Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
16:45, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cuma, 05 Aralık 2025 - 16:46
Arama
MaviKaranlık Forum
Türkiye'nin Faunası (Türkiye'nin Doğal Hayvan Toplulukları)
-
Tek Mesaj #7
virtuecat
Ziyaretçi
5 Aralık 2006
Mesaj
#7
Ziyaretçi
Ev hayvanları
Hayvancılığın Türk Kültüründe çok eski kökleri bulunduğunu ve hatta günümüzde tanıdığımız bazı ev hayvanlarının Türklerin elinde evcilleştiğini biliyoruz. Eski göçebe Türkler gittikleri her yere çok sayıda hayvan ve bitki türleride taşımışlardır. Örneğin Akkoyunlu devletini ziyaret eden bir Venedik elçisinin, Anadolu'ya o zamanlarda daha yeni girmiş olan, göçebe Osmanoğulları üzerinde yaptığı bir sayısal listede, osmanlıların sayıları yanında binlerce at, eşek, katır, deve, sığır, koyun, keçi, kaz, ördek, tavuk, köpek, kedi, kartal, şahin ve hatta 12 adet evcil av leoparı gözükmektedir.
Türk tarihinde çok önemli bir rolü olan ve Türklerde çok eski bir geleneği olan at yetiştiriciliği göçebelikten yerleşik kültüre geçişte önemini kaybetmiş ve 20'nci yüzyılda otomobillerin yayılması ile kaybolunacak kadar azalmıştır. Bunun yanında, deve ve manda (camuz) gibi taşıyıcı hayvanlar da motorlu tarım araçlarının yayılması ile azalmaya başlamışdır. Türkiye'de ev hayvanı olarak yetiştirilen mandaların sayısı 1982 yılında 1.002.000 iken, 2002 yılına kadar 138.000'e düşmüştür.
Günümüzde en yaygın ev hayvanları koyun, sığır, keçi, tavuk, kaz ve ördektir. Manda, eşek ve at, artık nadir rastlanan ev hayvanları olmuşlardır. Bunların yanında alabalık, yayın balığı, sazan, çipura gibi balık türleri; arı ve ipek böceği gibi böcek türleri de Türkiye'de yetiştirilmektedir. Türkiye'de birkaç deve kuşu yetiştiricisi bulmak da mümkündür.
Soyu tükenmiş türler
Türkiyede nesli tükenen memeliler arasında en ilginçleri Asya aslanı (
Panthera leo persica
), asya fili (
Elephas maximus
), kafkas öküzü (
Bison bonasus caucasicus
), Hazar kaplanı (
Panthera tigris virgata
), Anadolu parsı (
Panthera pardus tulliana
), ve çita
Acinonyx jubatus raddei
) türleridir.
(
Asya fili ve yaban öküzü, Anadolu'da, İ.Ö 1. yüzyıl başlarına kadar yaşamışlardır. Türkiye'nin en son kaplanı 1970'de Hakkari Uludere'de, en son Anadolu parsı da yine 1970'li yıllarda vurulmuştur. Anadolu'nun batı, orta, güney ve güneydoğu bölgelerinde yaşamış olduğu bilinen aslan ise en son 19. yüzyılın ikinci yarısında görülmüştür. Güneydoğu Anadolu'da yaşayan çita da 19'ncu yüzyıldan sonra bir daha görülmemiştir.
Türkiye'de 8 kuş türü son 50 yıl içinde ortadan kaybolmuştur. Bunlardan mezgeldek, yakalı toy ve yılanboyun kuşlarının soyunun tükendiği resmen açıklanmıştır. Bunların haricinde, yeterince araştırılmadığı için soyu tükenip tükenmediği kesin olarak bilinmeyen türler vardır; bunlar kunduz, sığın ve su samurudur.
