Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Aralık 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
PSİKANALİZ a. (fr psychanalyse).
1. S. Freud tarafından 1895'e doğru ortaya konan psikoterapi yöntemi. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bu yönteme göre yürütülen tedavi, uygulama, analiz: Psikanaliz yapmak.
3. Freud'un yöntemine dayandıklarını ileri süren kuram ve uygulamalar.
4. Bir yapıtın bir toplum olgusunu oluşturan öğelerin simgesel yorumuna dayanan ve psikanaliz kavramları kullanılarak yapılan eleştirel incelemesi.

—ANSİKL. Psikanalize göre psikopatolojik belirti (özellikle histerik belirti) bastırılmış bir ruhsal sürecin yerine geçer. Psikanaliz yapanın kurduğu ilişkiler, bu bastırma sürecinin kaynağına çıkmayı olanaklı kılar ve belirtisinin dolaylı olarak dile getirdiği bilinçdışı olaylar ortaya koyar.
Dolayısıyla, psikanalizin temel kuralı, özgür çağrışımdır; psikanalizden geçirilen kişiden istenen, bütün aklından geçenleri, yararsız, yersiz ve hatta aptalca bulsa bile, söylemesidir. Asıl önemli olan, utanç verici ve üzücü olsa da, hiçbir düşünceyi söylemekten kaçınmamasıdır. Bundan elde edilen sonuç, bastırılmış anılar aracılığıyla hastanın yaşamöykü- sünün yeniden kurulması, bu belirtinin kaybolmasıdır.
Ne var ki bu ilk girişim, psikanaliz yönteminde iki sorunla karşılaşır: direnç ve aktarım sorunları. Psikanaliz uygulanan kişi kısa sürede, bu tip düşünceleri özgürce açıklayamaz duruma gelir; bunların itiraf edilmesine direnç gösterir. Buna koşut olarak, psikanalize ilişkin olan (ama psikanaliz yapana her zaman ilişkin olmayan) dostça ya da düşmanca duyguların aktarımı kendini gösterir. Böylece psikanalizin işlerliği, gerçek anlamıyla, psikanalizden geçirilenin yaşamında, daha önce yaşanmış durumların yinelenmesiyle etkili olmaya başlar ve bu durumlar, hem psikanalizden geçirileni, hem de psikanalizi uygulayanı aşar. Böylece direnç, aktarımın anlatımı olur.
Bu yinelenmeyi denetim altına almak için, yukarıdakini tamamlayan iki kurala da ayrıca uymak gereklidir:
1. Psikanaliz uygulamasının verdiği her sonuç, yeniden bu yöntemle incelenme- lidir ve psikanalizden geçirilenin anımsayarak kurtulması için çaba harcaması gereken belirtinin bir bölümüdür (dayatma).
2. Psikanaliz yapan, aktarıma ve dolayısıyla uygulamaya izin verip vermemek gibi güç bir görevle karşı karşıyadır (J. D. Nasio). Çünkü bazı kişiler kendi kendilerini analiz etme yeteneğinden yoksundurlar. Hangi koşullar altında bu aktarımı yüklenebileceğini bilmek, psikanaliz yapanın sorumluluğudur. Bu da, geçmişteki deneylerine ve kendi bilinçdışı süreçleri konusundaki sezgisine bağlıdır (karşıaktarım).

Psikanaliz akımının tarihi. Freudcu kavramlar, psikanaliz akımına bağlı olduklarını düşünenler tarafından, oldukları gibi ve bir bütün olarak kabul edilmediler. Akımın tarihi, başından beri, kuramsal ayrılıklarla doludur. Daha 1902'de, psikanalizi incelemek için, S. Freud'un evinde, çarşamba günleri bir grup hekim toplanıyordu. A. Adler, S. Ferenczi, O. Rank ve W. Stekel bu gruba hemen katıldılar, isviçreli tanınmış psikiyatr E. Bleuler ve daha sonra asistanı C. G. Jung, çok geçmeden Freud’un buluşlarına ilgiyle yaklaştılar. Jung, 1908’de Salzburg'da toplanan ilk Psikanaliz kongresi'ne katıldı ve Freud’a ABD gezisinde eşlik etti (1908). 1910'da Nürnberg’de ikinci psikanaliz kongresinde International Psychoanalytical Associa- tion (İPA) kuruldu. Freud, kuruluşun amacını, “psikanaliz üne kavuştuğunda onun adına yapılabilecek aşırılıkları önlemek" olarak açıklıyordu.
iki dizi çıkarma kararı, Freud'un kendisi tarafından açıklandı: bir yandan Adler'e (1911) ve Jung'a (1913) karşı, öte yandan Rank (1924) ve Ferenczi'ye (1929) karşı. Birincilerle ayrılık noktası, cinselliğin, psikanalizdeki nedenselliği belirleyen tek başvuru noktası olarak alınması; ikincilerleyse, gerileme ve travmatizm kuramına bağlı pratik sorunlardı. Freud'un en sadık izleyicileri Berlin’de ilk psikanaliz enstitüsünü kuran K. Abraham ve Londra'da E. Jones’tu.

