TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN YAPISI
Yukarıda sıraladığımız şartlarla kurulan TBMM, aslında seçimle oluşturulmuş bir meclis değildi. Üyeleri eski mebusan meclisi üyelerinden Anadolu’ya kaçabilenler, Anadolu insanının temsilcisi, esnaf, sanatkar, çiftçi, köylü, subay, hoca, şeyh, aşiret reisi, işçi bütün iş ve çıkar gruplarından insanlardan oluşmaktaydı. Herhangi bir sandık konulmamasına rağmen vekiller yine de bir seçimi ifade etmektedirler. Vekiller genelde bölgelerinde etkili, toplumsal temsil yeteneği olan insanlardan oluşmaktaydı. Onun için seçimli olmamasına rağmen 1. meclisin milletim temsili hiçbir zaman tartışılmamıştır.
Toplumun çeşitli katmanlarından oluşan meclis bu yapısıyla bir homojen birlikteliği de içermemektedir. Giysilerden, fikirlere yaşam biçimlerine ve fikirlere çok çeşitlilik göstermektedir. Mecliste her düşünceden insan bulunmaktadır. Bir tek ortak düşünce altında birleştirebilmek belki mümkündür o da Türkiye’nin düşman işgalinden kurtarılması.
Meclis içinde, kalpaklılar, sarıklılar, fesliler, şalvarlılar, pantolonlular, ceketliler, cübbeliler çok değişik kıyafette insanlar bulunmaktadır. Bu çok kıyafetlilik aynı zamanda çok farklı düşüncelerin de göstergesidir. Bu anlamda mecliste padişah destekçileri, İttihat ve Terakki Partisi sempatizanları, Komünist devlet isteyenler, din devleti formülüne yakın şeyhler hocalar bulunmaktadır. Bir yerde Meclisi 1. ve 2. grup olarak iki grupta toplamak mümkündür. 1. Grupta Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 2. Grupta ise tüm diğer görüş sahipleri.
Bu görüş farklılıkları Milli Mücadele sürecinde Mustafa Kemal Paşayı sıkıntılara sokacaktır. Özellikle nispi yenilgilerin yaşandığı dönemlerde muhalefet sesini yükseltecek ve bağımsız Türkiye savunucularını sıkıntıya uğratacaklardır.
Bütün bunlara rağmen Meclis milletin temsilcisi olarak sonuçta asker alımı ve vergi toplanması işini başararak Kuruculuk vasfının gereklerini yerine getirerek “Gazi Meclis” unvanını kazanarak BAĞIMSIZ TÜRKİYE’nin kurulmasında büyük bir rol oynamıştır.
İÇ AYAKLANMALARIN NEDENLERİ
Türkiye’de Amasya Genelgesi süreciyle başlayan Bağımsız Türkiye düşüncesi İstanbul ve büyük devletler tarafından son derce tehlikeli bulunuyordu. Bu yüzden ilk andan itibaren Bağımsız Türkiye düşüncesine muhalif hareketlerde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin askerliği ve vergiyi kaldırdığı bunların en önemli propaganda vasıtaları olmuştur. Yine Anadolu hareketine karşı yayınlatılan “Şeyhülislam Fetvası Padişah Fermanı ve Hükümet Bildirisi” ile halk milli mücadele aleyhine kışkırtılmıştır. Bu kışkırtmalar ve başka yapılar sonuçta iç isyanları yaratmıştır. Bunları daha iyi anlayabilmek için iç ayaklanmaların nedenlerinin ortaya çıkarılması gerekir. İç ayaklanmaların nedenleri bu ayaklanmaların bastırılması için başvurulan yöntemlerin de sebebi olacağından önemlidir. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
1 Uzun savaş yıllarının yarattığı yokluk umutsuzluk nedeniyle asker kaçaklarının artması. Asker kaçakları isyanların insan kaynağını oluşturduğundan en önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenin ortadan kaldırılması önemli olduğundan bu konuda çalışmalar yapılacaktır (İstiklal Mahkemeleri)
2 Milli Mücadele vatan savunması için halka ağır fedakarlıklar yüklemektedir. Halkta bunlardan kaçma eğilimi ayaklanmalara yol açmıştır. Bazı bölgelerin işgal altında olmaması ve işgalin olmayacağı düşüncesi yeni savaştan çıkmış halkta yeni vergilerden kurtulma düşüncesini doğurmuştur. Bunun sonucunda isyanların çıktığı görülmüştür.
3 Halife Padişaha olan dinsel ve geleneksel bağlılık, bu makamı yasal tanıtıyor, Milli Mücadeleyi gayri meşru ilan edenlerin etkili olmasını sağlıyordu. Anadolu insanını yüzlerce yıl onurla temsil etmiş Osmanlı Hanedanına karşı önemli bir sempati bulunmaktaydı. Halkın bu sempatisi son padişah ve hükümetler tarafından kullanılmaya çalışılmıştır.
4 Hürriyet ve İtilaf Fırkasının desteklediği İstanbul Hükümetleri, Mustafa Kemal Paşayı ittihatçı ve Bolşevik olarak tanıtıyorlardı. Halk içinde mücadeleden bıkmış olanlar bu propagandadan etkileniyor ve Mustafa Kemal Paşayı maceracı bir savaş düşkünü olarak algılamalarına neden oluyordu.
5 Yabancılar ve Osmanlı Hükümetleri tarafından bir kısım para düşkünü kişiliksiz insanların kullanılması. Her toplumda olabileceği gibi o süreçte Türk toplumu içinde kişisel çıkarları toplum çıkarlarından üstte tutan insanlar ve gruplar olmuştur. Bunlar da isyan çıkmasına yol açmıştır.
SEVR ANTLAŞMASI
Türkiye içeride iç isyanlarla uğraşırken Yunan Ordusu aldığı desteklerle yığınağını tamamlamış ve 20 Haziran 1920 tarihinde genel taarruza geçerek büyük bir ilerleme gerçekleştirmiştir. Yunanlılar karşılarında önemli bir direniş gücü olmayan kuvayı milliyeye rağmen işgal ettikleri toprak miktarını 14 bin km2’den 53 bin km2’ye yükseltmişlerdir. Manisa, Aydın, Denizli, Balıkesir, Bursa illeri işgal altına alınmıştır.
Yunanlıların bu ilerleyişine karşı konulamayınca İtilaf devletleri San Remo’da karar altına aldıkları taksim planını içeren antlaşmayı Osmanlı Devletine imzalatmak için bu fırsatı kullandılar. Antlaşma için Paris’e giden Osmanlı devleti temsilcileri çok ağır maddeler içeren Sevr Atlaşması’nı 10 Ağustos 1920 tarihinde imzaladılar. Tarih önümde Osmanlı Devleti’nin devletlikten istifası olan bu metin şunları içermekteydi:
Osmanlı Devleti İç Anadolu, Doğu Anadolu'nun bir kısmı, Orta ve Batı Karadeniz den ibaret deniz çıkış olmayan bir küçük toprak parçası halini alıyordu.
Boğazlar özel bir bayrağı ve bütçesi olan bir komisyon tarafından yönetilecekti
Kapitülasyonlar tüm ayrıntılarıyla yürümeye devam edecekti
Osmanlı Devletinin maliyesi ve bütçesi Duyun u Umumiye idaresince eskiden olduğu gibi yönetilecekti.
Azınlıklar her derecede okul açabilecek
Ordu olmayacak 15 bin kişilik bir iç güvenlik kuvveti bulundurulacaktı. Subayların % 15’i İtilaf devletlerin subayları oluşturacak. Askerlik mecburiyeti kaldırılacaktı
Donanma sınırlanacak ve küçültülecekti. Müttefikler kontrol edeceklerdi
Bağımsız bir Kürt Devleti kurulmasına izin verilecekti
Doğu illerinde Ermenistan kurulacaktı
Osmanlı Devleti Arap topraklarının tamamını terk edecekti
12 ada İtalya’ya diğer adalar Yunanistan’a bırakılacaktı
İzmir yönetsel açıdan Yunanistan’a bırakılacaktı.
Sevr Türk Milleti açısından uygulanması imkansız bir antlaşmaydı. Erzurum’u, Edirne’yi, İzmir’i dışarıda bırakan böyle bir antlaşmayı kabul etmemek üzere Türk Milleti bir kat daha fazla Misak ı Milli’yi gerçekleştirmek için Milli Mücadeleye yönlenecektir.
İÇ GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ
Milli Mücadele Dönemi İstiklal Mahkemeleri
1. Dönem İstiklal Mahkemeleri
Türkiye 1920’den itibaren hem dışarıdan hem de içeriden kuşatılıp milli hareket yok edilmeye çalışılınca karşı tedbirler almak durumunda kalmıştır. Özellikle dış düşmanların ülke dışına gönderilmelerini sağlanması için ülkede hakimiyetin sağlanıp asker ve vergi toplanması gerekiyordu. Bunun gerçekleşebilmesi için ise Anadolu Hükümetinin halk gözünde meşru ve yasal Hükümet haline getirilmesi gerekiyordu. Yani Türk Milletinin ulusal organa itaat etmesini sağlamak gerekiyordu. Bunun için gönüllü çalışmalar yapıldığı gibi korkutma ve itaat ettirme çalışmaları da yapmak gerekiyordu.
Anadolu’nun kurtuluşu için gerekli Türk ordusunun kurulması meselesinin mutlaka çözülmesi gerekiyordu. Bu sorun çözülürse Anadolu’daki isyanların askeri gücü de ortadan kalkacağından iç güvenlik sorunu halledilmiş olacaktı.
İlk önceleri bu asker kaçakları konusunda normal zamanların yöntemleri denendi. Yani asker kaçağının peşine adam takıldı. Yakalanınca da Mahkeme önüne getirildi. Yargılandı. Fakat bu çok uzun bir süreci almaktaydı. Yakalama, yargılama, temyiz, yeniden yargılama yargılama sonucunda asker kaçağına ceza olarak hapis cezasının verilmesi sorunu çözmüyordu. Zaten asker yokken bir kısım askerlerin asker kaçaklarının başını beklemek üzere hapishanelerde nöbet tutmaları anlamsızdı. Asker kaçaklarının amacı savaşmamak olduğu için hapishane onların işine geliyordu.
İşte bütün bu sorunlara çare olmak üzere olağanüstü yetkilere sahip İstiklal Mahkemeleri (FİRARİLER HAKKINDA KANUN) 11 Eylül 1920 tarihinde kuruldu. Üyelerinin normal hakim savcılardan oluşmadığı bu mahkemelerde hakimlik görevini Meclisten seçilmiş Milletvekilleri oluşturmuştur (3 Üyelidirler. İçlerinden bir reis seçilirdi). Bunların kararları kesin olup temyizi yoktu. Kararları bütün organlar yerine getirmek durumundaydı.
Milli Mücadele dönemi İstiklal Mahkemelerinin birinci kısmında hükümetin 16 mahkeme önerisine Meclis kabul etmeyecek ancak 8 inin kurulmasına rıza gösterecektir. Asker alım merkezlerinin yakınında olmak üzere Ankara, Eskişehir, Konya, Diyarbakır, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı (Adana) 8 İstiklal Mahkemesi kurulmuştur.
Bu mahkemeler gezici (seyyar) mahkemelerdir. Hakimler suçluların yanına giderlerdi. Herhangi bir özel binaları yoktu. Neresi uygunsa orada yargılama yapılırdı. Örneğin bir köy meydanı mahkeme merkezi olabilirdi. Bu mahkemeler aynı zamanda açık (Aleni) mahkemelerdi. Halk önünde yapılırdı. İsteyenler mahkemeyi gözleyip dinleyebilirlerdi. Burada şu iyice anlaşılmalıdır ki bu mahkemeler hiçbir şekilde ağır ceza vermek adam yok etmek mantığıyla kurulmamıştır. Bu mahkemelerin bir tek hedefi vardır o da TBMM’nin otoritesinin kabul edilmesine yardımcı olmaktır. Bu otoritenin sağlanması görevini de aslında tebliğ yoluyla yani Milli Mücadelenin nedenini niçinini halka doğrudan doğruya anlatmak suretiyle yerine getirmeye çalışmışlardır. Burada İstiklal Mahkemeleri neredeyse bir mahkeme gibi değil de birer parti propagandisti gibi hareket etmişlerdir. Bir yerde milletin yeni kurulan devlete bağlılığını oluşturmaya çalışmışlardır. Burada mahkemeler bunu sağlarken sistem dışı olanları şiddetle cezalandırarak devletin gücünü ve adaletini göstermeye çalışmışlardır. İstiklal Mahkemeleri yukarıda belirtildiği gibi eşkıyalık, soygun, cinayet hatta ırza geçme gibi adi suçlarla da ilgilenmek suretiyle yeni devlete olan güveni artırmaya çalışmışlardır.
Bu ilk dönem İstiklal Mahkemeleri Ankara Mahkemesi dışında Şubat 1921 tarihine kadar değişik çalışmalarda bulunmuşlar ve şunları sağlamışlardır.
TBMM içte ve dışta tanındı
Ayaklanma olayları bastırıldı, kanun egemen oldu
Devlet organı çalışmaya başladı, vergi ve asker alınması büyük ölçüde düzeldi
Ordu kurulması mümkün oldu, milletim orduya inancı arttı.
TBMM Hükümeti kesin bir biçimde Osmanlı Hükümetine üstünlük sağladı.
2. Dönem İstiklal Mahkemeleri
Şubat 1921 tarihinde kaldırılmalarına karşın aslında İstiklal Mahkemelerinin kuruluş sebepleri tam anlamıyla ortadan kalkmamıştı. Örneğin asker kaçakları sorunu ve vatan hainliği tam olarak çözülememişti. Bu konulara tekrar normal mahkemeler bakmaya başladığı için bu sorunlar yeniden hortlamıştır. Bunlardan başka soygun, ayaklanma, ırza geçme, cinayet gibi suçlarda da büyük artışlar olmaya başladı.
Kütahya ve Eskişehir savaşları yenilgisi, düşman ilerlemesi karşısında kaybedilen topraklar ve tehlikenin Ankara’ya yaklaşması büyük bir moral çöküntüsü yarattı. Temmuz 1921 de asker kaçaklarının sayısı 39.809 kişiye yükseldi. Bu yüzden Mecliste beliren eğilim mahkemelerin yeniden kurulmalarını sağladı. Özellikle Türk ordusunun sağ ve sol kolu üzerindeki iller üzerinde duruldu ve Konya, Kastamonu, Samsun, Yozgat illerinde birer İstiklal Mahkemesi kuruldu. Böylece Ankara ile birlikte 5 İstiklal Mahkemesi yeniden harekete geçirildi.
Bu mahkemelerden Kastamonu; Kastamonu, Çankırı, Sinop, Çorum, Bolu, Adapazarı, İzmit ve Zonguldak, Konya İstiklal Mahkemesi; Konya, Isparta, Burdur, Antalya, Adana, Mersin, Samsun İstiklal Mahkemesi; Samsun, Ordu, Giresun, Amasya, Tokat, Sivas, Yozgat İstiklal Mahkemesi; Yozgat, Kayseri, Kırşehir, Niğde illerini kapsıyordu. Görüldüğü üzere Ankara istiklal mahkemesiyle bu 4 mahkeme işgal bölgesi (İzmir, Muğla, Denizli, Aydın, Kütahya, Eskişehir, Bursa, Çanakkale, Edirne) ve Doğu Güneydoğu Anadolu bölgesi hariç tüm Türkiye’yi kapsamaktaydı.
5 Ağustos 1921 Tarihinde Başkomutanlık Kanunu kabul edildi, Böylece tüm yetkiler Mustafa Kemal Paşaya geçti. Mustafa Kemal Paşa bu yetkileri kullanarak Türk Ordusu için gerekli Tekalif-i Milliye Emirleri kanununu çıkarttı. Bu emirler büyük miktarda vergi yükleyen vergi emirleriydi. Bu emirlerin uygulanmasına da İstiklal Mahkemeleri görevlendirilmiştir. Türk Milleti büyük çoğunlukla gönüllü olarak bu emirleri yerine getirdi diğer kısım ise mahkemelerin çalışmalarıyla vergilendirilebildi. Bu mahkemelerin çalışmaları sonucunda güvenlik yeniden sağlandı. Asker kaçakları sorunu halledildi. Devlet egemenliği konusu halledildi. Bu düşünceler doğrultusunda 2 dönem istiklal mahkemelerinin görevinin sona erdiğine ilişkin düşünceler yoğunlaştı. Bu süreç içinde mahkemelerin hukuku da değiştirildi. Mahkemelerin kuruluş kanunu olan Firariler Hakkındaki Kanun yerine 31 Temmuz 1922 tarihinde İSTİKLAL MEHAKİMİ (Mahkemeleri) KANUNU çıkarıldı. Bu kanunla mahkemelerin 3 asıl üyesinden başka bir yedek üye seçilmesi kabul edildi. Burada diğer bir önemli nokta mahkemelere bir de savcı eklenmiştir. Üyelikler 6 ay süreyle sınırlandırılmıştır.Bu kanunla İstiklal Mahkemelerinin idam kararını uygulama hakkı da kaldırılmıştır. İdam kararlarının uygulaması tekrar TBMM’ye iade edilmiştir.
Bu kanunun çıkmasından sonra 2 dönem istiklal mahkemeleri 1 Ağustos 1922 tarihinde kapatılmıştır. Bu süreçten sonra da Cumhuriyetin ilanına kadar iki istiklal mahkemesi daha kurulmuştur. Bunlar İstanbul, Amasya, El cezire İstiklal Mahkemeleridir. Amasya İ.M (Amasya,Samsun), El cezire İ.M (Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Elazığ, Van, Malatya, Maraş, Adıyaman, Urfa, Mardin, Gaziantep, Hakkari) illerini kapsamaktaydı. Özellikle işgalden kurtarılmış bölgelerdeki kanunsuzlukları incelemek üzere işgalden kurtarılmış bölgelerde İM’leri kurulması için çalışmalarda bulunulmuştur. Özellikle Batı Anadolu’da Bursa, Bilecik, Eskişehir, Karesi için bir, Kütahya, Afyon, Aydın, Denizli için bir, İzmir, ve Saruhan civarı için bir olmak üzere 3 İM kurulması istenmiş fakat meclis bunu kabul etmemiştir. İstanbul için ise bir İM kurulması kabul edilmiştir. Saltanat, cumhuriyet ve biraz sonra Halifelik konularıyla ilgili çalışacaktır. Bu konular daha çok Cumhuriyet dönemi konuları olduğundan daha sonra anlatılacaktır. Amasya İ.M ise daha çok Pontusçuluk faaliyetleriyle ilgili olarak kurulmuştur. Çok az bir süre çalışmıştır.
El cezire İM ise bölgedeki hassas durum nedeniyle önemlidir. Bilindiği üzere burası Musul bölgesine sınırdır. Musul konusunda her an için savaş çıkabilecek olması bölgede asker kaçaklarını artırmıştır. Mahkeme bölgede yaptığı çalışmalar sonucunda asker kaçakları sorunu kısmen de olsa çözümlenmiştir.
İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN GÖREV ALANLARI VE VERDİKLERİ CEZALAR
İç ayaklanmaları bastırmak ve asker kaçaklarını önlemek amacıyla kurulan istiklal mahkemeleri şu suçlarla ilgilenmişlerdir
1 Asker Kaçakları (İç isyanların ve kanunsuzluğun sona erdirilmesi için bir ordu kurulması gerekiyordu. Onun için Anadolu’nun genç çocukları ikna edilip belki de biraz korkutulup askere getirilmeliydi. İşte İstiklal Mahkemelerinin bu süreçte en önemli işlevi bunu sağlamak olmuştur.)
2 Vatana ihanet ve ayaklanma: İç güvenliğin sağlanabilmesi için iç isyanların önünün alınması gerekiyordu. Bundan dolayı bu suçlara karşı İstiklal Mahkemeleri çok sert tedbirler almışlardır.
2 Casusluk : Her dönemde de önemli olan bu konu ulusal savaş sürecinde daha da öncelik kazanmış ve bu konunun giderilmesi için İstiklal Mahkemeleri görevlendirilmiştir. Bu suç da şiddetli cezaların uygulandığı bir suçtur.
3 Soygunculuk : Bu süreçte işlenilen adi suçlar da normal mahkemelerin etkisizliği yüzünden İstiklal Mahkemelerine konu olmuştur. Bu suç da şiddetli cezayı gerektiren bir suç olarak değerlendirilmiştir.
4 Bozgunculuk, aleyhte propaganda: Milli Mücadele için birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan bu dönemde bozgunculuk da çok tehlikeli bir suç olarak görülmüştür. Halkın duygularıyla oynanarak halkın iğfal edilmesi önemli olaylara yol açtığından bozgunculuk fiilini bilerek işleyenler şiddetle cezalandırılmışlardır.
5 Görevi kötüye kullanma: Halkın kazanılmaya çalışıldığı bu süreçte görevlilere çok daha fazla yük düşmekteydi. Görevlilerin başka dönemlerden daha çok fedakarlık yapmaları ve halka örnek oluşturmaları gerekiyordu. Bu dönemde görevini yerine getirmekte zorlananlar, yavaş davrananlar, rüşvet alanlar görevi kötüye kullanmak suçundan yargılanmışlardır.
6 Cinayet: Soygunculuk gibi adi bir suç olan Cinayet de İstiklal Mahkemelerinin konusu olmuştur. Burada devlet organına güvenin sağlanması açısından bu konulara bakıldığı görülmektedir. Vatandaşların devlete olan güvenlerini artırmak için bu suça da şiddetli cezalar verilmiştir.
7 Halka eziyet ve baskı: Herhangi bir otorite bulunmayışı bazı alanların boş kalması bazı kimselerin kol gücüyle üstünlük kurmasına yol açmıştı. Devletin yokluğu sonucunu doğuran bu gibi davranışlar da yine İstiklal Mahkemelerinin görev alanına dahil edilmiştir.
8 Asker ailesine saldırı: Bu özel bir suç olarak değerlendirilmiştir. Askerden kaçmanın en büyük nedenlerinden birisini askerin kendi ailesini koruma duygusu oluşturmaktadır. Bu yüzden bu suçu işleyenler çok şiddetli cezalandırılmışlardır.
9 Tekalif i Milliye Emirleri’ne uymamak: Sakarya savaşı öncesi Mustafa Kemal Paşanın çıkarmış olduğu ulusal vergi yükümlülükleri kanununun uygulanması son derece önemli olduğundan bu kanunun yargı görevi de İstiklal Mahkemelerine verilmiştir. Böylece Türk Ordusu için gerekli her şey çok daha kolay bir şekilde toplanmıştır.
10 Düşman işgalinden yararlanıp kanun dışı hareketlerde bulunma: Düşmanın işgal ettiği bölgelerde onlardan da destek alarak bir kısım insanlar kanun dışı davranışlarda bulunduğundan bu suçlar da mahkemelerin görev aklanına dahil edilmiştir.
11 Düşmana yardım ve işbirliği: Ağır bir suçtur. Düşmana yol göstermek, keşif kollarında yer almak, lojistik destek sağlamak gibi suçlar bu kapsamdadır. Genelde Türkler değil Türkiye’de yaşayan azınlıklar bu suçları işlemiş ve yargılanıp cezalandırılmışlardır.
12 Düşman ordusuna katılmak: Elbette çok ağır bir suçtur. Vatan hainliği anlamına gelir. Bu ağırlığıyla doğru orantılı olarak cezası da ağırdır.
İstiklal Mahkemeleri yukarıda sıraladığımız suçlara şu cezaları uygulamışlardır.
İdam (Vatana ihanet, casusluk, asker ailesine tecavüz, soygun, cinayet suçlarına verilmektedir. Genel olarak tercih edilmeyen bir cezadır. Tüm yargılama sahasında bu suçlara yönelik 1054 idam cezası uygulanmıştır.
Ağır Hapis ( Yukarıda sayılan suçlardan hafifletici unsurları olanlara uygulanmıştır. 1786)
Tazmin ettirme ( Tüfeğin kırılması, hatalı kullanım sonucu askeri malzemenin kaybolması vb)
Görevden uzaklaştırma ( Görevi kötüye kullananlara uygulanmıştır. Sayısı çok azdır. )
Halk önünde teşhir ( Askerden kaçanlar, yağma yapanlara uygulanmıştır. Psikolojik bir uygulamadır)
Sürgün ve savaş sonuna değin göz altına alma ( Özellikle Osmanlı Vatandaşı azınlıkların erkekleri savaş dışı kalsınlar diye göz altına alınmıştır.)
Dayak (Değnekle, Özellikle asker kaçaklarına uygulanmıştır. Korkutup devlet otoritesini sağlamak üzere kullanılmıştır. İstiklal Mahkemelerinin verdikleri karaların büyük kısmını bunlar oluşturur. 60 bin yargılamadan 40 binini değnek cezası kararları oluşturur. Amacı korkutup askere adam kazandırmaktır)
Müeccelen İdam ( Geri bırakılmış idam kararı). Asker kaçaklarının askerden kaçmalarının önüne geçmek için kullanılmıştır. Askere gönderilen askerlere bir daha askerden kaçtıklarında idam edileceklerinin bildirilmesidir. Ancak bu kararlar uygulanmamış korkutma amacıyla kullanılmıştır. Askerden 9 kere kaçıp 9 kere tecil edilmiş idam cezası verilen askerler görülmektedir.