Tehlike altında olanlar
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkut Kıvanç Türkiye'de önemli bir habitat tahribi hâlâ devam etmekte ve birçok hayvanların neslinin tehlike altında olduğuna dikkati çekmektedir:
"
Bilinçli bir koruma olmazsa, doğal hayat bir gün bitecek. Sivrisineğin bile korunmaya ihtiyacı var. Ama yasaklar dinlenmiyor. Bu gidişle doğa diye bir şey kalmayacak
"
Onsekizmart Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nden Doç Dr. Ali İşmen de denizlerde kirliliğin her geçen gün türleri tehdit ettiğini, Karadeniz ve Marmara'dan sonra, son zamanlarda Akdeniz'de de kirliliğin arttığına dikkati çeker.
Yaşamın son 500 yıllık evriminde, biyosferin hiç bu kadar tahribata uğramadığını vurguluyan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sıkı ise bu konu hakkinda şunları söylemistir:
"
Bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için kesinlikle insana ihtiyacı bulunmaz, ama insanın yaşamını sürdürebilmesi için en küçük hücreliden yırtıcılara kadar bu canlılara ihtiyacı var. Eğer habitat (hayvanların yaşam ortamı) tahribatı, plansız nüfus artışı, yapılaşma, ormanların yakılması, sulak alan tahribi sürerse, birçok tür tükenme tehlikesine girer. Bir türün, dünya üzerinde ya da lokal olarak bulunduğu bölgede yok olmasının kötü sonuçlarını kimse kestiremez. Bu, yakın zamanda da ortaya çıkmaz. Örneğin bizi rahatsız eden karasinek birden ortadan kalksa, her tarafı hayvan leşleri götürür. Ya da baykuşların yok olduğunu düşünelim; o zaman tarla fareleri üzerindeki baskı kalkar."
Türkiyede 8 kuş türü son 50 yıldır gözlenmezken, bunlardan 4 türün soyunun tükendiği kabul edilmiştir. Biyologlara göre, mezgeldek, yakalı toy, yılanboyun kuşlarıFlamingo ve tepeli pelikan türleri ise büyük tehlike altında bulunmaktadırlar. Bilimciler denizlerde de aynı tehlikenin devam ettigini söylemektedirler. Yunuslar ve fok, deniz alaları, işkine ve mersin balıkları, beni balığı, büyük ve küçük ayı istakozları, deniz kaplumbağaları, süngerler, pina, kırmızı yıldız, triton, denizatı, deniz kulağı, kırmızı ve siyah mercanlar, posidonai ve zostera da tükenme tehlikesi içindedirler. (Kaynak: 08.08.2003 Hürriyet Gazetesi)
artık yok.
Tehlikeli olanlar
Türkiyenin en tehlikeli hayvanları aslında düşünüldüğü gibi Boz ayı ya da Kurt gibi Yırtıcımemeliler değil zehirli akrep, kırkayak, örümcek ve denizanası gibi küçük türlerdir. Ayı, Kurt, Vaşak ve Çakal gibi hayvanlar daima insanlardan mümkün oldukça uzak durmaya çaba gösterirler. Yıllık istatistiklerde Türkiyede yırtıcı bir hayvan tarafından öldürülen kimse görülmezken, her yıl onbinlerce insanlar sivrisinekkene gibi küçük haşerelerin insanlara geçirdikleri hastalıklara yakalanıp, bazen bu hastalıklara yenik düşerler. Bu ufak zararlı hayvanların sayılarının artmasının sebebi; çoğunlukla, insanlar tarafından doğal düşmanlarının sayılarının azaltılıp, tabiatın dengesinin bozulmasıdır.
ve
Özellikle yılanların tehlikeli hayvan olarak görülmesinden dolayı, Türkiyede her yıl onbinlerce yılanlar katledilir. Oysa Türkiyenin 40 yılan türü arasında sadece 10 tanesi farklı derecede zehirlidir ve avlanırken zehirlerini fare, keme ve kuş gibi hayvanları uyuşturmak için kullanırlar. Yılanların azaltıldıkları bölgelerde, Kemelerin ve farelerin sayılarında patlama olmakla birlikte, asıl zarar o bölgenin tarım alanında meydana gelmektedir.
