Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
25 Nisan 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM
İskelet Sistemi
İnsan vücudunda milyonlarca kemik hücresinin kafa kafaya verip teşkil ettikleri kemiklerin her birinin şekli, büyüklüğü ve kıkırdak yüzeylerinin genişliği hassas ölçülerle ayarlanmıştır.
Ad:  is7.JPG
Gösterim: 1842
Boyut:  31.1 KB


Kemikler;
yapılacak işe, korunacak organa ve kaldırılacak yüke uygun olarak yassı, uzun, kısa ve yuvarlak yaratılmıştır. El, kol, ayak ve bacak gibi organlar çok hareketli eklemlerle bağlanırken, omurga eklemleri yarı oynar, kafatasının yassı kemikleri ise hiç oynamaz eklemlerle bağlanmıştır. Her birinin belli gâyeleri olan iki yüzden fazla kemiğin teşkil ettiği insan iskeletinin farklı bölgelerindeki kemik sayılarına bir bakalım:

Baş iskeleti:

Duyu organları ve beyin gibi hassas yapıların korunması için 21 adet kemik âdeta anlaşmış gibi oynamaz eklemlerle kaynaşarak yekpâre bir kutu (kafatası) teşkil etmiştir. Bu kemiklerden alın kemiği (frontale), temel veya kama kemiği (sphenoidale), art kafa kemiği (occipitale), kalbur kemiği (ethmoidale) ve saban kemiği (vomer) birer adet olup orta hat üzerinde yer alır. Simetrik olarak sağlı-sollu her birinden iki tane bulunan şakak kemikleri (temporale), yan kafa kemikleri (parietale), üst çene kemikleri (maxilla), damak kemikleri (palatinum), elmacık kemikleri (zygomaticum), gözyaşı kemikleri (lacrimale), burun kemiklerinin (nasale) ve tırnaksı kemiklerin (concha nasalis inferior) her biri kafa ve yüzün şeklini teşkil etmek üzere, vazifeli elemanlar olarak birbirlerine bağlanmıştır. Bu kutunun en büyük boşluğu beyin için ayrılmışken; iç ve orta kulaklar, koklama epiteli ve gözler için daha küçük boşluklar ayrılmıştır. Alt çene kemiği (mandibula, 22. kemik) kafatasına oynar bir eklemle bağlanarak nefes alma ve çiğneme gibi vazifeler için ağız boşluğunun alt ve yan kısımlarını şekillendirmiştir. Dil kökünde bulunan, hiçbir kemiğe eklemlenmeyen hyoideus (23. kemik) ve üç çift ortakulak kemikçikleri çekiç, örs, üzengi (maleus, incus, stapes, toplam 6 adet) ile birlikte 29 adet kemik başımızda yer almaktadır.
İnsan başı gibi mükemmel bir sanat eserinde 29 kemiğin uyumlu bir tarzda ve estetik ölçüler içinde bir araya getirilmesini hiç kimse “tabiat anaya(!)”, akılsız atomlara ve hücrelerin anlaşıp bir araya gelmesine veremeyeceğine göre, 6,5 milyar insanın kafasını birbirine benzemeden yaratan Rabbimizi inkâr etmek mümkün müdür?

Gövde iskeleti:

Gövdenin orta direği olan omurga, 33 adet omur adındaki hususi şekillere sahip kemiğin üst üste dizilmesiyle yapılmıştır. Boyun (cervical, 5), sırt (thorasic, 12), bel (lumbar, 5), sağrı (sacral, 5) ve kuyruk sokumu (coccygeal, 4) olmak üzere beş bölgeden yapılmış omurganın sağrı ve kuyruk sokumu kemikleri gelişme ilerledikçe kendi aralarında kaynaşarak tek kemik hâlini alır. Sırt omurlarının her birine sağlı sollu, ince uzun kemik çubuklar şeklinde 24 kaburga (costa) bağlanır. Bunların 7 çifti doğrudan iman tahtası da denilen göğüs kemiğine (sternum) bağlanırken, 3 çifti kıkırdak bir parça ile birleşerek göğüs kemiğinin en alt ucuna tutunur. Kısa olan son iki çiftin ise uçları serbest kalır. Avrupalı erkeklerin % 5inde, Japon erkeklerin % 7sinde, Eskimo erkeklerinin ise % 16sında bir kaburga fazladır. Sırt omurları, göğüs kemiği ve kaburgalarla teşkil edilen göğüs kafesinde, akciğerler ve kalb mükemmel şekilde korunur. Kaburgaların esnek yapısından dolayı bu organlar sıkışmaz, rahatça hareket eder, genişleyip büzülebilir. Maalesef insanların birçoğu nefes alıp verirken, kalbi tık tık atarken, organlarını korunaklı bir kafes içine yerleştiren Kudreti Sonsuzu aklına bile getirmez.

