ÖVGÜ a
1. Bir kimsenin, bir şeyin beğenildiğini, takdir edildiğini gösteren söz ya da yazı; tebrik: Bir kimseye övgüler yağdırmak. Bir övgü cümlesi. Bir yazarın, bir romanın övgüsünü yapmak. Övgülerin arkası kesilmiyordu. (Bk. ansikl. böl. Ed.)
2. Bir kimseyi, bir şeyi övmek amacını güden yazı ya da söylev; methiye. (Bk. ansikl. böl.)
3. Bir kimseye, bir şeye övgüler düzmek, onu göklere çığırmak, aşırı ölçüde övmek.
—ANSİKL. Ed. Törenli toplantılarda yapılan övgü, Yunanistan'da çok belirgin bir türdü. Lirik bir kökenden gelen bu tür (Pindaros, Epinikoi), sofistlerin elinde ve retorik okullarında, efsanevi kahramanlar ya da önemsiz temalar (fare, hastalık ateşi) üzerine incelikli geliştirmelere olanak sağladı. Ciddi yapıtlardaysa, bilimsel bir yöntem de olabildi (Platon’un Şölen'ınde [To Symposıon] sevginin, Tertullianus'un De baptismo [Vaftiz üzerine] adlı kitabında suyun övgüsü, isokrates'in yapıtlarında ahlaki ve siyasal açıklamalar). Türün yapmacıklığı, Lukianos'ta Myias Egkomion (Sineğe övgü) ve daha sonraki yazarlarda, Erasmus'un Deliliğe ûvgü'sü (Encomium moriae), Rabelais'nin Eloge de Messer Gaster’i gibi parodilere yol açtı.
En yaygın övgü biçimi, lirik kökenli cenaze övgüsü'dür. Marathon'dan başlayarak her yıl bir hatibin yurt uğruna ölen savaşçıların övgüsüyle görevlendirildiği Atina'dan, aslına uygun tek örnek olarak, yalnız Hypereides'in Lamia savaşı’ndan sonra verdiği söylev kaldı. Ancak Perikles'e, Lysias'a, Demosthenes'e mal edilen uydurma övgüler de az değildir. Kıbrıs kralı Euagoras için yazdığı övgüde isokrates, hükümdar oratio'larının ilk örneğini verdi ve Hellenistik dönemin sonunda bu türde ün kazanan retorikçilere öncülük etti. Libanios'un imparator Julianus için yazdığı övgü (Epidekeion), bu kültürlü, filozof, büyük komutan ve yazar hükümdarın yetenekleri düzeyindeydi. Övgüyü cenaze ayin düzeninin bir parçası durumuna getiren Roma’dan günümüze, Laelius' un yazdığı Scipio Aemilianus'a övgünün bir parçasından başka bu tür hiçbir yapıt kalmadı. Hıristiyanlıkla birlikte cenaze övgüsü bir vaaza dönüştü (Bossuet'nin Oraisons funöbresi).
Divan edebiyatında divanların baş tarafında övgüler yer alırdı. Bu övgüler Tanrı'ya (münacat), Hz. Muhammet'e (naat'), padişaha ve öteki devlet büyüklerine, şairin bağlandığı tarikat ve sanat adamlarına (methiye) yönetilmiş olurdu. Mesnevilerin ve öteki yapıtların başında da gene Tanrı'ya, Hz. Muhammet'e, zamanın padişahına, yapıtın sunulduğu kişiye övgüler bulunurdu. Övgüler yiğitlik, gözü peklik, eliaçıklık, erdem gibi nitelikleri aşırı abartmalarla dile getirir, yöneltildiği kişiyi efsane ve tarih kişileriyle karşılaştırırdı. Örn. "Şensin ol kim âsumân iklimine sultan iken I Gerdi haylinden urunur anberin efser güneş" (Sen o padişahsın ki senin askerinin ayağından kalkan toz gökyüzü ülkesinin sultanı güneşin başına amber kokulu taç olur) [Ahmet Paşa]. Konuları padişahın tahta çıkması (cülusiye), tavlasındaki atlar (rahşiye), padişahın ya da bir büyüğün bir yere gelmesi (kudumiye), yaptırdığı bina (kasriye) vb. olan övgüler de yazılmıştır. Örn. "Şikesi eyler seri gâvı zemini sadmei pâyı. Çıkar şiddetle pertab ettiği mihi Süreyya'ya" (Ayağının çarpması dünyanın boynuzunda durduğu öküzün başını parçalar, şiddetle nalından fırlattığı çivi ta Ülker yıldızına kadar çıkar) [Nef'i’nin rahşiyesınden]. Divan şairlerinin çoğu kez caize almak, bir göreve atanmak için yazdıkları övgüler Tanzimat'tan sonra devlet adamlarının görevlerindeki gerçek başarılarını, düşünce ve sanat adamlarının değerlerini sergilemeye yönelmiştir. Örn.: Şinasi'nin Büyük Reşit Paşaya kasidesi, Cahit Külebi’nin "Nurullah Ataç” şiiri. Halk edebiyatındaki övgü şiirleri arasında sevgilinin güzelliklerini sayıp döken güzellemeler, alevi-bektaşi edebiyatında Hz. Ali'yi ve ona bağlı olanları (tevella) öven ürünler anılabilir.
Kaynak: Büyük Larousse