MEŞHUT sıf. (ar. şühûd'dan meşhüd). Esk.
1. Gözle görülmüş, görülen: " .. yalnız sanatta, zevahirde değil, din üzerinde de meri ve meşhuttur" (F. Köprülü).
2. Meşhud olmak, görülmek: "Namık Kemal'de de vazıh surette meşhud otan bir İran mukallitliğinden kurtulmak arzusu..." (F. Köprülü).
—Cez. huk. Meşhut suç -SUÇ.
—isi. huk. Meşhudün aleyh,
aleyhine tanıklık yapılan kişi. || Meşhudün bih,
tanıklık yapılan olay. || Meşhudün leh,
mahkemede lehine tanıklık yapılan kişi.
Kaynak: Büyük Larousse