Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Şubat 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BATICILIK
Öncülüğünü Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Süleyman Nazif, Ahmet Muhtar Paşa gibi düşünür ve devlet adamlarının yaptığı batıcılık düşüncesi batının teknolojik üstünlüğü ve onu yakalamak için yapılması gerekenler üzerinde odaklanıyordu.
Bu düşünceyi savunanlar da İslamcılar da olduğu gibi Ilımlı ve Radikal Batıcılar olarak ikiye ayrılıyordu. Bu düşüncenin programını da şöyle özetleyebiliriz:
1 Padişahtan başlayarak eğitime büyük önem verilmesi
2 Padişahların tek eşli olması ve tek eşliliğin savunulması,
3 Kılık kıyafet değişikliği, örnek olarak fesin kaldırılıp şapkanın getirilmesi, sarık sarmak ve cübbe giymek sadece din adamlarının hakkı olacak onlardan başka kimse bu kılığa bürünemeyecektir.
4 Kadınlar diledikleri gibi giyinebilecek devlet ve halktan kimse kadınların giyinmesine karışmayacak, Kadınlar ve kızlar erkeklerden kaçmayacaklar, görücü usulü yerine görüşme usulüyle evlenme yapılacak, kızlar için okullar açılacaktır.
5 Birer tembellik yuvası olan tekke ve zaviyeler kapatılacaktır. Evliyaya kurbanlar yasaklanacak bu gibi yardımlar daha başka kurumlara yönlendirilecektir. Okuyuculuk üfürükçülük falcılık tamamıyla kaldırılacaktır.
6 Bütün medreseler kapatılacak ve yerlerine batılı tarzda okullar açılacaktır. Ayrıca okul yaşını geçirmiş olanlar için geniş okuma yazma kurslarının ve okullarının açılması gerekmektedir.
7 Halkın batıl inançları eğitimle yok edilecektir. Örneğin halka tasarruf bilinci, para kazanma bilinci, kazalara karşı dikkatli olma bilinci kazandırılacaktır.
8 Dilcilerden ve edebiyatçılardan oluşan bir bilim heyeti tarafından Osmanlı sözlüğü yapılacak, dil Osmanlıca olarak korunacak Türkçe’ye dönülmeyecektir.
8 Osmanlı girişimcileri devletten ve yabancılardan bir şey beklemeksizin harekete geçecekler, kendi yollarını, köprülerini, limanlarını, kanallarını, vapurlarını, fabrikalarını kendi girişimleriyle gerçekleştireceklerdir.
9 Osmanlı kanunları batılı kanunlardan yaralanmak suretiyle değiştirilmelidir. Arazi, Evkaf, Ticaret, Ceza gibi kanunlar değiştirilmelidir. Şeri mahkemeler kaldırılmalı nizami mahkemeler kurulmalıdır. Avrupa medeni kanunu kabul edilmeli ve evlilik tek eşliliğe indirilmelidir.
10 Kullanılan Elifba atılarak yerine Latin Alfabesi getirilmelidir.

DIŞ OLAYLAR
19. Yüzyıla girildiğinde Avrupa ve dünyada siyasi dengeler değişmeye başladı. Eski dünya dengesi sisteminde İngiltere’ye dayalı yaşam mücadelesi veren Osmanlı Devleti sistem değişince sınırlarını korumakta zorlanmaya başladı. Avrupa’da İtalya ve Almanya milli birliklerini kurup kendi sanayilerini yaratınca sömürgeciliğe soyunmuşlar ancak sömürgeler daha önce paylaşıldığından bu isteklerini gerçekleştirememişlerdir. Böyle olunca Avrupa ve dünya iki büyük gruba bölünmeye başlamıştır.Statükocular ve anti statükocular olarak ikiye bölünen dünyada artık barış çok zor devam ettirilebilecek bir yapıya gelmiştir. Statükocular arasında İngiltere, Fransa, ABD, Rusya sayılabilir. Bunun karşısında Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan, Japonya gibi devletler yer almıştır.
Statükocu devletler başlangıçta büyük ölçekli olmayan statüko değişikliklerine razı olmuşlardır. Statüko değişiklikleri konusunda biraz da olsa serbest bırakılan alanlardan birisini de Osmanlı toprakları oluşturuyordu. 1876 Tarihinden sonra İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikasını bırakmıştır. Bu durum Osmanlı Devletini çok güç durumlara düşürmüştür.
TRABLUSGARP SAVAŞI
Dünya denge sisteminin değişmesinden Osmanlı ilk olarak Trablusgarp bölgesinde etkilenmiştir. Fransa’nın Fas Cezayir ve Tunus’u İngiltere’nin Mısır’ı elde etmesinden cesaretlenen İtalya ülkesine en yakın ve çok büyük bir toprak parçası olan Trablusgarp’a göz dikmiştir. İtalya bu durumdan yararlanarak 1911’de Trablusgarp’e çıkarma gerçekleştirdi. Osmanlı Devleti bu saldırıya karşı koymaya çalışmışsa da Balkanlarda başlayan kıpırdanmalardan dolayı İtalya ile anlaşma yoluna gitmiştir. 18 ekim 1912 tarihinde İsviçre’nin Ouchy kentinde yapılan anlaşma ile Trablusgarp elimizden çıkmıştır. Yine bu anlaşmayla Osmanlı korumaya gücü olmadığı 12 adayı İtalya’nın emanetine bırakmıştır.



BALKAN SAVAŞI
1912 yılında Osmanlı Devletinin zayıf durumda oluşu büyük devletlerin aralarının gergin olması dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin yalnız kalması ve Rusya’nın Balkan devletlerini sonucu Balkan Devletleri aralarında yakınlaşma doğdu. Önce Rusya’nın da etkisiyle Bulgaristan ve Sırbistan, ardından Yunanistan, Karadağ aralarında bağlaşmayı sağlamlaştırdılar.Osmanlı Devleti savaşa çok büyük olanaksızlıklar içinde girmiştir. Ordunun büyük kısmı terhis edilmiş, ve orduda subaylar arasında politik görüş ayrılıkları belirmişti.Bütün olanaksızlıklar ve özellikle politikanın ordu içindeki yıkımı savaşın kaderini kısa zamanda ortaya koydu. Doğuda Bulgarlarla ve batıda Sırplara karşı savaşıldı. Türk ordusu tüm cephelerde bozuldu. Bulgar orduları İstanbul önlerine kadar gelince Büyük Devletler araya girme zorunluluğunu duydular. Londra’da bir konferans toplandı ancak bu konferans uzun sürdü. Osmanlı Devletini bu umutsuz durumdan büyük bir sürpriz kurtardı. Mirası paylaşamayan Balkan Devletleri aralarında bölünüp birbirleriyle savaşa başladılar. Sırbistan ile Yunanistan anlaşıp büyük Bulgaristan’ı kurmayı amaçlayan Bulgaristan’a savaş açtılar.Balkan devletleri arasındaki bu savaştan yararlanan Osmanlı Devleti Kırklareli ve Edirne’yi geri almayı başarmıştır.


BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI 1914-1918
19 ve 20. yüzyılda ulusalcılık hareketlerinin liberalizmden daha büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin ham madde kaynakları ve üretim mallarına pazar bulmak için yaptıkları mücadele, sömürgecilik ve emperyalizm adı altında kötü bir miras bıraktı. 19 yüzyılın ikinci yarısında İtalya ve Almanya siyasal birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesini bozmakla kalmadı, özellikle Balkan uluslarının bağımsızlık hareketlerini kamçıladı. Avrupa’daki ekonomik politik askeri gelişmeler Alman-Avusturya-İtalya yakınlaşmasına Üçlü İttifak’ın kurulmasına yol açtı. Buna karşılık İngiliz-Fransız-Rus yakınlaşması da Üçlü İtilaf’ı oluşturdu.
Güçlenen Almanya ekonomisi için kendisine “hayat alanı” olarak Türkiye’yi seçmişti. İngiltere’nin Hindistan yolu için büyük tehlike olan “Bağdat-Haydarpaşa” tren yolu projesini uygulamaya soktu. Böylece Üçlü İttifak’la üçlü İtilafın önemli çatışma noktalarından birsini Türkiye oluşturuyordu.
1914 yılına girildiğinde blokların çatışmasının temel sorunları olan ekonomik çıkar, Alsace-Loraine’de üstünlük kurma, deniz silahlanması, Fas Buhranları, Bağdat Demiryolu, Balkanlarda Avusturya Rusya çatışması, Balkan Savaşı gibi sebeplerden dolayı savaş çıkması için bir bahane yeterliydi. Savaşın yakın sebebi de hazırdı. Avusturya’nın Sırbistan üzerindeki etkinliğini ve kendi sınırları içindeki Sırpların denetimini kaybetmemek için Sırbistan’a baskı yapıyordu. Bu sürtüşmeler sonucunda Avusturya veliahdı Ferdinand ve karısı Saray Bosna ziyareti sırasında bir Sırp tarafından öldürülünce dünyayı 4 yıl kana bulayacak bir savaş başladı.
