Arama

Rene Descartes - Tek Mesaj #9

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Aralık 2015       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM

DESCARTES (Rene)

Ad:  rd.JPG
Gösterim: 1100
Boyut:  32.2 KB

fransız filozof ve matematikçi
(Lahey, bugün Descartes, indre-et-Loire, 1596 - Stockholm 1650).

Yüksek kilise görevlileri yetiştirmiş zengin bir burjuva ailesinin çocuğuydu; ’ La Flöche koleji'nde cizvitlerin öğrencisi oldu. Daha sonra bütün Avrupa’yı dolaştı. Meslek olarak önce askerliği seçti ve 10 kasım 1619’da, “soba"sının başında (daha doğrusu sobayla ısıtılmış bir odada), “eşsiz bir bilimin temellerini" attı; sonra bir süre kibar çevrelerin tadını çıkardı. Sonunda, uzun yıllar geçirdiği Hollanda’da, köşesine çekilerek yapayalnız yaşadı ve bu arada sık sık yer değiştirdi. Özellikle 1627'den sonra, kardinal Beruüe'ün önerisine uyarak kendini felsefe ve bilim çalışmalarına verdi. Yaşamının sonuna doğru, İsveç kraliçesi Christina'nın çağrısı üzerine Stockholm’e gitti ve 11 şubat 1650’de orada zatürreeden öldü.

Descartes'ın başlıca yapıtları şunlardır: latince yazdığı bir müzik özeti (Compendium musicae, 1618); gene latince yazdığı, ancak tamamlayamadığı ve ölümünden sonra yayımlanan Aklın idaresi için kurallar (Regulae ad direetionem ingenii) [1628’e doğru]; Galilei'nin, Papalık tarafından mahkûm edildiğini (1633) öğrenince yayımlamaktan vazgeçtiği le Monde ou te Traite de la lumiâre (Dünya ya da ışık üzerine inceleme) [Traite de l'homme (İnsan üzerine inceleme), bu kitabın bir bölümüdür], Descartes'ın en önemli üç felsefe yapıtıysa şunlardır: 1637’de fransızca yayımlanan ve le Monde (Dünya) adlı yapıttan seçilmiş olan Dioptrique (Işık kırılması), Möteores (Göktaşları) ve Geomâtrie (Geometri) üzerine üç denemeye önsöz yerini tutan Metot' üzerine konuşma (Discours de la möthode); önce latince (1641), sonra Luynes dükü ile Clerselier'nin çevirisiyle fransızca yayımlanan (1647) ve Descartes'ın metafiziğini ortaya koyan Metafizik düşünceler (Meditations mötaphysiques) ile buna bağlı olarak Objections et Reponses (Eleştiriler ve yanıtlar); 1644'te latince basılan, sonra 1647'de rahip Picot tarafından fransızcaya çevrilen ve descartesçı metafiziği ve bilimi öğretici bir sıralamayla sergileyen Felsefenin ilkeleri (Principia philosophiae). Bütün bu yapıtlara, fransızca yazdığı Passions de l’âme (Ruhun tutkuları, 1649) adlı incelemeyi ve o dönemin bütün aydınlarına ve bu arada prenses Elizabeth'e yazdığı Mektuplar'ı da eklemek gerekir.

"Aklını iyi kullanmak ve bilimlerde doğruyu aramak için” bir yöntem araştırmasına girişen ve insan bilgilerinin ortak bir temeli bulunduğuna inanan Descartes, şu ünlü benzetmeye başvurur: "Felsefenin bütünü bir ağaca benzer; ağacın kökleri metafiziği, gövdesi fiziği ve bu gövdeden çıkan dallar öbür bilimleri oluşturur ki, bunlar da, başlıca üç bilime, yani tıbba, mekaniğe ve ahlaka indirgenebilir." Descartes, matematik kesinliği tüm bilgi alanlarına yaymak ve bir evrensel matematik (malhesis universalis) kurmak istiyordu.

Bundan ötürü, filozof Descartes’ı, bilgin Descartes’tan ayıramayız; o bir bilgin olarak, ortaçağ biliminin kuşkulu ve kesin olmayan yanlarının yerine, gerçek bir bilimin sağlam temellerini koymak istedi; öyle ki, bu bilim sayesinde insan, “doğanın efendisi ve sahibi” durumuna gelebilecekti. Descartes, fizikte de, tıpta ve fizyolojide de, mekanikçi bir belirlenimciliğin temellerini attı (ileri sürdüğü makine - hayvan kuramı, tüm canlı cisimleri, otomatlara indirger). Pek çok konuda yanılmış olsa da (yerçekimi, boşluğun olanaksızlığı, kandolaştmı, vb.), önemli bir bilimsel yapıt ortaya koydu: matematik yazıyı yalınlaştırdı ve denklemlerin derecesini küçültmekte kullanılan bir yöntem buldu; özellikle de birleştirici düşüncesi onu, analitik geometriyi kurmaya yöneltti; geometrik optikte kırılma yasalarını buldu; mekanikteki modern iş kavramını bulan da gene oydu. Descartes, nedenler sırasını gözeterek bilimin ilkelerini metafiziğinden türetti; oysa zaman bakımından, bilimsel yapıtı, metafizik düşüncesinden önce gelmiştir.

Filozof Descartes, her şeyi sorgulayan yöntemli bir kuşkudan hareket etti; öncelikle dış dünyanın varlığını tartışma konusu eden bu kuşkuyla (bu ilk aşamada, tekbenciliğe kadar ilerleyecek ve Berkeley’ in maddesizciliğine esin kaynağı olacak bir çeşit idealizm, işte buradan türemiştir), en sonunda, Cogito"nun (“düşünüyorum öyleyse varım") sarsılmaz temeline ulaştı. Descartes bu ilkeye dayanarak, düşüncemizdeki yetkinlik kavramıyla ve sonra da, daha önce aziz Anselmus'un ortaya koymuş olduğu varlıkbilimsel (ontolojik) kanıtla, Tanrı’nın varlığını kanıtla maya yöneldi. Ona göre, "açık ve seçik" fikirlerimizin apaçıklığındaki doğruluğun (hakikatin) güvencesi, Tanrı’nın aldatmazlığıdır. Yanlış ise, çoğu kez "acelecilik" ve "önyargı"dan kaynaklanır ve sınırlı anlığımız ile, sınırsız ve bütünüyle özgür olan istencimiz (irademiz) arasındaki orantısızlıkla açıklanır: anlık yeterince aydınlanmadığı ve yargıyı bir süre ertelemek daha yerinde olduğu halde istenç, o yargıyı benimseyebilir. Descartes’a göre, bizi dış-dünyanın varlığına kesin olarak inandıran da gene Tanrı'dır; oysa dış dünya uzam (geometrik ve ölçülebilir olan uzam) ve devinimdir yalnızca ve duygularımızın bize sunduğu "duyulur nitelikler"den hiçbirine sahip değildir.

Dolayısıyla, aklımızı, duyulardan uzak tutmamız gerekecektir (abducere mentem a sensibus). Descartesçı metafizik, "uzamlı şey” (res extensa) ile " düşünen şey"i (res cogitans), köklü bir karşıtlık içine sokarak ikiciliği benimser Bu iki tözün, birbirinden kesinlikle ayırt edilmesi, ruh ile bedenin birliği sorununda, descartesçılığı bir çıkmaza sokmuş ve bu düşünce akımı, sözü geçen çıkmazdan her zaman kurtulmaya çalışmıştır. Descartes, prenses Elizabeth ile mektuplaşmalarında, daha sonra da Passions de l’âmeda (Ruhun tutkuları), tutkuları egemenlik altına almaya dayanan bir mutluluk ve "yücegönüllülük" ahlakı ortaya koyar. Daha önce Metot üzerine konuşma'nın 3. bölümünde “bir süre için geçerli olacak" bir ahlak anlayışı; bir ölçüde stoacılığa bağlanan ve kurumlara saygılı olmayı öneren bir ahlak anlayışı önermişti. Ancak Descartes, felsefe ağacının en yüksek dalı olarak gördüğü ve ilkelere dayanan ("iyi davranmak için iyi yargılamak yeterlidir" çünkü) gerçek descartesçı ahlaka, apaçık bir biçim veremedi.
Ad:  renedescartes3.jpg
Gösterim: 704
Boyut:  22.7 KB

Descartesçı düşünce, ele aldığı temaların ve ortaya koyduğu sorunların çokluğuyla, batı felsefesinin çıkış noktasını oluşturur. Herkese (kadınlar da dahil) seslenebilmek için hem latince hem fransızca yazan Descartes, Konuşma'ya da şu sözlerle başlıyordu: "Sağduyu, dünyadaki en iyi paylaştırılmış şeydir.” Felsefesinin etkisi günümüze değin sürmüştür. Yapıtlarının çoğu M. Karasan tarafından türkçeye çevrilerek M.E.B. klasikleri arasında yayımlanmıştır.

—ikonogr. Louvreda Descartes'ın iki portresi vardır: biri Frans Hals'ın kaybolmuş bir tablosunun eski bir kopyası, diğeri de Söbastien Bourdon'un bir tablosudur, institut’de Descartes’ın, Pajou tarafından yapılmış bir heykeli vardır; Stockholm'daki Adolf Frederik kilisesi'nde J. T. Sergel tarafından yontulmuş bir anıt bulunur. Descartes ovali. Geom. Denklemi r+kr'= c olan çiftkutuplu eğri; bu denklemde k ve c gerçek değişmezlerdir. Descartes ovalleri'nin her biri, biri öbürünün içinde bir çift ovalden oluşur. Bütün bu eğriler için üç doğrusal nokta vardır ve bunlardan herhangi ikisine ilişkin eğrinin denklemi r + k-r' = c biçimindedir; bu denklemde k ve c nin değerleri seçilen odak çiftine göre değişir. Bu eğrilerin üç odağı olduğundan söz edilir.


Descartes yaprağı.


Geom. Descartesçı denklemi + y3 = 3 axy olan kübik.

Descartes yasaları


Opt. Farklı iki ortamın arayüzeyinde, ışığın temel yansıma ve kırılma yasaları. Bu yasalar şöyle belirtilebilir: gelen ışın, yansıyan ışın, kırılan ışın ve ayırma yüzeyinin gelme noktasındaki normali aynı düzlemde yer alır; yansıyan ışın, bu normale göre gelen ışınla bakışımlıdır; gelme açısı i ve kırılma açısı r şu bağıntıyla birbirine bağlıdır: sin i = n sin r, bu bağıntıda n, ikinci ortamın birinciye göre kırılma indisidir.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 21 Aralık 2017 23:39