SÜRMEK g. f.
1. Bir taşıtı, bir binek hayvanını sürmek, onu yönetip yürütmek: Arabayı deli gibi sürüyor. Atına bindi, sürdü gitti.
2. Bir taşıtı, bir binek hayvanını bir yere sürmek, oraya doğru götürmek: Arabayı taşlı bir yola sürmek. Altını dağlara sürmek.
3. Hayvanları (bir yere) sürmek, önüne katıp bir yere götürmek: Koyunları meraya sürmek,
4. Bir şeyi (bir yere) sürmek, bir zemin üzerinde ileri doğru hareket ettirmek, itmek: Sürgüyü sürmek. Kapı çalınınca bavulu divanın altına sürdü. Cezveyi ateşe sürmek.
5. Bir şeyi bir kimsenin önüne sürmek, önüne uzatmak, iterek önüne koymak: Umursamaz bir tavırla imzalanacak evrakları önüme sürdü.
6. Bir şeyi, elini, yüzünü vb. (bir şeye, bir yere) sürmek, dokundurmak, değdirmek: Lütfen tablolara elinizi sürmeyiniz.
7. Bir maddeyi (bir şeye, üzerine) sürmek, onu ince bir tabaka halinde bir yüzeye, zemine yaymak ya da sıvı bir maddeyi bir yüzey üzerine serpmek: Bir dilim ekmeğin üzerine tereyağı sürmek. Yüzüne krem sürmek. Duvara boya sürmek. Yaraya tentürdiyot sürmek. Kolonya, koku sürmek.
8. Toprağı, bir tarlayı sürmek, toprağı sabanla, pullukla yarmak, altüst etmek.
9. Bir kimseyi (ülkesinden) sürmek, onu ülkeden kovmak, ülke dışında yaşamak zorunda bırakmak, sürgün cezası vermek: Siyasi muhaliflerini sürmek.
10. Bir kimseyi bir yere sürmek, onu yaşadığı yerden uzakta, başka bir yerde yaşamaya mecbur etmek, sürgün cezası vermek; görev yerini (genellikle istenmeyen bir göreve, bir yere göndererek) değiştirmek (tkz.): OsmanlI döneminde Malta'ya sürülen aydınlar. Bir memuru taşraya sürmek.
11. Piyasaya para, kalp para vb. sürmek, onları dolanıma sokmak: Merkez bankası yeni on binlikleri piyasaya sürdü.
12. Sıf. + bir hayat sürmek, a. + hayatı sürmek, şöyle ya da böyle yaşamak, herhangi bir durum içinde bulunmak: Debdebeli, mutlu, mutsuz bir hayat sürmek. Bu ülkede bir tutsak hayatı sürüyordu.
13. Bir yaşı sürmek, o yaş içinde bulunmak: Henüz on sekizini sürüyor.
—Avc. Avı sürmek, avı avcılara ya da gerilmiş panolara doğru itmek için araziyi döverek yoklamak.
—Balıkç. Balığı sürmek, balıkları kepçeye ya da ağ sistemine doğru kovalamak.
—Mad. oc. Galeri sürmek, tanımak ya da üretim yapmak amacıyla cevher yatağının çeşitli bölümlerinde galeri açmak.
—Oy. Ortaya para koymak.
—Tic. Piyasaya mal sürmek, ürünleri satılmak üzere piyasaya sunmak: Piyasa durgun, tüccar malını sürmekte güçlük çekiyor.
♦ gçz. f.
1. Zaman tümleci + sürmek, nesnel ya da öznel olarak belirlenmiş bir zaman aralığını toplamak; bu süreçte şu zamandan bu zamana dek var olmak, yer almak, meydana gelmek: Ameliyat iki saat sürdü. Tatil 17 eylülden 20 eylüle dek sürecek. Kar fırtınası aralıksız bir hafta sürdü.
2. Var olmaya, oluşmaya, görünmeye, bir durumda olmaya, uzayıp gitmeye, öylece kalmaya devam etmek: Güzel havalar süreceğe benziyor. Mutsuzluğu sürüyor. Sıkıntılar biraz daha sürecek. Bu böyle süremez, bir şeyler yapmalıyız.
