Arama

Ağız Nedir? - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
—Sepetç. Sepet ve küfelerin, daha sıkıca örülmüş uç kısmı.

—Seram. Orta ağız, kütahyalı çini ustalarının, ateşhanede, alev ve ısının ana fırın gövdesine geçtiği deliğe verdikleri ad.

—Sesbilg. Ağız boşluğu, kesici dişler, damak ve dil ile sınırlı hançere üstü çınlayıcı.

—Sil. Ateşli bir silahta, merminin çıktığı namlu ucu.
  • Ağız kapağı, top, havan gibi ağır silahların namlu içini toz, toprak vb. maddelerle rutubetten korumak amacıyla namlu ağzına takılan kapak. (Çoğunlukla deri, branda ya da çadır bezinden yapılır. Silah hizmete girdiğinde ve namlu terlemesinin önlenmesi gerektiğinde çıkarılır.)
  • Ağızdan dolma tüfek, ateşli silahlarda, namlusu kaval (yivsiz) ve barutu ağızdan doldurulan tüfek.
—Su işler.
  • Boşaltma ağzı, yağmur sularını kanalizasyona boşaltan delik.
  • Sulama ağzı, bir rakoru ve su alma musluğu olan, dökme demirden yapılmış kutu; kutular yol kenarına ya da bahçeye yerleştirilir.
—Tıp. Ağız iltihabı - STOMATİT.

Zool. Ağız parçaları, eklembacaklılarda ağzı çevreleyen ya da ağız yakınında bulunan eklemli parçalar; böceklerin üç çift parça (altçene, üstçene ve dudaklar) ile tek parçalardan (üstdudak ve altdudak) oluşan baş eklentileri. (Bk. ansikl. böl.)

♦ be. say. sıf. + ağız, kez, defa: Çamaşırı iki ağız yıkadıktan sonra komşuya gitti.

—ANSİKL. Ağız embriyondaki blastoporun gelişmesiyle (protostomia grubu hayvanlar: omurgasızların çoğunluğu) ya da bir dışderı kalınlaşmasıyla (stomodeum) oluşur (deuterostomia grubu hayvanlar: derisidikenliler, protokordalar ve omurgalılar). Işınsal bakışımlı hayvanlarla bazı yassı kurtlarda (turbellaria) ortada, ötekilerde öndedir. Suyun girişi için pek çok delik bulunan süngerler dışında, hayvanlarda bir tek ağız vardır. Sindirim aygıtı torba biçiminde olan ilkel hayvanlarda (selentereler, taraklılar, yassısolucanlar, kimi denizyıldızları) bu delik aynı zamanda anüs ödevi görür. Ağızda yakalamak, gerektiğinde öldürmek, çiğnemek, katı avları sindirmek için organlar (dokunaçlar, eklembacaklıların ağız parçaları, yumuşakçaların dişlidili, kuşların gagası, omurgalı öteki sınıfların dişleri), sıvıları emmek için organlar (sokucu ya da emici böceklerin hortumu, sülüklerin vantuzu, kolibrinin gagası, dudaklar), besinleri kimyasal açıdan kontrol için organlar (tatma organı: dil, vb.), yutmak için organlar (tükürük bezleri) yer alır.

Ama ağız sindirimle ilgili olmayan işlevler de yapar: balıklarda solunum, karada yaşayan omurgalılarda ses çıkarma ve yardımcı solunum, kuşlarda yavruları ve çeşitli nesneleri taşıma, yuva yapma, birçok hayvan grubunda saldırma ya da savunma (ısırma), ipek salgılama (tırtıl) ve vücudun ön kısmının duyarlığı, devingenliği ve ayrıcalı durumuyla ilgili olarak daha başka birtakım işlevler.

