TARIMIN BAŞLANGICI
Tarımın nasıl başladığı, düşünürleri ve filozofları Antikçağ'dan beri ilgilendiren bir sorundur. Eski Yunanlılar "tarımın icadı” nı Demeter’in Triptolemeus'a ihsanı sayarlar. Fakat, daha I.Û. I. yy.'da Varro, tarımın tamamen insanların icadı olduğunu anlamıştı.
Geçen yüzyılın ortalarında, İngiliz antropolog Lewis Henry Morgan, Friedrich Engels’in ardından, tarımı, toplumsal aşama olarak, vahşilikten barbarlığa geçişin kesin ölçütü saydı. Tarımın kökenleri ve hayvan yetiştirme hakkında ilk kuram Eduard Hahn'a (1896) aittir. Fakat, ne bu kuram, ne de Alphonse de Candolle'un (1806-1893) öncü yapıtı Origine des plan- tes cultivöes (Tarım bitkilerinin kökeni) [1883] fazla yankı uyandırmıştır.
iki dünya savaşı arasındaki yıllarda, tarıma dayalı bir “neolitik devrim" görüşü öne sürüldü. Gordon Childe, Pleyistosen' den sonra ortaya çıkan iklim değişikliklerinin, canlı organizmaları vahalara sığınmaya zorladığı görüşünü savunan bir kuram geliştirdi. Ona göre, bitkilerin, hayvanların ve insanların böylece bir araya toplanması, insanın diğer ikisini evcilleştirmesine neden olmuştur ("neolotik devrim”).
Öte yandan, genetikçi N. i. Vavilov, tarım bitkilerinin çeşitlendiği odakları belirlemiş, sonradan birçokları buraları tarım için başlangıç noktası saymıştır. A. G. Haudricourt ve L. Hddin'in /’ Homme et tes ptantes cultıvöes (insan ve tarım bitkileri) [1943] adlı yapıtında bu çalışmaların bir bireşimi yapılmıştır.
Sonraki yıllarda, bu sorun geniş çapta yeniden ele alındı. 1960’ta, Robert Braidwood, tarımın ortaya çıktığı bölgelerde meydana gelen iklim değişikliklerinin önemsizliği ile Childe'ın savları arasındaki tutarsızlığı gösterdi. Ondan sonra, art arda üç büyük yeni varsayım öne sürüldü.
Braidwood’a göre bitkilerin evcilleştirilmesi, çevreyi çok iyi tanımanın bir sonucudur; dolayısıyla nedenleri tümüyle “insan doğasına" bağlı kültürel alanda aramalıdır. Ona göre tanm, “çekirdek bölgelerden doğmuş, diğer kıtalara oradan yayılmıştır. Bu çekirdek bölgelerin en az üçünü biliyoruz: Mezopotamya, Orta Amerika ve Güneydoğu Asya.
1968'de, Lewis Binford, bu savı reddederek “insan doğası’’ndan daha somut nedenlere yer verdi. Etnografya verilerine dayanarak, doğal ortam ile nüfus arasındaki dengesizlik görüşünü öne sürdü. Dış etmenlerden ileri gelen nüfus baskısı (kıyılardan içerilere doğru göç), bitkilerin korunmasını ve daha sonra evcilleştirilmesini, ekolojik bunalımı çözme açısından yararlı kılmıştır.
Aynı devir için, Kent Flannery iki toplayıcılık sistemi tanımladı: ekolojik dengeyi düzenleyen ve sistemden sapmaları yasaklayan olumsuz bir süreç (negatif feed- back); ekosistemdeki değişikliklere öncelik tanıyan ve onlan büyüten olumlu bir süreç (pozitif feedback) Bu sistemleri düzenleyen mekanizmalar, mevsimler ve insanın bitkileri tercihindeki derecelemedir. Pozitif sürece göre çevrenin kullanılması, bu mekanizmalarda değişiklik yaratır ve doğal kaynakların evcilleştirilmesi gibi zorunlu bir evrime yol açar.
