Arama

Almanya ve Almanya Tarihi - Tek Mesaj #10

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Mayıs 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM

EĞİTİM.


Bütün Almanlar için 6-18 yaşlan arasında eğitim zorunlu ve parasızdır. Gençlerin çoğu 15-16 yaşlarından başlayarak okul programının yanı sıra mesleki eğitim programı izler. Eğitim eyalet yönetimlerinin denetiminde olmakla birlikte, ders programlarında belli bir uyum ve standart bir düzey tutturulmasına çalışan sürekli bir komisyon vardır.
Okulöncesi eğitim (Kindergarten) üç yaşında başlayabilir. Altı yaşında bütün çocuklar dört yıllık ilkokula (Grundschule) başlar. Yaklaşık yarısı 15-16 yaşma değin eğitimini Hauptschule denen ortaöğretim kumullarında sürdürür; bu yaşta bir meslek okuluna (Berufsschule) ayrılarak okuldaki derslerinin yanı sıra mesleki eğitim de görmeye başlar. Çocukların yaklaşık üçte biri ilkokuldan sonra uygulamaya dönük eğitim veren ortaöğretim kurumlarına (Realschule) gider ve aldıkları sertifikayla Fachschule’yt (teknik ya da özel alanlarda eğitim veren yüksekokul) devam eder; iş dünyasında ve devlet hizmetinde orta kademelere yükselebilmek için bu tür bir eğitim zorunludur. İlkokuldan sonra çocukların dörtte biri Gymnasium denen dokuz yıllık ortaöğretim kurumlarına gider ve olgunluk sınavını geçtikten sonra üniversiteye girmeye hak kazanır.

Üç düzeye ayrılmış bu eğitim sistemi katılığı ve çocuğun geleceğinin çok küçük yaşta belirlenmesinin sakıncaları yüzünden sık sık eleştirilmiştir. Bugün ülkede bulunan az sayıdaki Gesamtschule, genel eğitim veren ve üçlü sistem dışında bir seçenek olarak düşünülen ortaöğretim kurumlandır. Almanya’nın dünyaca ünlü saygın üniversiteleri, hızla artan öğrenci sayısı ve değişen toplumsal koşulların etkisiyle çok ciddi sorunlarla karşılaşmıştır. Üniversitelerin kapasitelerini çok aşan bir yük taşımak zorunda kalması öğrencilerin istedikleri gibi bir üniversiteden öbürüne geçerek öğrenim sürelerini istedikleri kadar uzatma özgürlüğünün de sınırlanmasına yol açmıştır. Hükümet yeni üniversiteler kurarak, eski kurumlann düzeyini yükselterek ve teknik yüksekokullar açarak artan talebi karşılamaya çalışmaktadır. En eski üniversite 1386’da kurulan Heidelberg’dir. 1960’tan sonra açılan 20’den fazla üniversiteyle ülkedeki üniversite ve yükseköğretim kurumlarmm sayısı 90’ı aşmıştır. Doğu Almanya’da eskiden araştırma enstitüleri genellikle üniversitelerden ayrı tutulurken, birleşmeden sonra araştırma ve öğretimi birlikte yürüten Batı Alman sistemi bütün ülkeye yayılmıştır.
Ülkede yetişkinlere öğrenimlerini sürdürme olanağı sağlayan 1.500’den çok halk üniversitesi (Volkshochschule) vardır. Bu kurumlara yaklaşık 2 milyon yetişkin kayıtlıdır.

Eski Doğu Alman sistemi.