3. Bir bitki sözkonusuysa, toprak yüzüne çıkmak, yeşermek ya da yeni filizler, sürgünler vermek: Buğdaylar sürmeye başladı.
4. (Bir kimsenin) içi, karnı sürmek, ishal olmak.
5. Sürüp gitmek, eskiden olduğu gibi, değişmeksizin, nasılsa öyle devam etmek.
♦
sürdürmek ettirg. f.
1. Bir şeyi, bir eylemi, bir şey yapmayı sürdürmek, bir kimseden söz ederken, herhangi bir durumda bulunmaya devam etmek; ona ara vermemek, onu yinelemek, başlanılanı devam ettirmek: Bu ilişkiyi daha fazla sürdüremezsin. Söyleşiyi sürdürmek. Yalanlarım, yalan söylemeyi sürdürmek. Beni sinirlendirmeyi sürdürürsen fena yaparım.
2. Bir şeyi sürdürmek, bir şeyden söz ederken, etkisini devam ettirmek: Soğuklar etkisini sürdürüyor.
3. Bir taşıtı vb. sürdürmek, onu kullanmasını sağlamak, kullanmasına izin vermek.
4. Bir kimseyi sürdürmek, onun sürülmesine, sürgün edilmesine neden olmak, sürgün ettirmek: Muhalifleri, onu yurdun en ücra köşelerinden birine sürdürdüler.
5. Bir maddeyi (bir şeyin üzerine) sürdürmek, o maddenin bir yüzeye sürülmesi işlemini yaptırmak: Ekmeğine tereyağı sürdürmek.
6. Piyasaya para sürdürmek, onu dolanıma sokturmak: Piyasaya milyonlarca dolar sahte döviz sürdüren kalpazanların başı.
7. Toprağı sürdürmek, tarlayı sabanla, pullukla vb. alt üst ettirmek.
♦
sürdürülmek edilg.f.
1. Sürülmesi sağlanmak.
2. Devam ettirilmek: Büyük bir hızla sürdürülen çalışmalar.
♦
sürülmek edilg.f.
1. Yönetilip yürütülmek, kullanılmak.
2. Yerinden kaldırmaksam ileri doğru itilmek: Kapının sürgüsü sürüldü.
3. Bir şeyden söz ederken, başka bir.şeye dokundurulmak, değdirilmek: Tablolara el sürülmez
4. Bulunduğu, oturduğu yerden ya da ülkesinden kovulmak, sürgün cezası almak, sevdiği yerden uzakta yaşamak zorunda bırakılmak, sürgün edilmek: Ülkeden sürülen kral ve ailesi. Taşraya sürülmek.
5. ince bir tabaka halinde bir yüzeye yayılması sağlanmak: Üzerine tereyağ sürülmüş kızarmış ekmek.
6. Bir alıcı kitlesine sunulmak: Dev bir reklam kampanyasıyla piyasaya sürülen bir kozmetik ürünü.
7. Dolanıma sokulmak: Yirmi binlik banknotlar yakında piyasaya sürülecek.
8. Sabanla, pullukla yarılmak, altüst edilmek: Önümüzde henüz sürüldüğü belli olan tarlalar uzanıyordu.
♦
sürünmek dönşl.f.
1. Bir maddeyi, kendi bedenine, bedeninin bir bölümüne önce bir tabaka halinde yaymak: Ruj sürünmek.
2. (Bir yere, bir şeye) sürünmek, geçerken, ona, oraya değmek, değerek geçmek: Kapı boyalıdır, sürünmeyin. Duvara sürünmek.
—Zool. Bazı hayvanlardan söz ederken (sürüngenler, solucanlar, karındanbacaklılar vb ), karın ya da alt yüzden destek alarak ilerlemek: Yılanlar, yersolucanları, sümüklüböcekler sürünürler.
Kaynak: Büyük Larousse