Kemerler ve üyeler:
Kol ve bacakları omurgaya bağlamakla vazifeli kemerler, 10 kemikten yapılmıştır. Omuz kemerinde yer alan kürek kemikleri (scapula, 2 tane) ile köprücük kemiklerinin (clavicula, 2 tane) birlikte meydana getirdiği çukurluğa, üst kol veya pazı kemiği bağlanırken; kalça kemerini teşkil eden çift hâldeki leğen, oturak ve çatı (ilium, ischium, pubis) kemiklerinin hepsi bir araya getirilerek geniş bir leğen kemiği şeklinde kaynaştırılmıştır. Kalça kemerinin teşkil ettiği alt karın boşluğunda; bağırsaklar, idrar kesesi ve üreme organları korunduğu gibi, cenin için korunaklı bir mekân olan rahim de bu bölgede bulunur. Üç kemiğin birleşerek meydana getirdiği çukurluğa, uyluk kemiğinin yuvarlak mil şeklindeki baş kısmı eklemlenir.

Vücutta en fazla sayı ve çeşitte kemik; kol ve bacaklarda bulunur (her bir kol ve bacakta 30 kemik). Pazı kemiğinin (humerus) alt ucuna bağlanan ön kol (radius) ve dirsek (ulna) kemiklerinden sonra her bir elde 27 kemik bulunur. Bunların 8i el bilek kemiği (carpus), 5i el tarak kemiği (metacarpus), 14ü de parmak kemiğidir (digitorum manus).

Uyluk kemiği (femur) bacakları kalçaya bağlar. Bu kemiğe bağlanan kaval (tibia) ve baldır (fibula) kemiklerinin arasına diz kapağı kemiği (patella) yerleştirilmiştir. Bir ayakta, elden bir eksik olarak 26 kemik bulunur. Bunların 7si ayak bileği kemiği (tarsus), 5i ayak tarak kemiği (metatarsus), 14ü de ayak parmak kemiğidir (digitorum pedis). Kolda olmadığı hâlde bacakta hususi bir tendon (kiriş) içinde yerleştirilen diz kapağı kemiği, gövdenin taşınmasında ve yürümede önemli vazifeler görür.

El ve ayaklarımızla yaptığımız bütün işler, onlarda bulunan kemiklerin her birinin bağlanma tarzları ve özel şekli sayesinde olmaktadır. Yukarıda koyu renkte yazılmış kemiklere ait rakamları topladığımızda 217 yapmaktadır. Ayasofyanın kubbesindeki çeşitli şekil ve büyüklükteki taşların her birinin kendi başlarına farklı ülkelerden gelip bir kubbe teşkil etmeleri ne kadar muhal ise, 217 kemiğin her birinin anatomi bilgisine sahip olmadan yerleşmeleri de o kadar muhal değil midir? Ayrıca kemikleri teşkil eden hücrelerde de, her bir insanın genel anatomisine ve trilyonlarca hücrenin konumuna ait bilginin ve bu bilgiyi kullanacak aklın bulunması gerektiği düşünüldüğünde durum daha da imkânsız hâle gelmektedir.

Eklemlerle birbirine bağlanmış bütün kemiklerin şekli ve eklemdeki hareket serbestliği, o uzvun yapabileceği işleri sınırlamaktadır. Bu zâviyeden bakıldığında en fazla kabiliyetin verildiği el, medeniyetin temelindeki bütün icat ve keşiflerin de vesilesi olmuştur. Elimizdeki her bir kemiğin şekline ve eklemlerindeki hareket kabiliyetine Rabbimizin ilim ve kudretinin sonsuz tecellisini düşünerek bakarsak, daha birçok hikmet görebiliriz. Bunu göremeyen bazı robot araştırmacılarının; insan elinden daha mükemmel (daha fazla iş yapabilen, daha güçlü ve daha hassas) bir el yapabilmek için malzeme mühendislerinden, elektronikçi, sibernetikçi, biyo-mühendis ve ortopedistlerden müteşekkil bir kadroyu, çok sayıda teknisyen ve bilgisayarcıyla destekleyerek yürüttükleri çalışmalardan başarı elde edilememiştir. Bu çalışmalarda, her türlü alternatif model denenmiş; parmakların sayısı azaltılıp-artırılmış, boyu uzatılıp-kısaltılmış; kemik ve eklemlerin sayısı, şekli çeşitli şekillerde değiştirilmiş; kasların miktarı artırılıp-azaltılmış, bağlantı noktaları değiştirilmiş; ancak mevcut elden daha iyi bir el yapılamamıştır. Çalışmaya katılan bazı araştırmacılar neticeyi; “İnsan elinden daha mükemmel bir el yapılamaz.” sözleriyle özetlemiştir.

Her bir parmağımızın boyunu, kemiklerinin sayısını; eklemlerdeki körüklerin nakışlarını, kıvrılma yönlerini; tırnakların yerleştirilme bölgelerini; avuç içi kemiklerinin birbirine, parmaklara ve bileklere bağlanmalarındaki hikmetli eklenme noktalarını bir kere daha gözden geçirdikten sonra İmâm-ı Gazâlî gibi: “Yaratılmış olandan daha mükemmel bir şey, imkân hâricidir.” (leyse fil imkân ebdau mimmakân) diyerek tefekkür âlemine dalmak gerekmez mi?

İnsan Denen Gizemli Varlık ( Anatomi )
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM