Arama

Almanya ve Almanya Tarihi - Tek Mesaj #7

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Mayıs 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

YERLEŞME DOKUSU.


Bugünkü Alman eyaletlerinin sınırları görece yakın dönemlerde belirlenmiştir. Kutsal Roma-Germen İmpa- ratorluğu’na bağlı büyüklü küçüklü 2.000’den fazla siyasal birim savaşlar, antlaşmalar, hanedan evlilikleri, Napoleon yönetimi altındaki büyük çaplı birleşmeler, Alman birliğinin sağlanmasıyla 1871’de kurulan İkinci İmparatorluk (Reich) ve II. Dünya Savaşı’nı izleyen halkoylaması sonucunda yavaş yavaş bütünleşmiştir. Ama Almanya’nın bugünkü siyasal sınırlan aşan geleneksel bölgeleri hâlâ etnik özellikleriyle birbirinden ayrılır. Kökleri Tarihöncesi’ne dayanan bu bölgeler arasında kabile bağlarına benzetilebilecek türden ayrımlara, lehçe, geleneksel siyasal ittifak ve inanç farklılıklarına dayalı bölünmelere rastlanır. Bölgesel bağlılık çok güçlüdür. Almanca Heimat (anayurt) sözcüğü insanın atalarının yaşadığı ve kök saldığı vadi, orman, köy ya da kasabayı anlatır. Ama II. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Almanya ve Polonya’da kalan eyaletlerden pek çok Almanın gelmesiyle bu duygular zayıflamıştır.
Birçok bölge adı artık resmen siyasal bir anlam taşımaz, ama hâlâ günlük dilde kullanılır. Pek çok yerde, özellikle de güneyde yapılan düzenlemeler yalnızca tarihsel bölge sınırlarını aşmakla kalmamış, uyumsuz, hatta bazen düşman bölgeleri de aynı yönetim altında birleştirmiştir.

Güney bölgeleri.
Güneydeki başlıca yerleşmeler büyük ölçüde Baden-Württemberg, Bavyera, Saarland ve Rheinland-Pfalz eyaletlerinde kalır. Baden-Württemberg’in yerlileri Germen halklarından Alamanlarm soyundan gelir; İsviçre’nin Almanca konuşulan kuzeybatı bölgesi ve Fransa’daki Alsace ile sıkı bağları vardır. Rheinland-Pfalz eyaleti geleneksel adıyla Pfalz bölgesidir. Saarland ayrı bir bölge oluşturmakla birlikte hem çevresindeki Rheinland-Pfalz, hem de bugün Fransa’da kalan eski Alman eyaleti Lorraine’e (Lothringen) benzer özellikleri vardır.
Schvvaben bugünkü eyalet sınırlarını aşan tarihsel bölgelere örnektir. Geçmişte eski Württemberg ve Hohenzollern eyaletlerinin büyük bölümünü içine alırken 1806’da iller ve Leck ırmakları, kabaca Ulm ve Augsburg kentleri arasındaki doğu parçası Bavyera’ya bırakılmıştır. Bugünkü Schwaben ili (Regieurungsbezirk) Bavyera’nın güneybatı köşesinde tarihsel Schwaben bölgesinin bir bölümünü kaplar. Alaman kökenli halkının Avusturya’nın gene Alamanların yerleştiği Vorarlberg eyaletiyle tarihsel bağlan vardır.
Genellikle Bavyera diye anılan bölgenin doğru adı Yukarı Bavyera’dır (Oberbayern). Almanya’nın en büyük eyaleti olan Bavyera’nın güneydoğudaki dörtte biri tarihsel Yukan Bavyera bölgesidir; kuzeydeki büyük bölümü ise tarihsel Franken bölgesine girer.

Kuzey bölgeleri.
Main Irmağının kuzeyinde kalan bölgeler, birkaç aykırı örnek dışında, daha büyük ve türdeştir. Yalnızca Ren Bölgesi (Rheinland) bu bölgelerden belirgin bir farklılık gösterir. Ren’in karşı kıyısındaki Hessen ise etnik köken, eyalet ve bölge sınırlannın neredeyse tümüyle örtüşmesi açısından az bulunur bir örnektir.