Freud'un yaşadığı kent olan Viyana, nazizm, psikanalistlerin büyük bölümünü ABD'ye göç etmeye zorlayana kadar akımın merkezi olarak kaldı (W. Re- ich, bu akıma 1920’den sonra katıldı). Freud’un düşüncelerinin gelişimi için uygun bir ortam saydığı ABD, psikanalizin en kolayca ehlileştirildiği yer oldu. Psikanaliz, H. Hartmann ile bir çeşit uyum ruhbilimine (ego-psychology) dönüştü. Sosyalist ülkelerde sosyalist devrimin başlangıcında iyi karşılanmasına rağmen (özellikle 1919'da Budapeşte'de Ferenczi) psikanaliz, kısa sürede gerici bir burjuva bilimi olarak devre dışı bırakıldı; şimdiki durum da bundan pek az farklıdır. Büyük Britanya önemli bir kuramsal yenileşmeye sahne oldu; çocukların psikanalizi konusunda Anna Freud’a karşı çıkan Melanie Klein ile Oidipus öncesi evreler kuramında önemli bir adım atıldı. D. W. VVİnnicott, W. Bion ve D. Meltzer’ın çalışmaları, Klein tarafından açılan yeni boyutta yer alarak psikozlara yaklaşımı da sağladı.
Fransa'da Freud’un yapıtlarının çevrilmesi için 1923'ü ve Sociötö psychanalytique de Paris’nin kuruluşu için de 1926'yı beklemek gerekti. Bu örgüt, Marie Bonaparte, Eugönie Sokolnicka, E. Hesnard, R. Allendy, A. Borel, R. Laforgue, R. Loe- vvenstein, G. Parcheminey ve E. Pichon tarafından kuruldu. Örgütün temel amacı, fransız dilini konuşan ve freudcu tedavi yöntemini uygulayan hekimleri bir araya toplamak ve psikanalizci olmak isteyen hekimlerin, bu yöntemin uygulanması için zorunlu olan eğitsel psikanalizden geçmelerini sağlamaktı. Topluluk, International Psychoanalytical Association (İPA) tarafından tanındı. Jacques Lacan, kasım 1934' te, bu örgüte üye olarak kabul edildi. 1935’te Marienbad'daki Uluslararası psikanaliz kongresi’nde ayna evresi üzerine ilk çalışmasını sundu.
Fransız psikanaliz akımında ilk bölünme "Enstitü sorunu" dolayısıyla ortaya çıktı. 1933'ten beri Sociötö psychanalytique topluluğu bünyesinde bir Psikanaliz enstitüsü vardı. Savaştan sonra Sacha Nacht, Serge Lebovici ve Maurice Benassy ile birlikte öğretim ve yeni psikanalizcilerin yetiştirilmesi görevini yüklenen Psikanaliz enstitüsü'nün Sociötö psychanalytique'ten ayrılmasını ve yine psikanalizci adaylarının yetiştirilmesi için bir kurallar bütünü hazırlanmasını öngören bir tasarıyı yürürlüğe koydular. Bu harekete karşı muhalefet, Sociötö française de psychanalyse'i (SFP) kuran J. Lacan'ın çevresinde yoğunlaştı. SFP üyeleri Sociötö psychanalytique'ten ayrıldıkları için İPA tarafından da tanınmamaktadırlar.
1963'te SFP'de yeni bir bölünme oldu: özellikle üniversite mensuplarından oluşan bir grup, İPA tarafından tanınmak istedi. İPA bu isteğin kabul edilmesini, Jacques Lacan’ın eğitsel psikanalizlerini uygulama biçiminin düzenlenmesi koşuluna bağladı. 1953’e göre çok sayıda üyenin geri döndüğü görüldü. SFP lağvedildi. 21 haziran 1964’te Jacques Lacan, Ecole freudienne de Paris'yi (EFP); Piera Aulagnier, Jean Clavreul, Serge Leclaire, François Perrier, Guy Rosolato ve Jean-Paul Valabrega ile birlikte kurdu. Bir başka grup (Association psychanalytique de France) daha oluştu; İPA’ya kabûlünü istedi ve kabul edildi. Mart 1969'da eğitsel psikanalize ilişkin başka bir bölünme ortaya çıktı. R Aulagnier çevresinde toplananlar, EFP'yi terk ederek "Dördüncü grup”u kurdular.
1980'de J. Lacan, EFP'yi lağvederek Ecole de la cause freudienne’i kurdu (1981). Bu tarihten beri Lacan'ın mirasını benimsemek isteyenler dağılmakta ve yeni grupçuklar kurulmaktadır.
Fransa'da halen psikanalizcilik mesleğini düzenleyen hiçbir yasa bulunmamaktadır. 1968'den beri bazı üniversitelerde psikanaliz öğretimi yapılmakta, hatta bazıları tarafından psikanalizcilik diploması verilmektedir, ama psikanaliz yapmak için hiçbir üniversite diploması gerekli değildir. Bir psikanaliz topluluğuna üye olma, bazıları tarafından bir uzmanlık güvencesi olarak kabul edilmektedir. Bu okullarda güçlü bir hiyerarşi vardır ve her psikanalizci adayından kişisel bir psikanaliz uygulaması yapmış olması (buna, bazı okullarda eğitsel psikanaliz adı veriliyor) ve adayın, okul hiyerarşisinde yüksek bir yerde bulunan ve kendisine unvan verecek olan bir psikanalizcinin gözetimindeki tedaviler, yani bir dizi "kontrol"e katılması istenmektedir. Psikanalizciler, muayenehanelerdeki özel hekimliğe (psikanaliz tedavisi sosyal sigortalar tarafından üstlenilmemektedir), sorunları olan çocukları ya da yetişkinleri kabul eden kurumlardaki çalışmalarını da eklemektedirler. Bu çalışmalar, bireysel psikanaliz tedavileri ya da bir grup içinde etkili olan bilinçdışı süreçlerin saptanması düzeyinde yürütmektedir.

Kaynak: Büyük Larousse