Arama

Cezayir ve Cezayir Tarihi - Tek Mesaj #7

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
4 Temmuz 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

KURUMLAR


8 eylül 1963 tarihli Cezayir anayasası, haziran 1965 hükümet darbesinden son Cezayir sokaklarında ra yürürlükten kaldırıldı, 22 kasım FIS militanlarının gösterisi (1992) 1976'da ilan edilen yeni bir temel yasayla on bir yıl süren fiili hükümet dönemi sona erdi. Bu temel yasa, 27 haziran 1976 referandumuyla kabul edilen "Ulusal şart"ta belirtilen ilkelere uygun olarak "Cezayir toplumunun temel örgütlenme ilkeleri" saptadı. Rejimin sosyalizme yöneldiği açıklandı, Ulusal kurtuluş cephesi (FLN) tek yasal siyasal güç oldu ve İslamiyet, devlet dini ilan edildi.

Kurumlar, yetkilerin devlet başkanında toplanmasının derin izlerini taşır. Devlet başkanı, devletin ve (genel sekreteri olduğu) partinin “yönetim birliği"ni temsil eder. FLN’nin önerisi üzerine, genel oyla beş yıl için seçilen devlet başkanı, siyasal ve cezai bakımdan mutlak olarak sorumsuzdur. Cumhurbaşkanı, bir başbakanın "yardımı" ile ülkenin genel siyasetini saptar; icrai karar alma yetkisi vardır ve silahlı kuvvetleri yönetir. Ulusal halk meclisi’ni dağıtabilir, anayasa değişikliği önerme hakkına sahiptir ve “ulusal önem"deki her sorun için referanduma başvurabilir. Ağır bunalım durumunda olağanüstü yetkileri vardır. Bakanlar yalnız devlet başkanına karşı sorumludur. Ulusal halk meclisi'nin elindeki yasama yetkisi oldukça sınırlıdır. Meclis tatildeyken, bu yetki cumhurbaşkanı tarafından kullanılır.
Ad:  Cezayir4.jpg
Gösterim: 1442
Boyut:  45.7 KB

Çok kuramsal bulunan, iktisadi gerçeklere uymadığı ileri sürülen "Ulusal Şart", aralık 1985'te değiştirildi. 16 ocak 1986’ da halkoylamasıyla yürürlüğe giren yeni "Ulusal Şart” ile, "pragmatik sosyalizm" uygulanması, devlet sektörünün tamamlayıcısı olarak özel sektörün desteklenmesi, sosyal adaletin güvence altına alınması, üretici çabaların ödüllendirilmesi ve halkın temel gereksinmelerinin öncelikle karşılanması ilkeleri kabul edildi. Bir yandan devlete yön veren temel ilke olarak islamın rolü belirtilirken, öte yandan da İslam ilkelerinin çağdaş toplumun gereksinimlerine göre uygulanması gerektiği vurgulandı.
1989 yılında yapılan referandum sonucu kabul edilen yeni anayasayla rejimin sosyalist niteliğine son verildi. Kuvvetlerin ayrılığı ilkesi kabul edildi, ordunun yetkileri sınırlandırıldı ve çok partili sisteme geçildi.

EDEBİYAT


Cezayirliler'in transız dilindeki edebiyatı.


Halkın fransızca konuşmaya zorlanması ve öğretim dilinin fransızca olması, yavaş yavaş fransızca yazan Cezayirliler'in yetişmesine yol açtı. Böylece, sözlü arap ve berberi edebiyatıyla yazılı arapça edebiyatın yanı sıra, fransızca dilinde yazılan ancak transız etkisi altında kalmayan bir edebiyat ortaya çıktı. Bu nedenle söz konusu edebiyatın belirgin özelliği vurgulanmak istenirse, yazıda fransız, anlatımda Cezayirli olduğu söylenebilir.

Ben Chörif’in 1920'de yayımlanan Ahmed Ben Mostapha, goumier, adlı yapıtı, Cezayir edebiyatının fransız dilinde yazılan ilk romanıdır. Bunu, Hadj Hamou' nun, Zohra, la femme du mineur (1925) adlı romanı İzledi. Bu ilk dönemin (1920 -1950) romanları, birkaç istisna dışında Fransa ile bütünleşme siyaseti doğrultusundadır. Jean Amrouche (1906-1962) dışındaki şairler, parnasyenlere öykünmüşlerdir.

Yaklaşık olarak 1950-1956 arası, Cezayir halkının ve Cezayirli yazarın kimliğinin araştırıldığı, gerçeklerin görülmeye başlandığı bir huzursuzluk dönemidir. Mouloud Feraoun (1913-1962), ie Fils du pauvre (1950) ve la Terre et le Sang (1953) adlı yapıtlarıyla tanındı. Ama cezayirlilik sorununu ortaya koyan Mohammed Dib oldu (doğm. 1920). Dib’in en ünlü yapıtı, la Grande Maison (1952), l'incendie (1954) ve le Metier A tisser (1957) adlarını taşıyan romanlarının oluşturduğu üçlüdür. Bu kitaplarında Dib, yoksulluk içindeki köylüleri ve dokuma işçilerini ele aldı. Mouloud Mammeri (doğm. 1917), la Colline oubliâe (1952) adlı yapıtında, dağlarda yaşayan genç kuşağın sıkıntısını anlattı. Malek Ouary le Grain dans la meule (1956) adlı yapıtında, Fransızlar gelmeden önce de Cezayir toplumunun değerleri olduğunu ortaya koydu. Cezayirli yazarlar, artık öğrendikleri bir dersi tekrar lamıyor, bir farkı vurgulamaya çalışıyorlardı.

1 kasım 1954'te ulusal kurtuluş savaşının başlamasıyla yeni bir döneme, on iki yıl boyunca sürecek olan mücadele edebiyatı dönemine girildi. Kateb Yacine’in(doğm. 1929) 1956'da yayımlanan ve Cezayir'in kimlik sorununu, hemen hemen psikanalitik sayılabilecek bir düzleme oturtan Nedjma adlı yapıtı, edebi tür kavramını alt üst etti. Aynı yıl Malek Haddad, te Malheur en danger adlı şiir kitabıyla yeni bir şiir akımı başlattı. Henrı Kröa, Jean Senac (1926-1973) [Matinale de mon peuple, 1961], Bachir Hadj Ali (Chants pour le onze decembre, 1961), Boualem Khalfa, Anna Greki (Algerie, capitale Alger. 1963), Hocine Bouzaher ve Djamal Amrani gibi şairler bu akıma katıldılar. Dahası, şiir, roman türünü geri plana itti. Bununla birlikte, M. Haddad, Reda Falaki (te Milieu et la Marge, 1964), Mouloud Mammeri (l'Opium et le Bâton, 1965) ve özellikle, kıyamet gününden söz eder gibi savaşı ele alan Mohammed Dib (Gui se souvient de la mer, 1962) gibi romancılar dikkati çektiler. Aynı dönemde. Assia Djebar kadın hakları için mücadele etmeye başladı (la Soif, 1957; les impatients, 1958; les Enfants du nouveau monde, 1962). Olaylara tanıklık niteliğinde bir edebiyat da bu dönemde doğdu: Djamal Amrani (te TĞmoin, 1960), Mouloud Feraoun (Journal, 1962), 1985’te başbakan olan Ahmed Taleb ibrahimi (,Lettres de prison, 1966). Mostefa Lacne- raf'ın 1'Algerie, nation et societe (1965) adlı denemesi de bu dönemde yayımlandı.