Ren Bölgesi bugün Sauerland ve Vestfalya gibi çok farklı bölgelerle birlikte Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin parçasıdır; ayrıca Hollanda’nın doğusunu andıran özellikler taşır. Bölgedeki Ruhr Havzası ülkenin doğusundan ve Polonya’dan aldığı işçi göçü nedeniyle “kömür çanağı” (Kohlenpott) adıyla anılır. 
Aşağı Saksonya eyaleti içinde tarihsel Hannover ve Oldenburg bölgeleriyle kıyıdaki Doğu Frizya yer alır. Bremen, Hamburg ve Lübeck gibi Hansa Birliği’ne bağlı eski kentler ayrı birer bölge olarak görülebilir. Eskiden Danimarka tahtına bağlı birer düklük olan Schlesvvig ve Holstein’m birleştirilmesiyle oluşan Schleswig-Holstein eyaletinin Danimarka’yla kültürel bağlan vardır. Almanlar 12. ve 13. yüzyıllarda nüfus baskısının etkisiyle Elbe ve Saale ırmaklarının doğusundaki Slav topraklanna yerleşmişlerdir. Bölgenin kuzeyindeki ova köyleri savaşların ve kıtlıklann sonucunda büyük nüfus kaybına uğramış, Junker olarak bilinen büyük toprak sahiplerine bağımlı hale gelerek topraklarını onlara kaptırmışlardır. Bölgenin düzenli yerleşme dokusu II. Dünya Savaşı’na değin korunmuş, savaşın ve izleyen Demokratik Alman yönetiminin etkisiyle hem kentsel, hem kırsal kesim yeni bir görünüm kazanmıştır.

Kırsal Almanya.

Almanya’da tarım topraklarının bölünüşü ve kırsal yerleşme dokusu bölgesel ve tarihsel koşullara bağlı olarak yüzyıllarca sürekli değişmiştir. 19. yüzyılda başlayan sanayileşme büyük bir toprak reformuna yol açmış, kırsal kesimdeki en köklü ve hızh düzenlemeler ise II. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılmıştır. Almanya’da ortaçağ boyunca ve yakın çağın başlarına değin en basit kırsal birim, herhangi bir köy ya da toplulukla bağlantısız bireysel çiftlik olmuştur. Ama Einödflur ya da Einzelhof adıyla anılan bu ayrı birimler kuzeybatıdaki otlaklar dışında pek yaygınlaşmamıştır. Genellikle bir köyü merkez alan ve büyük bir mülkle bağlantılı olan daha karmaşık birimlerin ise birçok çeşidi vardır. Mülkiyet-kiracılık biçimleri bu çeşitliliği artırmıştır. Genellikle soylu sınıftan büyük toprak sahibi (Gutsherr), büyük çiftçi (Grossbauer), küçük çiftçi (Kleinbauer) ve kiracı (Pachter) kategorileri toprağın mülkiyet ve tasarruf hakları açısından farklılaşmasına yol açmıştır.