—Anat, insanda ağız boşluğunun iki deliği vardır: biri önde, dudaklarla sınırlı olan delik, öteki arkada yutak deliği. Burayı yanlarda yumuşak damağın ön kenarı, yukarıda küçük dil ve aşağıda dil kökü sınırlar. Üst ve alt diş kemerleri ağzı ikiye böler: önde ve sağlı sollu yanlarda bulunan ağız-yanak boşluğu ve diş kemerlerinin arkasında kalan gerçek ağız boşluğu.
Ağız, üstte sert damak ile daha arkadaki yumuşak damak, altta dil ve ağız tabanı ve yanlarda yanak mukozası ile çevrilidir. Mukoza tabakası diş etleri de dahil olmak üzere içten tüm ağzı kaplar ve yanlarda Stenon, altta Warton kanalları ile devam eder. Stenon kanalı kulakaltı bezinin tükürük salgısını ağza ileten ve üst birinci azı dişi hizasında yanakların iç kısmında sonlanan kanaldır. VVarton kanalı ise, çene altı bezinin salgısını iletir. Ağza alınan besinler kesici dişler ile köpekdişleri tarafından parçalanır, üst ve alt azı dişleri ile de öğütülür. Çiğneme sırasında besinler tükürük ile karışır Tükürük, besinleri ıslatır ve parçalanmalarını sağlar.

Ayrıca yapısında bulunan pityalin aracılığıyla karbonhidratlar üzerinde özel bir etkisi vardır: bunları dekstrin ve maltoza dönüştürür. Besinler bu hazırlık döneminden sonra lokma haline gelir ve yutularak yemek borusuna geçer. Bütün bu işlemler sırasında tat alma olayı da gerçekleşir ve bu sayede çeşitli besinlerin tat duyumu sağlanmış olur.

Mendirek yöntemi, nehrin kıyılarını (setle tutulu ya da değil), koşut ya da hafifçe yakınsak iki bentle denize doğru uzatmaya dayanır; böylece nehrin taşıdığı maddeler, soluğan dalgaları ve akıntıların daha çok dağıtıcı etki gösterdiği derin bölgelere aktarılır. Ama bu işlem, engelleyici çökellerin zamanla mendirek ağzında birikimi yüzünden sınırlı kalır. Mendireklerin uzatılması çok pahalıya malolacak- sa taraklama yöntemine başvurmak gerekir.

Taraklama yöntemi, iki halde kullanılır:


  1. daha önce setle tutulmuş bir böiümü uzatacak bir kanalın açılması ve bakımı. Taraklanacak kanal, çökelierin en az olduğu bölgede, yani nehir akıntısına göre kıyı akıntısının geldiği yönde açılmalı ve egemen soluğan dalgalarının girişini olduğunca engellemelidir (örneğin Missis- sippi'nin güney ve güney-batı geçitleri);
  2. ağız açıklarında kurulan ve onu az çok çevreleyen setle bir geçit oluşturma. Geçirin yeterince dar açılması ve ekseninin egemen soluğan dalgaların sırtlarına dik olması gerekir; çünkü yerel derinlik artışından kaynaklanan akarsu akıntısının güçlenmesi, bu derinliğin korunmasına katkıda bulunur (örneğin Gironde ağzı).
Bu sonuncu etki, ağız açıklarında tatlı su ile deniz suyu burgaç yüzünden karıştığında belirginleşir; yukarıdaki olaya 1900 yılına doğru rus mühendis V E. Timonov' un kullandığı terim uyarınca “suları sürükleme ilkesi” adı verilir.

—Ea. Divan şiirinde sevgilinin ağzı nokta kadar küçüktür. Arap alfabesindeki minik bir gözü olan mim harfine benzetilir, hatta “yok” diye tanımlanır. Bu niteliği ağ denilen bu tür, karanın alçalması ya da düzeyi yükselen denizin vadilere sokulması ile oluşmuştur. Gelgit hareketlerinin, dalgaların ve akıntıların, akarsuların getirdiği alüvyonlardan daha çoğunu uzaklaştırdığı kıyılar, haliç oluşumuna elverişlidir, Birikimin egemen olduğu deltalarda akarsu ağızları daha farklıdır. Buralardaki akarsular zaman zaman meydana gelen taşkınlar sonucunda birkaç kola ayrılır. Ağız koiları denilen bu yeni çığırlar, kendi doğal yatakları içinde denize doğru ilerler. Bunlardan, yeterince su geçirmeyenlerin ağızları yanında kıyı okları meydana gelerek lagünler oluşur.

Akarsu ağızları, özellikle haliçler, ilkçağ' dan beri yerleşme, av, liman ve ticaret yeri olarak önemli rol oynamışlardır. Geçmişteki büyük uygarlıkların çoğu buralarda geliştiği gibi, günümüzün birçok önemli limanı (Londra, Hamburg, New York, Liverpooi, Bordeaux vb.) da haliçlerde kuruimuştur.