Thomas Meyers, bu üç varsayımın ne ölçüde birbirini tamamlayabileceğini göstermeye çalıştı. Gerçekten Braidvvood tarımın icadı için onsuz olmaz bir "belit” öne sürer: ekosistemlerin insan tarafından çok iyi tanınması. Binford’un kuramı, nüfus baskısının rolünü ortaya çıkanr. Flan- nery’nin kuramı, icadından itibaren tarımın geçirdiği evrim süreçlerini çözümler: pozitif mekanizma ya da bazı bitkilerin insan tarafından kullanılmasının yaygınlaşması. Bu model gerçeğe çok uygun gibi görünüyorsa da karanlıkta kalan daha birçok nokta vardır. Örneğin Binford'un kuramı, bir iç nüfus patlamasına pekâlâ uyum sağlayabilir. Ayrıca, bilginlerin yalnız insanlar arasındaki rekabeti değil, aynı bitki örtüsü çevresindeki insanlarla hayvanlar arasındaki rekabeti de göz önünde bulundurmaları gerekir. Kaynaklarını korumak zorunda olan insanoğlunun iki seçeneği vardır: ya evcilleştirme yoluyla hayvanı bitkiden uzaklaştıracaktır ya da bitkiyi koruyabileceği bir yere götürerek hayvandan uzaklaştıracaktır. Öyle görünüyor ki, ikinci çözüm yolu geniş çapta kullanılmıştır. Esasen tam bir evcilleştirme için böyle bir aktarma gereklidir. “Botanik başlangıç merkezleri" ile "evcilleştirme ve çeşitlendirme merkezleri” arasında ayrım zorunluluğu bundan ileri geliyor.
Gerçekte tarımın icadı için, bir değil birçok neden vardır. Bunların bir araya gelerek belli bir yöreye yönelmesi ve buna o yörenin ekolojik zenginliğinin eklenmesiyle bir üretim ekonomisinin doğduğu söylenebilir.
Günümüzde, bazı tohumlu bitkilerin tarımının, Yakın doğu dağlarında, LÛ. IX. binyıl'da (Orta Amerika'da İ.Ö. VII. bin'de) doğduğu fikrinde hemen hemen herkes birleşmiştir. İlk evcil hayvan izleri de (sığır, keçi ve koyun) tarım kadar eskidir. Fakat bilinmeyen daha çok şey var. Tropikal nemli bölgelerde yumrulu bitkilerin (tara, yam, manyok, tatlı patates) eskiden beri evcilleştirildikleri hakkında varsayımlar ortaya atmak için birçok neden olmasına rağmen bu konuda bilgilerimiz hemen hemen sıfırdır, jlk çiftçilerin kullandıkları teknikler hakkında da hiçbir şey bilmiyoruz. Avcılık-toplayıcılıktan, tarıma ve hayvancılığa geçişin ekonomik nedenleri, bu konudaki tartışmalann canlılığına rağmen yine de karanlıkta kalmaktadır.
Günümüzde, soruna başka açıdan bakma eğilimi vardır. Tanm bir teknik değil, bir teknikler bütünüdür; bunlar binlerce yıl boyunca birbirinden bağımsız olarak gelişmiş ve aynı yönde aşamalarla ilerleyen bu gelişmelerin sonucunda bugün tarım adı verilen üretim sistemleri doğmuştur Örneğin katı tohumların öğütülmesi, sanıldığından da daha eskilere uzanmaktadır (Güney Afrika'da İ.Ö. 40 000). imdi, bu tekniğin bir ölçüde gelişmesinin, buğdaygillerin evcilleştirilmesi için gerekli bir ön şart olduğu açıktır. Stok yapmak da tüm toplumsal düzeni ilgilendiren önemli bir etmendir. Bu nedenle günümüzde, biyolojik ortamı kullanmanın bütün biçimlerine ilişkin araştırmaları gittikçe geliştirmek gerekmektedir; oysa tarım, özellikle ilk başta, bu kullanım biçimlerinin sadece bir tanesi olmuştur.
TARIMIN EVRİMİ
Bir gözlemci için genel bir tarım değil, birçok tanm vardır. Her tarım toplumsal ve teknik açıdan kabule şayan bir tarzda işlemelidir, yoksa var olmaz: geçirebileceği değişimlerin anlamı, hızı ve büyüklüğü, bu işlevin zorunluluklarıyla sınırlıdır. Bir tarımın belli bir zamandaki durumu, geçmişteki evriminin sonucudur ve gelecekteki evrimini belirler. Yalnız, fiziksel, biyolojik, teknik ve toplumsal etmenlerin eşzamanlı çözümlemesi bir tarımın nasıl işlediğini anlamayı sağlayabilir. Ama tarımın nasıl bu duruma geldiğini yalnız tarih gösterebilir.
•
Madensiz tarımlar: Kolomböncesı Amerika, Okyanusya. Aletler, ağaç kesmeye yarayan taş balta ya da aydemir, şimdiki nacağın atası olan bir çeşit sert tahta kılıç ve bazen sürmeye yarar çatal kazık biçiminde gelişmiş olan kazma sopası gibi ilkel şeylerdir. Çapa ender bulunan bir yedek parçadır (belki Andlar yöresi hariç), orak bilinmez. Bu durumda fazla çaba harcamadan işlenebilen yerler orman (
TARLA AÇMA), su basan alanlar (taşkın tarımı), bataklıklar ya da yarı çorak yörelerdir. Çalışma tarzı, her bitkiye tek tek özen göstermeye elverişlidir: böylece, büyük bir döl çeşitliliği (mısır), özellikle klon çeşitliliği (muz, yam) sağlayan, hatta eşeysel üremenin ortadan kalkmasıyla sonuçlanabi- len yoğun bir ayıklama ve ıslah gerçekleşir Değişik bitkilerin aynı tarla üzerinde bir arada yetiştirilmesi bir kuraldır; bu kural, her zaman ufak olan bir alandan en iyi bir biçimde yararlanmayı sağlar. Gübreleme genellikle bilinmez. Kadınlar bu tip tarımların bazılarında önemli rol oynar, ama bu olgu sanıldığı kadar yaygın değildir. Kurak bölgelerde sulama yapılmakta ise de ancak sadece yer çekimine bağlı olarak uygulanabilmektedir (And dağları, Eski Mısır).
•
Çapa tarımı: Zenci Afrika. Çapa ancak demirin kullanılmaya başlamasıyla önemli bir tarım aleti olmuştur. Demirin 1 500 ila 2 000 yıldan beri bilindiği fakat koşumun bilinmediği Zenci Afrika'da bölgelerin çoğunda çapa, tarlanın hazırlanmasına yarayan başlıca alettir. Bundan ötürü biçimler diğer bölgelerdekinden çok değişik ve çeşitlidir. Demir çapalar; köklerin birbirine girmesi yüzünden arazi işlemenin çok zor olduğu savan topraklarında Afrikalıların toprağı işlemesini sağlamıştır. Afrika tarımlarının büyük çeşitliliği yalnız çapaların çeşitliliğinden değil, beslenmede temel rol oynayan yerli ya da yabancı tarım bitkilerinin karmaşık coğrafi dağılımından doğmaktadır. Eİölgelere göre az ya da çok önem taşıyan hayvancılık, tarlalara bazen gübre sağlamak dışında, tarımla hiçbir yerde bütünleşmiş değildir.
•
Hayvan enerjisi ve ilk makineleşme: Akdeniz ülkeleri ve Yakındoğu. Demirden daha ileri derecede yararlanma (orak) ve hayvan enerjisinin kullanılması (harman, saban, değirmen) Batı Akdeniz'den Hindistan'a ve Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir bölgede yapılan tarımların belirgin özelliğidir. Su kaynaklarının elverişli olduğu her yerde bilinen su değirmeni, daha eski olan el değirmenlerinin gelişmiş biçimidir. Tüm bu yenilikler, birkaç tahılın (Batı'da buğday ve arpt^tjfcğu'da darı ve pirinç) üretimine ilişkindir Akdeniz ülkelerinde şarap ve zeytinyağı üret:mi, Hindistan’da şeker üretimi, daha yöresel bazı mekanik gelişmelere yol açmıştır (presler).