Bağımsızlıktan yaklaşık iki yıl sonra, eski temaların ve tarzların gözden geçirildiği yeni bir dönem başladı, savaş edebiyatı durakladı. Mohammed Dib, son derece kişisel (Dieu en Barbarie. 1968), zaman zaman da zor anlaşılır (Habel, 1977) yapıtlar verdi. Kateb Yacine, bağımlı tiyatro çerçevesinde (te Çerde des reprâsailles, 1959) konuşma diliyle oyunlar yazdı. 1968’den sonra, Mourad Bourboune (doğm. 1938), te Müezzin adlı romanıyla tabuları yıkmaya çalışırken, Rachid Boudjerda, düşünsel ve toplumsal aldatmacaları ortaya koydu (la Röpudiation, 1969; l’Eseargot entâtb, 1977). Nabile Farös, biçimsel araştırmalara ağırlık verdiği romanlarında (Memoire de l’absent, 1974), çoğulculuğu ve dış dünyaya açılmayı savundu. Ali Bouhmadi (le Village des asphodeles, 1970) ve Mouloud Achour (les Dernidres Vendanges. 1975) gibi yazarlar Nabile Farös'in yolundan gittiler. Şairler arasında Noureddine Aba, Hamid Tibouchi, Tahar Djaout, Malek Alloula dikkati çekti. Şairlerin en genç olanları, kimi zaman çiğ bir dille bütün kalıplaşmalara karşı çıktılar. Felsefe ve toplumbilim, Abdallah Mazouni(Culfureet enseıgnement en Algerie, 1969) ve Fadela M'Rabet (les Algeriennes, 1967) ile gelişti. "Ulusal yayınlar”, edebiyat yapıtlarının yanı sıra, arâpça ve fransızca üniversite kitapları da yayımlamaktadır.

Arap dilinde edebiyat.


Sömürgecilik süresince arapça gelişememişti. XIX. yy.’da, emir Abdülkadir (1808-1883), gizemci yazı ve şiirleriyle, klasik arap edebiyatının son temsilcilerinden biridir. XX. yy.'da, 1925-1930 arasında, şiir antolojileriyle ve ibn Badis'in (1889-1940) çevresinde toplanmış reformcu ulemanın çabalarıyla arapçanın rönesansı başladı. Bu dönemde de edebiyat demek, özellikle şiir demekti (Muhammet Leyd Halife, 1904 -1979); bunun yanı sıra birkaç seçkin tarihçi de yetişti: Tevfik el-Medeni (doğm 1899), Mübarek el-Milli (1897-1945).

Kurtuluş savaşı ve bağımsızlık,
arapça edebiyatın gelişimini hızlandırdı. Müfdi Zekeriya (1913-1977), milli marş Kasa man'ı (Ant) yazan Muhammet el-Ekdar Abdülkadir Şeyhi, Abdûlkasım Hammar, Abdullah Şeriat (Cendres [fr. çev.], 1969), Salah Hareli (Atlas des mirades (fr. çev.], Konuları ele alan romancılar içinde en ünlüleri Mirzek Bektaş ve İsmail Gammukat' tır. Oyun yazarlarının sayısı çok değildir: A. Medvi, A. Dudu, T. Vattar. Buna karşılık, Kateb Yacine'in konuşulan arapçayla yazdığı oyunlar, halkın büyük beğenisini toplamaktadır. Üniversite öğretim üyeleri, Cezayir edebiyat tarihi (M. et -Temr) ya da edebi türler üzerine (A. Rakibi, A. Sadullah, Ş. Harafi) arapça kitaplar yayımladılar. Arapçanın sanat ve kültür dili olarak gelişmesi yolunda harcanan sistemli çabalar, Cezayir’i yeni bir müslüman-arap ülke kimliği kazanmaya yönelterek bu edebiyatın zenginleşmesine katkıda bulunacaktır.

1968, Âhlam Müsterhani (Au havre des jours [fr. çev.], 1972), Ahmet Hamdi, Abdülali Razagi, Bahri Hamri, Ömer Ezrec gibi şairler zengin bir edebiyat yarattılar. Hikâye dalında Rıza Huhu (1911 -1956) gibi birkaç yazar başarılı yapıtlar verdiler. Ama asıl yenilik, arapça romanın gelişmesiydi. Abdülhamit bin Hadduka (doğm. 1929), köy yaşamını konu edinen romanlar yazdı (le Vent du sud [fr. çev.], 1971;la Fln cf'lıler [fr. çev ], 1975), daha sonra Cezayir kentini ele aldı (Mirages [fr. çev.), 1980). Sosyalist gerçekçilik, Tahir Vattar (doğm. 1936) ile (l'As [fr. çev.], 1974; le Söisme [fr. çev.], 1974) etkisini duyurdu. Hâlâ Kurtuluş savaşı'nı anlatan birkaç roman görülmekle birlikte, arap romanlarının konusu genellikle güncel sorunlardı: toplumsal değişimler, zihniyet değişiklikleri, iktisadi zorluklar.