Türkiyede yaşıyan hiçbir yılan türünün zehiri insan öldürmeye yetecek kadar güçlü değildir. Ama ısırıldığı takdirde yine de derhal doktora gitmek gerekir. Türkiyenin en zehirli iki yılanı Koca engerek ve şeritli engerek türleridir. Zehirleri çok yakıcı ve acı vericidir. Ateşin yükselmesine ve mide bulanmasına yol açabilir.
Kurtlar ve Ayılar da, eğer yaşadıkları çevrenin dengesi bozulmamışsa ve kuduz değillerse insanlardan korkar ve uzak dururlar. Ancak fazla sert kış aylarında uzun süre aç kaldıklarında yerleşim yerlerine yaklaşıp, orada köpek ve diğer ev hayvanları avlayıp ya da insanların (onlar için) iştah açıcı kokan çöplerini karıştırarak açlıklarını gidermeye çalışabilirler.
Yabancı Türler (Neozoon)
Küreselleşmenin hızla ilerlediği dünyamızda kıtalar arası taşımacılığın istemiyerek türleri yaymakta yardımci olması dünyanın her yerinde mühim bir sorun olmuştur. Yabancı türler ait olmadıkları bir doğa çemberine katıldıklarında çoğunlukla sorun yaratırlar. Memleketlerindeki ortamda, evremlerinin sürecinde kendilerine uyum sağlamış türlerle bir çemberin içinde yaşarlar, ama ait olmadıkları bir ortamda onların kabiliyetlerine karşı kendini koruyamıyan türlerle karşılaşır, kendilerinin sayılarını kontröl altında tutan doğal düşmanlarından uzak kalır ve böylece diğer türlerin soyunu tüketip hızla yayılabilirler.
Yabancı türler çoğunlukla üç yol üzerinden dağılırlar
:
Deniz taşımacılığı/Balast suyu
Baştan salınmak istenen egsotik ev hayvanlarının doğaya salınması.
Yetiştirildikleri kapalı alanlardan kaçmaları.
Örneğin bir Çin limanında yükünü boşaltan bir gemi dengesini sağlamlaştırmak için orada geminin depolarına oranın denizinden tonlarca balast suyu pompalar. Bu suyun içinde balıklar, yumuşakçalar ve kabuklular gibi yüzlerce türler bulunur. Sonra örneğin Seyhan limanına vardığında bu suyu denize boşaltıp tekrar yük almaya başlar. Ya da bir kıtadan diğer kıtaya giden karton paletleri ya da meyve-sebze kasaları aralarında da böcek, örümcek, fare ya da yılan türleri bulunabilir. Avrupa Birliğinin limanlarında bunu önlemek için görevlendirilmiş memurlar vardır. Bunlar başka kıtalardan gelen paletleri incelerler.
Karadeniz’de, Pasifikten gelen bir çeşit deniz anası
Mnemiopsis leidyi
karadenizin en önemli ticari balığı olan hamsinin stoklarına zarar vermiş ve toplam 26 balık türünün yok olmasına sebeb olmuştur. Tropikal bir alg olan
Caulerpa taxifolia
orijinal yetişme sahası olan Monako'daki akvaryumundan çıkıp, Akdeniz kıyılarının 40 milyon metre karelik kısmına yayılması ve günümüze kadar hala önlenememiş olan bir ekolojik felakete yol açması bunun diğer bir örneğidir. Son onyıllarda Türkiye'de yayılan Su maymunu veya Sakarca gölünde tutulup haberleri medyaya yansıyan Piranhalar da örnek olarak gösterilebilinir.
Kuzey Amerika'dan balık yetiştiriciliği için getirilen Gökkusağı alabalığı, yerli alabalık türlerinden daha obur ve daha çeviktir. Diğer balık türlerinin yumurtalarını ve yavrularını yiyerek yerli türleri tüketebilen bu alabalık türü, yetiştirildiği dalyanlardan kaçıp Türkiye'nin tatlısularına yayılmayı başarmıştır.
kaynak = vikipedi
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 16:46
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...