Ortaçağ Almanya’sında bir ya da birkaç şeritten oluşan 25-40 ha’lık toprak parçası (Hufe) geleneksel bir tarım işletmesi için yeterli sayılan alandı. Büyük köy işletmelerinde, özellikle de batıdaki bölgelerde bu toprak parçaları köyün çevresinde yer alır, her köylü ailesi kendine ayrılan şeritleri işlerdi. Tanm topraklarının düzenlenişi toprağın niteliğine, engebesine ve bölgelere göre büyük değişiklikler gösterirdi. Bir köylü ailesinin işlediği şeritler çoğu kez aynı toprak parçası üzerinde yer almazdı. Bölünmeler düzensiz ve çok küçük olabilirdi. Bu nedenle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Almanya’da büyük bir tanm reformuna girişildi. Birleştirme ve yeniden dağıtma yoluyla tanm topraklarında verimi artırmaya yönelik düzenlemeler yapıldı. Toprak satışlan ve takaslarıyla tarımsal mülkler el değiştirirken küçük çiftçiler ve kendine yeterli çiftlikler de yavaş yavaş ortadan kalktı. Bunların yerini tek ya da belli birkaç ürüne ağırlık veren daha büyük ölçekli işletmeler aldı. Bugün eyalet ya da federal yönetim düzeyindeki planlama ve Avrupa Topluluklan’nın koyduğu ürün kotaları bu işletmelerin hangi ürüne yöneleceğini belirlemektedir. Öbür sanayi ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da kırsal kesimden göç sürmektedir.
Almanya’da kırsal yerleşmelerin birkaç tipi vardır. Ayrı, bireysel çiftliklerin sayısı görece azdır. Özellikle batı bölgelerinde en yaygın tip ise düzensiz yapıdaki toplu köydür (Haufendorf). Tipik bir toplu köyde bir anayol, merkez işlevi gören bir meydan çevresinde kilise, dükkân, yönetsel büro ve han gibi yapılar ve merkezden dışarı doğru uzanan asimetrik sokaklar bulunur. Bundan başka ışınsal köyler (Rundling) ve doğrusal köyler (Reihendorf) vardır. Bu son türün en basit biçiminde bütün yapılar karayolunun üzerinde sıralanmıştır. Görece geç yerleşilen eski Demokratik Almanya topraklarında doğrusal köylere daha çok rastlanır. Eskiden bir köyün kasaba ya da kent konumuna geçebilmesinin koşulu pazar kurma ayrıcalığını elde etmesiyken bugün eteklerinde bir fabrikanın ya da toplu konut bölgesinin kurulması kırsal niteliğini yitirmesine yetmektedir. Turizmin ağırlık kazanması da benzer bir değişikliğe yol açmaktadır.
1949’da Alman Demokratik Cumhuriyetinde başlatılan devlet çiftlikleri ve kolektif çiftlikler uygulaması kırsal yerleşim dokusunu kökünden değiştirmiştir. Makineli tarım ve büyük ölçekli hayvancılıkla birlikte yeni yapılar ortaya çıkmış, kırsal kesimdeki yeni yaşam anlayışı çok katlı apartmanlara ve halk merkezlerine yansımıştır.

Kentsel Almanya.
Hollanda, Belçika ve Birleşik Krallık’tan sonra Avrupa’nın nüfus yoğunluğu en yüksek ülkesi Almanya’dır. Halkın üçte biri 100 binden fazla nüfuslu kentlerde yaşar, ama nüfusu 1 milyonu aşan yalnızca üç kent vardır (Berlin, Hamburg ve Münih). Kentlerin çoğu küçük ya da orta büyüklüktedir. Bununla birlikte nüfus dağılımı bir ölçüde eşitsizdir. Birleşme öncesindeki farklı hükümet politikaları nedeniyle de kentleşme doğuda ve batıda ayrı gelişme çizgileri izlemiştir.
Ülkenin eskiden Batı Almanya’yı oluşturan bölümünde nüfusun yarısı 10 büyük metropoliten alanda toplanmıştır. Bunların en kalabalığı “Ruhr Kenti” adı takılan Düsseldorf, Essen, Dortmund, Duisburg ve Köln birleşik kent kümesidir. Aynı zamanda birer eyalet olan Berlin, Hamburg ve Bremen dışındaki büyük merkezler Hannover, Frankfurt am Main, Mannheim- Heidelberg, Stuttgart, Nürnberg ve Münih’tir.
1949’da Alman Demokratik Cumhuriyeti kurulduğunda ülkenin kentsel merkezleri aşın ölçüde eşitsiz dağılmıştı. Halle, Leipzig, Chemnitz (Karl-Marx-Stadt), Zwickau ve Dresden gibi sanayi kentleri güneyde toplanmış, kuzeyde ise küçük ya da orta büyüklükte pazar ve yönetim merkezleri geniş alanlarla birbirinden aynlmıştı. Tek aykın örnek, 1943’te kentsel nüfusu en yüksek düzeyine (4,5 milyon) ulaşmış bulunan Berlin’di. 1950’lerde kuzeyde yeni sanayi merkezleri kurarak bu dengesizliği gidermeye yönelik bir politika benimsendi. Ama Baltık kıyılannda, özellikle de Rostock’ta önemli bir kentsel gelişme sağlanmakla birlikte bu politika sürekli olmadı. Bunun yerine kuzeydeki il merkezlerinin çok büyüdüğü görüldü. 1970’lerde ve 1980’lerde büyük kentlerin çevrelerinde 50-150 bin kişilik çok katlı konut projeleri gerçekleştirildi; Berlin’e Marzahn, Halle’ye Neustadt, Leipzig’e de Gronau eklendi. Başkent Doğu Berlin özellikle gençlerin kente akın etmesiyle sürekli büyüdü. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla 1990’da Almanya’nın yeniden birleşmesinin bütün Almanya’da kentsel göçü nasıl etkilediğini belirlemek bugün için olanaksızdır.

NÜFUS

Ad:  almanya5.jpg
Gösterim: 2560
Boyut:  47.7 KB

Almanca konuşan halklar etnik kökenleri, lehçeleri, siyasal ve kültürel mirasları ile büyük farklılık gösterir. Bu farklılaşmada Protestan-Katolik bölünmesinin de önemli payı olmuştur. Orta Avrupa’da Romalıların Germania (Germen Ülkesi) adını verdiği topraklar, 1871’e değin yalnızca kesinlikten uzak coğrafi bir anlamda, Almanya (Deutschland) olarak bilinirdi. Pek çok lehçesi bulunan bir dilin, bazı belirli kültür öğelerinin, bütünselleşmemiş siyasal bağlantıların oluşturduğu çok gevşek ilişkiler ve bunlardan da zayıf kan bağları vardı. Almanya, örneğin İngiltere ve Fransa gibi bir ulus devlet değildi. Bugünkü Almanya Alman ülkesinin çekirdeğini oluşturmuş toprakların büyük bölümünü içine almakla birlikte etnik ve dilsel alt grupları siyasal sınırlarının ötesine yayılmıştır.
Alman halkları içinde Germen ya da Toton kökenliler yalnızca bir öğeyi oluşturur. Batının Germen öncesi Kelt nüfusuyla doğunun sayısız Slav kolu birer alt katman olarak önemlidir. Batıda sayıları milyonları bulan yabancı işçilerin (Gastarbeiter) hiç değilse bir bölümü kalıcı olabilir. Kalıcı yabancı işçi nüfusunun resmen yasaklanmış olduğu Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde de Vietnam, Angola, Küba ve Mozambik’ten gelmiş 90 bin işçi vardır.

ETNİK YAPI.


Kökenleri tam olarak bilinmemekle birlikte Baltık kıyılarından Orta Avrupa’ya geldikleri kabul edilen Germenler buradaki Kekleri batıya sürdüler ya da bir bölümünü kendi içlerinde erittiler. Roma döneminde bu topraklara yerleşmiş bulunan Germenlerden başlıca altı etnik grup tarihsel bölgelerinde günümüze değin varlığını korudu. Bunlardan Alaman kabileleri bugünkü Almanya’nın güneybatısına, Bavye- ralılar güneydoğuda Tuna’nın güneyiyle Lech Irmağının doğusuna ve Yukarı Franklar bugünkü orta illere yerleştiler. Aşağı Frankların soyundan gelenler Kuzey-Ren Vestfalya eyaletiyle Flandre ve Hollanda’da varlıklarını korudular. Doğuya ilerleyen Thüringliler bugünkü Thüringen, Saksonya ve Saksonya-Anhalt eyaletlerinde koloniler kurdular. Bu son iki eyaletle Aşağı Saksonya eyaletine adlarını veren “ilk” Saksonlar ise Kuzey Almanya Ovasının büyük bölümüne yerleşmişti. Ama bunlar, tıpkı Angıllar gibi 5. yüzyılda İngiltere’yi işgal eden batı Germen kabilelerinden biri oldu ve soyları Saksonya ve Saksonya-Anhalt eyaletlerinde değil, Anglosakson dünyasında sürdü. Sayıları azalmakla birlikte varlığını sürdüren altıncı etnik grup, Jutland ve Aşağı Saksonya açıklarındaki adalara yerleşen Frizlerdi.
Ad:  almanya6.jpg
Gösterim: 2757
Boyut:  90.0 KB

Doğudaki Germen grupları 9. yüzyıl sonrasında batıdan kaynaklanan kolonileşmenin ürünüydü. Bunlar Mecklenburglular, Yukarı Saksonyalılar, Brandenburglular, Silezyalılar, Pomeranyalılar, PrusyalIlar ve Baltık Germenleri adlarıyla anıldı. Kolonileşme sürecinde yerli Slav ve Baltık halkları eritilerek büyük ölçüde Germenleştirildi. Bav- yeralılar doğuya yayılarak Avusturya’da koloniler kurdular. Avusturya’nın Almancadaki adı olan Österreich “Doğu Ülkesi” anlamına gelir.
Ortaçağın başlarından beri Almanya’da yaşayan başlıca azınlık grubu, II. Dünya Savaşı sırasındaki soykırımdan önce sayıları 800 bine ulaşan Yahudilerdir. Doğuda Slav kültürünün bazı öğelerine yer yer hâlâ rastlanır. 17. yüzyılda Katoliklerin baskısından kaçan çok sayıda Fransız Protestanı Alman topraklarına sığınmıştır. 19. yüzyılın sonlarında PolonyalI işçiler Ruhr Havzasına göç etmiş, II. Dünya Savaşı’ndan sonra yerinden edilmiş sayısız Doğu Avrupa ve Balkan ülkesi yurttaşı Almanya’da kalmıştır. Son yılların artık ikinci kuşağı erişkin çağa gelmiş yabancı işçi aileleri ise çoğunlukla Türkiye’den ve Güney Avrupa ülkelerinden gelmedir.


LEHÇELER.


Kitle eğitiminin ve iletişiminin standart Almancayı yaygınlaştırmasına, eğitimli, genç ve görece hareketli nüfusun düzgün, standart Almanca konuşma eğilimine karşın ülkede lehçe ve ağız farklılıkları sürmektedir. Bu fark en çok kırsal ve bulundukları yerlere çok eskiden yerleşmiş kentsel nüfus arasında belirgindir.
Almanya tıpkı topografik açıdan olduğu gibi ana lehçeler açısından da üç bölgeye ayrılmıştır ve bu ikisinin sınırları neredeyse tam örtüşür. Almancanın güneydeki dağlık yörelerinde ve Tuna Havzasında konuşulan lehçesine Yukan Almanca, Orta Almanya Yükseltilerinde konuşulan lehçesine Orta Almanca, kuzeydeki ovalarda konuşulan lehçesine de Aşağı Almanca denir.
Yukarı Almancanın güneybatıdaki Alaman kolu Schwaben, Aşağı Alaman ve Yukan Alaman alt lehçelerine ayrılmıştır; Bavyera lehçesinin de pek çok yerel çeşidi vardır. Orta Almanca ya da Frank lehçeleriyle Thüringen lehçesi bugünkü standart Almancanın temelini oluşturan öğelerdendir. Aşağı Almancanın tarihsel sınırlan Sak- sonların yerleştiği bütün bölgeleri içine alır ve Kuzey Almanya Ovasının tümüne yayılır. Bütün bu lehçeler içinde Schwaben hâlâ yükselen bir dil olma özelliğini korumaktadır. Yukarı Alamanca İsviçre’nin Almanca konuşulan kesiminin de lehçesidir. Avusturya’nın, dili Schwaben lehçesinden türemiş Vorarlberg eyaleti dışında tümünde Bavyera lehçesi konuşulur. Aşağı Almanca özellikle Kuzey Denizi ve Baltık kıyılarının yaşlı ve kırsal nüfusu arasında yaygındır.

DİNSEL YAPI.


