Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Mayıs 2016       Mesaj #15
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BESİN
  • Yaşama, büyüme, iş, süt ya da yumurta verimi gibi aktiviteler yanında, yapılarındaki canlı maddelerin onarım ya da yeniden yapılabilmeleri için dışarıdan besin dediğimiz kimyasal enerji kaynaklarının alınması zorunludur.
  • Böylece tüm fizyolojik fonksiyonların bütünlüğü sağlanarak canlılık olayları sürdürülmüş olur.
  • Besin denilince enerji sağlayan karbonhidrat, yağ ve proteinler yanında su, mineral maddeler ve vitaminler anlaşılır.
  • Besinler görevsel (vücudun düzenli çalışması için) ve yapısal (salgı yapımı, vücudun gelişim ve onarımı için) metabolizma olaylarında değerlendirilir.
Dışarıdan Alınacak Besinler:
  • Görevsel ve yapısal metabolizma olayları için gerekli enerjiyi sağlayıcı bileşimde olması.
  • Organizmada daha karmaşık organik moleküllerin sentezlenebilmesi bakımından gerekli karbon iskeletlerini sağlayabilecek nitelikte bulunması.
  • Vitaminler ile koenzimler gibi özel gelişme faktörlerini içermesi gerekir.
Yavruda Sindirim Gelişimi
Kendi besin ihtiyacım karşılamak için doğumdan sonra yavrunun sindirim kanalında motorik, sekretorik, immünolojik ve absorbsiyon'la ilgili bazı gelişim, değişim ve nitelikler söz konusu olur.

Motorik olaylar
Ağız yoluyla alınan besin maddelerinin sindirim kanalında ilerlemesi ve sindirim olayları sonucu değerlendirilmeyenlerin anüse getirilmesi, sindirim kanalı duvarlarında yer almış kas sistemlerine yani motorik aktiviteye bağlıdır. Fötuste çizgili kasta kontraksiyon yeteneği üç evrede gelişir:
  • Myojenik evre: Sinirsel etkinlik olmaksızın çizgili kas hücresi kasılabilmekte ve impuls iletebilmektedir.
  • Nöyromotor evre: Kontraksiyon, nöron hücre gövdesinin doğrudan uyarılmasıyla gerçekleşir.
  • Son evre: Refleks mekanizmaları oluşur.
Doğum yaklaştıkça fötusun mide-bağırsak kanalı peristaltik aktivitesi etkinleşmekte ve birçok hayvan türünde fötal dışkı maddeleri (mekonyum) fötal sıvılara boşaltılmaktadır.

Yeni doğmuş yavruda erişkinlere kıyasla:
  • Bağırsak kanalı uzunluğu, beden uzunluğuna göre daha fazladır.
  • Genişleyebilme yeteneği çoktur.
  • Bağırsak mukozası daha kalındır ve submukozada destekleyici esnek teller yetersizdir (böylece besin maddeleri çabuk ve kolay emilebilir).
  • Yavru geliştikçe midenin kontraksiyon yeteneği de artar. Herbivor ve omnivorlarda yavru tane yem ve diğer bitkisel besini ne kadar erken yemeye başlarsa, mide hareketleri de o oranda çabuk gelişir.
Sekretorik olaylar
  • Yavruda ilk karbonhidrat sindirimi, ondan sonra protein sindirimi aktive olur.
  • Süt emenlerde laktaz aktivitesi erişkinlerdekinden yüksektir.
  • Sukraz ve maltaz aktiviteleri ise doğumdan sonra artar.
İmmunolojik olaylır

