Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Şubat 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM
MÜDAFAA-YI HUKUK CEMİYETLERİ
Yunanistan’a ve Ermenistan’a Türkiye’den toprak verileceği haberi Türk Ulusunu ve aydınlarını harekete geçirmiştir. Öncelikle bu iki ülkeye verilecek toprakların savunmasını sağlamak için çeşitli milli örgütlenmelere gidilmiştir.Başlangıçta Müdafaayı Hukuk örgütleri sadece tarih, nüfus üstünlüğü haklarına dayanarak propaganda yöntemiyle bölgelerinin kurtarılmasını amaçlamışlardır. Dağınık ve merkezi otoriteden yoksun örgütlerdir. Örgütlerin kurulmasındaki temel duygu Türklük ve bağımsızlık duygusudur. Tarih, nüfus üstünlüğü gibi konuları kullanarak Osm. Devletinin toprak bütünlüğünü korumayı amaçlamışlardır.Bu cemiyetlerin programlarında “silahlı propaganda” yoktur. Bilimsel araştırmalar, istatistik çalışmalar ile büyük devletleri haklı olduklarını kabul ettirmek için propagandanın yeterli olduğunu düşünmüşlerdir.Programları vatanın bütünlüğünü ve Türk ulusunun tümünü kapsamıyordu. Adlarından da bu anlaşılmaktadır. Bu örgütlerin tamamının merkezi İstanbul idi. Örgütler yayınladıkları bildirilerde herhangi bir siyasi partinin üyesi veya devamı olmadıklarını önemle vurgulamışlardır. Yani bu örgütler partilerden ve particilikten uzak durmaya çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen aslında bu örgütleri kuranların ve destekleyenlerin birçoğu eski İttihat Terakki partisi üyeleri ve sempatizanları olduğu görülmektedir.
Müdafaayı Hukuk Cemiyetlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1 Trakya Paşaeli Müdafaa-yi Heyet i Osmaniyesi: Trakya Bölgesi’nin Türklüğünü savunmak için kurulmuştur. Merkezi Edirne’dir.
2 İzmir Müdafaa-yi Hukuku Osmaniye Cemiyeti
Müdafaa-yi Vatan İlhakı Red Heyet-i Milliyesi: Bu iki örgütte İzmir ve Batı Anadolu’nun Türklüğünü savunmak için kurulmuştur. Batı Anadolu Bölgesinin Yunanistan’a verilmesini engellemeye çalışmışlardır.
3 Kilikyalılar Cemiyeti: Adana-Osmaniye-Antep-Maraş-Antakya-İskenderun bölgesinin Türklüğünü savunmak için kurulmuştur. Bu bölgenin Fransızlara ve özellikle Ermenilere verilmesini engellemeye çalışmışlardır.
4 Vilayatı Şarkiya Müdafaa-yi Hukuk Cemiyeti: Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulması tehlikesine karşı kurulmuştur. Milli Mücadelenin temel örgütlerinden birisi olacaktır. Güçlü bir teşkilatı vardır. Bundan dolayı Atatürk ilk önce bu örgütün liderliğini elde ederek milli mücadeleyi örgütleyecektir.
5 Trabzon Muhafaza-yı Hukuk-u Milliye Cemiyeti: Trabzon ve çevresinin Türklüğünü korumak amacıyla kurulmuştur. Özellikle Pontus Rum örgütünün çalışmalarını engellemek ve Trabzon ve çevresinin Osm Devletinden ayrılmasını önlemek için çalışmıştır.
6 Milli Kongre Cemiyeti: Merkezi İstanbul’dadır. Bu örgüt birçok örgütün birleşmesiyle oluşmuş bir federasyondur. Herhangi özel bir bölgenin değil ülkenin tamamının hukukunu korumaya yönelik olarak kurulmuştur. Tamamen barışçı bir çerçevede propaganda yoluyla Türklüğün ulusal haklarını korumaya çalışmıştır.
7 Cenubi Garbi Kafkas Hükümet -i Muvakkat-i Milliyesi ( Güneybatı Kafkas Geçici Milli Hükümeti) Elviye-yi Selase’nin (Üç Sancak Kars-Ardahan-Batum) Türklüğünü savunmak için kurulmuştur. Bir süre için Kars’a hakim olmuştur. Kars İngilizler tarafından işgal edildikten sonra örgüt dağıtılmış ve liderleri sürgün edilmiştir. Bu bölgenin özellikle Ermenilerin eline geçmemesi için çalışmıştır.



ATATÜRK’ÜN ANADOLU’YA GÖNDERİLMESİ
Atatürk’ün İstanbul’a neden geldiğini ve neler yapmaya çalıştığını daha önce özetlemiştik. Atatürk İstanbul’a merkezi otoriteye sahip olmak için gelmişti. Bunun için çeşitli girişimlerde bulunmuş ancak başarılı olamamıştı. O bundan yılmamış ve İstanbul’da arkadaşlarıyla ülke sorunlarına ilişkin toplantılar düzenlemeye devam etmiştir.
Anadolu’da oluşmaya başlayan “Müdafaayı Hukuk” kuruluşlarının direnmeleri merkezi otoriteden yoksunluk sebebiyle etkisiz olduğundan İtilaf Devletlerini pek düşündürmüyordu. Ancak bu sırada Samsun, Vezirköprü, Merzifon dolaylarında Pontus Rum çetelerinin saldırıları Türkleri kendilerini korumaya itince asayiş bozulmuştu. Bu durumda Türkleri suçlu bulan İngiltere olayları yatıştırması için Osm. Hükümetine sürekli baskı uyguluyordu. Bu baskılar sonucunda buraya bir askeri müfettiş gönderilmesi gündeme geldi. İşte bu durum Atatürk için Anadolu’ya geçmek için büyük bir fırsat yarattı. İçişleri Bakanı Mehmet Ali Beyin Hükümete Atatürk’ü önermesi bu yolu sonuna kadar açmıştır.
Atatürk hakkında yapılan soruşturmalarda olumsuz bir yön bulunmadığından ve İngilizler ulusal bir direnişin olabileceğini akıllarından geçirmediğinden Atatürk’ün Anadolu’ya gönderilmesinde bir sakınca görmediler. Hükümet içinde Adliye nazırı ve Şeyhülislam Atatürk’ün Anadolu’ya gönderilmesine karşı çıktılarsa da bunun bir padişah emri olduğu kendilerine bildirilince bu direnişlerinden vazgeçtiler.
Atatürk, Ankara dahil bütün Orta ve Doğu Anadolu’da çok büyük yetkilerle donatıldı. Atatürk’e verilen görevler “ Bu sayılan bölgelerde asayişin sağlanması, bölgedeki silahların toplanması, bölgede kurulmuş “Müdafaayı Hukuk” şubelerinin kapatılması” olarak sıralanıyordu. Bu görevleri yerine getirebilmesi için de sadece bölgedeki ordu birliklerinin komutanı olarak değil aynı zamanda bölgedeki valilik ve mutasarrıflıkların amiri olarak da atanıyordu.


MİLLİ MÜCADELE
İZMİR’İN İŞGALİ VE YUNAN İLERLEYİŞİ
Paris Barış Konferansında oldukça büyük tartışmalardan sonra İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verilmesi karalaştırılmıştı. İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edileceği anlaşılınca Osm. Devleti yöneticileri halkı yatıştırmak ve etkisiz hale getirmek için her şeyi yaptılar. Hükümet; milliyetçi bir yapıya sahip İzmir valisi Nurettin Paşayı bu görevden alıp yerine Kambur namıyla tanınan İzzet Paşayı ve Kolordu Komutanlığına da Ali Nadir Paşayı atadı. Bununla da yetinmeyen İstanbul Hükümeti bölgeye bir Heyet-i Nasiha gönderdi. Bunların yaptıkları propagandalar sonucu bir kısım milliyetçi genç haricinde büyük halk yığını etkisiz hale getirildi. Nitekim işgalin bir gün öncesi yapılan Maşatlık mitinginde çok az bir gençlik grubu katıldı ve fazla bir etki sağlayamadı.
Bütün bu sürecin sonunda Yunanistan 15 Mayıs 1919 tarihinde “Güzel İzmir”e asker çıkardı. Fakat bütün sindirme çalışmalarına rağmen bir kısım Türk genci karaya çıkan Yunan askerlerine ateş ettiler. Hasan Tahsin ve arkadaşları bu hareketleriyle Türklüğün esir edilemeyeceğini dünyaya gösterdiler. Bu ateş etme olayından sonra Yunan askerleri çıldırmışlar ve katliama girişmişlerdir. Yunanlılar ilk gün 400 Türkü öldürmüşler. Sonraki bir iki gün içinde 4000-5000 Türk, çevre köy ve kazalar da dahil olmak üzere öldürülmüştür.
Yunanlılar daha başlangıçta geçici bir işgal için değil kalıcı bir ilhak için geldiklerini açığa vurdular. Türk ulusunun içine düştüğü durumdan yararlanmak isteyen Yunanlılar 100 yıllık ihtirasları gerçekleştirmek için iştahla kan dökmeye başladılar.
Batı dünyası işgal olaylarının kanlı olmasını biraz da olsa yadırgamamış değildir. Ancak bu katliamları görmeme eğilimine gitmiştir. Batı gazeteleri İzmir’in işgalini “Hasta Adam”ın cenaze töreni olarak duyurmuştur.
Yunanlılar, ilk günlerin yarattığı iç ve dış tepkiler üzerine bir kısım tedbirler almaktan da geri durmamıştır. Venizelos Türk kültürünü yakından tanıyan Arkadaşı Stergiadis’i İzmir’e vali olarak atamış ilk günkü olayların sorumlusu olarak bir kısım Yunan Askerleri yakalanmışlar ve yargılanmışlardır. Gerçi onun bu uygulamaları Kilise, yerli Rumlar ve Subaylar arasında tam olarak gerçekleşmemiştir. Stergiadis’in çabalarına rağmen Yunanlıların ilk günlerde yaptıkları katliam Batı Anadolu Halkının uyanması için yetmiştir. Bu gönül alma çalışmaları Türkler için de pek bir anlam taşımayacaktır.
İZMİR’İN İŞGALİNE TEPKİLER
İzmir’in işgali ve olaylar tüm Türkiye’de büyük bir heyecan ve tepki yarattı. Eski uyrukları Yunanlıların işgali Türk ulusunun “Milliyetçilik” duygusunu kamçıladı. İzmir’in işgali milli mücadelenin böylece odak noktası haline geldi.
Türk Basını baskılara rağmen haberi ulusun duygularını yansıtacak biçimde vermiştir. Haberin duyulması tüm yurtta bomba etkisi yaratmış toplantılar mitingler ile bu olay tüm yurtta protesto edilmiştir.
İstanbul’da da bu tepki kuvvetli bir şekilde yaşanmıştı. 22 Mayıs’ta Kadıköy, 23 Mayıs’ta Sultan Ahmet mitingleri gerçekleştirilmiştir. Sultan Ahmet mitingine 90 bin kişinin katılması önemli bir olay olmuştur. İstanbul dışında da bir çok yerlerde mitingler yapılmış olay gönderilen proteste telgraflarıyla lanetlenmiştir.
İzmir’in işgali Türk Ulusunu uyandırmıştır. Artık Padişah bile olay karşısında Türk ulusunun ayaklanışını engelleyemez bir hale gelecektir. Padişahın bu süreçteki tutumu ise değişmemiştir. Tahtını ve tacını düşünen Vahdettin, Şurayı Saltanat toplantısında İzmir’in işgali olayının bir ilhak olduğunu bildirilmesine rağmen önerilen “Şurayı Milli” kurulmasını kabul etmemiştir.


BATI ANADOLU KUVAYI MİLLİYESİ
İzmir ve civarında dar bir bölgede sıkışıp kaldığını gören Yunan askeri komutanları içerilere doğru ilerleme kararı aldılar.
Nazilli Aydın Cephesi
23 Mayıs 1919 tarihinde ilerleme harekatı başladı. Aydını işgal eden Yunanlılar Nazilliye doğru ilerlerken 17 Kolordu Komutan Vekili Albay Bekir Sami Bey, Ödemiş ve Tire’de ilk Kuvayı Milliye birliklerini oluşturdu. Nazilli’de bulunan Yörük Ali Efe’de adamlarıyla birlikte Kuvayı Milliye’ye katıldı. Türk Birlikleri bu süreçten sonra Yunan birliklerine saldırmaya başladı ve Yunanlılar biraz da şaşırdığından Nazilli ve Aydın’dan düşman çıkartıldı. Yunanlılar bu durumu Paris Barış Konferansına taşıdılar ve kendi ülkelerini savunan bu kahramanları eşkıyalıkla suçladılar. Yunan ordusu bir süre sonra güçlü bir tugayla yeniden saldırıya geçti ve tekrar Aydın’ı geri aldı. Bu süreçte Kuvayi Milliye Hareketi de genişlemeye devam etmiştir. Nitekim bu süreçte Demirci Mehmet Efe Kuvayi Milliyeye katılmıştır.
Kütahya Salihli Cephesi: Ödemiş yönünde ilerleyen Yunanlılar Salihli ve Alaşehir’e yönelince bu bölgede de direniş başlamıştır. Bu bölgede Çerkez Ethem savunmayı üstlenmiştir.
Ayvalık Cephesi: Yunan nüfusun oturduğu bölgelerden birisi de bu kasabaydı. Yunanlılar bu kasabayı ele geçirmek için harekete geçince bu yörede bulunan 172. Piyade Alayı Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya bu bölgede savunmayı oluşturmuştur.
Bergama Soma-Balıkesir Cephesi: Yunan ordusu Bergama üzerinden bu bölgeye doğru işgal hareketine 12 Haziran 1919 tarihinde başladı ve Bergama’yı işgal etti. Bunun üzerine bu yörede bir ulusal direniş hareketi başlatıldı. 61. Tümen Komutanı Kazım (Özalp) Bey bu bölgenin komutanlığını üstlenmiştir.


BATI ANADOLU KUVAYI MİLLİYESİNİN KARAKTERİ
Batı Anadolu Kuvayı Milliyesi zayıf mevcutlu askeri birliklerin komutanları, milli duygularla vatanlarını savunan hamiyetli Türk vatandaşları ve eskiden eşkıyalık yapan bazı efeler ve adamlarından oluşmaktadır.
Halkın, askerin, efelerin oluşturduğu bu direniş hareketinin ortak noktası vatan savunması ve Türklük duygusudur. Böylece oluşan direniş hareketi, Ayvalık’tan, Denizliye kadar uzanan geniş bir çizgi üzerinde milli bir cephenin doğmasına yol açmıştır. Bu milli cepheyi oluşturan kuvvetlere ve bu harekete dar anlamda “ Kuvayı Milliye” dendi. Bu anlamıyla kuvayı milliye silahlı direnişi ifade etmektedir.
Batı Anadolu’da Kuvayı Milliyecilerle Padişahçılar arasında çok sert ve kanlı çatışmalar olmuştur. Yunanlılarla birlikte işbirliği yapan bozguncu, padişah yanlısı ve ulusal kuvvetlere katılmayanlara karşı sert ceza yöntemlerine başvuruldu. Bu bakımdan Batı Anadolu Halk Savaşları Güney Doğu Anadolu2daki gibi şehir savaşları biçiminde olmadı.
MİLNE HATTI
Yunanlıların İzmir’e çıkmaları üzerine başlayan ulusal direniş harekatı İtilaf Devletlerini harekete geçirmiştir. İngiliz Generali Milne, Paris Barış Konferansına gönderdiği mesajında İzmir olayları sonrasında Türk ordusu ve bir kısım halkın bütün emirlere rağmen direnişe geçtiğini bildirerek her iki tarafın belirli bir hat çevresine çekilmeleri önerisini iletti.
Bu mesajın kabulünden sonra 3 Kasım 1919 tarihinde Yunan işgaline karşı Türk direnişinin başladığı alanda bir hat oluşturdu. Yunan Komutanlığı Yunanistan’dan yeni askerler getirilinceye kadar kendisine fırsat verecek bu hattı kabul etmiştir. Atatürk 31 Aralık 1919’da Batı Anadolu‘daki komutanlara gönderdiği yazıda bu hattın kabul edilmemesini bildirmiştir. Böylece hat Kuvayi Milliye tarafından kabul edilmemiştir. Ancak buna rağmen hat Yunan genel saldırısına kadar varlığını korumuştur. Çünkü Batı Anadolu Kuvayı Milliye’sinin düzenli Yunan Birliklerini işgal sahasından atacak herhangi bir gücü yoktur.
AMİRAL BRİSTOL RAPORU
Batı Anadolu’da genişleyen ulusal direniş Batı Kamuoyunda heyecan yaratmıştır. Milletler Cemiyeti’nin kurulması sırasında böyle bir olayın çıkması, Avrupa Basınının bile Türkler lehine yazı yazmasına yol açmıştır. bunun üzerine İtilaf Devletleri bölgeye durumu incelemek üzere bir heyet göndermeye karar verdiler. Bu heyete ABD delegesi Amiral Bristol başkanlık ettiğinden Amiral Bristol heyeti adıyla anılacaktır. Heyet birkaç haftalık çalışmadan sonra 12 Ekim 1919 tarihinde bir rapor hazırlar. Bu rapor şöyle özetlenebilir:
1 Ateşkes Antlaşmasından sonra İzmir ve çevresinde Hıristiyan halkın hayatının tehlikede olduğuna dair bilgiler yanlıştır. Bu bilgileri veren kişiler ve hükümetler sorumludur.
2 İşgalden sonra Batı Anadolu’da yapılan öldürmelerin sorumluluğu Yunanistan’ındır.
3 Yunan askerleri bölgeyi derhal terk etmeli ve yerlerine İtilaf Kuvvetleri gönderilmelidir.
4 İzmir ve çevresinin ulusal prensiplere göre Yunanistan’a katılması söz konusu olamaz. Çünkü bu yerlerde Türk çoğunluk bulunmaktadır.

MİLLİ MÜCADELENİN YÖNTEMİ
Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde toplum içinde pek çok görüş ortaya çıkmıştı. Bu görüşleri şöyle sıralayabiliriz.

1 Himaye düşüncesi: Bu görüşü savunanlar iki büyük devlete sığınmayı istemektedir. Birinciler İngiltere Himayesini, ikinciler ABD himayesini
2 Ayrılıkçılık ve bölgesel kurtuluş yolları görüşünde olanlar: Bunların en önemlisi Kürt ayrılıkçılık düşüncesidir. Trabzon’da yerel bir otonomi görüşü de bunlar arasındadır.
3 Din devleti teorisini savunanlar: İslam Teali örgütü çatısında bir şeriat devleti savunulmuştur.
4 Komünist devlet düşüncesinde olanlar: Rus Devriminin de etkisiyle Türkiye’yi Sovyetler Birliği tipinde bir rejime sokmak için gizli Türkiye komünist Partisi çalışmalarda bulunmuştur.
Bu düşünceler arasında biri de Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının savunduğu kayıtsız şartsız bağımsız Türk Devleti formülü. Bu görüşü savunanlara göre Türkler bağımsız olmalıdırlar. Sloganı Ya istiklal ya ölümdür.

Yukarıda değişik görüşler halkı aralarına alarak hakim görüş haline gelmek istemişlerdir. Değişik dezavantajları ve avantajları olan bu görüşler halka düşüncelerini aktarabilmek için değişik yollar arayacaklardır.
Bu görüşlerden birisi olan Bağımsız Türkiye düşüncesi de yaşabilmek ve gerçekleşebilmek için halkoyu desteğini yanına almak zorundaydı. Onun için yöntem olarak sorunu millete anlatma, kabul ettirme ve sorunu millete çözdürme yolu tercih edilmiştir. Asıl güç olan milleti sorununa sahip çıkmaya çağırmak gerekiyordu.Mustafa Kemal Paşa, hareket noktasını ilk andan itibaren bu yol dayandırmıştır.
21-22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan Amasya genelgesinde sorun ulusa duyurulmuş ve ulusun bu sorunu nasıl çözmesi gerektiğinin yolu belirtilmiştir. Bundan sonra hareket askeri yapıdan çıkarılıp bir sivil inisiyatif oluşturulmuştur. 23 Temmuz 1919 tarihinde toplanan Erzurum Kongresi bu düşüncenin ilk adımını oluşturmuştur. Burada sivil Doğu Anadolu halkı Mustafa Kemal’in Bağımsız Türkiye formülünü kabul etmiştir.
4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas’ta yapılan Ulusal Kurultay ise sorunun tüm boyutlarıyla ulusal alanda tartışıldığı bir yer olmuştur. İç, dış baskılar arasında ve Mustafa Kemal’in Bağımsız Türkiye formülüne içerden yapılan eleştirilere rağmen sonuçta olumlu karalar alınmış, sorunu halletme noktasında ulusal bir örgüt oluşturulmuştur. Ulusal Örgütler Anadolu ve Rumeli Müdafaa yı Hukuku Milliye Cemiyeti adıyla birleştirilmiş, yürütme organı olarak Heyet i Temsiliye kurulmuş, bunun silahlı kuvvetleri olarak da Umum Kuvayi Milliye Kumandanlığı oluşturulmuştur.
Böylece Mustafa Kemal’in düşüncesi olan Bağımsız Türkiye formülü milletin ortak iradesi haline getirilmiştir. Bundan böyle ulus adına hareket eden ulusal örgüt sorunu ulusa dayanarak ve onun desteğiyle çözecektir. Yöntem ulus iradesine dayanma yöntemidir, yöntem her zaman o iradenin üstün irade olduğu bilinciyle hareket etmektir. Nitekim bu bütün süreç boyunca gözetilmiş ve olmayacaklar ancak bu şekilde gerçekleşmiştir.

MİSAK I MİLLİ
İstanbul’da 1920 yılında açılan Osmanlı Mebusan Meclisi Anadolu hareketinin daha önce Erzurum ve Sivas kongrelerinde ana hatlarını belirlediği ulusal sınırlar ve tam bağımsızlık isteğini 28 Ocak 1920 tarihinde yaptığı bir gizli toplantıda kabul etti. Misak ı Milli (Ulusal Yemin) adını taşıyan bu bildiri 17 Şubat 1920 tarihinde dünya kamuoyuna duyuruldu. Bu metin şu maddelerden oluşmaktadır.
1- Osmanlı Devleti’nin Mondros Ateşkes Ant. imzalandığı sırada işgal edilmemiş Türk ve Müslüman ahalinin yaşadığı kısımlar ayrılık kabul etmez bir bütündür.
2- Halkın oyu ile anavatana katılmış üç sancakta Kars-Ardahan-Batum gerekirse halkoyuna başvurulmasını kabul ederiz
3- Batı Trakya’nın hukuki durumu da halkoyu ile belirlenmelidir.
4- İstanbul şehri ve Marmara denizinin güvenliği korunmalıdır. Bu şartla boğazların dünya ticareti için ulaşıma açılmasını kabul ederiz.
5- Türkiye’deki azınlıklara komşu ülkelerdeki Türklere verilecek haklar kadar hak verilebilir.
6- Tüm bağımsız dünya devletlerinde olduğu gibi gelişmemizi sağlayabilmek için sadece siyasi değil iktisadi alanda da bağımsızlık isteriz. Egemenliğimizi kayıtlayan hiçbir şartı kabul etmeyiz. Tam bağımsızlık (İstiklal i Tamme) isteriz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

Yukarıda belirttiğimiz kararlar alınıp dünya kamuoyuna duyurulunca İngiltere Meclisin açılması konusunda vermiş olduğu karadan dönerek İstanbul’u işgal eder. 16. Mart 1920. Sadece İstanbul’u işgal etmekle yetinmez bazı Milletvekillerini tutuklar ve Malta’ya sürgüne gönderir. Bu durum karşısında Meclisi Mebusan başkanı Cami Bey Meclisin bu şartlar altında çalışamayacağını belirterek olağan duruma kadar meclisi kapatır.
Anadolu hareketinin reisi Mustafa Kemal Paşa bu süreçte harekete geçerek İstanbul’da açılması artık imkansız hale gelen meclisi Anadolu’da Ankara’da açmağa karar verir.
Ancak bu meclis artık eski Meclis i Mebusan olmamalıdır. Onun için adından yetkilerine büyük tartışmalarla meclis oluşacaktır. Bir kısım eski milletvekilleri meclisin İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleriyle Osmanlı Mebusan Meclisi olarak devam etmesini istemiştir. Aslında artık bu mümkün değildi. Kaçabilen milletvekili sayısı milleti temsil yeteneğini kaybetmişti.
Bu meclis olağan bir meclis olmayacaktı. Onun için ilk tartışma alanlarından birisini meclisin adı teşkil etti. Mustafa Kemal tarihi görevine denk düşecek tarzda KURUCU MECLİS olmasını istiyordu. Ancak bu isimden bazıları çekindi. Onun için kurulma aşamasında Salahiyeti Fevkaladeye Malik Meclis unvanı kullanıldı. Aslında bu da kurucu meclis demekti.
Nitekim sonuçta ismi Türkiye Büyük Millet Meclisi oldu. Türkiye ile başlayarak Osmanlının bittiğini belirtiyordu. Büyük ile Kuruculuk vasfını bitiştiriyordu. Millet ile de iradenin ilahi kaynaktan insani kaynağa geçtiğini belirtiyordu. Böylece artık toplumu yüce güçlerden el ve yetki alan sultanlar, halifeler değil millet kendisi yönetecekti. Egemenlik kesin ve kesin ulusundu.
Bu söylediğimiz şartlar çerçevesinde ulusal egemenliğin abidesi Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da görevine başladı. Böylece Mustafa Kemal’in düşüncesi olan kayıtsız şartsız bağımsız Türkiye düşüncesi en büyük kuruluşunu gerçekleştirmiş oldu.
SİLENTİUM EST AURUM