Arama

Kanser - Tek Mesaj #18

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Şubat 2016       Mesaj #18
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  kanser-gelisimi.jpg
Gösterim: 1173
Boyut:  54.0 KB

KANSER

a. (lat. cancer, yengeçten). Hücrelerin ve dokuların, organizma tarafından denetlenemeyerek anormal biçimde çoğalması ve çoğalan öğelerin genellikle bulundukları yerlerden başka yerlere yayılması sonucunda ortaya çıkan tüm lezyonların genel adı. (Bk. ansikl böl.)

—Patol. Kanser öncesi, çoğunlukla ardından kanser gelişen ya da kanserin belirmesinden önce görülen dermatoz. lezyon ya da hastalığa denir.

—Ted. Kanser ilacı. Kanserle savaşımda kullanılan her türlü araç ya da madde.

— Kanser hücrelerinin çoğalmasını önleyen ya da kanser hücrelerini öldüren madde (örneğin antimıtotikler).

—ANSİKL. “Kanser” sözcüğü bir hastalığı değil, bir durumu ifade eder. Çokhücreli bir organizmada, birtakım hücrelerin, dokular arasında yaşamla bağdaşık bir denge kurulmasını sağlayan düzenleme ve ayarlama mekanizmalarına uymaması yüzünden ortaya çıkan hastalıkların tü mü bu ad altında toplanır. Demek ki yaşam tarzına, hastanın bünyesine, kanserli hücrenin gelişme biçimine ya da tedaviyle eski duruma dönme olasılığına göre ne kadar çok etiyolojik etmen, doku sal yapı ve lezyon varsa bir o kadar da kanser türü vardır.

Kanserli hücre. Kansere özgü başlı ba şına hiçbir hücre bozukluğu olmadığı halde, birlikte görülen birtakım anomalilerin varlığına bakılarak kanser teşhisi konur.
Morfolojik bakımdan hücreler daha genç, çekirdek daha iri ve düzensiz kenarlı, mitozlar daha sık ve anormaldir; sıtoplazma çok bazofildir; mitokondri sayısı azdır. Son olarak, karyotip anomalilerine sık rastlanır.
Biyokimyasal alanda, değişiklik daha çok, ama urdan ura farklıdır. Bu değişiklikler en başta protein yapımındaki anomalilerdir: belli bir enzimin etkinliğinde artma ya da azalma; hekimin dolaylı yoldan biyokimyasal bir teşhis koymasını sağlayan dölütsel protein çeşitlerinin (alfa -föto-protein, karsino-embriyoner antijen) belirmesi ve üretilmesi; birtakım fizyolojik maddelerin (miyelom immünoglobülinleri; karsinoit urlardaki serotonin) anormal üretimi; hormon niteliği taşıyşn yanlış maddeler (kötücül hiperkaisemiye yol açan parathormon benzeri; bazı bronş urlarında görülen ve suyla birlikte zehirlenmeye yol açan antidiüretik hormon; poliglobüliye yol açan eritropoyetin). Bu yanlış salgılar çoğunlukla paraneoplazik sendromlar çerçevesinde ortaya çıkar ve bunların miktarı ölçülerek hastalık çok iyi izlenebilir.

Zar bakımından, kanserli hücrenin bölünerek çoğalma kapasitesi, sitoplazma zarındaki antijenlerin nicel ve nitel değişiklikleriyle belirlenir Böylece kanserli hücrelerin çoğalması artık organizma tarafından düzenlenmez. Çoğalma kendi başına. tedrici ve tersinmez olur ve tedavi edilmezse organizmayı ölüme götürür.

Kanserli doku. Kanserin “gizli yaşam" denilen kliniköncesi evresinden sonra (bu evre çok uzun sürer [atomik radyasyonlarda 6 seneden fazla] ve hasta sağlıklı görünür) kanserli dokunun oluşmasıyla klinik belirtiler ortaya çıkar.
Kanserli doku kütlesiyle, sürekli çoğalmasıyla, bulunduğu organın kapsülünü ya da çeperlerini sarmasıyla, bulunduğu yerden uzaklara göç ederek (kan yoluyla ya da çoğu zaman lenf sistemiyle) metastaz yapmasıyla, son olarak yapısındaki düzensizlikle ve işlev özgüllüğünün yok olmasıyla kanser olduğunu gösterir. Bunlar gibi birtakım karakterlere bakılarak kötücül urlar iyicil olanlarından ayırt edilebilir.