Almanya Protestan Reform hareketinden ve bunu izleyen Otuz Yıl Savaşlarından sonra Protestan ve Katolik mezhepleri arasında belirgin bir bölünmeye uğramıştır. 1555 Augsburg Barışı uyarınca her bölgenin halkı siyasal iktidarın seçimi doğrultusunda ya Katolik kalmış, ya da Protestanlığı benimsemiştir. Bu tarihten sonra tek tek insanların ve bölgelerin mezhebi yalnızca kültürel ve bireysel yaklaşımlara yansımakla kalmamış, Almanya’nın bütün toplumsal ve siyasal görünümünü de derinden etkilemiştir. Ülkenin üye sayısı bakımından en büyük partisi olan Hıristiyan Demokratik Birlik (CDU) daha eski bir orta sınıf Katolik partisiyle onun gene orta sınıfa dayalı Protestan karşılıklarının oluşturduğu bir federasyondur; adı da bu birliği yansıtır. Ovsa Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) kökeni Marksizme olduğu kadar mezhep yandaşlığına karşı çıkan tarihsel bir çizgiye de dayanır.
Ülkede Protestanlann geleneksel olarak ezici çoğunlukta bulunduğu yöreler doğuda kalır. Birleşme öncesinde Batı Almanya’nın kapladığı topraklarda iki mezhep üyelerinin sayıları hemen hemen eşittir, ama Katolikler artmaktadır. Çok küçük bir azınlık Evanjelik, Metodist, Kalvenci, Eski Katolik, Yehova Şahitleri ve Doğu Ortodoks gibi “özgür” kiliselere bağlıdır. Herhangi bir dine bağlı olmayanların sayısı ise hızla artmaktadır. Bunda yalnızca Doğu Almanya’da sosyalist uygulamaların ve genel olarak dinsel duyguların zayıflamasının değil, Bismarck döneminden kalma bir yasanın da etkisi vardır. Bu yasaya göre her yurttaş bağlı olduğu kiliseye geliri oranında “kilise vergisi” ödemekle yükümlüdür.
Katolikler Ren Bölgesi ve Bavyera’da çoğunluğu oluşturur. Kuzeybatı büyük çoğunlukla Protestandır. Berlin’de ve beş doğu eyaletinde her Katoliğe yedi Protestan düşer. Doğuda sosyalist yönetim inanç özgürlüğüne anayasal güvence getirmiş, ama özellikle gençler arasında dinsel bağlılık azalmıştır. Doğu Almanya’da Protestan (Lutherci) kiliseler zamanla gösterilere yönelen muhalefet grupları için çıkış noktaları oluşturmuştur. Almanya’da yaşayan Yahudile- rin çoğu cemaat bağlarını resmen korumaktadır. Yabancı işçiler arasındaki Müslümanların çoğunluğunu Türkler oluşturur.

DEMOGRAFİ.


Dünyada doğum oranının en düşük olduğu ülkelerden biri Almanya’dır. Ortalama ömür uzamakta, ama her yıl ölümler doğumları geride bırakmaktadır.
Kırk yıllık bölünmüşlük döneminde Almanya’nın iki yansında nüfusun gelişimi belirgin farklılıklar gösterdi. II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Batı Almanya ülkenin doğusundan sürülen ya da kaçan, Alman kökenli olup farklı Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan ve Alman kökenli olmayıp yerinden edilmiş bulunan yaklaşık 15 milyon insanı kabul etti. Ayrıca ülkede oturan yabancıların sayısı nüfusun yüzde 8’ine yaklaştı ve 1950’lerle 1980’ler arasındaki nüfus artışının yüzde 65’i yabancılardan kaynaklandı.
Doğu Almanya’nın nüfusu ise savaştan hemen sonraki 17 milyon kişi düzeyine bir daha hiç ulaşamadı. Savaşın etkisiyle yaşlıların ve kadınların nüfus içindeki oranı yüksek kaldı; 1980’lerin başında hâlâ 112 kadına 100 erkek vardı. 1961’de Berlin Duvan’nın inşasından önce pek çok gencin Batı’ya geçmesi de nüfusun dağılımındaki dengesizliği artırdı. Demografik harekette göreli bir yatışma döneminin ardından 1989 yazının sonlarında Macaristan ve Çekoslovakya üzerinden Batı’ya kaçma yolu açıldı. Çok geçmeden Berlin Duvarı yıkıldı. 1989’da Batı’ya gidenlerin sayısı 330 bin olarak tahmin edilmektedir. 1990’ın başlarında nüfus akışı günde 2.000 - 3.000 kişi düzeyinde sürmüştür. Batı Almanya’da konut ve toplum hizmetleri açısından yarattığı sorunlar nedeniyle tepki uyandıran bu nüfusun ayrılması Doğu Alman ekonomisine öldürücü bir darbe indirmiştir. Birleşme bu sorunları çözmemekle birlikte çözüme yönelik siyasal ve mali bir çerçeve ortaya koymuştur.
Yabancı askeri personel ve aileleri dışında ülkenin eskiden Batı Almanya’yı oluşturan kesimindeki yabancıların dörtte üçü Akdeniz ülkelerinden göç etmiş işçilerdir. 1950’lerde işgücü darlığını gidermek için başlatılan yabancı işçi aliminin “geçici” ya da “konuk” bir yabancı nüfusa yol açacağı düşünülmüş, ama pek çok ailenin yerleşerek iş kurmasıyla bir göçmen azınlık ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Alman yasaları oturma süresinin uzunluğunu ya da Alman topraklarında doğmuş olmayı dikkate alarak Alman kökenli olmayanlara yurttaşlık hakkı tanımamaktadır.

