REVAN sıf. (fars. retten, gitmek'ten revan). Esk.
1. Giden, yürüyen.
2. Akan su vb. için kullanılır: Ab-ı revan — AB.
3. Revan etmek, bir yere gitmek: akmak; akıtmak: "Sâki revân et âteş-i kâfur -pâreden" (Mehmet Tevfik).
4. Bir yere revan olmak, gitmek, yola çıkmak; akmak: "Sahrâ-yı Üsküdar'e revan oldu tuğlar" (Y. K. Bayatlı). "Hecriyle çifte nehr-i revan oldu gözlerim" (Namık Kemal, XIX. yy.).
5. Serv-i revan - SERVİ. || Taht-ı revan - TAHTIREVAN.
♦ a.
1. Ruh, can: "Gözün çün can u gönül isteye revan virürin" (Vasfi, XVI. yy.).
2. Revan-babş, can veren, canlandıran.|| Revan-ı pak, temiz ruh.
Revan köşkü, Murat IV'ün Revan seferi anısına yaptırılan köşk (1636), Bağdat köşkü’nün taşlığında bulunan bu yapı Sarık odası olarak da anılır. XVII. yy. çinilerinin güzel örnekleriyle bezeli olan köşk, Bağdat köşkü'nün küçük bir modelidir. Duvarlardaki iki sıra pencerenin yanı sıra kubbeye de pencere açılarak bol ışıklı, ferah bir mekân elde edilmiştir. Kubbe altın yaldız ve boya süslemelidir. Çıkıntılardan birinde, Bağdat köşkü'ndekinin daha yalın bir örneği olan ocak vardır. Çıkıntılardan ikisi ise kitaplık olarak düzenlenmiştir.
Kaynak: Büyük Larousse