Su değirmeni de dahil, bu yeniliklerin çoğuna ancak iki bin yıl önce kavuşulduğu söylenebilir. Sonraları, bu tekniklerde ancak ufak tefek düzeltmeler olmuş ve bunlar önce yerel olarak yaygınlaşmıştır. Bu yeni teknikler özellikle Ortaçağda yayılmıştır. Arap fetihleri, çok uzak bölgeler arasında bağlantı kurulmasına ve tarım bitkilerinin (pirinç, şekerkamışı, pamuk, turunçgiller, bazı sebzeler), doğu kökenli kuyu açma ve sulama tekniklerinin Batı'ya doğru hızla yayılmasına yol açmıştır. Dünyanın bu bölgesinde bulgur, kuskus, çörek ya da ekmek halinde üretilen tahıllar halkın temel besinini oluşturur. Üretim teknikleri oldukça tekdüzedir: ilkbaharda ve yazın sabanla sürülerek toprağın hazırlanması; sonbaharda, ilk yağmurlardan sonra ve genellikle elle tohum serpilerek yapılan ekim ve son bir kez sabanla sürülerek tohumların derine gömülmesi; orakla hasat, ya hayvanlara çiğnetilerek, ya tokaçla dövülerek ya da hayvan koşulu dövenle ezilerek açık havada harman. Tahıllar ancak çok kurak bölgelerde sulanır (Mısır, Mezopotamya, Iran ve Orta Asya vahaları), fakat bu durumda, yaz tahılları (kocadan, mısır) daha fazla önem kazanır. Vfez yağmurlu muson ikliminin egemen olduğu Kuzeybatı Hindistan'da yaz tahılları kış tahıllarıyla sistemli biçimde bir arada yetiştirilir.
Akdeniz ve Yakındoğu tarımlarının özel yenilikleri arasında, meyve ağaçlarının aşılanması ve süt ürünlerinin saklanması (peynir) sayılabilir. Yün, keten, kenevir ve Hindistan'da pamuk tarımı, bu bölgelerde dokumacılığın önemli ölçüde gelişmesine yol açmıştır. önceki durumlarda, seyrek de olsa (Andlar, Orta Amerika) devletin müdahalesi çiftçi toplumların özerkliklerini bozmazken, bu özerklik bundan böyle gittikçe sınırlanır. Artık yalnız topluma ait olmayan toprak hakkı, otomatik olarak bütün üyelere de tanınır. İlk baştaki ortak özelliklerini (kabile) kaybeden borç yükümlülükleri doğrudan bireylere yüklenir. Arazi gelirlerindeki bu gelişme özel toprak mülkiyetindeki gelişmeyle atbaşı gider Günümüzde yapılan bazı araştırmalara göre, Avrasya'da toprak mülkiyetinin verasetle geçişinin başlıca nedeni, akrabalığın (evlilik, çocuklar) toplumsal rolündeki derin değişimdir.
•
Uzakdoğu tarımlan. Uzakdoğu tarımının birliğini sağlayan başlıca etmen muson iklimidir (kışın kuraklık, yazın yağış); aynı şey bir önceki bölgelerde de nispeten ge- çerlidir. Bu birlik sıcaklık gradyanlarını aşmakta ve tarım bitkilerinin kuzey-güney doğrultusunda, erken ve kolaylıkla yayılmasını sağlamaktadır. Ekilen en eski tahıl, büyük bir olasılıkla, Mançurya'dan Molük adalarına kadar yaygın olan ve kuşyemi denen bir darıdır (Setaria itallca). Hemen hemen her yerde bunun yerini alan çeltik (pirinç) Japonya'da (Hokkaido) daha da kuzeye geçmiştir. Buna karşılık, buğday ve arpa Kuzey Çin'e çok erken gelmişse de daha öteye gidememiştir.
Uzakdoğu tarımının bu tropikal özelliği çok fazla insan emeğinin kullanımını gerektirmektedir. Oysa, Yakındoğu’da hayvan enerjisinin çokluğu ilk makineleşmeyi sağlamış, Çin'de, hatta Japonya'da tarım aleti tek hayvanla, hatta insan koşularak çekilmiştir. Bazen çok ustaca yapılmış bir düzenek ile işletme gücündeki bu çarpıcı eksiklik arasındaki terslik Batılılar'a her zaman garip görünmüştür. Çok eski iki Çin buluşu olan el arabası ve tarar makinesi, bu evrimin tipik örnekleridir. Japonya'da el ya da ayakla çalışan hidrolik makinelerin gelişmesi diğer yerlerden çok daha ileriye gitmiştir. Öte yandan Çin'in kullanıma açtığı insan kaynaklı bir madde daha vardır: gübre. Büyük bir olasılıkla bazı su altında bırakılan pirinç tarlalarında, hektar başına düşen çalışan insan gücü, dünyada en yüksek sayıya ulaşır.