  • Geviş getirenlerde, at ve domuzda antikorlar hemen tamamen kolostrumdan sağlanır. Bunlar ince bağırsaktan o kadar hızlı emilir ki, doğumdan birkaç saat sonra yavrunun kan serumundaki antikor yoğunluğu, anne serumundaki düzeyine ulaşır. Bununla beraber, bağırsakların bu üstün emicilik özelliği kısa bir süre sonra kaybolur Bu nedenle yetiştiricilikte yeni doğmuş yavrunun ******* bir an evvel emmesi önerilir.
  • Mide bezlerinin gelişimi yavaş olduğundan immunoglobulinler mideden sindirilmeksizin geçebilmektedir. Kolostrumda varlığı bildirilen tripsin inhibitörleri de bunların sindirilmelerini önlemektedir. Taylarda kolostrumdaki antikorlar, doğumu izleyen 36 saat içinde emilebilmektedirler.
SİNDİRİM KANALI
  • Sindirim sistemi, sindirim kanalı ile ilgili bezlerden oluşur.
  • Sindirim kanalının temel görevi; su, elektrolit ve besleyici maddeleri vücuda sürekli biçimde sağlamaktır.
  • Besin maddelerinin sindirilme ve emilmeleri için bu kanaldan uygun bir hızda geçmeleri gerekir.
  • Sindirim kanalında yer alan bezlerin iki temel ödevi enzim ve müsin salgılamaktır.
  • Enzimler epitel dökülmesi yoluyla da sağlanmaktadır
  • Müköz salgı ise sindirim kanalını zararlı etmenlerden korumakta ve kayganlığı sağlamaktadır.
  • Sindirim kanalı dudaklardan anüse kadar uzanır ve ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsak bölümlerinden oluşur.
SİNİRSEL ve HORMONAL KONTROL
  • Sindirim kanalı boyunca görülen sekretorik ve motorik aktivitelerin düzenliliği sinirsel ve hormonal faktörlerle sürdürülür.
  • Sinirsel kontrol denince; bağırsak kanalındaki pleksuslarla, otonom nitelikli ekstrinsik sinirler anlaşılır.
  • Genel anlamda sinirsel kontrol, sindirim kanalının her tarafında geçerlidir. Ancak orta bölgelerde, enteroendokrin hücrelerce salınan lokal hormonların ağır bastığı görülür.
  • Sinirsel kontrol motorik aktivitede, hormonal kontrol sekretorik aktivitede etkilidir.
  • Sindirim kanalının motor fonksiyonu, iki ucu (yutak ve anüs) dışında düz kaslarca yapılır.
  • Otonomik sinirsel kontrolün parasempatik kesimi motorik ve sekretorik aktiviteyi artırır. Sempatik sistem ise bunları durdurucu niteliktedir.
  • Mideden kolona kadar dağınık bir biçimde yayılmış enteroendokrin hücre sistemi vardır. Bunlar;
  • hormon, hormon nitelikli peptit ve aminleri yaparlar.
  • Oldukça kısa zincirli polipeptidler olan hormonların etkinlikleri kısa sürelidir.
  • Birçoğu etkisini yapıldığı bölge yanında (parakrin) gösterdiği halde, bazıları kan yoluyla taşınarak (endokrin) daha uzak yerlerde etkirler.
Sindirim Kanalı Hormonlarının Görevleri;
  • Mide-bağırsak hareketleri
  • Midenin boşalımı
  • Mide-bağırsak ve pankreasın sekretorik aktivitesi
  • Safra yapımı ve bağırsağa bırakılımı
  • Mukoza hücrelerinin korunması
  • Diğer hormonların salınımı
SİNDİRİM OLAYLARI
Sindirim sistemine alınan besinlerin, organizmanın yararlanabileceği temel taşlarına parçalanmasında fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik etmenler rol oynar:
Sindirimin fiziksel faktörleri: Besinlerin ağıza alınması (prehension), çiğneme (mastication), yutma (deglutition), kusma (vomication), geviş getirme (rumination), geğirme (eructation), mide- bağırsak hareketleri ve dışkılama (defecation).
Kimyasal etmenler: Sindirim bezlerinin aktiviteleri, alınan besinlerdeki enzim ya da enzim olmayan maddeler.
Mikrobiyolik faktörler: Bakteri ve protozoonlar.

Ağızda Sindirim
BESİN İSTEMİ
Besinin seçiminde ve yenilecek miktarının belirlenmesinde;
  • görme
  • koklama tatma
gibi bazı duysal algılar yanında insan ya da hayvanın
  • fizyolojik durumu,
  • deneyimi
  • çevre koşulları
gibi etmenler de önemli rol oynarlar - Ancak zevk ve ihtiyacı giderme faktörleri de etkilidir. 

BESİN İSTEMİNİN KONTROLÜ
  • Besin alımı genellikle açlık duyumuna bir cevap olarak başlatılır. Bu olayda iştah ve susuzluk duyumlarının da payı büyüktür.
  • İştah; Fizyolojik anlamda iştah, belirli bir yiyecek ve içeceğe karşı duyulan bir istemi gösterir.
  • İştahın oluşabilmesi için, o besine karşı önceden kazanılmış ve hoşlanılmış bir deneyim söz konusudur. Bu gibi hoşa gidici alışkanlıklar, bazı özel koşullarda bellekte kuvvetle canlandırılır ve tükürük salgılama refleksi harekete geçer.
  • Başka bir deyişle iştah eğitim sonucu gelişir ve beğenilen besinler, hoşa giden tat, koku ve görsel duyumlar geliştirirler. 
AÇLIK
  • Kanın besin maddelerinin yetersiz düzeye inmesi sonucu sinir sisteminde oluşan karmaşık bir duyumdur. İştahın tersine besinin niteliği değil, niceliği önem taşır.
  • Açlık duyumu, enerji sağlama amacıyla gelişir ve vücudun bir ya da daha çok besin maddesinin eksikliğine karşı oldukça belirgin bir bilinci yansıtır.
  • Açlık halinde midede ağrı ile seyreden açlık kontraksiyonları oluşur.
  • Mide yoluyla açlığın kaybolması mideden kaynaklanan bazı refleks olayları sonucudur. Bu duyu herhangi bir şekilde giderilmezse, mide bölgesindeki ezinti ve kazıntı ağrı biçimine, halsizlik ise baygınlığa dönüşebilir.
  • Açlık sırasında kan dolaşımı, solunum, ısı düzenlenmesi, sinir sistemi ve kas çalışması gibi bütün metabolizma olayları devam eder. Bu durumda, enerji önce depo k.hidratlardan sağlanır. Sonra sıra yağlara ve en sonunda da proteinlere gelir.
  • Genellikle açlığa susuzluktan daha uzun süre dayanılır.
  • Enerji için parçalanan karbonhidrat, yağ ve proteinlerden bir miktar su da kazanılmaktadır. Bununla birlikte açlık susuzlukla beraber bulunduğunda insanlar açlığa bir hafta kadar dayanabildikleri halde su içerek 4-6 hafta dayanabilmektedirler.
  • Açlığa dayanma vücudun yağ miktarı ve yaş ile de çok yakından ilgilidir. Nitekim sağlıklı olan yaşlı ve yağlı kimseler daha uzun süre dayanabilirler.
  • Küçük memeli hayvanlar ve kanatlılarda açlığa dayanma süresi 9 gün kadardır.
  • Kurbağalar beden ağırlıklarının %66'sını kaybederek bir yıl aç kalabilirler.
  • Genelde sadece besin yokluğunda değil, besin maddelerinin bazılarının yokluğunda da açlık duyumu oluşmaktadır. Çeşitli besin maddelerine karşı oluşan açlığa spesifik açlık denir.
  • İnsan ve hayvanlar, kendileri için gerekli besin çeşitlerini seçmede güçlü mekanizmalarla donatılmışlardır. Nitekim böbreküstü bezi çıkarılmış sıçanlarda mineralokortikoit (aldosteron) yokluğu sonucu tuz vücutta tutulamamaktadır. Böylece sıçanların çeşitli tuz konsantrasyonları içeren sular arasından tuz yoğunluğu yüksek olanları seçtikleri görülmektedir.
  • İnsan ve hayvanlar, değişen çevre koşullarına besin alınımını ayarlamak suretiyle uzun ya da kısa sürede uyum sağlarlar. Kısa vadeli düzenlemede yenilen besin miktarı, tüketilen kaloriye göre ayarlanır.
  • Mideye gelen besin buradaki gerilme reseptörlerini uyarır. Bazı hayvanlarda n.vagus'un afferent telleri yoluyla tokluk merkezi uyarılabilmektedir. Bununla beraber midenin gerginliği, doyma merkezini etkileyen tek faktör değildir. Benzer durum bağırsakların dolgunluğunda da şekillenebilir.
Ad:  açlık.JPG
Gösterim: 1561
Boyut:  58.0 KB
Açlık teorileri:
Glikostatik teori: Kan şekeri azlığında (hipoglisemi) açlık, fazlalığında ise (hiperglisemi) tokluk merkezi uyarılmaktadır. Glikozla ilgili reseptörler diensefalon, karaciğer, mide ve incebağırsaktadır.
Lipostatik teori: Vücuttaki yağ miktarıorganizmanın değişik yerlerindeki liporeseptörler tarafından izlenir. Karbonhidratlar tüketilip sıra yağlara gelince bu reseptörler uyarılarak açlık duyumu oluşturulur.
Termostatik teori: Hipotalamustaki termoreseptörler rol oynar. Bu merkezde ısı artışı olursa iştahsızlık, soğuma olursa açlık oluşur.

SUSUZLUK
  • Suya karşı bilinçli bir arzuyu belirten susuzluk duyumu, vücut suyunun ayarlanmasında çok önemlidir.
  • Organizma; deri, solunum, ağız, dışkı ve idrar yollarıyla sürekli su kaybeder. Su, depolanabilir nitelikte olmadığından susuzluk duyumu, açlığa göre daha sık şekillenir.
  • Su kaybı vücut ağırlığının %1 kadarını bulduğunda susuzluk duyumu oluşmaya başlar ve bu kayıp %2'ye ulaştığında susuzluk duyumu çok şiddetlenir.
Vücut suyu, organizmaya alınanlarla organizmadan kaybedilen arasındaki denge ile ayarlanır. Kanın sıvı kısmı azalınca (hipertonik), sinirsel ve hormonal yollarla susuzluk duyumu oluşturularak organizma su içmeye zorlanır ve su vücutta alıkonulmaya çalışılır (ter ve idrarın azalması gibi).
Ad:  su metabolizma.JPG
Gösterim: 3464
Boyut:  63.8 KB


