Arama

Arap Edebiyatı - Tek Mesaj #3

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
16 Mayıs 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  arp ed1.jpg
Gösterim: 986
Boyut:  111.4 KB

Arap edebiyatı


Arapça konuşan kavim ve ulusların ortaya koyduğu edebiyat yapıtlarının tümü.

İslam öncesi dönem.


Arap dünyası, İslamdan önce de zengin bir edebiyat geleneğine sahipti. Bu dönemde şiirin düzyazıya göre ayrıcalıklı bir yeri vardı. Bedevilerin, köylülerin ninnileriyle iş türkülerinin yaygınlığı da bunu gösterir. Arapçada “bilen” anlamına gelen şair, toplumda büyük ilgi ve saygı görürdü. Aruz ölçüsü daha bu dönemde büyük yaygınlık kazanmıştı. Hiciv ve mersiye birçok şairin öncelikle yeğlediği türlerdi. Panayırlarda, saraylarda, konaklama yerlerinde aşk şiirleri zevkle dinleniyordu. Bedevilerin günlük yaşamında önemli bir yer tutan deve için de birçok şiir yazılmıştı.
Arap şiirinin klasik biçimi olan kaside, her türlü ustalığın gösterildiği bir tür idi. İslam öncesi Arap şiirinin başyapıtı, 8. yüzyılda hazırlanan Muallakatü’s-Seba adlı kaside derlemesiydi. Söylentiye göre bu kasideler Ukaz Panayırı’nda (Suk-ı Ukaz) yapılan şiir yarışmalarında beğenilmiş ve Mısır ketenine yazılarak Kâbe’nin duvarına asılmıştı. İmruü’l-Kays(, TarafaÇ), ZüheyrÇ), Le- bîd, Amr bin Kulsum, Antere ve Haris bin Hillize Muallakatus-Seba şairleriydi. Bunlardan Antere, kendi adıyla anılan bir öyküye konu olmuş (bak. Antere Hikâyesi), Arap kahramanlığının simgesi durumuna gelmişti. Kadın şair Hansa, kardeşinin ölümü üzerine yazdığı mersiye ile tanınır. İmruü’l-Kays, Tarafa, Nabiga, Züheyr, Lebîd gibi şairler de günlük yaşamın çeşitli yönlerini, yaşama sevincini şiirleştirdiler.
İslam öncesi dönemde düzyazı geleneği muamma, hayvan masalları gibi türlerde gelişti. Arap düzyazısı saraylarda ve Bedevilerin gece sohbetlerindeki öykülerde kişiliğini buldu. Kahramanlık, aşk, baba ile oğul arasındaki mücadele ve “Ashab-ı Kehf’ten söz eden eski Hıristiyan efsaneleri bu öykülerin başlıca konularındandı.

İslamın ilk dönemi ve Emeviler dönemi.


Hz. Muhammed döneminde ayrıcalıklı bir yeri olan Kuran, dilindeki şiirsellik nedeniyle de öbür edebiyat yapıtlarının yanında uzun süre üstünlüğünü korudu. Hz. Muhammed, yaygınlaştırmaya çalıştığı din sistemi içinde şairlere pek yer vermek istememişti.
Ama sonradan şairlerin toplumdaki etkisini göz önüne alarak onlarla iyi ilişkiler kurdu. Hassan bin Sabit (ö. y. 674), Hz. Muhammed’in düşüncelerini savunan şiirler yanında, İslama ve peygambere yönelik hicivlere de şiirle karşılık verdi. “Şairü’n-Nebi” (Peygamberin Şairi) sanını kazanıp her dönemde saygıyla anıldı. A’şâ (ö. 629) ve Ka’b bin Züheyr de onun izinden giderek Hz. Muhammed’i öven şiirler yazdılar.

Emeviler döneminde şairler yalnızca dinsel konularla değil, gündelik yaşamla da ilgilenıneye başladılar. Yeni ülkelerin alınınasıyla artan zenginlik gündelik yaşamda refaha yol açarken, edebiyatta da bu dünyaya yönelinınesine neden oldu. Bu anlayışın önde gelen şairleri arasında Ömer bin Abdullah (İbn Ebi Rabia), Haris bin Halid, Abdullah bin Kays er-Rukkayat, Abdullah bin Ömer el-Arci sayılabilir. Mekke’de Abdülhakim el-Cumahi, içinde aynı zamanda oyun oynanan ve şiir okunan bir mahfel açtı; Ahvas burada aşk şiirleri yazdı. Bu eğilim Bedevileri de yakından etkiledi. Bedeviler arasında Kays bin Zerih, Mecnun, Cemil; Şam sarayında da Ahtal, Cerir, Ferezdak gibi şairler günlük yaşamın tatlarını konu edinen şiirleri ve hicivleriyle saygınlık kazandılar. I. Velid döneminde (705-715) Şam’da Yemenli Vazzah, sonunda kendi yaşamına mal olan şiirler yazdı. II. Velid (hd 743-744) lirik şiirlerinden başka içki üzerine şiirleriyle de ilgi çekti.
Abbasiler dönemi ‘Altın Çağ”. Abbasiler döneminde Arap edebiyatı geniş ölçüde Fars kültürünün ve sanatının etkisinde kaldı. Bağdat’ın bir kültür ve sanat merkezi haline gelmesiyle Arap edebiyatında yeni bir dönem başladı (750-1258). Arapça da Suriye, İran ve Yunan-Roma etkilerini birleştiren, çeşitli halklar arasında bağ kuran bir dil olarak ayrıcalıklı bir yer kazandı. Bilimsel çalışmaların destekçisi olan Memun ve öteki halifelerin kurduğu araştırma merkezleri ve kütüphaneler kültür ve sanatın biçimlenınesine önemli katkılarda bulundu. Bu dönemde geçmişe ait değerlerin korunınasına çalışıldı. Ayrıca Halid ve Sibeveyhî gibi dil bilginleri Arapçanın dilbilgisi kurallarını saptadılar. Sibeveyhî’nin elKitab adlı yapıtı Batılı bilginlerce de ilgiyle okundu. Eski dönemin şiirleri derlendi. Yunancadan yapılan çeviriler, yabancı kültürlerle ilişki kurulmasına yardımcı oldu. Bu arada Arap geleneklerini savunanlarla Fars ve Yunan uygarlıklarını yayan Şuubiye akımı yanlıları arasında çatışma baş gösterdi. Şuubiler, Araplara karşı kendi uygarlıklarını ve varlıklarını siyasal çerçevede savunınaya çalıştılar. Bu iki akımın çatışmasının özel bir alanı olan şiir, Bedevi şiirinin geleneksel biçimiyle felsefe, tasavvuf, aşk ve şiir konularında ortaya çıkan yeni anlayış arasında duraksama gösterdi. Kaside türüne bağlı, şan ve şöhret duygularını dile getiren, ünü Kuzey Afrika ve Mısır’a kadar yayılan Mütenebbi, ahlakçı ve methiyeci Ebu Temmam ve onun öğrencisi Buhturi ile Suriye gelenekçilerin ülkesi oldu. Irak ise, “zevk ve eğlence şiiri”nin vatanı durumuna geldi. Bu akımın temsilcileri arasında Beşşar bin Bürd, İbnü’l-Mutez ve Ebu Nuvas anılabilir. Harun Reşid (hd 786-809) ve Emin’in (hd 809-813) saray çevrelerine çok yakın olan ve onlarca desteklenen Ebu Nuvas, Arap şiirinde gerçekçilik anlayışının başlatıcısı oldu; günlük yaşamın hemen her yönünü şiire sokarak özellikle aşk şiirleriyle ünlendi. Yalın bir dille dinsel şiirler yazanlar arasında da Ebu’l-Atahiye ve Ebu’l-Ala el-Maarri anılabilir. Bu dönemde Hallac-ı Mansur tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisidir. Yeni bir görüş getiren Hallac-ı Mansur’a göre varlık kavramı yalnızca Tanrı’yı içerir; insan ise Tanrı’ya en yakın olan, Tanrı’yı kendi özünde dile getiren bir varlıktır. İnsan kendi maddi tutkularına son verip “fenafillah” sırrına erince gerçeğe (Tanrı’ ya) kavuşur. Hallac-ı Mansur’dan sonra bu türün sözü edilebilecek temsilcisi Ömer el-Fariz’dir (ö. 1235).

Abbasiler döneminde


siyaset, kültür, ekonomi alanlarındaki gelişmeler düzyazıya da yeni biçimler kazandırdı. Risale adı verilen edebi mektup türü Abdülhamid el-Aşgar (ö. 749) tarafından oluşturulmuştu. Ebubekir el-Harizmi, sanatlı üslubun gelişmesine önemli katkılarda bulundu. Cahiz, Aristoteles’in yapıtlarından geniş olarak yararlandı ve yapıtlarında o gün için özgün sayılabilecek felsefi ve bilimsel görüşler ileri sürdü. Hariri makame (küçük hikâye) türünün Arap edebiyatının klasik ürünleri arasına girmesini sağladı.

Arap düzyazısı, Hz. Muhmmed’in yaşamöyküsünü konu edinen, Sire savaşlarını anlatan megazi, soysop bilgisi demek oian ensab ilmi, tarih (Taberi, Mesudî, Yakubî), coğrafya ve gezi (Belhi, Biruni, İbn Battuta, Ebu’l-Fida), hadis (Müslim, Buhari), tefsir (Taberi, Fahreddin Razi, İbn Kesir), kelam (Eş’ari, Bakıllani, Gazali) gibi alanlarda verilen ürünler ile zengin bir birikime kavuştu. Mesudî gezi yazısı türündeki yapıtlarında siyaset, ahlak ve dinle ilgili konulara da yer verdi.
Halifeliğin çökmesine, yeni hanedanların ortaya çıkmasına, 10, 11 ve 12. yüzyıllarda taşra yaşamının oldukça önem kazanınasına karşın, edebiyat gelişmesini sürdürdü. İspanya’da önce Kurtuba’da (Cördoba) daha sonra da Tuleytule (Toledo), Gırnata (Granada), İşbiliye (Sevilla) saraylarında, Kuzey Afrika’da Murabıt ve Muvahhid saraylarında şiir, esinini özlem duygularıyla Doğu’dan ve İspanya’dan aldı. (İbn Abdü’rRabbihi). Aşk ve kadın gibi eski temaları yeniden işleyen bu türün en tanınınış örnekleri, aynı zamanda bilgin de olan İbn Hazm’ ın yapıtlarıdır. Felsefe alanında ise, ilk Arap filozof olarak tanınan el-Kindi, İskenderiye yoluyla Doğu’ya yayılan Plotinos’un Yeni-Platoncu görüşlerini değişik biçimde yorumladı, Aristoteles ile Platon’u uzlaştırmaya çalıştı. Batı dünyasında Avicerına diye bilinen ünlü düşünür ve hekim İbn Sina, Endülüslü İbn Rüşd, Gazali, İbn Haldun Arapçanın felsefe dili olarak gelişmesine, dolayısıyla da Arap düzyazısının zenginleşmesine katkıda bulundular.
Arapça konuşulan ülkelerin 13. ve daha sonraki yüzyıllarda çeşitli devletlerce istila edilmesi ve uzun yıllar sömürge durumunda kalması, Arap edebiyatında özellikle yazılı geleneğin etkisini yitirmesine yol açtı.

Çağdaş Arap edebiyatı.


Arap dünyasında 18. yüzyıldan sonra Batı dünyasının etkileri görülmeye başladı. Gittikçe yoğunlaşan Batı etkileri karşısında üç eğilim tartışma gündemine geldi: 1) Klasik biçime dönınek ve eskiyi canlandırmak,
2) Arap edebiyatını Batılı verilere göre geliştirip yenileştirmek,
3) Arap edebiyatını, özünü saklı tutınak koşuluyla Batı kültürü yöntemleriyle geliştirmek.

Arap aydınları arasında özellikle üçüncü eğilim benimsendi. Bu harekete Arap edebiyatı rönesansı ya da Arapça adıyla en-Nahdetü’l-Edebiye denir. Süveyş Kanalının açılışı, Arabi Paşa ayaklanınası, Mısır’ın işgali gibi siyasal ve tarihsel olayların zorlamasıyla gözlerini Batı’ya çeviren aydınlar, bu kültürden yararlanına yolunda görüşler geliştirmeye başladılar. Bu aydınların başında Mısırlı Muhammed Abduh ve Corci Zeydan gelir. Bazı aydınlar da Suriye ve Lübnan’dan Amerika’ ya göç edip, orada çağdaş Arap edebiyatımn temellerini oluşturmaya çalıştılar. Lübnanlı şair Halil Cibran, New York’ta kurulan er-Rabıtatü’l-Kalemiye adlı edebiyat derneğinin başına geçti. Bu derneğin üyeleri olan yazar ve şairler, eski edebiyat geleneğini yadsıyıp yeni bir anlatım biçimi oluşturmaya yöneldiler. Bu yönleriyle de hemen bütün Arap dünyasında etkili oldular. Mısır’da ise Ahmed Lütfi es-Seyyid, el-Akkad ve Taha Hüseyin klasik Arap edebiyatı üzerine önemli çalışmalar yaptılar.

Batı kültür ve edebiyatının temel yapıtlarının Arapçaya çevrilmesiyle Batı’daki bazı edebiyat akımları Arap dünyasında etkili olmaya başladı, Arap edebiyatı biçim ve içerik yönünden değişme sürecine girdi. Bu dönemde de şiir ön sıradaki yerini korudu. Batı şiiri doğrultusunda gelişen yeni Arap şiirinin yanı sıra, eski biçimlere sıkı sıkıya bağlı şiir akımı da belirgin bir etkiyi sürdürdü. Bu dönemin önde gelen şairleri arasında Suriyeli Nasif el-Yazıcı, Mısırlı Ahmed Şevki, Halil Mutran, Ahmed Zeki Ebu Şadi, Iraklı Abdülgaffar el-Ahras, Abdülbaki el-Faruki, Abdülmuhsin Kâzımi, Lübnanlı Georges Şehade, Fuad Ebu Zeyd, Cezayirli Kâtib Yasin özellikle anılabilir.

Arap edebiyatının yeni tanıştığı edebiyat türlerinden roman, kısa öykü ve oyun 19. yüzyıldan başlayarak Avrupalı örneklerin etkisiyle kısa sürede gelişti. Batı örneklerine çok şey borçlu olmakla birlikte öykü, yeni şiir biçimleri ve deneme gibi türlerin kökleri ise klasik Arap edebiyatına dayanıyordu.
Arap edebiyatında ilk roman örnekleri tarihsel roman türünde verildi (Corci Zeydan, Muhammed Ferid Ebu Hadid). Mısırlı Muhammed Teymur ve kardeşi Mahmud Teymur da Maupassant ve Çehov’unkini andıran akıcı bir dille gerçek yaşamöyküleri yazdılar. Ubeyde kardeşler, Isa, Şihata, Tahir Laşin, Mahmud Ahmed, Enver Şaul, Abdülmesih Haddad, Mihail Nuayme öykü, Tevfik el-Hakim de roman türünün önde gelen adlarıydı. Özellikle Lübnan ve Cezayir’de Arap edebiyatının iki dilde (Arapça, Fransızca) geliştiğini de belirtınek gerekir.
Tiyatro alanında başlangıçta uyarlamalara yönelinınesi doğaldı. Suriyeli Marun Nakkaş (1817-55) Moliere türünde komediler yazdı, Halil el-Yazıcı (1856-99) ilk trajedi örneklerini verdi, Necib el-Haddad (186798) Corneille, Victor Hugo ve Shakespeare uyarlamalarıyla ün kazandı.
Bugünkü Arap edebiyatı, 19. yüzyılda girişilen yenileştirme çabalarına bilinçle ve duyarlıkla yenilerini eklemekte, geçmişindeki zengin edebiyat mirasına dayanarak, dünya edebiyatları arasındaki gerçek yerini bulmaya çalışmaktadır.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM