Arama

Ağız Nedir? - Tek Mesaj #3

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
17 Şubat 2016       Mesaj #3
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
AĞIZ, -ğzı. a.
1. Sindirim borusunun başlangıcında yer alan ve besinlerin alınmasına, çiğnenmesine ve tükürükle ıslanmasına yarayan, ayrıca sürekli solunum (balıklar, amfibyumlar) ya da gerektiğinde solunum (sürüngenler, kuşlar, memeliler) ve ses çıkarma gibi başka işlevler de sağlayan boşluk. (Bk. ansikl. böl.)
2. Yüzün dudaklarla çevrelenen bölümü: Küçük, biçimli bir ağzı var.
3. Çanak ya da boru biçimindeki oyuk yerlerin, şeylerin girişi: Volkanın, fırının ağzı. Tünelin ağzı
4. Ara yolların anayola açıldığı yer: Sokağın ağzında beni indirin.
5. Akarsuyun denize ya da göle kavuştuğu yer: Kızılırmak'la ağzı. (Bk. ansikl. böl. Jeomorfol.)
6. Bir körfezin, limanın, bir boğazın girişi.
7. Kesici aletlerin keskin yanı: Bıçağın ağzı körlenmiş.
8. Bir kimsenin kişiliğine, toplumsal ve kültürel durumuna uygun düşen konuşma biçimi, üslubu: Bir çocuğun ağzından bunları duymak çok şaşırtıcı. Bu sözler senin ağzına hiç yakışmıyor.
9. Meslek adı + ağzı, bir mesleğin alışılagelen düşünme ve anlatış biçimi: Benimle, dostluğumuzu unutup avukat ağzıyla konuşma.
10. Bir kimsenin ağzından, o kimsenin söylediği gibi; onun yerine, onun adıyla: Bu masalı yazılı kaynaklardan değil, yaşlı bir köylünün ağzından derledim. Benim ağzımdan ona bir mektup yazmış.
11. Kez, defa: Çamaşırı üç ağız yıkadım.
  • 12. Ağız ağıza, ağzı ağzına, ağzına kadar, içinde hiç boş yer kalmayacak biçimde: Oda eski püskü eşyalarla ağız ağıza doluydu. Ağız ağıza vermek, iki kişi sözkonusuysa, birbirine çok yaklaşarak kimsenin duymayacağı biçimde alçak sesle konuşmayı sürdürmek.
  • Ağız alışkanlığı, sık sık söylendiği ve yinelendiği için bir sözü ağzından kaçırma durumu: Kusura bakmayın, sizin için söylemedim, ağız alışkanlığı işte.
  • Ağız atmak, övünmek, böbürlenmek: Öyle ağız attı ki söylediklerine hiçbirimiz inanmadık (yörs.).
  • Ağız dalaşı, karşılıklı atışma, ağız kavgası Şu ağız dalaşını bırakın da beni dinleyin.
  • Ağız değiştirmek, daha önce söylediklerini içinde bulunduğu ortama göre değiştirmek, başka türlü konuşmak: ikinci duruşmada tanıkların bir bölümü ağız değiştirip eski söylediklerini yalanlayan şeyler söylediler.
  • Ağız dil vermemek, bir şey söyleyemez, konuşamaz durumda olmak, susmak: Ağız dil vermeden günlerdir yatıyor.
  • Ağız dolusu küfretmek, ağzına gelen kötü sözleri birbiri ardınca sıralamak.
  • (Bir kimseye) ağız eğmek, bir kimseden bir şeyi yalvarırcasına istemek: Böyle önemsiz bir iş için ona ağız eğmeye değer mi? Ağız eskitmek, boş yere konuşmak: O parayı vermeyeceksen biz burada ne diye ağız eskitiyoruz?
  • Ağız kalabalığı, çabuk çabuk söylenen, birbirini tutmayan boş sözler.
  • Ağız kalabalığına getirmek, ağız kalabalığı ederek bir kimseyi şaşkına çevirmek: Ağız kalabalığına getirip evimi ucuza kiraladı. Ağız kavafı, karşısındakini kandırmak için çok konuşan kimselere denir; geveze, çalçene (tkz.).
  • Ağız kavgası, söz düzeyinde kalan çekişme; münakaşa.
  • Ağız kullanmak, duruma ve koşullara göre konuşmak, sözünü amacına göre değiştirmek: Ben hangi yönde ağız kullanırsam sen de o yönde konuşursun.
  • Ağız satmak, üstesinden gelemeyeceği bir işi, yapacakmış gibi göstererek kendini övmek: Ağız satma, sen bu işi yapamazsın. Ağız suyu, salya, tükürük.
