Arama


Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
25 Mart 2016       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
3.2. Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma

3.2.1. Tedbirin niteliği, bazı kimselerin bazı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaması
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakma adı altında yer alan güvenlik tedbirleri, Ceza Hukuku Düzeninde ( m. 51/1 ), " hapis cezasına mahkumiyetin kanunî sonucu olarak" öngörülmüş bulunmaktadırlar . Esasen adına güvenlik tedbirleri de denmiş olmasına rağmen, ceza mahkumiyetinin kanunî sonuçları olduklarından, bunlar, önce de belirtildiği üzere, güvenlik tedbiri değildirler, adına ne denirse densin, Kanunun gerekçesinin ifadesi ile " suça bağlı hak yoksunlukları " olduklarından, katıksız fer' î cezadırlar. Bunların geri alınabilir, değiştirilebilir olmamaları, bir tedbir olmadıklarının, ama bir ceza olduklarının kanıtıdır.
Bu bağlamda olmak üzere, hapis cezasına mahkum olan kişi, cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, hapis cezasının kanunî sonucu olarak kullanmaktan yoksun kaldığı hakkı kullanamaz (m .53/2 ). Kuşkusuz, koşullu salıverilmede, hapis cezasının infazı tamamlanmış olmadığından, hükümlü kişi hakkında, güvenlik tedbirinin uygulanmasına devam edilir.
Ancak, hükmün bir istisnası olarak, cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabilmektedir ( m. 53/3). Açıkçası, kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olduğunda, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, kendi altsoyu üzerinde velayet, vesayet ve kayyımlık yetkisini kullanmaktan mahrum olmaz, tersine söz konusu bu yetkilerini kullanmaya devam eder. Gene, ayrıca, yukarıdaki hükmün bir istisnası olarak, mahkum olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında, 53/1,e fıkrası hükmünde öngörülen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir ( m. 53/3 ).
Kanun, hakkında verilen kısa süreli hapis cezası ertelenmiş kişi ve çocuklar hakkında, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin uygulanmamasını emretmektedir (m. 53/4). Bir kere çocuklar söz konusu olduğunda, Kanun, bunu, " fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler " olarak ifade etmiştir. Elbette, bu kişi, yaşı küçük olmasına rağmen, işlediği suç bakımından, isnat yeteneğine sahip olan kişidir. Ona ceza verilir; ancak, hakkında, güvenlik tedbirleri uygulanmaz. Öte yandan, Kanun, bu madde hükmünde "ertelenmiş kısa süreli hapis cezası" ifadesine yer vermiş bulunmaktadır. Bu ifade ile, herhalde, hem 51.madde hükmüne, hem de 49/2. madde hükmüne göndermede bulunulmaktadır. Eğer, bu doğruysa, bir yıldan daha az süreli olarak hapis cezası verildiğinde ve ceza tecil edildiğinde; ancak, o zaman, 53. maddede öngörülen güvenlik tedbiri, ceza mahkumiyetinin kanunî sonucu olarak, cezası ertelenen hükümlü hakkında uygulanmayacaktır.

3.2.2. Tedbirin türleri
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirleri, Kanunda, dört grup olarak belirlenmiştir. Bunlar, hükümlü kişinin, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, özel veya kamusal bazı hakları kullanmaktan yoksun kılınmasıdır.

a.Bir kamu görevinin üstlenilmesinden, atanma veya seçilme tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten mahrum edilmek ( m. 53/1,a ). Bu tedbir, hükümlünün, hükümlülük süresince, sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevini üstlenmekten men edilmektir. Kanun, ceza kanununun uygulanmasında kamu görelisini tanımlarken ( m. 6/c ) "kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişi" olarak tanımlamaktadır. Öyleyse, kamu görevlisinin yürüttüğü faaliyet kamu görevidir. Kanun hükümlünün bu görevi üstlenmesini yasaklamaktadır. Ancak, Kanun, bir bilinmeyen ile diğer bir bilinmeyeni tanımlamaya çalışmıştır. Böyle olunca, kamu görevini sözünün anlamı, kapsamı ve sınırlarını, madde hükmünde hükümde yer verilen örneklere bakarak ve onlarla sınırlı olarak anlamak gerekmektedir. Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği yapmak, Devlet, il, belediye köy veya bunların denetimi ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlar bünyesinde faaliyet yürütmektir. Burada, Devletten maksat, herhalde, yasama organı, il, belediye ve köy tüzel kişileri hariç, tüm kurum ve kuruluşları ile Yürütmedir. Kanun koyucu, "denetim ve gözetim altında bulunmak" ifadesi ile, herhalde idarî vesayete işaret etmek istemiştir. Genel idare söz konusu olduğunda, bunlar, idarenin bağlı ve ilgili kuruluşlardır.
Böyle olunca, Kanun, mahkumiyetin kanunî sonucu olarak, bu yerlerde, sürekli, süreli veya geçici olarak, atamaya veya seçime tabi tüm memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılmayı emretmiştir. Kanunda memuriyetin ve hizmetin tanımı bulunmamaktadır. Memuriyet ve hizmet, Anayasanın 128. ve 140. maddeleri hükmü anlamında anlaşılmalıdır.
Hükmünde bir açıklık olmamakla birlikte, genel özeli de kapsadığından, Bilirkişi, memur, bilirkişilik memuriyettir. Kuşkusuz, bu durum, hakem, hakemlik hakkında da geçerlidir.O nedenle, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kimse, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, ne bilirkişilik ne de hakemlik yapabilir.

b.Seçme ve seçilme hakkının kullanmaktan mahrum edilmek
Kanun, "seçme ve seçilme ehliyetinden, ve diğer siyasi hakları kullanmaktan" mahrum edilmeyi güvenlik tedbiri saymıştır ( m. 53/b ). Bir kere bu hüküm ile bir önceki hüküm arasındaki farkı anlamakta zorluk çekiyoruz, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmaktan, il, belediye ve köy kamu tüzel kişilerinin organlarına seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılma, aslında seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmaktan başka bir şey değildir. Burada, " diğer siyasi haklar" ibaresinden ne anlaşılması gerektiği de belirsizdir. Gerekçede bir açıklık bulunmamaktadır. Diğer siyasi haklardan maksat, herhalde siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma hakkı ( An. m. 68 ), siyasi propaganda yapma hakkı, Anayasanın 74. maddesinde öngörülen dilekçe hakkıdır. Ancak, bu hükmü dar yorumlamak gerekmektedir. Hükümlü değil ne olursa olsun, kişinin siyasi bir düşünce sahibi olması, düşüncelerini açıklaması, düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kalmak kaydıyla ( AİHS. m. 9, 10 ) hiçbir yoksunluğun konusu edilemez. Aynı şekilde, Anayasanın " dilekçe hakkı" olarak tanıdığı hak söz konusu olduğunda, bu haktan yoksunluk da mümkün değildir.Anayasanın 74. maddesi hükmü açıktır. Bu hüküm, kanun koyucuyu bağladığı kadar, hakimi da bağlar. Hiç kimse, hiçbir şekilde dilekçe hakkını kullanmaktan mahrum kılınamaz. Öyleyse, kanun hükmünü, maksadı aşan bir ifade olarak değerlendirmek ve daraltarak yorumlamak gerekmektedir.
Kanun koyucu, muhtemelen, özel hukukta kullanılan "hak ehliyeti", "fiil ehliyeti" kavramlarına öykünerek, seçme ve seçilme ehliyeti ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadeden maksat, herhalde Anayasanın 67. maddesinde öngörülen, seçme, seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma haklarıdır. Siyasi faaliyetlerde bulunma hakkı, sadece seçimlerde oy kullanma, halk oylamasına katılma haklarını değil, aynı zamanda siyasi propaganda yapma, siyasi parti kurma ve siyasi bir partiye üye olma ( An. m. 68 ) haklarını da içermektedir.
Siyasi hakları düzenleyen Anayasada, " seçme ve seçilme ehliyeti" ifadesine rastlanmamaktadır. Tarihi kanun koyucunun, Anayasanın 67. maddesi hükmü gözünün önünde dururken, Anayasada olmayan bir ifadeyi kullanarak kafa karıştırmasının nedeni anlaşılmamaktadır. Elbette, ceza kanununda, Anayasada olmayan veya Anayasada olandan farklı bir ifade de kullanılabilir. Ancak, tarihi kanun koyucu, o zaman, tenzih ederiz, eğer bizim destan kahramanı "Deli Dumrul" değilse, davranışının nedenini açıklamak zorundadır.

c. Velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan mahrum bırakılma
Kasten işlemiş olduğu suçtan ötürü hapis cezasına mahkum olduğunda, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, kişi, Kanuna göre ( m. 53/1,c ) aile hukukunun sağladığı bazı hakları kullanmaktan mahrum bırakılabilmektedir. Bunlar, velayet vesayet ve kayyımlıktır.
Ancak, Kanun ( m. 53/3 ), yukarıda da belirtildiği üzere, cezanın ertelenmesi, koşullu salıverilme halinde, hükümlünün kendi altsoyu ile kayıtlı olarak, bu fıkra hükmünün uygulanmayacağını kabul etmiştir

ç. Tüzel kişilerin yöneticisi veya denetçisi olamamak
Kanun, 53/1,d maddesi hükmünde, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi ve deneticisi olma hakkından yoksun kılınmasını kabul etmiştir.
Siyasi parti de bir dernektir; bu doğrudur; ama yeri, dernek, vakıf ve şirketlerin yanı değildir. Siyasi partinin yeri yukarıdaki hükümdür, çünkü siyasi parti tüzel kişisini vurgulayan özellik, bu tüzel kişinin faaliyetinin salt siyasi nitelikte olmasıdır.

d. İzne bağlı bir meslek veya sanatı icra edememek
Kanun, 53/1,d maddesi hükmünde, kasten işlediği bir suç dolayısıyla hapis cezasına mahkum olan kişinin, mahkumiyetin kanuni sonucu olara, "bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek ve sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten " yoksun bırakılmasını kabul etmiştir. Ancak, Kanun, cezası ertelenen hükümlü hakkında, bu hükmün uygulanmasını, "...verilebilir" diyerek hakimin takdirine bırakmıştır.
Bu yoksunluğun söz konusu olabilmesi için, birinci şart, serbest meslek erbabı veya tacirin yapmaktan yoksun kılındığı faaliyet, “bir kamu kurumunun" veya "kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşunun" " iznine " tabi olmalıdır. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları Anayasanın 135. maddesi hükmünde bellidir. Ancak, “ bir kamu kurumu” ifadesi belirsizdir. Gerçekten, bu ifadesinden hangi idareleri anlamak gerekiyor, ör. Belediyeler bir kamu kurumu ifadesi içinde midir ? sorusu akla gelmektedir. Öte yandan, “izine tabi meslek ve sanat” ifadesinde izin ile ne kastedilmektedir belli değildir. Oysa, idare hukukunda "İzin" nedir bellidir. Burada, akla gelen ilk soru, " Ruhsat", “ kûşat” , “ ehliyet”, “diploma” vs., izin midir değil midir ? sorusudur. Böyle olunca, söz konusu hüküm nasıl anlaşılmalıdır sorusu akla gelmektedir. Kanunun, 53/3 ve 5. fıkraları karşısında, 53/1, e maddesi hükmünün geniş anlaşılması gerekmektedir. Gerçekten, izinden ör., ruhsatı, " Bir kamu kurumu" ifadesinden ör., Belediyeyi anlarsak; o zaman, kasten işlemiş olduğu bir suçtan ötürü hapis cezasına mahkum olan berber, bakkal, kasap, manav, vs., yaptıkları faaliyet serbest meslek faaliyeti olduğundan, hakim aksine karar vermiş olmadıkça ( m, 53/3 ), cezaları ertelendiğinde veya koşullu salıverildiklerinde, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak mesleklerini yapamayacaklardır.
Mahkumiyetin kanuni sonucu olarak bu tedbirin muhatabı, “mesleğini kendi sorumluluğu altında icra eden serbest meslek erbabı kişi ve mesleğini tacir olarak icra eden kişidir. Tacirin kim olduğu Ticaret Kanununda bellidir.

3.2.3. Hakimin hükmü ile belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
Kanun, 53/5. madde hükmünde, bu maddenin birinci fıkrasında sayılan hak ve yetkilerden biri kötüye kullanılarak işlenen suçlarda, hapis cezasına mahkumiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra yerine getirilmek üzere, hükmedilen cezanın yarısından bir katına kadar, söz konusu bu hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilebilir hükmüne yer vermiştir.
Burada, belli haklardan yoksun bırakılma güvenlik tedbiri, hükümden anlaşıldığı üzere, artık, ceza mahkumiyetinin kanuni sonucu değildir, çünkü kendiliğinden ceza mahkûmiyetinin sonucu olmamakta, hakkın kötüye kullanılması göz önüne alınarak, hakim tarafından hükmedilmektedir.
Güvenlik tedbiri, ceza tümden yerine getirildikten sonra uygulanacaktır. Koşullu tahliye halinde ceza tümden yerine getirilmiş değildir. “Madem cezanın infazından sonra işlemek üzere” hükmedilmektedir, hapis cezasının ertelenmesinde, güvenlik tedbiri, “denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde ceza infaz edilmiş sayıldığı” göz önünde tutulduğunda, ancak denetim süresi geçirildikten sonra uygulanabilecektir.
Hakkın kötüye kullanılmasından ötürü güvenlik tedbiri uygulanabilmesi için, hükümde belirtilen hak ve yetkilerden “ birinin” kötüye kullanılması suretiyle suçun işlenmesi gerekmektedir. Öyleyse, ortada kötüye kullanılan bir hak veya yetki yoksa veya söz konusu hak veya yetkiden biri kötüye kullanılmadan suç işlenmişse, hakim, ayrıca, güvenlik tedbirine hükmetmeyecektir. Kanun, “biri” belgisiz zamirini kullandığından, madde hükmünde yer alan hangi hak veya yetki kötüye kullanılmışsa, ancak o hak veya yetkinin kullanılmamasına hükmedilebilir.
Hak veya yetkiyi kullanmaktan yoksun bırakılmasının süresi, hakimin hükmettiği ceza ile bağıntılı kılınmıştır. Hükmolunacak, güvenlik tedbirinin süresi, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadardır.
İşlenen suçun karşılığı olarak hapis cezası değil de adlî para cezası verilmişse, bu kez, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak veya yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Yasaklamanın süresi, adli para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar. Öyleyse, para cezasının yerine getirilmesi taksite bağlandığında, son taksit yerine getirilmiş olmadıkça, ceza infaz edilmiş olmaz, dolayısıyla süre başlamaz.

3.2.4. Taksirli suçlarda belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
Kanun, 53/6. maddesinde, taksirli suçlarda belli haklardan yoksun kılmayı düzenlemiştir. Elbette, “taksirli suça mahkûmiyetten” söz edildiğinden, “ …kasten işlemiş olduğu suçtan…” söz eden 53/1.hükmünün burada uygulanma yeteneği yoktur.
Kanun, 53. maddenin 6. fıkrasında, bir meslek veya sanatın, yahut trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak taksirli suçtan mahkum olma halinde, hükümlünün, ayrıca yaptığı bu meslek veya sanatı yapmaktan yasaklanmasına, sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilmesini emretmiştir.
Söz konusu hüküm “verilebilir” derken, ceza yanında, ayrıca güvenlik tedbirinin verilmesini, zorunluluk haline getirmemiş, hakimin takdirine bırakmıştır.
Yasaklama veya geri alma süresi üç aydan az ve üç yıldan fazla olamaz. Hakim iki hat arasında tedbirin süresini belirlerken, taksirin türünü, hükümlünün kusurunun ağırlığını göz önüne almak zorundadır.
Kanuna göre, yasaklama veya geri alma kararı, hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar. Bu demektir ki, sürenin başlaması için, mahkûm olunan hapis cezası veya adlî para cezası tümden yerine getirilmiş olmalıdır. Ancak, koşullu salıverilme ve ertelemede durum ilgi çekicidir.
Gerçekten, koşullu salıverilme ve hapis cezanın ertelenmesi halinde ceza infaz edilmiş sayılmaz. Ceza, denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halle geçirildiği takdirde ceza infaz edilmiş sayılır. Taksirli suçlarda, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, bir tedbir öngörmediğine göre; bu suçlarda, cezası ertelendiğinde, denetim süresi içinde, kanunen hükümlünün yasaklı olması mümkün olmadığından, hakkı kullanmaktan yoksun bırakılma tedbiri, ancak ceza infaz edilmiş sayıldıktan sonra infaz edilebilecektir.

3.3. Eşya müsaderesi

3.3.1. Niteliği
Müsadere suçla ortaya çıkan kriminojen ortamı gidermeye matuf ceza hukuku tedbiridir. Niteliği konusunda tartışma olmakla birlikte, müsadere, öncede belirtildiği üzere, bir ceza müeyyidesi değildir, bir güvenlik tedbiridir. Gerek 765 s. Kanun gerekse 5237 s. Kanun müsadereyi güvenlik tedbiri saymaktadır. Madde gerekçesinde, müsaderenin hukuki niteliğinin güvenlik tedbiri olduğu kabul edilmiştir. Ancak, " müsadereye hükmedilebilmesi için bir suçun işlenmesi zorunlu olmamakla birlikte" düşüncesine katılmak mümkün değildir, suçun olmadığı yerde güvenlik tedbiri de yoktur. Aksini düşünmek, polis tedbiri ile güvenlik tedbirini karıştırmanın da ötesinde, demokratik bir toplum düzeninde ( an. m. 2 ) kabulü mümkün olmayan sonuçlar doğurur.
Müsadere konusu eşya, Kanunda, kendisi suç olan ( m. 54/4 ) veya suçla ilişkili olan ( m. 54/1) eşya olarak ayrılmaktadır. Hukukta eşyanın anlamı bellidir. “Para” eşya değildir. Öyleyse, para, eşya müsaderesine konu olmaz.

3.3.2 Suçla ilişkili eşyanın müsaderesi
Kanun, suçla ilişkili eşyanın müsaderesini, suçun işlenmesinden sonra suçla ilişkili eşyanın müsaderesi ve suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın müsaderesi olarak ikiye ayırmaktadır.
a. Suçun işlenmesinden sonra suçla ilişkili eşya
İşlenen suç kasıtlı bir suç olmalıdır. Bu, taksirli suçlarda müsaderenin olmaması demektir.
Müsadere edilecek eşya, ya “suçun işlenmesinde kullanılan”, ya “suçun işlenmesine tahsis edilen” ya da “suçtan meydana gelen” eşya olmalıdır. Bu demektir ki, suçun maddi konusunu oluşturan eşya, ne suçun işlenmesine kullanılan, ne suçun işlenmesine tahsis edilen, ne de suçtan meydana gelen eşyadır. Öyleyse, suçun maddi konusunu oluşturan eşya, ör., hırsızlıkta çalınan taşınır mal müsadere konusu eşya değildir.
Kanun koyucu, her ne hikmetse, 475. s. Kanunun 36. maddesinde yer alan düzenleme kalıbına itibar etmemiş, kendisi farklı bir kalıp oluşturmaya kalkmıştır. Burada, "suçun işlenmesinde kullanılan eşya" veya " suçtan meydana gelen eşya" ifadelerinin anlamları belirlenebilmektedir. Gerçekten, suçun işlenmesinde kullanılan vasıtadan, suçun işlenmesinde kullanılan vasıta, alet ve edevat anlaşılmaktadır. Öte yandan, suçtan meydana gelen eşya ifadesinin anlamı içtihatlarla belirlenmiş bulunmaktadır. " Suçun işlenmesine tahsis edilen eşya" ifadesinin ne anlama geldiği madde gerekçesinde açıklanmış değildir. "Tahsis etme" Türkçe sözlükte, ayırma, ( aylık ) bağlama olarak ifade edilmiştir. Burada, suçun işlenmesine tahsis edilen, yani ayrılan eşya ifadesi, aslında, aslında 765 s. Kanunun " .. cürümde... kullanılmak üzere hazırlanan eşya" ifadesinden başka bir şey değildir. Suçta kullanılmak üzere hazırlanan eşya ifadesinin anlamı, kapsamı ve sınırları, 765 s. Kanun dönemindeki doktrinde ve uygulamada bellidir.
Kanun, belirtilen nitelikteki bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, o şeyin iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamasını şart koşmaktadır. Eşya, fail tarafından ör., suçun işlenmesinde kullanılsa bile, üçüncü kişiye aitse, müsadere edilememektedir. Burada şeyin üçüncü kişiye ait olmasından maksat, herhalde üçüncü kişinin o şeye malik veya zilyet olmasıdır.
İyiniyetli olmak, kişinin suça bulaşmamış olması, kendisine ait şeyin suçla ilişkilendirilmiş olduğundan hiçbir biçimde haberinin olmamasıdır.