Avusturya Sırbistan’a 28 Temmuz 1914’te savaş ilan etti. Rusya savaşta tarafsız kalmayacağını belirtip seferberlik ilan edince Almanya 1 Ağustos 1914 tarihinde Rusya’ya savaş ilan etti. Almanya Belçika’ya saldırınca işe İngiltere’de karıştı ve 4 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş ilan etti. Savaşın başlangıçta bir Avrupa savaşı olacağı düşünülüyordu. Ancak savaşa Osmanlı Devleti’nin de katılmasıyla savaş genişleyecek ve dünya savaşı şekline dönüşecektir.
Daha savaş başladığı zamanda İtilaf devletlerinin nüfus ve ekonomik olarak ağır bastığı görülmektedir. İttifak devletlerinin 120 milyon kadar bir nüfusları varken, İtilaf Devletlerinin sadece Avrupa’daki nüfusları 238 milyon idi. İtilaf Devletlerinin sömürgelerde sınırsız hammadde ve insan kaynakları bulunmaktaydı. İtilaf Devletlerinin ayrıca ABD gibi önemli bir destekçisi vardır.
1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİNİN DURUMU
Osmanlı Devleti dünyanın iki büyük gruba bölünmesinden oldukça fazla etkilenmiştir. İngiltere’ye dayalı yaşam politikası güden Osmanlı Devleti İngiltere’nin bu politikadan vazgeçmesi üzerine ister istemez Avrupa’da yeni bir güç olarak ortaya çıkan Almanya’ya yaklaşmak zorunda kaldı. Bu yakınlaşmanın bir sonucu olarak Almanya Osmanlı askeri yakınlaşması ortaya çıktı. Alman subayları Türkiye’ye gelerek Osmanlı ordusunun komuta konseyinde yer almaya başladılar. Örneğin 1913 yılında General Liman Von Sanders İstanbul’da1. Ordu Komutanlığına getirildi. Türk Subaylar Almanya’ya eğitim için gönderildiler.Osmanlı üzerinde nüfuzunu artıran Almanya bunu ekonomik alana da yaymış ve çok önemli bir yatırım projesi olan “Bağdat-Haydarpaşa” demiryolu projesini yürürlüğe koymuştur. Ayrıca bu süreçte ekonominin diğer alanlarında da büyük bir hareketlenme başlamıştır.
Siyasi alanda Osmanlı Devleti bu süreçte aktif olarak harekete geçmiş fakat bunda pek başarılı olamamıştır. Dünya siyasi gidişi bunu engellemiştir. Nitekim Osmanlı Devleti yöneticileri sadece Almanya ile siyasi ilişki yerine dünyanın diğer güçleriyle ilişki kurmak istemişlerdir. Örneğin 1911’de İngiltere ile bir ittifak girişiminde bulunulmuş fakat İngiltere Osmanlı Devletinin sorumluluğunu yüklenmek istemediği ve Rusya’yı karşısına almak istemediği için bu girişimden sonuç çıkmamıştır. Fransa ile de aynı tür bir ilişki için girişimde bulunulmuş o da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hatta Osmanlı Devleti yöneticileri Rusya ile ittifak kurmaya çalışmış Rusya bunu reddetmiştir. Türkiye Yunanistan ve Bulgaristan ile de anlaşma için girişimde bulunduysa da başarılı olamamıştır.
Büyük devletler Osmanlı Devleti'ni Balkan Savaşı sonrasında askeri bir güç olarak görmüyorlar ve sorumluluğunu taşımak istemiyorlardı. Hatta Almanya bile savaş çıkana kadar Osmanlı devleti ile ittifak kurmaya yanaşmamıştır. Osmanlı Devlet yöneticilerine gelince, İttihat ve Terakki yönetimi İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etmenin kapitülasyonlar ve borçlar sebebiyle pek yararlı olamayacağını , Almanya ile anlaşılırsa Almanya’nın yardımıyla Rusya’yı yenerek Orta Asya Türkleriyle birleşmeyi gerçekleştirebileceğini ve kapitülasyonlardan ve borçlardan kurt ulunabileceğini düşünüyorlardı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM