KAR
—ANSİKL. Yağmurun oluşması oldukça iyi bilinmesine rağmen, suyun katı evresi su çevriminin süreçleri arasında en az bilinenidir. Bununla birlikte, sıcaklıkları, çiy noktasının kinin oldukça altında olan bulutlarda su buharının bulunduğu kanıtlanmıştır. Aynı şekilde, su 0 °C’ın oldukça altındaki sıcaklıklarda sıvı halde bulunur. Su buharı ve sıvı su bulutları buz bulutlarından çok daha fazladır. Özellikle -41 °C’a kadar su sıvı halde bulunabilir. Bulutlu hava “donma çekirdekleri” içerdiği zaman bu “aşırıerime” sona erer.
Birçok araştırmacı gaz halden katı hale doğrudan doğruya geçiş olmadığını, katı halin ancak sıvı halden başlayarak oluştuğunu ileri sürer. Kısaca diyebiliriz ki, kar, birinci koşul olarak, bir bulutun, yani sıvı su içeren bir meteorun varlığını gerektirir. Bu koşul yağmur oluşumu için de geçerlidir.
Zaten bulutlu oluşumların (nimbostratus) yağmurları, buluttaki buz kristallerinin çevredeki sıvı suyu azaltarak, irileşmesinin neden olduğu daha önceki bir kar yağışından ileri gelir. Yeryüzüne kar yağması için, alt katmanların sıcaklığının 0 °C'ın altında olması yeterlidir, bu karın yere düşmeden önce erimesini önler. Kuvvetli kar yağışları, aşırıerime halinin yükseltide birdenbire durması şeklinde açıklanır (donma çekirdekleri etkisi).
Böylece karı iki temel koşul belirler: - aşırıerimenin sürmemesi için oldukça fazla sayıda çekirdeğin bulunması ve yükseltide sıcaklıkların oldukça düşük olması;
- karın yağmura dönüşmemesi için yerdeki sıcaklığın 0 °C'ın altında olması.
Düşey devinimler çok şiddetli ve aşırıerimiş damlalar, içlerinde hava kabarcıklarını da koruyarak, birdenbire katılaşırsa kar Kar manzarası yerine dolu yağar. Kar, ya yıldız ya prizma biçiminde kristaller ya da yumaklar Nasjonal Galleriet, Oslo halindedir. Kristaller, çok düşük sıcaklıklarda (genellikle yüksek enlemlerde) oluşan soğuk, ince ve kuru kardan meydana gelir. Erimeye yüz tutmuş ve kendi aralarında toplanarak birleşen nemli kristallerden oluşmuş yumaklara bölgemizde daha sık rastlanır.
Kar, yüksek enlemlerde ve dağların üzerinde ılıman bölge ovalarına oranla daha sık yağar. Ama siklon etkinliğinin (bunun sonucu olarak da yağış) olduğu ve sıcaklık da 0 °C’ın altına düştüğü hallerde kar yağışı her iklimde görülebilir.
Türkiye'de kar yağışları,
yurdun çeşitli kısımları arasında bu bakımdan belirgin ayrılıklar görülür. Ege ve Akdeniz kıyılarında kar yağışı pek görülmez; kar örtülü gün sayısı ortalama 1 ’dir. Marmara ve Karadeniz kıyılarında kar yağışı görülmekle birlikte kar örtülü gün sayısı 10-20 gün kadardır kıyılardan uzaklaştıkça yükselti ve karasal iklim özellikleriyle birlikte kar yağışında ve kar örtülü gün sayısında belirgin bir artış görülür, iç Anadolu'da 20-40 olan kar örtülü gün sayısı D.'ya doğru artar (Erzurum’da 120, Kars’ta 121) ve K.D. Anadolu platolarında en yüksek değere ulaşır (Karaköse'de 124 gün).
Kar yağışı döneminin süresi K.-D. Anadolu platolarında 150 günü geçer; D. Anadolu'nun diğer kesimleri ile Anadolu ve Trakya’nın iç kesimlerinde 100-150 gündür. En düşük değer yine Ege ve Akdeniz kıyılarına aittir. Kar örtüsünün devamlı olduğu iç kısımlarda en fazla kar kalınlıkları Karaköse'de 122 cm, Kars'ta 120 cm, Erzurum'da 78 cm ile K.D. Anadolu'da saptanmıştır. Rize'de (187 cm) ve Giresun'da (125 cm) saptanan yüksek kar kalınlıkları, bu kesimde kış mevsiminde meydana gelen bazı şiddetli yağışların ve rüzgârların etkisiyle oluşan birikmelerin bir sonucudur.
Kar kalınlığının en fazla olduğu dönem, karasal olan kış ortasına rastlar. Bu konuda erimeyi engelleyen şartlar başlıca rolü oynar. Sürekli kar sınırı Türkiye'de, K.’de Karadeniz dağlarında 3 100 - 3 200 m’den G.’de Toroslar'da 3 400 - 3 500 m’den geçer. Karasal iklim özelliklerinin etkili olduğu iç kesimlerde bu sınıra Erciyes'te 3 500, Süphan’da 3 700, Ağrı dağında 4 000 m dolayında erişilir. Sürekli kar sınırı çok yüksek olduğundan Türkiye’deki buzullar da ancak bu yükseltiyi aşan bazı dağlar üzerinde oluşmuştur. En önemlileri G.D. Toroslar’daki Buzul (eski Cilo) ve ikiyaka (eski Sat) dağlarındaki buzullardır. Burada küçüklü, büyüklü 20 kadar buzul vardır.
Kaynak: Büyük Larousse