Kanserin teşhisi. Kanserli hastalıkların son derece çeşitli olması yüzünden kanserin belirtileri de çok fazla ve çeşitlidir (görülmedik ağrısız şişlik, anormal kanama ya da akıntı, deri ya da mukoza yarası, sindirim bozuklukları, vb.) ve ancak dokubilimsel teşhisle kanser olup olmadığı ve hücre tipi belirlenebilir.
Klinik muayene genellikle dolaylı belirtileri (uzun süreli ateş, zayıflamayla birlikte genel durumun bozulması), yerel belirtileri (ur çevresi enfiltrasyonu), bölgesel belirtileri (gangliyonlar) ve ikincil yerleşmelere ilişkin genel belirtileri (karaciğer, kemik, akciğer metastazları) ortaya çıkarır. Çok ender olarak klinik muayene, gözle görülebilen ya da yoklanınca ele gelen urları belirleyebilir ama çoğu zaman ur bu özellikleri taşımadığı için tamamlayıcı incelemelere gerek duyulur; radyografi, termografi, mamografi, skaner, ekografi, endoskopi. Bu yöntemler urun yerini belirlemeye yarar.

Biyolojik incelemeler, kanda alfa-föto-protein ya da karsino-embriyoner antijen bulunduğunu ortaya çıkarmaktan öte fazla bir bilgi sağlamaz.
Gerçekten, asıl yararlı muayeneler hücre ve doku incelemeleridir; gerek hücre incelemesi (ponksiyon ya da frotti), gerek doku incelemesi (biyopsi) teşhisi doğruladıktan başka, hangi tedavinin uygulanacağını ve hastalığın gidişini de saptamaya yarar Günümüzde erken teşhis üzerinde durulmakta ve kanserli dokuyu daha yayılmadan (O evresi) bulup ortaya çıkarmak amacıyla sistemli muayenenin gerekliliği vurgulanmaktadır (dölyatağı boynu kanseri için dölyolu frottisi yapılması, memelerdeki bir şişliğin vakit geçirmeden parça alınarak incelenmesi, vb.). Böylece, tüm incelemeler yapıldıktan sonra, uygulanacak tedavi ve tutulacak yol belirlenecek, bu yapılırken de, gerekli karşılaştırmaların yapılabilmesi ve uyulacak kuralların belirlenebilmesi için uluslararası T.N.M sınıflandırmasına dayanılacaktır.
T.N.M sistemi şunlara dayanır: tümörün, yani urun büyüklüğü ve dokusu; gangliyonların (nodüller) [N] durumu; metastazların varlığı.

Kanserleştirici etmenler ve mekanizmaları. Başlangıçta, kanserleştirici denilen birtakım etmenler, organizmadaki bir hücreyi kanserli hücreye dönüştürür; bu tersinmez evrede, organizmaya yabancılaşan hücre, kişinin bağışıklık sistemi sayesinde yok edilebilir.
ilerleme evresinde, organizmanın kabul ettiği kanserleşmiş hücre çoğalmaya başlar. Kanserleşmiş hücrenin organizma tarafından kabul edilmesi, kişinin hormon ve bağışıklık durumuna ve bu hücredeki zar anomalilerine bağlıdır.

Kanserleştirici etmenler. Kanserleştirici etmenler kimyasal, fiziksel, kalıtımsal ve virüs kökenli olabileceği gibi bağışıklık sisteminin iyi çalışmamasından da doğabilir. Asıl güçlük, bu etmenlerin çok karmaşık ve hayvanlarla yapılan deneylerin de tehlikeli olmasıdır (örneğin, bir virüs aşılayarak kanser yaratmak için belirli bazı genetik virüs döllerinin ilk rolü).