Akarsu ağızları değişik bir biyolojik ortamla belirlenir Burada, alttan bir kanca gibi sokulan tuzlu deniz suyu, üstteki daha hafif tatlı su ile karışır. Fiziksel ve kimyasal parametlerin sık sık değiştiği bu devingen acısu ortamında, koşullara uyabilen çeşitli solucanlar, yumuşakçalar, kabuklular, bazı balıklar ve bunlarla geçinen kuşlar yaşar.

—Kaynakç. Ağız, küçük parçalarda elle, büyük parçalarda makinelerle açılır. Genellikle gemi, depo vb.’nin yapımına yarayan kalın saclardan başka, kaynakla kolayca birleştirmek için çelik borulara da (örneğin boruhatları) uygulanır.

—Metalurj. Modern gövdeli fırınların ağzında (yüksek fırınlar, kireçli fırınlar, kupol fırınları), çoğunlukla otomatik yükleme, yük dağıtımı ve yanma gazlarının geri kazanımı düzenekleri vardır. Kok ve maden filizi, röset bölümünden ağıza kadar çıkıp inen küçük vagonlarla ya da kepçelerle taşınır.

—Müz. Kadın, erkek söyleyiş biçimini ayrımlamak için kadın ağzı, erkek ağzı biçiminde kulanıldığı gibi, yöre adlarıyla birlikte de söylenir: Eğin ağzı, Harput ağzı, azeri ağzı, acem ağzı gibi.

—Zool. Üstün yapılı kabuklu hayvanlarda, örneğin ıstakozda, ağız sağa ve sola açılabilen, bir çift sert ve dişli altçene ile kapanır; bunun biraz gerisinde bir çift çok küçük üstçenecik ve bir çift biraz daha büyük üstçene görülür; daha geride bulunan ve gittikçe daha büyük olan üç çift çeneayağı da avların parçalanıp yenmesine yardım eder. Örümceklerde yalnız bir çift zehir çengeli (keliser) [gerçek örümceklerde zehirlidir] ve onun ardında bir çift pedipalp bulunur, bunlar akreplerde kıskaç biçiminde gelişmiş, örümceklerde körelerek sadece avlarının vücut sıvısını emmeye yarar organlar halini almıştır. Kırkayaklarda bir üstdudak, bir çift altçene, bir çift çene, üzeri dokunaççıklarla dolu bir aitdudak bulunur. Aynı parçalar böceklerde de bulunur, ama her türün beslenme rejimine göre önemli ölçüde değişik olarak. Özgülleşmemiş ilkel tipte bir böcekte (hamamböceği) önden arkaya doğru, bir üstdudak, bir çift güçlü altçene, üzeri dokunaççıklarla dolu karmaşık yapılı bir çift üstçene ve birbirine benzer iki üstçene parçasının kaynaşmasıyla oluşan ve üzerinde dokunaççıklar bulunan bir aitdudak bulunur.

Öğütücü ağzı olan etçil (cicindella) ya da otçul (mayısböceği) böceklerde bu tip pek az değişiklik gösterir. Yabanarısında (öğütücü ve yalayıcı) altdudaktan kaynaklanan bir dil taslağı görülür; balansında (balözü emici) uzun ve tüylü bir dil vardır ve öteki parçalar da uzundur. Emici bir böcek olan sinekte, kendine özgü tek parçalar, ucu bir çeşit emici süngeri andıran bükül- gen bir boru oluşturur; sokucu bir sinek olan çeçesineğinde ağız parçaları uzun iğnelere dönüşmüştür. Balözü emici böcekler olan kelebeklerde çene parçalarının birleşmesinden oluşan ve uzunluğu bazılarında gövde uzunluğunu aşan, düzelip açılabilen sarmal bir hortum bulunur. Daha başka böcekler, büvelekler, sivrisinekler ve tahtakuruları sokar ve ağız parçalarının yardımıyla kan emerler; bunlarda parçaların kimisi sivrileşmiş, kimisi değişik parçaların bir araya gelmesiyle karşılıklı oluklar halinde birleşerek tam bir boru biçimini almıştır. ( KARDO, GALEA, GLOSSUM, DUDAK, LACINIA, ALTÇENE. ÜSTÇENE, PALP, PARAGLOSSUM.)

Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 18:02
SİLENTİUM EST AURUM