Bütün kadınların çalışması beklendiğinden Demokratik Almanya’da yaygın bir kreş, anaokulu ve 6-10 yaş grubu için okul saatleri sonrası kurumlar sistemi vardı. İlke olarak herkese eşit olanaklar sağlayan tek bir eğitim sistemi geçerliydi. Sistemin çekirdeğini 6-16 yaşlarındaki bütün çocuklara genel eğitim veren 10 yıllık politeknik okulları (Oberschule) oluşturuyordu. Üniversiteye gidecek öğrenciler 10’uncu sınıfta ayrılır, iki yıl sonra diploma alarak yükseköğrenime başlardı. Üniversite mezunlarının sayısı ülkenin gereksinimlerine göre belirlendiğinden bu aşamada rekabet yoğundu. Çoğunluk politeknikten sonra iki yıllık mesleki eğitimle öğrenimini sürdürür, bir yıllık çalışma deneyiminden sonra bunların bir bölümü teknik eleman ve mühendis yetiştiren yüksekokullara (Fachschule) geçerdi.

SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK.


Almanya’daki sağlık ve sosyal yardım hizmetleri dünyanın en gelişmiş ve kapsamlı sistemlerinden biridir. Sağlık, kaza, emeklilik sigortaları gibi çeşitli sosyal güvenlik programlan ilk kez 1880’lerde yasal düzenleme konusu olmuş ve Alman sistemi başka ülkeler tarafından örnek alınmıştır.
Sağlık ve emeklilik sigortası belli bir gelir düzeyinin altındaki bütün işçi ve memurlar için zorunludur, tş yasası işçi ile memur arasında kesin bir ayrım yapar. Yüksek maaşh memurların ve kendi hesabına çalışanların neredeyse hepsi, hükümet programları kadar geniş kapsamlı özel sigortadan yararlanır. Federal Almanya sağlık hizmetlerine en yüksek oranda kaynak ayıran ülkelerden biridir; bütün sağlık harcamalarının yüzde 90’ını sigorta karşılar. Ücret ve maaşlardan yapılan kesinti yüzde 8-13 arasındadır. Sağlık hizmetlerinin düzeyi yüksektir. Kırsal alanlara yaygın hizmet götürülür. Halk sağlığı çalışmalarına verilen ağırlık eskiden yaygın olan vereme artık çok seyrek rastlanmasına yol açmıştır.
Kaza ve emeklilik sigortalan sağlık ve tıbbi bakım programlarına bağlanmıştır. Başlıca üç emeklilik programı yürürlüktedir. Bunlardan biri işçileri, biri memurları ve biri de maden işçilerini kapsar; içlerinde en eskisi, Bismarck döneminde çıkarılan yasalara dayanan maden işçileri sigortasıdır. Emeklilik yaşı erkekler için 65, kadınlar için 60’tır, ama özel durumlarda daha erken ya da daha geç emekli olunabilir. Öbür sosyal yardımlar arasında savaş dul ve yetimleriyle çiftçilere yönelik programlar, işsizlik sigortası, çocuklu ailelere, ayrıca savaşta sakatlanmış asker ve sivillere yapılan ödemeler yer alır.

Eski Doğu Alman sistemi.
Devletin yaygın bir sağlık hizmetleri sistemi geliştirdiği Demokratik Almanya’da bütün yurttaşlara ücretsiz bakım, ilaç ve tıbbi yardım sağlanmıştı. Yaşlılar için emeklilik sigortası da vardı. 1989’un sonlarında hekim ve hemşirelerin Batı’ya göç etmesi sağlık hizmetlerinin çökmesine yol açtı. Eskiden sendikaların yönetimindeki sosyal güvenlik sistemi birleşmeden sonra Federal Almanya’nın iş, sağlık ve emeklilik gibi ilgili programlarına bağlandı.
Savaş tazminatları. II. Dünya Savaşı’ndan sonra 12 Avrupa ülkesiyle imzaladığı anlaşmalar uyarınca Federal Almanya bu ülkelerde Nazi baskısından zarar görenlere ve onların ailelerine tazminat ödedi. Nazi döneminde el konan mülkler üzerindeki hak iddialarını tanıdı; Nazi döneminde göç etmiş
ya da sürülmüş bulunan ve çoğu Almanya’ya dönmeyen Yahudilere gelir bağladı ve tazminat ödemeleri yaptı. İsrail Devleti’ne çok büyük tazminatlar ödedi. 1990’da ilk kez Demokratik Almanya da benzer ödemeler yapmaya yöneldi.