Kimyasal etmenler. Percival Scott'un, baca temizleyicilerinde erbezi torbası kanserlerinin, kurumdaki katran özütleriyle bağıntılı olarak daha çok olduğunu farket- tiği 1775 yılından beri araştırmalar gittikçe çoğaldı ve kimyasal maddelerin listesi hayli kabardı, ama tamamlanmadı. Bu kanserleştirici maddeler arasında sanayide kullanılan pek çok madde sayılabilir: antrasen türevi olarak çokhalkalı aromatik hidrokarbonlar, arsenik ve arsenik III oksitler, nikel tuzları (solunum yolları kanseri), amyant tuzları (plevra ve bronş kanseri), kadmiyum (prostat kanseri), karbon tetraklorür, vinilklorür, kloroform. Besinlere katılan kimyasal maddeler (boya maddeleri ve koruyucular) doğrudan doğruya kansere yol açabilir Pestisitlerin de (selenyum, arsenik, üretan türevleri, DDT, tiyoüre) kanserleştirici etkisi vardır. Tütünde yalnız gırtlak, yutak ve bronş kanserlerine değil, aynı zamanda yemekborusu ve idrar torbası kanserlerine de yol açan kanserleştirici etmenler bulunur. Bu kanserlere yakalanma olasılığı sürekli alkol kullanmayla artar.

Kimyasal kanserleştiriciler iki gruba ayrılır:
—doğrudan doğruya kanserleştirici olanlar; bunlar etki göstermek için önceden hiçbir metabolizma dönüşümünü gerektirmez;
—ve yukardakilerin tersine, dolaylı yoldan kanserleştirici etki gösterenler; etkili olabilmek için bunların yapısal değişikliğe uğramaları gerekir. Bu maddelerin, hücrelerin çoğalması için gerekli olan DNA’ nın bağlarını bozarak çekirdeği etkiledikleri sanılmaktadır. Ayrıca kanserleştirici maddeleri etkinleştirici birtakım maddeler daha vardır. Ama bunlar tam bilinmemektedir (kroton yağı).

Fiziksel etmenler. Bunlar en başta İyonlaştırıcı ışınlar (a [alfa], /3 [beta], X ve 7 [gama] ışınları) ve İyonlaştırıcı olmayan ışınlardır (güneşte uzun süre kalınca zarar veren morötesi ışınlar).
Bu etmenlerin etki mekanizması henüz varsayım aşamasındadır (kromozom kopmalarına neden olarak kanser yapıcı virüsler hücre dönüşümüne yol açabilirler).

• Virüs kökenli etmenler. Çürükçül bir organ olan virüs, hücrede asalak olarak yaşar ve gelişir. RNA ya da DNA’dan oluşan virüs, nükleik asidini konak hücrenin çekirdeğine geçirir ve kendi genetik şifresini ona aktarır. Böylece hücrenin normal işlevini ve kromozomların genetik etkinliğini bozar. Bu nedenle kanser yapıcı denilen bazı virüslerin hücre dönüşümü olgusunu indükledikleri, içine girdikleri hücrede latent kalabildikleri ya da elverişli hücrelerin içinde gelişebildikleri sanılmaktadır. Günümüzde hayvanlarda ur oluşumuna yol açan 150 kadar virüs bulundu ğu bilinmektedir. İnsanlar için eldeki veriler çok azdır: yalnız 4 virüs bulunabilmiştir: bunlardan ikisi herpes gurubundandır (Burkitt lenfomasına neden olan Epstein-Barr virüsü), öbürleri B ve C tipi onkor navirüslerdir (sarkoma, lösemi, göğüs kanserleri).

Genetik etmenler, insanda soydan geçme kanserlerin varlığı tanıtlanamamıştır, ama bazı urların kromozomlarda bozukluklara yol açtığı saptanmıştır.
Kalıtımla geçen kanserlere retinoblastom ve tiroit karsinomu örnek gösterilebilir. Ayrıca yine kalıtımla geçen ve kötücül urların ya da löseminin belirme riskini ar tiran, ama kanser kökenli olmayan hastalıklar da vardır. Bunlardan rektokolik polipoz, çok bezeli adenomatoz ve fakomatoz (kanser riski) başat yolla, kseroderma pigmentozum (kanser riski), Fanconi anemisi ve Bloom sendromu (lösemi riski) çekinik yolla geçer.