  • Ağız şakası, sözle yapılan şaka.
  • Ağız tadı, bir topluluktaki dirlik, düzenlik.
  • Ağız tamburası çalmak, karşısındakini sözle oyalamaya, avutmaya çalışmak; soğuktan dişleri birbirine vurmak.
  • Ağız yapmak, karşısındakini inandırmak, kandırmak amacıyla isteğini gizleyecek biçimde konuşmak: Sinemaya gitmek istediğini biliyorum, ağız yapma da açık açık söyle.
  • Ağız yarı, tükürük, salya, ağız suyu (esk ).
  • Ağızdan ağıza, herkes birbirine söyleyerek: Haber kısa zamanda ağızdan ağıza yayıldı.
  • Ağızdan kapma, dinleyerek edinilen, yarım yamalak bilgiler için kullanılır: Ağızdan kapma bilgilerle bu konuya bir açıklık getiremezsin.
  • Ağza alınmaz, ağza alınmayacak, söylenmesi ayıp sayılan, kaba, çirkin söz ve küfürler için kullanılır: Ağza alınmaz sözler söylüyor, pis pis gülüyordu.
  • Ağza tat, boğaza feryat, sevilen, ancak miktarca az olan yiyecekler için söylenir.
  • Ağzı açık, şaşkın kimse için kullanılır; saf, bön.
  • Ağzı açık ayran delisi, budalası, yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan kimseleri anlatmak için kullanılır.
  • Ağzı (bir karış) açık kalmak, gördüğü şeyler karşısında şaşakalmak, donakalmak: Kente ilk geldiği gün, dev binaların karşısında ağzı bir karış açık kalmıştı.
  • Ağzı aya gözü çaya bakmak, bir işe gerektirdiği özeni göstermemek, işi gelişigüzel yapmak.
  • Ağzı bir, bir konuda ağızbirliği etmiş kimseler için kullanılır: Herkes soruyu aynı biçimde yanıtlıyor, hepsinin ağzı bir.
  • Ağzı bozuk, sık sık küfreden, küfretmeyi huy edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı burnu birbirine karışmak, merak, üzüntü, öfke, şaşkınlık, yorgunluk vb. nedenlerle yüzünün görünümü değişmek; dayaktan yüzü yara bere içinde kalmak.
  • Ağzı burnu yerinde, güzel, yakışıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı çiriş çanağına dönmek, ağzı kuruyup acılaşmak.
  • Ağzı dili bağlanmak, üzüntü, merak, korku vb. nedenlerle konuşamaz duruma düşmek.
  • Ağzı dili kurumak, bir konuyu bıkıp usanacak kadar çok tekrarlamak: Ağzım dilim kurudu, yine de inandıramadım onları.
  • Ağzı dili varmamak, acıklı bir durumu söylemeye, bildirmeye içi elvermemek.
  • Ağzı eğri, laf taşıyıcı, arabozucu, münafık
  • Ağzı gevşek, sır saklamaz, geveze kimse için kullanılır.
  • Ağzı havada. gerçeklerden ve çevresinde olup bitenlerden habersiz; şaşkın, alık.
  • Ağzı kalabalık, çok ve gereksiz konuşan kimse için kullanılır.
  • Ağzı kara, kötü haberler veren, şom ağızlı.
  • Ağzı kilitli, kenetli, sır saklamasını bilen kimse; ağzının kenarlan beyaz olan at için kullanılır.
  • Ağzı kulaklarına varmak, çok sevindiği yüzünden belli olmak.
  • Ağzı, ağzın kurusun, kötü ve uğursuz şeyler dileyenler için söylenir.
  • Ağzı kuttu, hayırlı sözler söyleyen.
  • Ağzı laf yapmak, etkileyici ve inandırıcı bir konuşma gücüne sahip olmak: Aramızdan ağzı laf yapan birini seçelim, sorunumuzu o anlatsın.
  • Ağzı paça olmak, çok keyifli, neşeli olmak (arg.).
  • Ağzı oynamak. bir şeyler yemek; çok yavaş sesle konuşmak.
  • Ağzı pis, küfretmeyi, açık saçık konuşmayı alışkanlık edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı sıkı, ağzı pek, sır saklamasını bilen kimse için kullanılır.
  • Ağzı sulanmak, bir şeyi yeme ya da edinme isteği duymak; canı çekmek, imrenmek: Vitrindeki tatlıları gördükçe ağzım sulanıyordu.
  • Ağzı, ağzın süt kokuyor, çok genç, toy, deneyimsiz kimsenin bu yönünü belirtmek için kullanılır: Bu iş sana göre değil, daha senin ağzın süt kokuyor.