KONUT.


Ülkedeki konut arzı tam olarak talebi karşılamamaktadır. Orta boy ve fiyattaki konut sayısı yetersiz, yüksek fiyatlı lüks konutlar ise çoktur. Konut yapımını büyük ölçüde özel sektör üstlenmiştir. Hükümet de konut kredisi sağlar. Devlet sübvansiyonuyla yapılan sosyal konutlar düşük fiyatla çok çocuklu ailelere, yaşlı, özürlü ve dar gelirlilere kiralanır.
Doğu Almanya’da sosyalist yönetim sanayi yatırımlarına öncelik verdiğinden büyük çaplı konut blokları yapımına ancak 1970’lerde girişmişti. Kira, elektrik ve ısınma ödemeleri son derece düşük tutulmuştu. 1989’da işçi ve memur maaşlarıyla birlikte kiraların da gerçek piyasa değerine yükseltilmesi öngörülüyordu.

YAŞAM DÜZEYİ.


Servet dağılımının öbür sanayileşmiş ülkelerden daha eşitlikli olduğu Federal Almanya yaşam düzeyi açısından dünyada ilk sıralarda gelir. Devlet etkili politikalarla tasarrufu özendirir. İşçi ve memur maaşları yeterli düzeydedir. Fabrika işçileriyle büro çalışanlarının gelirleri arasında aşın fark yoktur. Üst düzey yönetici gelirleri ise çok daha yüksek olmakla birlikte bu fark ABD ve İngiltere’deki kadar büyük değildir. Vergi gelirlerinin önemli bir bölümünü dolaylı vergiler ve katma değer vergisi oluşturduğundan vergi yükünün büyük bölümünü düşük ve orta gelir grubu taşır.
Demokratik Almanya’da yaşam düzen, disiplin, otoriteye saygı ve çalışma gibi geleneksel Alman değerlerini yansıtıyor, ama Sovyet etkisinin de izlerini taşıyordu. Üretim yaşamın merkezinde yer alıyor, bütün öbür etkinlikler onun çevresinde biçimleniyordu. Bu yaklaşım kadınların konumunda somut biçimde dile gelmişti. Kadınlar hemen her işe girebilmekle birlikte daha çok büro işlerinde, perakende satışta, eğitim ve tıpta toplanmıştı, ama bu alanlarda bile en üst konumlardakiler genellikle erkekti. Çocuklara ve gençlere ortak sorumluluk bilinci aşılanıyor, devlet gençlik ve spor kulüplerine büyük destek sağlıyordu. Genel olarak yurttaşlar iş güvencesine ve devletin temel gereksinimlerini karşılamasına alışmıştı. Birleşmeden sonra toplumun ortak sorumluluk gibi olumlu özelliklerinin Batı kapitalizminin etkisiyle yok olmasından korkanlar vardı.

KÜLTÜREL YAŞAM


Almanya ikiye bölündüğünde ülkenin daha eski tarihsel bölgeleri üzerinde kurulan Federal Almanya zengin kültürel mirastan daha büyük bir pay almıştı. Roma, ortaçağ romanesk ve Alman barok mimarlığının anıtsal ürünleri gibi birçok büyük kütüphane, arşiv, tiyatro ve gösteri salonu da sınırlan içinde kalmıştı. Buna karşılık Luther’in Wartburg’u, Goethe’nin Weimar’ı, Bach’ın Leipzig’i Doğu Almanya’daydı; sanat hâzinelerinin büyük bölümü de Doğu Berlin’deki Pergamon Müzesi ve Dresden’ deki Zwinger ve Semper Galerisi gibi müzelerdeydi. Bölünmeden sonra Doğu’daki kültür varlıklannın pek çoğu Batı’ya aktarıldı. Sanatçılar, yazarlar Batı’ya yerleşti; yayınevleri gibi kurumlar Batı’da yeniden örgütlendi.
Demokratik Almanya’da kültürel yaşam zengin Alman geleneğinin özelliklerini taşıyordu, ama sosyalist ideoloji doğrultusunda biçimlenmişti. Sanatın gerçekçi olması ve halka seslenmesi gerekiyordu.
Ad:  almanya110.jpg
Gösterim: 2360
Boyut:  45.1 KB
Köln Katedrali

Kırk yıllık siyasal ayrılığa karşın Alman kültürü ye sanatı bir bütün oluşturur. Avusturya, İsviçre ve Liechtenstein da aynı geleneği paylaşır. Sanat ve edebiyatta “Alman” nitelemesi siyasal sınırlan aşar. Avusturyalı besteci Gustav Mahler ve İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmat Alman kültür geleneği içinde yer alır.
Alman sanatı dört yüzyıldır devlet ve çeşitli düzeyde yönetimler tarafından desteklenmekte, korunmaktadır. Bugün Almanya’da federal hükümetin sübvansiyon sağladığı yüzlerce tiyatro vardır. İzleyici kitlesi aydınlarla ya da seçkinlerle sınırlı değildir. Almanya’da tiyatroya ya da operaya gitmek başka ülkelerde sinemaya gitmek gibidir. Bütün büyük kentlerde en az bir senfoni orkestrası bulunur; her hafta pek çok konser ve resital verilir. Küçük kent ve kasabalarda bunların sayısı daha azdır.

GELENEKSEL SANAT VE ZANAATLAR.


Yeni yaşam biçimleri Almanya’nın bölgesel ve kırsal sanat geleneğini, eğlence biçimlerini ve göreneklerini olduğu gibi sürdürmesine izin vermemiştir. Ama ülkenin güneyinde yavaş yavaş çağdaş yaşam biçimine geçilirken gelenekler yok olmamış, eski ve yeni aykırı bir uyum içinde yan yana gelmiştir. Gençler hem köy meydanında, hem de disko müziği eşliğinde dans eder. Yukarı Bavyera’da tahta oymacılığı, keman ve silah yapımcılığı bütün ekonomik güçlüklere karşın sürmektedir, çünkü ustalar uğraşlarının önemine inanmaktadırlar. Halk şenlikleri yaygındır. Güneyde yüzlerce kasaba ve köy Otuz Yıl Savaşları’nm anısına 17. yüzyıl giysileriyle geçitler düzenler.

EDEBİYAT VE TİYATRO.


Alman edebiyatı dünya edebiyatı içinde hak ettiği yere kavuşamamıştır. Bunun bir nedeni şiirindeki lirizmin ve düzyazı sanatındaki inceliklerin en başarılı çevirilere bile tam yansıtılamamasıdır. Goethe ve Schiller gibi edebiyat devleri bile Alman bölgeleri dışında çoğunlukla yalnızca haklarında söylenenlerden bilinir. 20. yüzyılın ilk yarısında Almanca yazıp dünya edebiyatında kalıcı yer edinen dört yazar ve şairden söz edilebilir: Franz Kafka, Thomas Mann, Rainer Maria Rilke ve Bertolt Brecht. Romanları başka dillere çevrilerek çeşitli ülkelerde yayımlanan Heinrich Böll ve Günter Grass’tan başka Siegfried Lenz, Peter Weiss, Uwe Johnson, Hans Magnus Enzensberger, Walter Kempowski, Peter Handke ve Gabriele Wohmann da yaygın üne kavuşmuştur. Batı’ya geçmek yerine Doğu Almanya’da kalan önemli yazarlar içinde Anna Seghers ve Christa Wolff sayılabilir.
Alman tiyatrosu uzun süredir bir ikilemle karşı karşıyadır. Bir seçenek 18. ve 19. yüzyılın klasik Alman repertuvarına dayanarak buna sınırlı sayıda 20. yüzyıl Alman oyunuyla çağdaş İngiliz, Amerikan ve Fransız oyunlarının çevirilerini eklemektir. Öbür seçenek ise cüretli ve yenilikçi oyunları sahnelemektir. Küçük deneysel tiyatrolar büyük kentlerde canlı bir varlık gösterir; genellikle uzun süreli olamayan bu tiyatrolar Almanya’nın eski ve hâlâ canlı siyasal kabare geleneğiyle de benzerlikler taşır. Bütün tiyatroların devlete ait olduğu Demokratik Almanya’da Eylül 1945’te Berlin’ de yeniden açılan Alman Tiyatrosu (Deutsehes Theater), Nazi iktidarının çökmesinden sonra perdelerini açan ilk Alman tiyatrosudur. 1945’ten sonra yeniden yapılan ilk tiyatro da Weimar’daki eski Alman Ulusal Tiyatrosu’dur. Berlin’in tiyatronun gelişimine önderlik etmesinde çalışmalarını bu kentte sürdüren Bertolt Brecht’in (1884 -1977) ve oyunlarını Theater am Schiffbauerdam’da sahneleyen Berliner Ensemble’m büyük rolü vardır.

