OLGUNLAŞMAK gçz. f.
1. Meyve, sebze, tahıl vb. sözkonusuysa, yenecek, toplanacak duruma gelmek: Bu yıl meyveler erken olgunlaştı. Ekinler olgunlaştı.
2. Bir kimseden söz ederken, zihinsel ve duygusal yönden yetkinleşmek, bilgi ve deneyim kazanmak: Büyümesine büyüdü ama hâlâ olgunlaşamadı.
3. Bir şeyden söz ederken, gelişmek, sonuç verebilecek bir aşamaya gelmek: Bu düşüncenin olgunlaşmasını beklemek gerek. Bu tasarının gerçekleşmesi için şartlar henüz olgunlaşmadı.
4. Bir apse, bir sivilce sözkonusuysa, oluşumunu tamamlamak.
olgunlaştırmak ettirg. f.
1. Bir bitkiyi, bir meyveyi vb. olgunlaştırmak, bir şeyden söz ederken, bir bitkiyi, bir meyveyi vb. olgun duruma getirmek: Güneş ışınları üzümleri olgunlaştırır.
2. Bir kimseyi olgunlaştırmak, bir şeyden söz ederken, bir kimseyi, zihinsel, duygusal yönden geliştirmek, ona bilgi ve deneyim kazandırmak: Acılar onu olgunlaştırdı.
3. Bir şeyi olgunlaştırmak, onu geliştirmek, olumlu bir sonuç verebilecek duruma getirmek.
—Tüt. Tütün yapraklarını, kısmen nemli ortamda, doğal ya da yapay olarak yavaş yavaş eskitmek. (Bu etki sıcaklığın hafif yükselmesiyle gerçekleşir ve ürünün or- ganoleptik, kimyasal ve fiziksel niteliklerinin iyileşmesini sağlar.)
Kaynak: Büyük Larousse