanma komitesi, ocak 1979’ dan itibaren Cenevre'de toplandı ve 1962-1978 yılları arasında "boş sandalye" politikası uygulayan Fransa, görüşmelere aktif bir şekilde katıldı. Çin de bu çokyanlı görüşmeler organında kendisine ayrılan sandalyede yerini almıştı. Silahsızlanma komitesinin gündemindeki sorunlar arasında nükleer denemelerin tümüyle yasaklanması, radyolojik silahların menedilmesi, kimyasal silahların imhası ve topraklarında nükleer silah bulundurmayan ülkelere, kendilerine karşı bu gibi silahların kullanılmayacağı konusunda güvence verilmesi bulunmaktaydı. Silahsızlanma konusunda ikinci BM genel kurul toplantısının 1982’de New York’ta yapılması kararlaştırıldı. ABD ile SSCB arasında Cenevre’de 1981'de Avrupa'ya yerleştirilecek füzeler konusunda başlayan görüşmeler, sovyet heyetinin, ABD'nin B. Avrupa'ya Pershing ve Cruise füzeleri yerleştirmeye girişmesini protesto ederek çekilmesi üzerine, kasım 1983'te kesildi. 29 haziran 1962'de başlayan stratejik silahların azaltılması (START) görüşmeleri de aralık 1983’te durdu. Üçüncü dünya ülkelerinin silahlanma harcamalarının artması üzerine Birleşmiş milletler örgütü aralık 1984'te aldığı bir kararda Üçüncü dünya ülkelerine silahlanmaya harcadıkları kaynakları kalkınmaya yöneltmelerini önerdi. 12 mart 1985'te stratejik silahlar, orta menzilli nükleer füzeler (İNF) ve uzay silahları konularında ABD ve SSCB heyetleri görüşmelere yeniden başladılar. ABD Başkanı Reagan ile SSCB önderi Gorbaçov arasında yapılan zirve toplantıları (Cenevre 1985, Reykjavik 1986, Washington 1987 ve Moskova 1988) silahsızlanma sürecini hızlandırdı, iki önder VVashington'da orta menzilli nükleer füzelerin Avrupa'dan sökülmesini ve imha edilmesini kabul ettiler. ( ORTA MENZİLLİ [İNF] FÜZELER ANTLAŞMASI.) Gorbaçov nükleer ve kimyasal silahların tümüyle ortadan kaldırılmasını önerdi (15 ocak 1986). ABD'nin “Yıldız savaşları" programına karşı Sovyetler, uzayın birlikte kullanılması için uluslararası bir uzay örgütü kurulması görüşünü içeren "Yıldız barışı" planını Birleşmiş milletler genel sekreterine verdiler (haziran 1986). Orta Avrupa ve Balkanlar'ın nükleer silahlardan arındırılması için yapılan girişimler de bir sonuç vermedi. Balkanlar'ın nükleer silahlardan arındırılması ilk kez 1957'de Romanya tarafından ortaya atıldı. Yunanistan'daki ABD üslerini hedef alan görüş, 1983’te Yunanistan Başbakanı Papandreu tarafından savunuldu. SSCB Başbakanı Tihonov (1983), Bulgaristan Cumhurbaşkanı Zivkov (kasım 1983) tarafından da desteklenen görüşü mart 1988’de Gorbaçov da yineledi.

iran-lrak savaşı'nda kimyasal silah kullanılması bu tür silahların kullanılmasını yasaklayan 1925 tarihli Cenevre protokolümün daha bağlayıcı duruma getirilmesi gereğini gündeme getirdi. Paris'te 149 ülkenin katıldığı konferansta (ocak 1989) arap ülkeleri, İsrail'in nükleer silah sahibi olduğu gerekçesiyle, kimyasal silahlarla nükleer silahlar arasında bir paralellik kurulması ve nükleer silahların da kimyasal silahlar gibi yasaklanması gerektiğini savundular. Üçüncü dünya ülkeleri de bu görüşü desteklediler. Bir kuzey-güney çekişmesine sahne olan konferansta kimyasal silahların kullanılmasından kaçınılması, Cenevre protokolu'na uyulmaması durumunda Birleşmiş milletler genel sekreterinin olayı araştırması, en kısa zamanda bu tür silahların üretimi, geliştirilmesi ve depolanmasını kesinlikle yasaklayacak yeni bir protokolün hazırlanması kabul edildi.

Korıvansiyonel silahlarda SSCB'nin üstünlüğünün Batı için bir tehdit oluşturduğu, nükleer silahların sınırlanmasının bu tehlikeyi daha da artıracağı görüşünü savunanlara karşı Gorbaçov, Birleşmiş milletler genel kurulu'nda yaptığı bir konuşmada (7 aralık 1988) Sovyetler’in tek taraflı olarak konvansiyonel silahlarda indirime gitme kararını açıkladı. Doğu Avrupa'daki sovyet birliklerinin bir bölümünün çekilmesine başlandı. Avrupa Güvenlik ve işbirliği konferansı çerçevesinde kara kuvvetlerini kapsayan bir indirimin, belirli coğrafi bölgelerde uygulanmasına girişilmesi kararlaştırıldı. Türkiye, Sovyetler Birliği ile daha önceden anlaşarak, Doğu Anadolu yöresinin indirim dışı bırakılmasını sağlamıştı. Ancak Yunanistan, sonuç belgesinin imzalanmasından kısa bir süre önce, Mersin yöresinin indirim dışı bırakılmasına karşı çıktı. Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği garanti üzerine, Türkiye Mersin'in de indirimli bölge kapsamına alınmasını kabul etti. NATO üyesi ülkelerin ve Varşova paktı devletlerinin konvansiyonel güçlerini kapsayan veriler, yapılması planlanan konvansiyonel silah indirimi görüşmelerine esas olmak üzere açıklandı. Ancak 1990'lara gelindiğinde, bloklara- rası yumuşama ve daha sonra SSCB'nin dağılması, silahsızlanmayı bloklararası bir sorun olmaktan çıkaracaktı.


Kaynak: Büyük Larousse