Arama

Sinirlilik Nedir? - Tek Mesaj #2

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
25 Şubat 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  sinir2.jpg
Gösterim: 1371
Boyut:  10.1 KB

İnsan Durup Dururken Neden Sinirlenir? Çözümü Nedir?


Stres isteklerimize karşı gösterdiğimiz tepkilerimizdir. Birçok insan stresin, başkaları tarafından kendilerine karşı yapılan davranışlardan dolayı olduğunu düşünür. Gerçekte ise stres bizim aşırı duygularımız ve isteklerimiz sonucunda ortaya çıkan durumlara karşı bizim göstermiş olduğumuz tepkilerdir.
Stres, kişi üzerinde aşırı fizyolojik ve psikolojik talepler yaratan bir uyarıcıya karşı, kişinin uyum sağlayabilme tepkisidir.
Stres kavramı, Latince ‘estrica’, Fransızca ‘estrece’ sözcüklerinden gelmektedir. 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem anlamında kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda ise, kavramın anlamı değişmiş, güç, baskı, zor anlamında, objelere, kişiye, organa ve ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Bu durumda stres, nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Çince’de stres kelimesi, tehlike ve fırsat kelimelerinin sembollerinin karışımıdır. Stres bu iki kavramı paylaşmaktadır.
Stres teriminin evrimi esnasında stressör kelimesi tetikleyici faktörü tanımlamak amacıyla kullanıma girmiştir. Lazarus ve Cohen üç tip stressör tanımlamıştır. Birinci grup stressör sel gibi doğal felaketler ve insan eliyle oluşturulan savaş gibi büyük yıkımlardır.
İkinci grup stressörler kişisel stressörler olarak adlandırılır; bunlar bir yakının kaybı, boşanma, iş kaybı ve önemli fiziksel hastalıklardır. Üçüncü grupsa günlük sıkıntılardır. Bu stressörler arka plan stressörleri olarak değerlendirilir, bunlar kişinin hayatında süreğen olarak devam ederler. Bu gruba örnek olarak iş ortamındaki sorunlar verilebilir.
Stres, bireyler üzerinde etki yapan ve onların davranışlarını, başka insanlarla ilişkilerini etkileyen bir kavramdır. Stres, durup dururken ya da kendiliğinden oluşan bir durum değildir. Stresin oluşması için insanın içinde bulunduğu ya da hayatını sürdürdüğü ortam ve çevrede meydana gelen değişimlerin insanı etkilemesi gerekir.

Ortamdaki değişmelerden her birey etkilenir ancak, bazı bireyler bu değişmelerden daha çok veya daha yavaş etkilenmektedirler. Stres, insanın yaşadığı ortamda meydana gelen bir değişimin veya insanın ortamı değiştirmesinin onun üzerinde etkiler bırakması ile ilgilidir. Etki altında kalan insanın kişilik özelliklerinin, bu etkilerin tesiri altında kalma derecesini etkilemesidir. Stresin oluşması için ortamdan etkilenen bireyin vücudundaki özel biyo-kimyasal değişmelerin oluşmasıyla bireyin vücut sisteminin harekete geçmesi gereklidir.

Günlük hayatımızda davranışlarımıza yön veren üç duygu türü vardır. Olumlu duygular (possitive feelings), olumsuz duygular (negative feelings), ayrımsız duygular (feelings of indifference). Olumlu duygular, en geniş anlamda ‘sevgi’ sözcüğü ile tanımlanabilecek, saygı, güven, inanç, kabullenme, dostluk gibi duygular içerir. Olumsuz duygular kin, güvensizlik, küçük görme, düşmanlık, kıskançlık gibi zarar verebilecek olan duygulardır. Ayrımsız duygular, hoşgörüye yardımcı olsalar bile, daha fazla bir yarar sağlayamayan duygulardır. İşte bütün bu duygular bireyin psikolojik yapısını, duruşunu belirler. Bu duygularla; kaygılı, korkulu, engellenilmiş veya güvenli, rahat, doyumlu olunabilmektedir. Kısacası olayları algılar, değerlendirir ve onlara bu duygular yüklenir. Böylece onlar ya stres ya da disstres yükünü taşırlar.
Olumlu duygu olumlu tavrı, olumlu tavır yaratıcılıklara katkıyı arttıracaktır. Yaşanabilecek en olumlu stresler şu üç başlık altında düşünülebilir. ˝ Yaratıcılığa katılımdaki stres ˝, ˝ Zaferin stresi ˝, ˝ Hazzın stresi ˝.

Stresin Etkileri ve Bedeli
  • Kişisel etkiler: Huzursuzluk, saldırganlık, duyarsızlık, depresyon, yorgunluk, asabiyet, suçluluk ve utanç, sinirlilik, karamsarlık, düşük öz-saygı, yalnızlık, tehdit ve gerginlik [82].
  • Davranışsal etkiler: Kaza eğilimi, ilaç alımı, duygusal patlamalar, aşırı yeme veya tat kaybı, aşırı alkol alımı veya sigara içme, heyecanlılık, tahrik edici davranışlar, az konuşma, sinirsel kahkahalar, hareketsiz kalamama, titreme.
  • Bilişsel etkiler: Karar verme ve konsantre olmada yetersizlik, sık unutkanlık, eleştiriye aşırı duyarlılık ve psikolojik engeller.
  • Psikofizyolojik etkiler: Kan ve idrarda yüksek katekolamin ve kortikostreid bulunması, kan şekerinin yükselmesi, kan basıncı ve kalp atışlarının artması, ağız kuruluğu, terleme, göz bebeğinin genişlemesi, solunum güçlüğü, sıcak ve soğuk nöbetler, boğazda şişlikler, kol ve bacaklarda hissizlik ve karıncalanma.
  • Tıbbi etkiler: Astım, adet görememe, göğüs ve sırt ağrıları, koroner kalp hastalıkları, ishal, baş dönmesi ve halsizlik, hazımsızlık, sık idrara çıkma, migren ve baş ağrıları, kabuslar, uykusuzluk, nevroz, psikoz, psikosomatik bozukluklar, şeker hastalığı, ciltte görülen hastalıklar, ülser, cinsel isteksizlik ve güçsüzlük.
  • Organizasyonla ilgili etkiler: görev başında bulunmama, düşük endüstriyel ilişkiler ve verimsizlik, yüksek iş kazası ve düşük iş teslim oranları, kötü iş ortamı, işinden memnuniyetsizlik ve nefret ortamı.

Stresle Başa Çıkma Tutumları


Stresli durumların neden olduğu olumsuz duyguların ve psikolojik uyarılmanın rahatsız edici olması, kişiyi bu durumdan kurtulmaya ya da durumu düzeltmek için bir şeyler yapmaya güdüler. Oluşan güdülenmeyle bireyler, stres karşısında duygularını yöneterek, davranışlarını düzenleyerek, stresin kaynağını azaltarak strese uyum sağlama sürecini yaşarlar.
Kısacası; stresle başa çıkmaya, stresin olumsuz etkilerini azaltmaya çalışırlar. Başa çıkma (coping) kelimesinin kökeni, eski Yunanca’da yer alan “kolahos” kelimesidir. Kelimenin anlamları, “karşılamak, karşı karşıya gelmek veya çarpmak” şeklindedir. Literatür taramasına dayalı yapılan bir çalışmada, başa çıkma kavramının, kaynakların başarılı bir şekilde kullanımı, aktif olarak davranışta bulunma ve etkili çözümlerle taleplerin azaltılması gibi özellikleri içerdiği sonucuna varılmıştır.
Depresyon, bireyin motivasyonunu bozan ve zayıflatan bir hastalıktır. Depresyonla ilgili yapılan araştırmalarda üzerinde durulan önemli bir konuda stres ve başa çıkmadır.

İnsanlar yaşamlarının her anında bedensel, zihinsel ve ruhsal pek çok uyaranla karşı karşıya kalmaktadır ve söz konusu bu uyaranlar bireyin içinde bulunduğu denge, düzen ve uyum durumunu etkileyebilir. Yaşanan olay kişiye sıkıntı verecek, yeniden uyum sağlamasını gerektirecek, alıştığı yaşam ve çözüm biçimlerini sorgulatacak ve/ya da değiştirecek nitelikteyse, birey bu zorlu olayın üstesinden gelmek ve yeniden rahatlayıp uyum sağlamak için çabalayacaktır. Bu noktada stres ve başa çıkma kavramları önem kazanmaktadır.

Folkman’a göre; başa çıkma (coping), stres vericilerin uyandırdığı duygusal gerilimi azaltma, yok etme ya da bu gerilime direnme amacıyla gösterilen bilişsel, davranışsal ve duygusal tepkilerin bütünüdür. Lazarus ve Folkman; başa çıkmayı, kişinin kaynaklarını tüketici veya aşırı derecede zorlayıcı olarak değerlendirdiği talepleri yönetme süreci olarak tanımlarlar. Başa çıkma, kişinin psikolojik anlamda kendisini iyi hissetmesini sağlayan uygun davranışsal yaklaşımları ya da kendisini kötü hissetmesini engelleyen kaçınmaları içerir.
’Stresle başa çıkmak’’, stresi ortadan kaldırmak değil, stresi olumlu bir düzeyde tutabilmeyi öğrenmek anlamına gelmektedir. Stresi iyi yönetmek, daha verimli çalışma için olumlu etki yaratabilir. Kötü yönetilen ya da yok sayılan stres önemli bir takım sağlık sorunlarına neden olabilir.
Stres yaşantısının yer aldığı bağlamda, bedensel ve psikolojik aşırı uyarılma halini ve bunu belirleyen etkenleri azaltmaya ya da yok etmeye yönelik bedensel, bilişsel, duygusal ve davranışsal düzeylerde gösterilen çabalardır.
İş yaşamında hemen hemen her meslek grubundan kişiler, stresle baş etmek zorundadır. Stresli olayları önlememiz çoğu kez olanaklı değildir. Bu nedenle stresle başa çıkma yollarını öğrenip, günlük yaşamımıza uygulamakta büyük yarar vardır. Stresle başa çıkma programlarında amaç; kişiye stres oluşturan öğeleri ve bunlara verdiği tepkileri tanıtmak, problemlerin doğru teşhisine yardımcı olmak, stres vericileri yönlendirmek, kendini psikolojik ve fizyolojik zararlardan korumak için yöntemler öğretmek ve geliştirmektir.

Stresi yaşamak çekingen tavırda duygu ve düşüncelerin uygun biçimde ortaya konamayışından ötürü kaçınılmazdır. Saldırgan tavırda ise saldırganca davranışın yöneldiği kişinin vereceği olumsuz tepkiden ötürü stresi kaçınılmaz yapar. Buna karşılık kendisine güvenen bir insanın yolu, ilişki kurduğu kişiye duygu ve düşüncelerini uygun bir biçimde yansıtmak olarak tanımlanabilir. İlişki kurulan kişinin niteliği, bir başka ifadeyle yöneten veya yönetilen olması, arkadaş veya aileden biri olması, bu kişiyle kurulacak ilişki biçiminin genel niteliğini değiştirmez. ˝ Güvenli tavrın geliştirilmesi ˝ eğitiminde, kişi haklarını korumasını, ˝ hayır ˝ demesini, kişisel görünüşünü nasıl açıklayacağını, otorite figürünü temsil edenlere karşı haklarını nasıl koruyacağını, öfkesini nasıl ifade edeceğini, hizmet içindeki bireysel sorunları nasıl tanıyıp çözeceğini, kısacası başka insanlarla çok daha etkili biçimde ilişki kurmasını sağlayacak birçok ilişki tekniğini öğrenir. Şurası muhakkak ki bu tür bir tavır, insanlar arası ilişkilerden doğan stresi tümünün olmasa bile önemli bir bölümünün ortadan kalkmasına sebep olacaktır.
Çeşitli streslerle ilgili kişisel değerlendirmeler ve stres konusundaki bilgiler ışığında, kişi kendisi için uygun olan başa çıkma tekniklerini öğrenmekte ve uygulamaktadır. Bu teknikler şu şekilde sınıflandırılabilir:

Problem Merkezli Yaklaşımlar
Problemin belirlenmesi, alternatif çözüm yollarının üretilmesi ve beklenti düzeyinin düşürülmesiyle stresin olumsuz etkilerinden kurtulmayı amaçlamaktadır. Depresyon düzeyleri düşük kişilerin bu teknikleri kullanmalarının daha kolay olduğu görülmektedir. Yapılan çalışmalarda bu konuda ilginç veriler elde edilmiştir. Stres verici durumlarda problem merkezli yöntemleri kullanmayı tercih edenlerin stres verici durumdan önce ve sonra depresyon düzeyleri düşüktür. Görüldüğü gibi problem merkezli yaklaşımlardan yararlananlarla depresyon düzeyi arasında anlamlı bir ilişki vardır. Bu tekniklerle yönlendirilen kişilerin stres vericilere uygun tepkiler geliştirme ve depresyonlarıyla başa çıkma becerilerini arttığı saptanmıştır.
Problem merkezli yaklaşımlarda esas olarak kognitif teknikler kullanılır. Genellikle, stresle başa çıkma çalışmalarını yürüten ekibin sağlık psikologu tarafından yönlendirilir ve uygulanır.

Duygu Merkezli Yaklaşımlar

Kişiler, olumsuz duygularının baskısı altında olduklarında bu duyguların sorunlarını çözmelerini zorlaştırmasından korunmak için duygu merkezli yöntemleri kullanırlar. Bu yöntemler özellikle kontrol edilme zorluğu olan stres vericiler karşısında yardımcıdır. Duygu merkezli yaklaşımlarda ‘öfkenin kontrolü’, sonuçlarının güvenilirliği açısından en yoğun olarak kullanılan yöntemdir. Bu konuda davranış düzenleme tekniklerinden ve kognitif tekniklerden yararlanılır. ˝ inocuation training ˝, duygusal yaşantılardaki olumsuzluklarla yüzleşme ve başa çıkmak için aşılanma çalışmalarıdır. Bu tür danışmanlıkta üç önemli evre vardır.
Farklı yazarlar tarafından farklı adlandırılmış olmalarına rağmen ilk tanımlamada yer alan çalışmalar şöyle sınıflandırılmıştır: Eğitim evresi, beceri eğitimi evresi ve uygulama evresi.

Olumsuz duygular ile başa çıkmada kullanılabilecek yöntemleri bazı araştırmacılar iki başlıkta toplamışlardır:
Kognitif Teknikler
Başa çıkma, bir yönüyle doku sistemlerinin çeşitli yıkımlarını ortadan kaldırmak için verilen fizyolojik tepkileri, diğer yandan kişinin psikolojik bütünlüğünü zarardan korumak için gösterdiği kognitif ve davranışsal gayretleri gösterir.
Olumlu düşünce ve olumlu tavrın geliştirilmesi
a) Zihinsel düzenleme, makul olmayan inançlarla mücadele
b) Görsel imaj tekniklerinin kazanılması

Davranışçı Teknikler
Davranışçı yaklaşıma dayandırılan teknikler stresle başa çıkmaya iki açıdan yardımcı olur. Bu tekniklerin bazıları stresin niteliğini ve niceliğini azaltmaya programlanmıştır. Aşağıda sözü edilen ilk üç teknik bu amaca dönüktür. Fizyolojik kontrol, fizik egzersiz ve beslenme konularında öğretilen teknikler stresin bedensel etkilerini azaltmayı hedefler.
a. İnsanlar arası ilişkiler (iletişim becerisinin geliştirilmesi, etkin dinleme ve empatinin geliştirilmesi
b. Zaman düzenleme tekniklerinin uygulanması
c. Güvenli davranışın geliştirilmesi
d. Fizyolojik kontrol
  • Nefes egzersizleri
  • Gevşeme cevabının geliştirilmesi
e. Fizik egzersiz ve beslenme

Stresle başa çıkmak esas olarak bir tavır meselesidir. Gerçekten de stresin etkisini alt edebilir bir düzeye indirmek konusunda en önemli teknik, sonuç olarak insanın beyniyle, daha doğrusu düşünceleriyle ne yaptığına bağlıdır. Eğer kişi başarılı bir biçimde stresle başa çıkmayı öğrenmek istiyorsa;
  • Olayları ve insanları oldukları gibi görmeyi öğrenmeli,
  • İnsanlarla ilgili gerçekçi beklentileri olmalı,
  • Kendine ait beceri ve sınırları tanıyıp geliştirerek, onlarla yaşamayı bilmelidir.
Kişi akılcı ve gerçekçi düşünürse, daha önce strese yol açan pek çok durumun artık stres verici olmadığını, çünkü beklentilerinin stres faktörünü ortadan kaldırdığını görecektir. Böylece stresleriyle başa çıkabilecek ve etkili bir hayat sürdürmeyi öğrenebilecektir.
Kontrol üzerine değerlendirmeler de farklı tipte başa çıkma stratejilerinin kullanımıyla ilişkilendirilmiştir. Bireyin stresli durumu değiştirip değiştiremeyeceği üzerine algısı başa çıkma davranışını etkilemektedir. Eğer durum değiştirilebilir olarak algılanıyorsa problem odaklı stratejiler daha fazla tercih edilmelidir. Durum kontrol edilemez olarak algılandığında ise duygu odaklı başa çıkma baskın hale gelir. Araştırma sonuçlarına bakıldığında kontrol değerlendirmesi ve başa çıkma yanıtı arasında uyumsuzluk daha yüksek semptom düzeylerine sebep olmaktadır. Olaylar kontrol edilebilir olarak algılandığında ve problem odaklı başa çıkma yöntemleri kullanıldığında semptom şiddeti azalmaktadır. Ancak kontrol edilemez durumlarda problem odaklı stratejilerin kullanılması kaygı, depresyon ve somatik yakınmalar gibi psikolojik semptomları şiddetlendirmektedir. Stressör kontrol edilemez olarak algılandığında duygu odaklı stratejiler daha adaptiftir. Bir başka deyişle duygu odaklı başa çıkma yanıtları kontrol edilemez olarak algılanan stresli durumlarda semptom şiddetinin düşmesine yol açar.
Depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni, otizm gibi pek çok ruhsal hastalığa sahip olan insanların, günlük yaşamdaki zorlukların üstesinden gelebilmek için başa çıkma kaynaklarının yetersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Depresyon, insanların inanç sistemlerini ve sosyal ilişkilerini etkilemesinin yanı sıra stresle başa çıkma da uygun ve etkili olmayan başa çıkma davranışları göstermelerine de yol açmaktadır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, stresle başa çıkma süreçleri ve başa çıkma kaynakları ile depresif semptomlar arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur.

Depresyonda olan insanlar depresyonda olmayan insanlara göre potansiyel tehditlere ve zararlara karşı daha çok tetikte olabilirler. Depresyon, uyumlu başa çıkma davranışlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir engel olarak görülmektedir. Kendilerini üzgün ya da çaresiz hisseden insanların, yeni davranışları gerçekleştirmeleri ve yetenekleri hakkında kendilerini başarılı görme ihtimalleri daha azdır. Depresif semptomlar ve depresyonla ilişkili psikososyal deneyimler, depresyonla başa çıkmada ve dolayısı ile depresyonun düzelmesinde önemli bir etkiye sahiptir.
Yapılan araştırmalar, depresyondaki insanların daha çok olayların negatif yönü üzerinde durma eğiliminde olduklarını ve dolayısı ile günlük yaşamdaki problemlerle etkili bir şekilde başa çıkmalarının da azaldığını vurgulamıştır. Problem merkezli yaklaşımı kullanmaya yönlendirilen kişilerin, strese karşı uygun tepkiler geliştirdiği ve depresyonlarıyla başa çıkma becerilerinin arttığı saptanmıştır.

Yine depresyonda olan bireylerin daha az problem çözmeye yönelik davrandıklarını ve daha çok duygusal temelli davranışlar gösterdikleri ifade edilmiştir. Benzer şekilde yapılan araştırmalarda, daha etkili başa çıkma davranışlarını kullanan insanların daha az depresif semptomlar yaşadıkları ve daha etkili fonksiyonlar gösterdikleri ileri sürülmüştür.
McLean, Coyne ve ark., Lazarus ve Folkman depresyondaki insanlar ile depresyonda olmayan insanların stresörleri algılamaları, yaşam stresörlerine karşı tepkileri, stresi önleme veya stresle başa çıkmada kullandıkları yöntemler arasında önemli farklar olduğunu ve depresyonda olan insanların kaçınma başa çıkma yöntemlerini daha çok kullandıkları ve semptomlarla başa çıkabilmek için duygusal destek aradıklarını öne sürmüşlerdir.

Yine bazı araştırmalarda depresyonla başa çıkmada cinsiyet farklılığı üzerinde de durulmuş ve kadınların yemek yeme, sigara, çay, kahve içme, sosyal destek arama ve ağlama gibi duygusal temelli başa çıkma davranışlarını kullanıp depresyonun nedenlerini ve sonuçlarını sorgulayarak daha çok kendilerini suçladıkları ve kaçınma başa çıkma davranışlarını kullandıkları, erkelerin ise daha çok agresif davranma, cinsel davranışlara yönelme, madde kullanma veya problemlerini yok sayma gibi depresyonla başa çıkma davranışları kullandıkları öne sürülmüştür.
Ayrıca kendini iyi hissetmek için daha fazla yemek yeme, sigara içme, daha fazla yalnız kalmaya çalışma, her zamankinden daha fazla uyuma gibi kaçınma başa çıkma davranışlarının yeni major depresif epizodlarının gelişmesine neden olduğu bulunmuştur.

Sonuç olarak depresyona karşı koruyuculuk sağlamada negatif başa çıkma stratejileri (duygusal temelli başa çıkma) etkili olmazken, pozitif başa çıkma stratejilerinin (problem temelli başa çıkma) etkili olduğu görülmektedir.
Etkili bir başa çıkma davranışı, kişinin zorlu durumlarla başa çıkabilme kapasitesini ve kendisi hakkındaki inançlarını geliştirerek gerçekleştirmesi ile mümkündür. Dolayısı ile “öz yeterlik” başa çıkma davranışlarının önemli bir belirleyicisi olarak görülmektedir ve öz yeterlik-başa çıkma davranışları arasındaki ilişki ruh sağlığı alanında kanıtlanmıştır.
Carver ve arkadaşları başa çıkma çabalarını daha spesifik alt gruplara ayırarak değerlendirmiştir. Oluşturduğu COPE ölçeğinde 15 alt grup tanımlamıştır. Bunları problem odaklı, duygu odaklı ve işlevsel olmayan başa çıkma yöntemleri olarak üç üst grupta toplamak mümkündür. Problem odaklı yöntemler, stressörü ortadan kaldırmak ya da durumu iyileştirmek için eyleme geçme ya da çaba göstermeyi içeren aktif başa çıkma, stressörle nasıl başa çıkacağı üzerine düşünmeyi içeren planlama, ne yapabileceğiyle ilgili bilgi, destek ya da tavsiye aramayı içeren yararlı sosyal destek kullanımı, bireyin diğer aktivitelere olan ilgisini azaltarak stressörle baş etmek için daha fazla odaklandığı diğer meşguliyetleri bastırma, bireyin başa çıkma çabalarını uygun bir konum sağlayana kadar durdurarak pasif bir başa çıkmayı içeren geri durma stratejilerini içerir. Duygu odaklı yöntemler karşısındakilerden sempati ya da duygusal destek arayışını içeren duygusal sosyal destek kullanımı, dini aktivitelere karşı artmış uğraşı içeren dini başa çıkma, durumla ilgili en iyi sonuçları elde etme çabası ya da durumu daha olumlu açılardan yorumlamayı içeren pozitif yeniden yorumlama ve gelişme, stresli durumun gerçek olduğunu ve meydana geldiğini kabullenmeyi içeren kabullenme, stressörle ilgili mizah kullanımını içeren şaka yapma’dır. İşlevsel olmayan stratejiler ise bireyin duygusal sıkıntısını artmış şekilde fark edişini ve bu duyguları dışa vurma eğilimini içeren soruna odaklanma ve duygu dışa vurumu, bireyin stresli durumun gerçekliğini reddetme girişimini içeren inkar, stressörle ilişkili düşüncelerden uzaklaşmak için uyumak gibi dikkat dağıtıcı yöntemlerin kullanımını içeren zihinsel boş verme, vazgeçme ya da çabaların azaltılmasını içeren davranışsal boş verme, alkol ya da madde kullanarak stressörden uzaklaşma çabalarını içeren alkol/madde kullanımı’nı içermektedir.

Sonuç olarak depresyon sık görülen bir ruh sağlığı hastalığı olmakla birlikte uygun baş etme yöntemlerinin kullanılmadığı zaman kronikleşme ve daha ağır bir seyir göstermesini azaltmak için olumlu baş etme yollarının desteklenmesi ve olumsuz olanların ise uygun terapi zemininde fark ettirilip değiştirilmesi ile tedavisi daha etkili olacaktır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 23:23
SİLENTİUM EST AURUM