Pirinç bölgeleri dışında, bazı önemli yenilikler hayvan enerjisinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bunlar arasında yük arabalarının, kulaklı pulluğun, (keskisiz ve ara- basız: Çin ve Japonya, Tayland, Malezya, Cava...) ve çok sıralı tohum ekme makineleri' nin kullanılması (Güney-batı Hindistan, Kuzey Çin) sayılabilir. Belki de . yüzyıldan beri bilinen bu teknikler, bazı bölgelere daha yeni girmiştir.
insan enerjisinin üretim etmenlerindeki önemi, bazı Uzakdoğu tarımlarında büyük bir katılığa neden olmuştur, insan kitlelerinin varlıklarını koruma sınırında yaşamaları hasat sırasında rastlanması olası değişiklikleri büyük afetler haline getirebilmektedir (açlık). Sosyal ilişkiler her yerden daha çok toprak gelirlerine göre düzenlenmiş olduğundan, bu durum, bazı yazarların Asya tipi üretim tarzından (Marx) ya da doğu despotizminden bahsetmesine (Wittfogel) yol açmıştır.
•
Orta ve Kuzey Avrupa'da tarımsal yenilikler. Şimdiye kadar sözü edilen bölgelerde teknik duraklama dönemleri ilerleme dönemlerinden daha uzun süreli olduğu halde, Avrupa'da, Alpler'in kuzeyinde bu durum tamamen tersine görünmektedir. "Ortaçağ tarım devrimi” olarak adlandırılan durum kesin bir tarih saptamak güç olmakla birlikte bir yenilikler dizinidir ki, bunların en eskileri belki de ikinci demir çağına kadar uzanır. Bu yenilikler şunlardır:
—yulaf ve çavdar tarımı;
—düz ve keskin uçdemirli pulluk, keski, kulak, pulluk arabası;
—elle serpilen tohumların gömülmesi için tapan kullanılması;
—iki elle kullanılan tırpan ve tırpanla hasat;
—tohumların biriktirilip harmanda dövülmesi;
—dikey mille döner taşlı su değirmeninin yaygınlaşması (X. yy.);
—balık üretimi için yapay göletler;
—tarımsal çalışmalarda öküzün yerine atın koşulması (hamut, koşum takımı, falaka, nal);
—yatay eksenli yel değirmeni (XII. yy.)
—üç yıllık ekim nöbeti vb.
Bu ilk devrimin sona erdiği XIII. yy.'da Avrupa, doğal enerji kaynaklarının tarımda en çok kullanıldığı yerdir. Özellikle pulluk kullanarak çimle kaplı alanların tarlalara dönüştürülmesinde, hayvan enerjisi kullanma sorununu çözen tek bölgedir. Bu yenilikleri doğuran sosyal koşulların derebeylik olduğu söylenebilir.
Daha sonraki dönem (XV.-XVII. yy.) önceki yeniliklerin yaygınlaşmasıyla geçti. Hidrolik enerji bütün sanayi alanlarına uygulandı (özellikle tekstil ve metalürji). Yel- değirmenleri polderlerin kurutulmasında kullanıldı. Bazı yeni tarım bitkileri ortaya çıktı: karabuğday, mısır; fakat özellikle ekonomide paranın gitgide önem kazanmasına uyum sağlayan mülk sahipleri ve köylüler arasında yeni sosyal ilişkiler ortaya çıktı: ortakçılık ve giderek kiracılık. Bunların toplumda yerleşmesi satılabilir ürünün en üst düzeyde elde edilmesi amacıyla toprak mülkiyetinin yeni yapıda düzenlenmesine yol açtı: eski küçük arazi sahiplerinin ve kiracıların uzaklaştırılması, tarla sınırlarının saptanması, çitle çevrilmesi.
ikinci bir yenilik dalgası XVIII. yy.’ın başlarında tohum ekme makinesinin (Jethro Tull), tararın (kalbur makinesi) icadı ve ilk yembitkilerinin ekim nöbetine katılmasıyla (Norfolk) başladı, iskoçyalı bir tarar üreticisi olan Meikle, 1786 yılında ilk harman makinesini yapmayı başardı. Onun bu başarısı, hasat makinesi (biçer) üzerinde çalışmalara yol açtı, ilk prototip 1806'da Büyük Britanya'da gerçekleştirildi. Fakat, yeni makine gücüne uygun kullanım alanını ilk kez Kuzey Amerika ovalarında buldu. Cyrus Hail McCormick adı, seri halinde üretilen ilk biçerlerin adıyla bir tutuldu.
•
Modern tarım devrimler. 1840-1850 yılları modern tarımın doğuş yıllarıdır. 1840 yılında Liebig, gübre kuramını yayımlarken ilk guano yüklü gemiler de Peru'dan Avrupa'ya geliyordu, ilk kule silo 1846’da Buffalo'da yapıldı. 1846’da John Deere, illinois'deki atölyelerinde, batıya giden öncülerin Amerika'daki büyük ovalarda tarla sürme işinde kullanacakları pulluklardan yılda 1 000 tane üretmeyi başardı; aynı yıl Corn Laws’ı (Buğday yasası) yürürlükten kaldıran Büyük Britanya, ileride Wheat Belt (Buğday kuşağı) adını alacak olan bu bölgeden gelecek buğdaya kapılarını açtı.
Modern tarımı yaratan yenilikleri (Cross- kill merdanesinden, gübre şerbeti pompasından, koyun kırkma makinesine değin) teker teker saymak yerine şöylece gruplandırmak daha doğru olur:
—işin niteliğini ve hızını etkileyen mekanik yenilikler (kullanılabilir enerji kaynaklarıyla birlikte dalgalar halinde gelmiştir: buhar, elektrik, ne var ki elektrik henüz sabit makineleri [harman makinesi, krema makinesi] çalıştırmaktadır ve patlamalı motorun ilk kez atın yerini alabilmesi için, 1935’te icat olunan lastik tekerlekli tarım makinelerini beklemek gerekmiştir);
—ürünlerin kalitesinde ve korunmasında rol oynayan biyofizik yenilikler (appertle- me, pastörizasyon, soğutma, kurutma, yembitkilerinde silaj vb.);
—maddi verimi etkileyen biyokimyasal yenilikler (gübreler, tarım koruma ilaçları) ve biyolojik yenilikler (genetik ıslah).
Tüm bunlara, etkileri hiç de azımsana- mayacak olan ulaşım ve özellikle iletişim alanındaki yenilikleri eklemek gerekir. Sonuçta, iki yüzyıl içinde tarımdaki verim herhangi bir etmen bakımından 50 kat, toprak bakımından 10 kat artmıştır denebilir. Fakat bunun için, çok büyük sermaye ve fosil enerji kaynaklarını harekete geçirmek gerekti. Toprak gelirinin düşmesi, üzerinde çalıştıkları toprağa sahip olmak isteyen çiftçiye bu olanağı sağladı. Ama onları sermayelerini yitirme (borçlanma) durumuna düşürdü: XVIII. yy.’daki çiftçilerin durumunun tersi. Enerji alanında ise tarımın yok olmaya yüz tutmuş enerji kaynaklarına artan bağımlılığı, günümüzde önemli endişelere yol açmaktadır.
Ilıman iklimlerde tanmın olağanüstü gelişmesi tropikal bölgelerdeki tanmın sürekli geri kalmasıyla tam bir çelişki halindedir. Bu durumun nedenleri tartışmalıdır. Kuraklık, toprak aşınması, işletme düzeni ya da okuma yazma oranının düşük olması açıkça bilinen belli başlı nedenlerdir.
Sömürge işletmelerinin tutumu, yiyecek maddeleri üretimine duyulan nispi ilgisizliğin rolü de büyüktür. Fakat bütün bunlar her şeyi açıklamaya yetmez. Teknik donanımı iyi olan yapay denemelerin defalarca başarısızlığa uğraması, sorumluları, geleneksel tarımlara dolayısıyla toplumlara uygun, kendine özgü modernizasyon teknikleri aramaya yöneltmiştir. Bir tarım ancak işlevini sürdürebildiği takdirde değişebilir: bu ilke sadece kuramsal bir bilgi değeri taşımıyor; ilke, gelişmeden sorumlu kişilerin hareketlerini de yönlendirmelidir.