MÜZİK VE DANS.


Almanya’da konser salonları da tıpkı tiyatrolar gibi 18., 19. ve erken 20. yüzyıl bestecilerini yeğleyen halkın beğenisini gözetmekle çağdaş yapıtlara daha çok yer vermek arasında bir seçim yapmak zorundadır. Hanz Werner Henze, Gottfried von Einem ve Karlheinz Stockhausen en çok tanınan çağdaş Alman bestecilerdir. Berlin Filarmoni, Münih Filarmoni, Bamberg Senfoni ve Stuttgart Oda orkestraları dünyanın önde gelen orkestralarındandır. Alman operasından sayısız büyük ses yetişmiş, devletin desteklediği sistem pek çok genç İngiliz ve Kuzey Amerikalının da Almanya’da şan eğitimi görmesine olanak vermiştir. Hamburg, Berlin, Köln, Frankfurt ve Münih operaları dünyanın en büyük opera binalarındandır.
Müzikte dünya çapında üne kavuşan Demokratik Almanya’da Kurt Masur’un yönettiği Leipzig Gewandhaus Orkestrası, Leipzig St. Thomas Kilisesi Korosu gibi çok başarılı topluluklar ve tenor Peter Schreier gibi üstün yetenekli sanatçılar vardı. Devlet Berlin Operası gibi binaları onarmış, adı Schiller’le birlikte anılan Berlin Schauspielhaus’u konser salonuna dönüştürmüş, yeni opera ve konser salonları yapmıştı. Stuttgart Balesi Güney Afrika doğumlu John Cranko’nun yönetiminde dünyaca ünlenmiş bir topluluktur. 1973’te Cranko’nun ölümünden sonra topluluk Marcia Haydee’ nin yönetiminde başarısını sürdürmüştür. Wuppertal’de koreograf Pina Bausch’un Tanztheater (dans tiyatrosu) gibi öncü dans çalışmaları yapılmıştır.

GÖRSEL SANATLAR VE MİMARLIK.


20. yüzyılın başlarında Alman sanatını etkileyen dışavurumcu akım ile savaşı izleyen onyıllar arasında bir boşluk oluşmuş, zamanla bu boşluğu yeni dönem gerçeküstücüler doldurmuştur. Bu sanatçılar arasında Edgar Ende, Mac Zimmermarın ve Richard Oelze sayılabilir. Grafik sanatlarda Horst Janssen, Anselm Kiefer ve Hans Bellmer öne çıkmıştır. Dışavurumcu geleneği sürdüren Neue Wilde (Yeni Vahşiler) gibi gruplar oluşmuş, 
Ad:  almanya11.jpg
Gösterim: 2422
Boyut:  36.1 KB
Opera binası, Dresden

