RİYAZET a. (ar. riyazet). Esk.
1. Dünya işlerinden el etek çekme, nefsi kırma.
2. Riyazet-i bedeniye, cimnastik, beden eğitimi.
—Tasav. Salikin dünyasal ve bedensel ilgilerini azaltarak, bütün iradesiyle kalbini ve ahlakını güzelleştirme eylemlerine yönelmesi.
—ANSİKL. Tasavvufta “bir kalpte iki sevgiliye yer olmaz" ilkesinden yola çıkılarak salikin (Tanrı yolcusu), Tanrı dışındaki bütün varlıklardan (masiva) ilgisini kesmesi ve iradesini, kendisinde Tanrı bilgisini (marifetullah) geliştirecek eylemlere vermesi öngörülmüş, bu yolda gösterilecek yoğun çabaya riyazet ya da mücahede denilmiştir. Riyazetin başlangıcı zühd'dür. Çünkü salikin güzel işler yaparak nefsini eğitebilmesi, öncelikle geçici olan duygusal ve bedensel isteklerden uzak durmaya bağlıdır. Nitekim son dönem tasavvuf tarihi uzman ve yazarlarından Mahir iz, Tasavvuf adlı yapıtında riyazeti "şehvetlerle (bedensel tutkular) ve nefsi emmare ile mücadele planıdır. Az yemek, mideyi doldurmamak ve bu suretle ruhu inceltmek ve rahat çalışabilmek için yapılan beden ve ruh terbiyesidir" sözleriyle açıklamıştır Riyazet zühdden daha ileri bir makam olmakla birlikte, zühd riyazetin hazırlayıcısı ve dayanağıdır. Zahit olmayan riyazete koyulamaz, riyazet yapmayan da sufi olamaz.
Kaynak: Büyük Larousse