Susuzluğu oluşturan etmenler:
  • Hücre içi ve dışı suyun azalması
  • Kanama
  • Kalp çalışmasının azalması
  • Ağız kuruması
Susuzluğu artıran etmenler:
  • Terleme
  • Şiddetli kusma
  • İshal
  • Kanama
  • Mide-bağırsak yangıları
  • Dehidrasyon


BESİNLERİN AĞIZA ALINMASI
YEME OLAYI
  • Besinlerin ağza götürülmesinde insanlarda ve çeşitli evcil hayvan türlerinde görülen uygulamalar birbirinden çok farklıdır.
  • Besin alma organları dudaklar, dişler ve dildir.
  • Birçok hayvanda ön ekstremiteler besinin ağza götürülmesinde büyük önem taşır
    Ad:  emme merkez.JPG
Gösterim: 1365
Boyut:  59.0 KB
  • Dudak, diş ve dilin etkinlik dereceleri de her hayvan türünde farklı diziliştedir.
Besinin ağıza alınması sırasında İnnervasyon sağlayan sinirler;
Dudak ve yanak kasları

  • N. facialis
Dil

  • N.hypoglossus,
  • N.mylohyoideus
Alt çene Kasları

  • N.trigeminus,
  • N.facialis
• Bu sinirlerin motorik kısımları innervasyondan sorumludur!

ÇİĞNEME
Çiğneme; hareketsiz olan üst çene karşısında alt çenenin hareketleriyle oluşturulur ve besinin ağızda mekaniksel parçalanması anlamındadır.
Çiğnemenin amacı;
— Besinleri ufak parçalara ayırmak, besin maddelerinin eriyebilirliğini artırmak ve sindirim kanalı salgıları için geniş bir etkime yüzeyi oluşturmak.
— Besinleri tükürükle karıştırmak. Kuru besinler ıslatılır, kaygan biçime sokulur ve böylece lokmanın yemek borusundan duraklamaksızın geçmesi sağlanmış olur.
  • Genellikle kesici dişler besinin koparılması, kesilmesi veya parçalanmasına, molar dişler ise küçük parçalara öğütülmesine yarar.
  • Çiğneme, karnivorlarda pek iyi yapılmadığı halde, herbivorlarda ve özellikle geviş getirenlerde özenle yapılır ve bunun için uzun bir süre ayrılır.
  • Karnivorlar ve omnivorlarda aşağı, yukarı hareketler yeterlidir.
  • Herbivorlarda ise bu yeterli olmamaktadır. Çünkü, kaba ve miktarca fazla besinleri ezmek, kesmek ve öğütmek büyük önem taşır.
  • Herbivorlarda ileri, geri ve yana hareketler de görülür.
  • İyice öğütülen besin maddeleri tükürükle birbirine yapıştırılarak oval bir lokma oluşur ve yutulmak üzere ağzın gerisine doğru gönderilir.
  • Sığırlar, geviş getirme de dahil günde 40-45 bin, koyunlar ise 50-85 bin çene hareketi yaparlar.
  • Karnivorlar ve omnivorlarda sindirim olaylarının bütünlüğü içinde çiğnemenin katkısı çok önemli değildir. Büyük parçalar halinde yutulan besinler midede daha uzun süre kalarak sindirim tamamlanabilmektedir. 
Çineme Kasları
Ad:  çiğneme.JPG
Gösterim: 1367
Boyut:  24.1 KB

  • Mandibula başlıca iki çeşit kas sistemiyle çalışır; ağzı kapayanlar ve açanlar
    Ağzı kapayan kaslar daha güçlü yapılıştadırlar. Bunlardan M.temporalisler herbivorlarda, masseter kasları ise karnivorlarda çok daha iyi gelişmiştir.
  • Çiğneme sırasında dil, dudak ve yanaklar sürekli hareket halindedirler ve besini dişler arasında tutarlar.
    Yanak ve özellikle dudaklar besinlerin ağızdan dışarıya dökülmesine de engel olurlar. Bu kasların sığırlarda iyi iş görmemesi nedeniyle bu hayvanlar, çiğneme süresince başlarını yatay durumda tutarlar. 

Çiğnemenin Sinirsel Kontrolü

  • Çiğneme, normalde beyin kabuğunda tat alma ve çiğnemeyi yöneten bir merkezin kontrolü altındadır ve isteme bağlıdır. Ancak uygulamada istem dışı yürütülür.
  • Alt çene normalde çene kaslarının destekleyici kontraksiyonları ile kapalı durumda tutulur. Ağızda besin bulunduğunda kasların kontraksiyonları inhibe edilir ve ağız açılır.
Ad:  çiğneme1.JPG
Gösterim: 1420
Boyut:  34.5 KB
SİLENTİUM EST AURUM