Elvira Bach ve Jorg Immendorf gibi ünü ülke dışına taşan sanatçılar yetişmiştir. Immendorf ayrıca heykelci olarak ünlenmiş, Kari Hartung, Rolf Szymanski, Erich Hauser, Otto Herbert Hajek, Ulrich Rückriem, Norbert Kricke ve Joseph Beuys da önemli heykelciler arasında yer almıştır. Sanatta öğreticiliğe ve propagandaya ağırlık verilen Demokratik Almanya’da bazı dev boyutlu heykeller yapılmıştır, ama daha insani ölçekli olanlar da çoktur.
Çağdaş Alman mimarlığı, hatta çağdaş dünya mimarlığı büyük ölçüde Bauhaus okulundan kaynaklanmış bir olgudur. 1920’lerde Weimar ve Dessau’da gelişen bu okulun büyük mimarları arasında Walter Gropius ve Ludvvig Mies van de Rohe yer alır. Bu okulun ilkeleri uzun yıllar sayısız kente, sayısız yapıya yansımış, ama 1970’lerde ve 1980’lerde yerini post-modernizmin göreli özgürlüğüne bırakmıştır. Uluslararası üslubun ödünsüz dik açılarından kurtulmayı amaçlayan bu yeni okulun önde gelen adları Josef Paul Kleihues ve Oswald Mathias Ungers ile AvusturyalI Robert ve Leon Krier kardeşlerdir.
Savaştan hemen sonraki yıllarda Demokratik Almanya’da mimarlık da öbür sanatlar gibi Sovyetler’i örnek alan sosyalist ideolojinin etkisinde kalmıştır. Daha sonra kentsel yapılanmada çağdaş Batı mimarlığına yaklaşan ilkeler benimsenmiş, ama oldukça monoton bir görünüm yaratılmıştır. İdeolojik etkenlere bağlanabilecek Berlin Sarayı’nın yıkılması gibi aykırı örnekler dışında Demokratik Almanya eski yapılan korumada hayranlık uyandırıcı bir özen göstermiştir.

SİNEMA.


I. Dünya Savaşı’nın ardından pek çok yeni sanat biçimine, özellikle de sinemaya yön veren Almanya’nın ikiye bölündükten sonra sinemada kendi yolunu çizmesi zaman almıştır. 1920’lerde ve 1930’larda sinema sanatını belirleyen Fritz Lang, Ernst Lubitsch, F. W. Mumau ve G. W. Pabst gibi bir kuşak hemen ortaya çıkmamış, Doğu ya da Batı kesiminde Alman sinemasının Nazi döneminin niteliksizleştirici etkisinden çok çabuk kurtaramamıştır. 1960’larda ise Batı Almanya genç bir yapımcı ve yönetici kuşağın çalışmalarıyla yeniden bu sanatta önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Alexander Kluge, Volcker Schlöndorf, Werner Herzog, Wim Wenders, Hans-Jürgen Syberberg ve Wolfgang Peterson hem yabancı eleştirmenlerin övgüsünü toplamış, hem de ticari başarı kazanmış sinemacılardır. Reiner Werner Fassbinder’in 1982’deki zamansız ölümüyle sinema büyük bir dehadan yoksun kalmıştır. Çağdaş Alman sinemasında Margarethe von Trotta, Mariarıne Rosenbaum ve Helma Sanders-Brahms gibi kadın yönetmenler de özellikle başarılı olmuştur.

FESTİVALLER.


Sanatı geliştirme ve anısını koruma açısından Almanya’yla yarışabilecek bir başka ülke düşünmek zordur. Yalnızca büyük kentlerde değil, pek çok küçük kasabada ve köylerde de müziğin her türünü, sinema ve görsel sanatları kapsayan festivaller düzenlenir. Bunların en ünlüsü, hâlâ Richard Wagner’in ailesinin yönetiminde sürdürülen Bayreuth Festivali’dir. En eskisi ise 1634’ten beri her 10 yılda bir Oberammergau’nun vebadan kurtuluşu anısına Güney Bavyera’da düzenlenen pasyon oyunudur.
Yalnızca Berlin her yıl beş büyük festivale sahne olur. Münih’teki opera festivalinde Richard Strauss’un yapıtlarına ağırlık verilir. Würzburg ve Augsburg festivalleri Mozart’a, Ansbach’mki Bach’a, Borın’unki Beethoven’a ayrılmıştır. Wiesbaden’de Uluslararası Mayıs Festivali, Donaueschingen’de Çağdaş Müzik Festivali düzenlenir. Alman müziğinin en büyük olayı ise Avusturya’da düzenlenen Salzburg Festivali’dir.