SİNEMA


50’li yılların sonuna doğru, Cezayir savaşı sürerken, yeraltında ve direniş örgütleri içinde doğan Cezayir sineması, ulusal bağımsızlığın ilk yıllarında giderek bir altyapıya kavuştu. 1964'te, Ulusal sinema merkezi ile Cezayir sinematek'i kuruldu. 1967’de devlet başkanının bir kararnamesiyle Ulusal sinema merkezi ikiye ayrıldı: genel mevzuat, film denetimi ve sinema programlarından sorumlu Cezayir sinema merkezi ve planlı ulusal film yapımcılığının finansmanından sorumlu Ulusal sinema ticaret ve sanayi bürosu. 1969'da bu örgüte filmlerin yapım ve dağıtım tekelinin sorumluluğu da verildi. 197rt'te buna, o güne dek, 1963’te kurulan Cezayir haber filmleri bürosunun görevi olan haber filmleri yapımı da eklendi. Genç sinemacıların yetişmesinde Cezayir radyo-televizyon kurumu'nun rolü büyük oldu. Bu kurum çevresinde yaklaşık 15 yılda oluşan küçük bir sinemacı çekirdeği filmler yapıldıkça ortaya çıkan kimi çelişkileri çözmeye çalıştı; Cezayir sineması ulusal kimlik arayışı içinde, İslam gelenekleri, sosyalist ilericilik ve batı toplum modelinden etkilendi. 1972'de, bir grup sinemacı, toprak devrimine ilişkin filmler yaparken, kimileri de daha iyi dağıtılan, ama yapım giderleri yönünden tepkiler toplayan pahalı filmlerle Cezayir sinemasının adını duyurdular.

Cezayir sineması 1975'te, Muhammet Lahdar Hamina’nın Ateş yıllarının öyküsü (Chronique des annöes de braise) filmiyle Cannes şenliği büyük ödülü'nû kazandı. Buna karşılık, daha gösterişsiz başka filmler, gelişmekte olan bu ülkede, halka dönük sinema sanatının olgunlaştığını tam anlamıyla kanıtladı. Cezayir, Mısır'dan sonra, arap dünyası ve Afrika'nın film yapım ve gösterim düzeyi en gelişmiş ülkesi oldu. En önemli yönetmenler arasında şu adlar sayılabilir: Ahmet Raşidi (doğm. 1938): l'Aube des damnâs, 1965; l'Opium et le Bâton, 1969; Ali au pays des mırages, 1978; Muhammet Lahdar Hamina (doğm. 1934): le Vent des Aurâs, 1965-66; DĞcembre, 1972; Ateş yıllarının öyküsü (Chronique des annâes de braise), 1975; Vent de sable, 1982; Muhammet Buamari (doğm. 1941); Kömürcü (le Charbonnier), 1972; l'Hâritage, 1974; Seyit Ali Mazif (doğm. 1943): Sueur nolre, 1970; les Nomades, 1975, Lalla et les autres, 1977; Muhammet Süleyman Riad (doğm. 1932): la Voie, 1968, Güney Rüzgârı (Vent du Sud), 1975; AbdülazizTolbi (doğm. 1937): Noua, 1972; Mustafa Bedi (doğm. 1928): l'Ennemi public (le Charlatan), 1969; la Mort de Hassan Tero, 1974; Merzak Alluaş (doğm. 1944): Omar Gatlato, 1976; Ahmet Lallem (doğm. 1940): Zone interdite, 1974; Barriöres, 1977; Lamin Merbah (doğm. 1946): les Spoliateurs, 1972: les Deracinös, 1976; Musa Haddad (doğm.1937): les Enfants de novembre, 1975; Muhammet Zinet (doğm. 1932): Alger in- solite, 1971; Muhammet iftisen (doğm. 1943): Journal dün jeune travailleur, 1972; Ali Galem (doğm. 1943 - Fransa'da yaşıyor): Mektoub, 1970; l'Autre France, 1975