Buna karşın mongolizm (trizomi 21) gibi kromozom anomalilerine bağlı bazı hastalıklara yakalanmış olanların lösemiye tutulma olasılığı sağlıklı insanlara göre 20 kat daha fazladır. (Miyeloit lösemide görülen ve bu hastalığın yarattığı edinsel bir anomali olan Philadelphia kromozomunu bu kromozom anomalilerinden ayrı tutmak gerekir) [ KROMOZOM ] (Kalıtımla geçen bir kanserin belirme riskini önceden belirleme olanağı veren bir test ilk kez 1988 yılında ABD'de ortaya konmuştur.)

Kanserin tedavisi. Kanserin tedavisinden iyi sonuç alınması özellikle erken teşhise ve sık sık tarama yapılmasına bağlıdır. Belli başlı 4 tedavi yöntemi ayrı ayrı ya da birlikte uygulanır.
Kanserli dokunun, özellikle erken evresinde yerel olarak ya da tümüyle ameliyatla alınması en başta gelir.

Işın tedavisi (duruma göre radyoterapi, betatron, radyumterapi, kobaltoterapi ve kuriterapinin değişik türleri) yalnız başına ya da başka yöntemlerle birlikte uygulandığında özellikle bazı kanser türlerinin (Hodgkin hastalığı, prostat kanseri, gırtlak kanseri, vb.) tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar sağlayabilir.

Kemoterapi (alkoilantlar, antimetabolitler, antibiyotikler, bitkisel alkaloitler, yapay kimyasal maddeler, vb.) henüz özgül hale getirilememiştir, ama araştırma çalışmaları her tip kansere (akut miyeloit lösemi, Hodgkin hastalığı, sarkoma, vb.) uygun özgül ilaçların bulunabileceğini göstermektedir.

Bağışıklık tedavisi birçok kanserle savaş merkezinde araştırılmakta olan bir yöntemdir. Bağışıklık yöntemi "edinik” olabilir (lenfosit verilmesi, kemik iliği nakli), “edilgin” olabilir (antikor verilmesi) "etkin" olabilir (BCG; ışınlanmış hücrelerle uyarma).
Kanser araştırma merkezi (Uluslararası), Fransa'nın girişimiyle 1965 yılında kurulan uluslararası kuruluş; merkezi Lyon’dadır. Dünya sağlık örgütü (merkezi Cenevre) ile işbirliği yaparak çalışır. Mali bakımdan özerktir. Kanser biliminde en yetkili kişilerden seçilmiş on iki üyeli bilimsel bir kurulu vardır. Kurucu beş ülkeye (Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya), merkezin stütüsü yürürlüğe girdikten sonra (11 eylül 1965), Rusya, Avustralya, Japonya, Belçika, Ftollanda, Kanada ve İsveç de katılmıştır.

Kanser araştırma ve savaş kurumu (Türk), türk sağlık derneği. Kamuya yararlı dernekler arasında yer alır. Kanser ile ilgili bilimsel araştırmalar yapmak, toplumu bu hastalık konusunda aydınlatmak, hastalığın erken teşhis edilmesini ve tedavisini sağlamak, yoksul kanserli hastalara yardım etmek, hastalık hakkında her türlü yayında bulunmak ve aynı doğrultuda faaliyet gösteren yabancı kurumlarla işbirliği yapmak amacıyla 1947 yılında kuruldu Kurumun merkezi Ankara'dadır. İzmir, Adana, Kayseri, Antalya ve Trabzon kentlerinde de şubeleri vardır. Kanser ve Türk Kanser haberleri adlı dergileri çıkarır.

Kanser derneği, İstanbul'da sağlık derneği. Kanser hastalığı ile savaş amacıyla kuruldu (1964). Kanserde erken teşhisin önemini göz önünde tutarak, poliklinik çalışmaların yanı sıra, bölgesel tarama çalışmaları da planladı. Özellikle yoksul kişilerin erken teşhis ve tedavilerini üstlenerek birçok ilde şubeler açtı. Daha sonra bu dernekler, merkezi İstanbul' da olan Kanser savaş federasyonu’nun yapısı içinde bir araya toplandı. Federasyon, merkezi Cenevre'de bulunan Union Internationale Contre le Cancer (Uluslararası kanserle mücadele birliği) tarafından tanınarak uluslararası bir kişilik kazandı. Federasyon, halka daha geniş hizmet götürebilmek için Türkiye Kanserle savaş vakfı'nı kurdu.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:11
SİLENTİUM EST AURUM