YAYIMCILIK.


Almanya yayımcılık ürünleri açısından dünyanın önde gelen iki üç ülkesinden biridir, tik sırada ABD yer alır; eskiden onu izleyen SSCB ise 1991’de dağılmıştır. Almanya’da geleneksel olarak küçük ve orta boy yayınevleri yaygındır, ama Bertelsmarın grubu Avrupa’nın en büyük yayımcılık kuruluşudur. Doğu Almanya’da Leipzig yayımcılığın merkezi olmuş, Batı’da ise bu etkinlik Berlin, Hamburg, Köln, Frankfurt, Stuttgart ve Münih’e oldukça eşit biçimde dağılmıştır. Gotha harita ve atlaslarıyla ünlüdür.

BASIN.


Gazete ve dergi okuma alışkanlığının yerleşmiş olduğu Almanya’da basın özgürlüğü yasaların güvencesi altındadır. Yüzlerce gazete ve yüzlerce dergi kıskançlık uyandıracak kadar sağlıklı mali koşullarda yayımlanmaktadır. Hemen her kentte en az bir günlük gazete çıkar. Basında hükümet denetimi yoktur. Hiçbir gazete de bir siyasal partiye ait değildir. 1968’de çıkarılan bir yasayla herhangi bir şirketin ya da grubun ulaşabileceği gazete ve dergi tirajı sınırlanmıştır. Ama basında tekeli önlemeye yönelik bu girişime karşın ülkede satılan gazete toplamının beşte biri Axel Springer AG grubunun denetimindedir. 1956’da kurulan Alman Basın Konseyi temel ilkeleri belirler ve basma yöneltilen suçlamaları değerlendirir. Ulusal düzeyde en önemli günlük gazeteler Die Welt, Frankfurter Allgemeine Zeitung ile Stuttgarter Zeitung ve Süddeutsche Zeitung, ayrıca Frankfurter Rundschau dm. Tabloid boyutlu Bild-Zeitung da bütün ülkede dağıtılır. Die Zeit haftalık gazetelerin en saygını ve etkilisidir. Haftalık haber dergisi Der Spiegel kuruluşundan bu yana kamuoyunu biçimlendiren başlı başına bir güçtür. Stern, Quick ve Bunte parlak renkli, popüler dergilerdir.
1989 olaylarından sonra Doğu Almanya’da bağımsız gazeteler ortaya çıkmış, iktidar partisinin gazetesi Neues Deutschland'm bile içeriği değişmeye başlamıştır.

RADYO VE TELEVİZYON.


Günümüzde radyo ve televizyon yayımcılığı devlet denetiminde değildir, ama 1980’lerin ortalarına değin Almanya’da yalnızca kamu kuruluşlarının yayın yapmasına izin verilmiştir. Kamu yayınlarını ticari kanalların tamamladığı bugünkü ikili sistem Federal Anayasa Mahkemesi’nin 1986 tarihli kararına dayanır.
Ad:  almanya12.jpg
Gösterim: 2596
Boyut:  56.8 KB
Kari Marx Anıtı

Kamu kuruluşlarının kendi yayın politikalarını belirlemede çok geniş bir özgürlüğü vardır ve çoğu kez hükümete karşı eleştirel bir tutum alırlar. Hükümetler ise bu kuruluşların yayın politikalarına müdahale girişimlerinde sürekli başarısız kalmıştır. Bölünmüşlük yıllarında Batı Alman ve Batı Berlin televizyonlarının izlenebildiği Doğu Almanya, radyo televizyon yayımcılığının devlet denetiminde tutulduğu Sovyet örneğini benimsemiş öbür ülkelerden farklı olmuştur. 
Radyo ve televizyonda kamu yayımcılığı bölgesel ağlar aracılığıyla yapılır. Dokuz kuruluş bölgesel düzeyde 2-4 radyo programı sunar ve akşam saatlerinde tek bir televizyon programı oluşturur; bu ortak program 1. Kanal ya da ARD yayınlandır. ZDF olarak da bilinen 2. Kanal yayınlarının merkezi Mainz’dır. Ayrıca ARD’nin bölgesel ve yerel olaylarla eğitime ağırlık verdiği üçüncü bir program vardır. Radyo ve televizyonda haber yayımcılığı çok nitelikli ve kapsamlıdır.

KÜLTÜREL KURUMLAR.


Federal Almanya kültürel, eğitsel ve bilimsel birikime kamu fonlanyla destek sağlayan kurumlara büyük önem vermiştir. Dünya kamuoyuna Alman kültürünü, yaşam biçimini ve dilini tanıtmaya, Alman halkını da başka kültürler konusunda bilgilendirmeye yönelik geniş bir kurumsal ağ vardır. Gelişmekte olan ülkelerle eğitim ve kültür bağlarının kurulmasına özellikle ağırlık verilir. Sanayileşmemiş ülkelere teknoloji ve sermaye yardımında bulunan Almanya, bu ülkelerin öğrenci gönderdiği başlıca eğitim merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kültür kurumlan arasında Münih’teki Goethe Enstitüsü ayrı bir yer tutar. 1951’de kurulan enstitünün bütün dünyaya yayılmış 150 kadar şubesi, Almanca dil okullan ve kütüphaneleri vardır; enstitü ayrıca sergi, film, müzik ve tiyatro etkinlikleri düzenler.
Ad:  almanya13.jpg
Gösterim: 2285
Boyut:  48.2 KB
Baden-Württemberg Eyaleti’nde karnaval

Almanya’da küçüklü büyüklü binlerce müze vardır. Bazısında eşsiz koleksiyonlar ya da bilimsel sergiler yer alır; bazısında ise çok özel, küçük nesneler sergilenir. Stuttgart’taki iskambil kâğıdı müzesi ikinci gruba örnektir. Büyük müze ve galerilerin en önemlileri Münih’teki Eski Pinakotek, Yeni Pinakotek ve Alman Müzesi, Berlin’deki Pergamon Müzesi ve Prusya Kültür Varlıkları Vakfı’na bağlı müzeler, Nürnberg’deki Germen Ulusal Müzesi, Mainz’daki RomaGermen Merkez Müzesi, Frankfurt am Main’daki Senckenberg Doğa Bilimleri Müzesi ve Stuttgart’taki Devlet Galerisi’dir.
Ülkenin en büyük kütüphanesi Münih’teki Bavyera Devlet Kütüphanesi’dir. Berlin’de Prusya Kültür Varlıkları Vakfı’nm kütüphanesi (eskiden Prusya Devlet Kütüphanesi) yer alır. Frankfurt’taki Alman Kütüphanesi ülkeninin bibliyografya merkezidir. Harınover’deki Teknik Kütüphane yabancı dillerdeki bilim ve mühendislik yapıtlarının çevirilerini de içeren ülkenin en önemli bilim ve teknoloji kütüphanesidir. Heidelberg, Köln, Göttingen, Tübingen ve Münih’in
büyük üniversite kütüphanelerinden başka eski yazma, belge ve ilk baskıların toplandığı pek çok koleksiyon vardır. Büyük araştırma kütüphanelerini ödünç kitap veren eyalet, belediye ve kilise kütüphaneleri tamamlar. Birleşmeden önce Doğu Almanya’da yaygın hizmet veren kütüphanelerin başında Berlin’deki Alman Devlet Kütüphanesi ile Leipzig’deki Alman Kütüphanesi gelir.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM