Arama

Karıncalar (Formicidae) - Tek Mesaj #9

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KARINCA a.
Ad:  Karınca.1.JPG
Gösterim: 2130
Boyut:  20.0 KB

1. Bütün tropikal ve ılıman bölgelere yayılmış 6 000 türü bilinen, küçük ya da orta boylu (boyu 1 cm'yi aşabilir), toplu yaşayan zârkanatlı böceklerin genel adı. (Karıncagiller familyası.) [Bk. ansikl. böl.]
2. Döküm sırasında madenlerin içinde hava kalmasından oluşan ufak boşluk ya da pastan ileri gelen yenik.
3. Karınca belli, çok ince belli kadın ve kız için kullanılır. || Karınca duası gibi, çok ufak, karışık ve okunaksız yazı için söylenir. || Karınca gibi, çokluğu ve çalışkanlığı belirtir: Karınca gibi çalışmak. || Karınca ezmez, kötülük yapmaktan kaçınan, ince duygulu kimse için söylenir. || Karınca kaderince, karınca kararınca, “önemsiz de olsa elinden geldiğince, yapabildiğince” anlamında alçakgönüllülük belirtmek için kullanılır: Karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalıştık işte. || Karınca yuvası gibi kaynamak, bir yerin aşırı ölçüde kalabalık ve hareketli olduğunu belirtmek için kullanılır: Akşama doğru sokaklar karınca yuvası gibi kaynamaya başladı. || Karıncayı bile ezmemek, incitmemek, son derece merhametli, ince duygulu olmak, kötülük yapamayacak bir yaradılışta olmak.

—Böcbil. Beyaz karınca, termit işçileri ve askerlerine verilen ad. || Kapıcı karınca. Colobopsis cinsinden karıncaların ortak adı. || Odun karıncası, Camponotus cinsinden karıncaların ortak adı. || Şemsiyen karınca, Tropikal Amerika’da yaşayan, Atta cinsinden mantar karıncalarına verilen ortak ad. (Bu karıncaların askerleri mantar yetiştirmek için yaprak parçaları toplayıp şemsiye gibi üstlerinde taşıdıklarından şemsiyeli karınca adıyla anılırlar. Şemsiyeli karıncalar meyve bahçelerinin en büyük düşmanıdır.) || Tohum karıncası, Messor cinsinden karıncaların ortak adı. || Ziyaret karıncası, Tropikal ülkelerde bulunan Anomma, Doryie, Eciton cinsinden karıncaların genel adı. (Büyük sürüler halinde evlere giren ziyaret karıncaları evlerdeki fareleri, böcekleri ve toprakta yaşayan başka hayvanları yerler.)

—Folk, ve isi. Karınca duası, bereket getirdiğine inanılan dua. (Bk. ansikl. böl.)

—Kuşç. Karınca banyosu ya da tımarı, bazı kuşlarda görülen tüylerinin arasına karıncalar yerleştirme ya da bir karınca yuvasına oturma alışkanlığı. (Bu davranışın dış asalakları yok etmeyi ya da formik asidin uyarıcı etkisini deri üzerinde duymayı amaçladığı sanılmaktadır.)

—Metalürj. Bir döküm parçasındaki küçük oyuk.

—Org. kim. Karınca asidi, FORMİK ASİT' in eşanlamlısı.

—Zool. Karınca yuvası, karıncaların barındığı yer. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. Bir karınca topluluğunun büyük bölümü kısır ve kanatsız dişiler ve işçilerden (daha iri olan bazılarına asker adı verilir) oluşur; geri kalan bölümündeyse erkekler ve kanatlı dişiler bulunur. Erkekler türün üremesini sağlamaya yetecek kadar yaşarlar. Dişilerse, birkaç saat uçtuktan sonra tek başlarına ya da birkaç işçiyle yeni bir yuva yaparlar ya da eski yuvalarına dönerler. Bunun üzerine işçi karıncaların kanatlarını yolduğu dişiler dehlizlerde kalarak yumurtlarlar, işçiler gereksinimlerin karşılanması için iş bölümü yaparlar: yuvayı kurarlar, larvaları büyütürler, topluluğu beslerler ve savunurlar.
Bazen işçiler döllenmemiş yumurtalar yaparlar, ara eşeylilik, genetik kökenli ya da asalaklık sonucu olabilir ve görev yapamaz duruma gelen dişilerin yerine yenilerinin ortaya çıkmasına yol açar. Çeneleri bazen güçlüdür, avları ya da çeşitli nesneleri tutabilir; öbür ağız parçaları emicidir.
Karıncalar daha çok sıvılarla beslenir; kursaklarında sakladıkları özsuları günü gününe besledikleri larvaların ağzına kusarlar. Karıncalar arasındaki yiyecek değişimleri (trofalaksis) çeşitli türler arasında da olabilir. Ayrıca, ağız kusmukları (salya sıvısı) ve yemek borusu kusmukları (ön- karıncık sıvısı) vardır. Ûnkarıncık besiniyle yalnızca işçiler beslenir. Karıncaların beslenmesi türlere göre büyük farklılıklar gösterir: bazıları (sözgelimi kozalaklı ormanlarında yaşayan kızıl karıncalaı) etçildir, böcekleri ya da örümcekleri yer; bazıları otçuldur (tohum karıncaları), tohumları toplar ya da mantarlar yetiştirir (Atta cinsinden, tropikal bölgelere özgü şemsiyeli karıncalar); başka karıncalarsa, duyargalarıyla uyardıkları ve tehlikelere karşı korudukları kırmız böceklerinin ve bit- kibitlerinin tatlı salgılarını yalarlar; Arjantin karıncası (iridomyrmex humilis) ve çok küçük firavun karıncası (Monomorium cinsi üyeleri) hepçildir ve her yere girip çıkar.
Karınca yuvalarının (KARINCA" YUVASI) yapıları çok farklıdır. Karıncalar yuvadan uzaklarda dolaşabilirler ve gözleriyle işaretler koyarak ya da topokimyasal yön bulma yöntemiyle yuvalarını bulabilirler; ayrıca güneşin konumuna bakarak da yönlerini bulabilirler.
Karınca topluluğunun etkinliği yağmur, rüzgâr ya da sıcaklık azlığı nedeniyle durur; hareketsiz devreye girmeden kışı geçirirler. 3 000'i aşkın omurgasız türünde karıncalar yaşar: bunlar, Myrmecophiles ya ortakçı (kısakanatlıböcekler, hamamböcekleri, tespihböcekleri, vb.) ya da asalak (kambursinekler ve kalınkafalısinekler gibi ikikanatlılar, ipsisolucanlar, vb.'de) yaşayan karıncasever hayvanlar; bazense, yararlı (Paussidae ve Clavigeridae [karınca- sever kınkanatlılar] familyası üyeleri) ya da zararlı (kınkanatlıların kısakanatlıböcekgil- ler familyasından Lomechusa’larla gerçekleştirdikleri ilişki sonucu "toplumsal bozulma”) ilişkilere girebilirler. Genel olarak zarkanatlıların anal iğneciklerine karıncalarda rastlanmaz; ama karıncalar ısırır ya da toraks bezlerinin salgıladığı formik asidi belli bir uzaklığa fışkırtabilirler. Sülünleri ve bazı kuşları beslemede yararlanılan "karınca yumurtaları” gerçekte larvalar ya da nemflerdir. Bazen yararlı, ama çoğunlukla zararlı olan karıncaların gerçekten büyük iktisadi önemleri vardır.

—Ed. Hayvanların dilinden anlayan Hz. Süleyman'la yaratıkların en küçüğü sayılan karınca arasındaki ilişki divan şiirine yansımış bir efsanenin konusudur. Karın
caların beyinin sefere çıkan Süleyman’abir çekirge budu armağan ettiği, bunu yiyen askerlerinin doyduğu anlatılır: "Ol şehinşah kim eğer bir mûra kılsa iltifat / Mûr hükmeyler Süleyman üstüne sultan olur (O padişahlar padişahı bir karıncaya iltifat etse karınca Süleyman'a bile söz geçiren bir sultan olur.) [Fuzuli].
Süleymaniye camisi'nin mermer sütunlarını gemisiyle Mısır'dan getiren Karınca. Kaptan'ın padişaha şunları söylediği anlatılır: "Karıncalar budun çekmiş çekirgenin Süıleyman'e. Size layık nemiz vardır kabul eylen fakirane. (Karıncalar armağan olarak sunmak üzere bir çekirgenin budunu sürekleyerek Hz. Süleyman’a götürmüş. Bizim de size sunacak başka neyimiz var! Fakirane sunduğumuzu kabul edin.) C. Tümerkan türkçeye birçok kez çevrilmiş "Ağustos böceği ile karınca” hikâyesinden esinlenerek Ne olur bir şarkicik (1957) adlı şiir kitabında hikâyenin tersine, karıncanın kış gelince ağustosböceğinin kapısına giderek ondan şarkı dilendiğini anlatırken sanatın insan yaşamındaki yerini vurguladı. Yaşar Kemal Filler sultanı ile kırmızı sakallı topal karınca (1977) romanında insanlar arasındaki toplumsal çekişmeleri fillerle karıncalar (güçlülerle güçsüzler) arasındaki amansız bir savaş biçiminde simgeledi.

—Zool. Karınca yuvası. Karınca türlerinin çoğu yuvalarını yeraltında yapar; genellikle bir taşın (Messor, Pheidole) altında bulunan bir girişten yumurtlama, erzak biriktirme ve dinlenme için ayrılmış dehlizlere ve odalara geçilir; yuvanın, az ya da çok önemli bir bölümü yerüstünde olabilir ve ince dallar (Formica rufa) ya da çeşitli gereçlerle (Lasius) kubbe biçiminde oluşturulur. Bazı karıncalar ağaççıldır ve yaşlı ağaçların gövdelerinde ya da kabukların altlarında (Camponotus, Cremastogaster) yaşarlar; tropikal türler çok iyi hazırlanmış asılı yuvalar yaparlar (Oecophylles cinsi üyeleri gibi); bu hayvanlar larvalarını bir mekik gibi kullanarak larvanın salgıladığı ipekle bir dalın yapraklarını bir araya getirerek bağlarlar; başka türlerse karıncasever denen bazı bitkilerin dokularında yaşarlar ve oralarda "karınca bahçeleri” meydana getirirler.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 1 Nisan 2017 02:12
SİLENTİUM EST AURUM