Yabancı nüfus içindeki bir başka öğeyi Avrupa Toplulukları (AT) üyesi ülkelerden gelme iyi eğitimli, meslek sahibi kişiler oluşturur. Topluluk üyelerinin birbirine tanıdığı serbest dolaşma hakkından yararlanarak daha yüksek ücret ya da daha iyi iş buldukları Almanya’ya gelen bu gruptakilerin çoğu kalıcı değildir. 1989 olaylarından sonra Doğu Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen göçmenler de önemli bir grup oluşturmaktadır. Aussiedler (dışarıda yerleşmiş) denen bu grup Almanya’yla kan ya da akrabalık bağları bulunan kişilerden oluşur ve yasal olarak Almanya’ya göç edebilir. Yerli Alman halkı arasında iki demografik eğilim belirgindir. Birincisi, genç nüfus önceki kuşaklara göre daha hareketli, işleri gereği ülke içinde yer değiştirmeye daha yatkındır. İkincisi, nüfus hem iş, hem de tatil olanaklarının etkisiyle güneye kaymaktadır.

NÜFUSUN DAĞILIMI.


Çeşitli tarihsel etkenler iki Almanya’nın nüfus dağılımında farklılıklara yol açmıştır. İki yönetimin tarım ve sanayi politikalarının farklılığı da bu etkenlerden biridir. Batı’da nüfusun yaklaşık yansının yoğun nüfuslu merkezlerde ya da yakınlarında yaşamasına ve nüfusun yaşanabilir topraklara eşitsiz dağılmış olmasına karşın herhangi bir bölge ya da kentin üstünlüğünden söz edilemez. Nüfusu çeken tek bir metropol yoktur. Ekonomik olanaklar büyük merkezlerle sınırlı değildir. Hafif sanayiyi az nüfuslu ve azgelişmiş yörelere yayma ve ulaşım olanaklannı sürekli geliştirme politikalarının yoğun nüfusun dengeli dağılmasına yardımcı olması beklenmektedir.
Doğu’da en yüksek nüfus yoğunluklarına Berlin’de ve Chemnitz (Karl-Marx-Stadt), Halle, Leipzig ve Dresden gibi güneyin sanayi merkezlerinde rastlanır. Kuzeydeki ovalar en seyrek nüfuslu yerlerdir. Devlet çiftlikleri ve kooperatifleşme uygulaması ile 1961 öncesindeki Batı’ya kaçış, kırsal kesimden kitlesel göçlere yol açmış, doğal artış oranının göreli yüksekliğine karşın kırsal kesimde göçe bağlı nüfus azalması sürmüştür. Planlı sanayileşmenin etkisiyle gelişen

Eisenhüttenstadt, Rostock, Schwedt ve Hoyerswerda ilk göç alan yerlerdir. Güneyde savaşın hemen sonrasındaki canlanmanın ardından bazı kentler sanayinin gerilemesi, üretimin rasyonelleşmesi ve çevre koşullarının kötülüğü gibi nedenlere bağlı olarak nüfus yitirmiştir. 1989 öncesindeki en büyük çekim merkezi Doğu Berlin ve uydu kentleri olmuştur.

EKONOMİ


Almanya dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biridir. 1980’lerin sonunda tek başına Batı Almanya gayri safi milli hasıla (GSMH) açısından dünyada dördüncü sırayı almış ve bunun üçte birini ihraç etmiştir. 1990’da Batı Almanya’da kişi başına GSMH 24.170 ABD Doları olmuştur. 1990’da Doğu Almanya’nın katılması kısa dönemde ekonomiye büyük bir yük getirmiş, ama eşi görülmedik bir büyümenin de yolunu açmıştır. Ekonominin gücü temelde imalat sektöründen kaynaklanır. Ülkede “sosyal” olarak nitelenen bir serbest piyasa ekonomisi ge- çerlidir. Devletin, işverenlerin, işçi sendikalarının ve mali sektörün piyasadaki rolleri konusunda açık bir görüş birliği vardır.

Serbest girişim ve özel mülkiyetin anayasanın güvencesi altında olduğu Almanya’da hükümet daha çok düzenleyici bir rol oynar. Fiyatlara ve ücretlere müdahale etmekten olabildiğince kaçınır; buna karşılık piyasada haksız rekabet ve tekelcilik gibi uygulamalara izin vermeyecek önlemleri alır. Yalnızca toplum ve ekonomi açısından vazgeçilmez olan, ama kâr getirmeyen mal ve hizmetlerin üretimini doğrudan üstlenir; ulaşım, posta hizmetleri, telekomünikasyon, taşkömürü madenciliği ve tarım bunun örnekleridir.
İşçi-işveren ilişkilerinde serbest toplu sözleşme düzeni belirleyicidir. Toplu sözleşmeler ilgili sendikalarla işveren birlikleri arasında imzalanır. Sendikalar belli bir sanayi kolunun tümünü kapsayacak biçimde örgütlenmiştir. Şirket yönetim kurullarında işçi temsilcileri bulunur ve işçiler gittikçe artan ölçüde çalıştıkları şirketlerin hisse senetlerini edinebilir duruma gelmiştir. Sağlık, işsizlik, sakatlık, analık, emeklilik sigortaları ve daha başka birçok sosyal yardım fonları çalışanların, işverenlerin ve devletin katkılarıyla oluşturulur.

Ekonomide istikrarlı fiyat, tam istihdam, yeterÜ büyüme ve dengeli bir dış ticaret amaçları güdülür. Bunda bütün sorumluluk devlete yüklenmemiştir. Bağımsız bir kuruluş olan Alman Federal Bankası (Deutsche Bundesbank), işveren birlikleri ve işçi sendikaları da karar alma sürecine katılır. Ekonomik Politika Konseyi federal ekonomi ve maliye bakanlarıyla eyalet ve yerel yönetim temsilcilerinden oluşur ve Alman Federal Bankası’nın katılımıyla tek bir para politikasının benimsenmesini sağlar. Benzer yapıdaki Mali Planlama Konseyi federal, eyalet ve yerel yönetim düzeyinde mali politikaların eşgüdümünü sağlar. 1963’te kurulan Genel Ekonomik Yönelimleri Değerlendirme Uzmanlar Kurulu hazırladığı yıllık değerlendirmelerle ekonomik planlamaya yardımcı olur. Hükümet federal meclislere sunduğu yıllık raporunda “Beş Bilgeler” diye anılan Uzmanlar Kurulu’nun değerlendirmesini de yanıtlar ve ekonomik politikalarının ana çizgilerini belirtir. Her düzeydeki yönetim için bütçe gelirlerinin en büyük kaynağını vergiler oluşturur. Toplam vergi gelirlerinin yarıdan biraz azını federal hükümet alır; kalanı eyalet yönetimleri ve yerel yönetimler arasında paylaşılır. Görece küçük ve ekonomik açıdan zayıf eyaletlerin öbür eyaletlerin vergi gelirlerinden pay almasına olanak veren bir sistem vardır.
Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Almanya azgelişmiş ülkelere yardımda bulunur. Çok karmaşık bir yapısı olan dış yardım programı eyaletler düzeyinde özellikle Birleşmiş Milletler’e bağlı örgütler kanalıyla ikili ya da çokyanlı işbirliği anlaşmalarıyla ve borç silme uygulamalarıyla gerçekleştirir. Tarım, sağlık, eğitim, devlet yönetimi gibi çeşitli alanlarda doğrudan işbirliği ve yardım sağlayan çok sayıda kamu hizmetleri örgütü, vakıf ve sendika gibi kuruluşlar da vardır.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM