Alp göçebeliği
(Almanca ALPWİRTSCHAFT/ ALMWİRTSCHAFT; Alp/Alm “dağ otlağı” ve Wirtschaft “ekonomi”), Alp bölgesine özgü bir ekonomik sistem oluşturan göçebe hayvancılık türü. Alp göçebeliğinde hayvanlar, sıcak aylarda dağ otlaklarına, yılın geri kalan bölümünde ise alçak yamaçlara götürülür. Bazı bilim adamları Alp göçebeliğinin, bölge içi ve bölgelerarası göçü içeren, daha geniş kapsamlı mevsimlik göçerliğin sınırlı bir türü olduğu görüşündedirler.

Eski dağ ekonomisi de denen Alp göçebeliği, köylerle ve ekili alanlarla kaplı dağ vadilerinde genellikle hayvan otlatmaya yetecek toprak bulunmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Dağ eteklerindeki otlakların yetersizliği nedeniyle hayvanları yıl içinde mevsimlere göre farklı yükseltilerde otlatma yoluna gidilmiştir. Hayvanlar kış boyunca samanla beslenir ve alçak vadideki bir çiftlik evi ile daha yüksekçe bir dağ çiftliği arasında sürü halinde dolaştırılır. İlkbahar, yaz ve sonbaharda ise dağ eteğindeki bir çiftlik ile yayla çiftlikleri ve daha yüksek yerlerdeki otlaklar arasında dolaştırılır. Otlaklar özel mülk, komşu ailelerin ortak mülkü ya da bir yerleşim biriminin ortak malı olabileceği gibi, kiralanmış da olabilir. Dağların yüksek kesimlerinde otlatmaya yeterli bitki örtüsünün bulunmasına karşılık, alçak kesimlerde, otlatmanın yanı sıra hayvanlara saman da verilir. Otlakların bulunduğu değişik yükseltilerde çiftçilerin, çobanların ve ailelerinin kısmen ya da toptan göç etmelerine olanak sağlayan köyler ve küçük yerleşim birimleri kurulmuştur.
Birçok dağ vadisinde yeni sanayi dallarının kurulması, pek çok ailenin, dağlardaki yerleşimlerinden ayrılmadan sanayide iş aramasına yol açmıştır. Bunun sonucunda, mevsimlik göçe katılan aile sayısı giderek azalmış ve otlakların çoğu terkedilmiştir. Göçe daha az elverişli otlaklar da gezinti yerlerine dönüştürülmüştür.
Alp gölleri
Alpler’in oluşturduğu büyük dağ kütlesinin çevresinde sıralanmış 11 önemli Avrupa gölü. Olağanüstü doğal güzellikleriyle, önemli yerleşim odakları ve canlı turizm merkezleri olmanın yanı sıra bilimsel açıdan da büyük ilgi toplarlar.
Alp göllerinin çoğu Alp dağ dizisinin yükselmesi sırasında oluşan vadilerde yer alır. Yaklaşık 2 milyon yıl önce, Pleyistosen Bölümün Buzul Çağı içinde bu vadilere taşan buzullar, toprağı oyarak derinleştirdiler; Buzul Çağının sonunda da geride buzultaşları bırakarak çekildiler. Sonraları oyukların suyla dolması ya da buzultaşlarmın su yollarını kapatmasıyla göller oluştu.
Dağ vadilerinde oluşan göller dar, uzun ve genellikle çok derindir. Alpler’den çevrede ki ovalara inen buzullar ise yelpaze biçiminde açıldığından bu yolla oluşan göllerde, uca doğru bir genişleme ya da çatallaşma görülür.
Batıdan doğuya uzanan Alp su bölümü çizgisi bu gölleri kuzey ve güney gölleri olmak üzere iki gruba ayırır. Alp ortamında yer alan güney grubunu, Cenevre Gölü ile Insubria (Kekler döneminde Kuzey İtalya’ ya verilen ad) gölleri olarak bilinen Maggiore, Lugano, Garda ve Como oluşturur. Kuzey gölleri Neuchâtel, Luzern, Zürich, Konstanz, Chiemsee ve Atter ise Alpler’in eteklerinde, hatta bazen daha da uzağındadır.
İsviçre’nin Alp göllerinde ilk bilimsel araştırmaları başlatan F. A. Forel, rüzgârın su yüzeyinde yarattığı salınımları inceledi; göllerdeki fiziksel ve biyolojik süreçlerin karşılıklı etkileşimleri üzerine klasik gözlemler de bulundu. Le Leman (1892-1904) adlı yapıtında ilk kez limnoloji (gölbilim) terimini kullandı.
Doğu Alpler’deki göllerde termoklin olgusu (yazın sıcak yüzey katmanının altında ısının hızla düştüğü bölge) ilk kez Wörth Gölünde incelendi (1891). 1931’de, aym gölde, yapılan gözlemler sonucunda rüzgârdan korunan göllerde kışın toptan su dolaşımının olmadığı keşfedildi. Böylece bu göller, eksik dolaşımlı (meromictic) ayrı bir tür olarak nitelendirildi. Ren Irmağının Konstanz Gölü’ne dökülmesiyle oluşan akıntılar 1926’da araştırıldı. Zürich Gölünde artan çevre kirlenmesi, kimyasal ve biyolojik değişimler üzerinde durulmasını gerektirdi. 20. yüzyılın ikinci yarısında bir dizi kurum, Alp göllerindeki çevre kirlenmesini incelemeye koyuldu.
Alp göllerinin su bileşimi oldukça büyük bir benzerlik gösterir. Göl sularının başlıca eriyik maddesi kalsiyum, daha az ölçüde de, magnezyumla birlikte bulunan bikarbonattır. Bileşim oranı yüzde 96’ya kadar varır. Organik çürüme sonucu oluşan çeşitli miktarlardaki kahverengi humuslu madde, yeşile çalan maviden zeytuni ya da haki-yeşile kadar değişen renk oynamalarına neden olur.
100 yıl öncesine değin, Alp gölleri bitkilerinin hemen hemen tümü besleyici maddeler, özellikle de fosfatlar bakımından yoksuldu. 20. yüzyıl içinde birçok göl, evlerden ve otellerden gelen atık sularla gübrelenmiş oldu. Fosfor oranının yükselmesi, fitoplankton denen alglerin çoğalmasına, dolayısıyla da ötrofikasyon olarak bilinen sürece yol açtı. Fitoplanktonların aşırı çoğalmasıyla su bulanıklaşır ve suya girmek güçleşir. Ölü alglerin giderek daha çok ayrışması sonucunda gölün derin katmanlarındaki oksijen tüketimi de artar. Bu olayın aşırı ölçülere alp tipi çayırlar 42 ulaştığı durumlarda, dibe yakın yaşayan bazı balık türlerinin soyu tükenebilir. Günümüzde, ötrofikasyonu önlemek için iki yöntem kullanılmaktadır. İsviçre’de atık sular mekanik ve biyolojik arıtma yoluyla organik maddelerden arındırılmakta, fosfat ek işlemlerle yok edilmektedir. Almanya’da ise, atık sular göl kıyısı boyunca döşenen borularda toplanmakta, böylece göl suyuna kanşmaları önlenmektedir.
ALP MERALARİ ya da OTLAKLARİ
olarak da bilinir, dağ bitki örtüsü türü. Genellikle ot türü bitkilerden oluşur ve dağların 2.000 m’nin üstündeki, iklim koşullarının orman yetişmesine uygun olmadığı kesimlerinde yer alır. Daha çok çam türü ağaçların oluşturduğu orman katının üst düzeylerinden başlayarak sürekli kar sınırına kadar çıkar. Zaman zaman Alp altı orman katındaki ağaç topluluklarının arasındaki boş alanlara da yayılır. Alp tipi çayır katının üzerinde likenler yetişir.
Alp tipi çayırlar her zaman yeşilliğini korur; yılın önemli bir bölümünde de kar altında kalır. Bu çayırlan oluşturan ot ve çiçek türleri çok çeşitlidir. Bazı kesimlerde bu ot ve çiçeklerden bir ya da birkaçı çoğunluğu oluşturarak kendi adlanyla anılan gruplar meydana getirir. Bu gruplanmadaki başlıca etken yüzey doğasıdır. En iyi çayırlara kalkerli topraklarda rastlanır; bu topraklarda bitki örtüsü hem daha sık, hem de daha çeşitlidir. Silisli kay açlarda yayılan çayırlar daha seyrek ve az çeşitlidir.
Alp tipi çayır bitkileri arasında Alp çiçekleri başta gelir. Bunlar, ilkbahar, yaz ve hatta sonbaharda rengarenk çiçek açarlar. En bilineni İsviçre Apleri’nin simgesi gibi olan edelvays (Leontopodium alpinum) çiçeğidir. Alp çiçeklerinin bazıları çok yükseklere kadar çıkar, taş ve kaya çatlakları arasında, hatta taş yığınları üzerinde yetişir.
kaynak: Ana Britannica