  • Ağzı teneke kaplı, ağzı sıcağa karşı dayanıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı var dili yok, derdini anlatamayan, sessiz, uysal kimse için kullanılır: O zavallının ağzı var dili yok, her şeye sessizce katlanır.
  • (Bir şeyden) ağzı yanmak, (o şeyden) olumsuz olarak etkilenmek, zarar ve kötülük görmek: Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer(atasözü).
  • Ağzına bakakalmak, bir kimsenin sözlerini çok beğenmek, onu hayranlıkla dinlemek: Hepimiz duygulanmış, kürsüdeki yaşlı adamın ağzına bakakalmıştık.
  • Ağzına, ağzının içine bakmak, bir kimse ne söyleyecek diye beklemek; bir kimsenin buyruk ve isteklerine göre davranmak. Ağzına, ağzının içine baktırmak, konuşmasını ilgi ve beğeniyle dinletmek.
  • Ağzına, ağzının içine girmek, o kimseye çok yaklaşmak.
  • Ağzına (bir parmak) bal çalmak, bir kimseyi hoşuna gidecek tatlı sözlerle oyalamak ya da onu küçük, önemsiz iyiliklerle kandırmak.
  • Ağzına bir şey, bir çöp, bir lokma koymamak, hiçbir şey yememiş olmak: Sabahtan beri ağzıma bir şey koymadım.
  • Ağzına bir zeytin verip altına bir tulum tutmak, bir kimseye yapılan küçük bir iyilik karşılığında ondan büyük çıkar sağlamayı düşünmek
  • (Bir işi) ağzına burnuna bulaştırmak, o işi beceremeyip bozmak, berbat etmek.
  • (Birkimsenin)ağzma etmek, o kimseye karşı kötü ve kaba davranmak (kaba.).
  • Ağzına geldiği gibi, sözün nereye varacağını hesaplamadan: Ağzına geldiği gibi konuşup herkesi gücendiriyor.
  • Ağzına gelem söylemek, bir kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek; düşüncesizce konuşmak.
  • Ağzına gem vurmak, bir kimseyi susturmak, konuşturmamak: Kimsenin ağzına gem vuramazsın, herkes istediğini söyler.
  • Ağzına kilit takmak, vurmak, bir kimseyi susturmak.
  • Ağzına kira istemek, bir şeyi söylemekte nazlanmak, gönülsüz davranmak: Neden söylemiyorsun, ağzına kira mı istiyorsun? Ağzına, ağızlara layık, bir yemeği lezzetli bulan kimsenin karşısındakine "onu sen de yesen beğenirsin" anlamında söylediği söz,
  • Ağzına, Önüne bir kemik atmak, bir kimseye susması, oyalanması için değersiz bir şey vermek.
  • Ağzına sağlık, yerinde söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzına sakız olmak, sürekli olarak bir kimsenin dedikodusuna konu olmak.
  • (Bir şeyi) ağzına sürmemek, o şeyi hiçbir zaman yememek.
  • Ağzına taş almak, hizından burnundan gelmek, bir eğlence, toplantı sözkonusu ise, beklenenin tersine kötü geçmek, kötü sonuçlanmak.
  • Ağzından burnundan getirmek, bir kimseyi yaptığına pişman etmek.
  • Ağzından çıkanı kulağı işitmemek, duymamak, ölçüsüzce konuşmak, kaba ve ağır sözler söylemek.
  • Ağzından çıkmak, söylememesi gereken bir şeyi istemeden söyleyivermek: Nasıl oldu bilmiyorum, ağzımdan çıktı bir kez.
  • Ağzından çıt çıkmamak, hiçbir şey söylememek.
  • Bir şeyi ağzından düşürmemek, o şeyden hemen her zaman söz etmek: O büyük kenti, oradaki arkadaşlarını hiç ağzından düşürmezdi
  • Ağzından girip burnundan çıkmak, sözle ya da başka yollar deneyerek bir kimseyi kandırıp bir işe razı etmek i Bir şeyi ağzından kaçırmak, gizli tutmak istediği bir şeyi ayrımına varmadan söyleyivermek.
  • Ağzından laf almak, bir kimseyi konuşturarak gizli şeyleri öğrenmek.
  • Ağzından laf, söz, lakırdı dirhemle çıkmak, çok az konuşmak.
  • Ağzından lokmasını almak, bir kimsenin hakkı olan şeyi ondan almak: Ağzından lokmasını alsan sesi çıkmaz.
  • Ağzından yet. yeller alsın, “kötü şeyler söyleme, dilerim ki söylediğin kötü olasılıklar gerçekleşemez” anlamında söylenen söz.
  • Ağzın; açacağına gözünü aç. "dikkatli ol, dikkatli olsaydın böyle bir zarara uğramazdın" anlamında söylenir
  • Ağzını açmak.söz söylemek, konuşmak: Toplantıda ağzını açıp da tek söz söylemedi; bir kimseye sert, kötü ve kırıcı sözler söylemek, azarlamak, çıkışmak: Bir ağzımı açarsam görürsün o zaman.
  • Ağzını açtırmamak, gereğinden çok konuşarak bir kimseye konuşma olanağı bırakmamak: Sürekli kendi konuştu, ağzımızı açtırmadı bize,
  • Ağzını aramak, yoklamak, ne düşündüğünü öğrenmek amacıyla bir kimseyi konuşturmaya çalışmak: Ağzını ara bakalım. ne düşünüyor?
  • Ağzını bıçak açmamak, hiçbir şey söyleyemeyecek kadar üzüntü ve sıkıntı içinde olmak: Öylece susuyor, ağzını bıçak açmıyordu.
  • Ağzını bozmak, kaba, çirkin sözler söylemek: küfretmek: Birkaç kadeh ıç- meyegörsün, ağzını bozar, sağa sola sataşırdı.
  • Ağzını burnunu dağıtmak, bir kimseyi adamakıllı dövmek.
  • Ağzını dilini bağlamak, bir kimseyi, konuşamaz, söz söyleyemez duruma düşürmek: Büyü yaptırıp kocasının ağzını dilini bağlamış.
  • Ağzını havaya, poyraza, yele açmak, elindeki olanakları, fırsatları kaçırdıktan sonra hâlâ ondan bir şeyler ummak, boş yere beklemek.
  • Ağzını hayra aç, "kötü olasılıklardan söz etme" anlamında söylenir.
  • Ağzını ıslatmak. içki ıçmekKVk yılda bir ağzımızı ıslatalım dedik, cebimiz de metelik yok (arg.).
  • Ağzını kapamak. çıkar sağlayarak bir kimseyi susturmak.
  • Ağzını kapat, "konuşmayı kes, sus" anlamında kullanılır.
  • Ağzını kiraya vermek. konuşması gerektiğ halde konuşmaktan kaçınmak, konuşmamak
  • Ağzını kullanmak. satmak, bir kimsenin düşüncesini kendisininmiş gibi anlatmak.
  • Ağzını mühürlemek, susmak, konuşmamak.
  • Ağzım öpeyim, seveyim, sevindirici bir haber veren ya da söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzını sıkı, pek tutmak, sır vermemek, boşboğazlık etmemek.
  • Ağzını tıkamak, bir kimsenin konuşmasını engellemek. onu susturmak.
  • Ağzını topla. “kaba, çirkin sözler söylemeyi kes doğru konuş" anlamında söylenir: Benimle böyle konuşamazsın, ağzını topla
  • Ağzını tutmak, boşboğazlık etmekten kaçınıp ileri geri konuşmamak.
  • Ağzını yaymak. ağzını yaya yaya konuşmak.
  • Ağzının kâhyası, başkasının sözüne, işine, üstüne vazife olmadığı halde karışan kimse: Ağzımın kâhyası mısın, dilediğim gibi konuşurum,
  • Ağzının kaşığı, lokması, kalıbı olmamak, bir iş. bir eylem söz konusuysa. bir kimsenin üstesinden gelebileceği nitelikte olmamak ya da bir kimse için sözünü edemeyeceği ölçüde değerli olmak.
  • (Bir kimseye) ağzının kalayını vermek, ağzının payını vermek (arg.).
  • Ağzının kokusunu çekmek, bir kimsenin sıkıcı, ezici, katlanılması güç davranışlarına dayanmak.
  • Ağzının mühürüyle, oruçlu olarak.
  • (Bir kimseden) ağzının payını, ölçüsünü almak, bir kimseden hak ettiği karşılığı görmek: Aldın mı ağzının payını.
  • (Bir kimseye) ağzının payını, ölçüsünü vermek, onu, sert ve kırıcı sözlerle paylamak, yaptığına pişman etmek.
  • Ağzının perhizi yok, "ağzına ne gelirse çekinmeden söyler" anlamında kullanılır.
  • Ağzının suyu akmak, bir şeyi çok beğenmek, ona imrenmek.
  • (Bir şeyden) ağzının tadını almak, o şeyle ilgili acı bir deneyim edinmek.
  • Ağzının tadını bilmek, yemeğin iyisini, herhangi bir şeyin güzel ve nitelikli olanını seçmek, bu tür şeylerden hoşlanmak,
  • Ağzıyla kuş tutsa, "ne yapsa, ne etse” anlamında kullanılır.

MsXLabs & Büyük L.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 17:55
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