CEZAYİR

,
ar El-Cezair,
Cezayir'in başkenti ve vilayet (il) merkezi.
Nüfusu 1 483 000 (1987), başkent işlevinin sonucu olan üçüncü kesim etkinlikleri, yerleşme alanındaki sanayileri ve Cezayir devletinin kurulmasındaki tarihsel rolü bakımından, ülkenin başlıca kentidir.
Cezayir’de, büyük bir başkentin çeşitli etkinlikleri toplanır: siyasal etkinlikler (bakanlıklar, büyükelçilikler, yönetim organları); kültür etkinlikleri (üniversiteler, yüksekokullar, gazeteler); parasal etkinlikler (büyük devlet şirketlerinin, bankaların merkezleri). Ulaşımın da merkezidir: deniz limanı (günümüzde yetersiz kalmaktadır); karayollarının ve demiryollarının kavşak noktası; uluslararası Darülbeyza havalimanı (yılda 2 milyonu aşkın yolcu). Sömürge döneminin sona ermesinden bu yana kentte ve çevre belediyelerde çeşitli sanayiler gelişmiştir: petrol arıtma; dönüştürme metalürjisi; otomobil yapımı; tarıma dayalı besin sanayisi; yapı sanayisi...

Anakentte ve çevre belediyelerde nüfus süreKİi artmakta ve çoğunlukla elverişsiz koşullarda (eski semtlerde [eski gecekondu semtleri, yeni plansız semtler] yığılma) yerleşmektedir: 1962'den bu yana, 200 000 avrupa kökenlinin göçmesine karşın, nüfusun 3 kat arttığı sanılmaktadır. Bu artış sonucunda, birçok toplumsal sorun (konut sorunu; sağlık koruma ör lemleri sorunu; su sorunu; suçların artması sorunu; trafik sorunu) ortaya çıkmıştır.

Çelişkilerle dolu bir kent olan Büyük Cezayir, Sahil tepelerine yaslanır ve Burç el-Bahri burnuna kadar uzanan geniş bir körfeze bakar. Kent sömürge öncesi dönemden kalma eski semtleri (Kasba), orta kesimde ya da kent yakınında sömürgecilerin kurduğu semtleri (Bab el-uved, Belcourt), körfeze egemen tepelerdeki güzel semtleri, D.'ya doğru da sanayi semtleri ve yakın dönemde kurulmuş işçi banliyölerini (Hüseyin Dayı, El Harraş, Ruviba) kapsar.

TARİH.


Cezayir önceleri küçük bir pön ticaret merkeziydi, daha sonra Romalılar' ın eline geçti, ardından, birbirini izleyen istilalarla yıkıldı. Ziri hanedanından prens Buluggin 980'e doğru kenti yeniden kurdu Huzursuzluklarla dolu bir siyasal yaşama karşın, o tarihten başlayarak Cezayir, Akdeniz’in her yanıyla ilişkisi olan canlı bir ticaret merkezi haline geldi. 1492'ye doğru Gırnatr'dan kaçan moriskoların buraya gelmesi sonucunda, kentte korsanlık gelişti; isoanyollar 1514'te körfezdeki başlıca adacığı (Pehon) ele geçirince, Barbaros kardeşlerden yardım istendi: 1516’da kenti işgal eden Barbaros kardeşler (Baba Oruç ve Hayrettin) OsmanlI imparatorluğu’nun himayesine girince, kent imparatorluğun metbuluğunu büyük ölçüde kabul eden Cezayir devleti'nin başkenti oldu. 1541'de Kari V kenti kuşaftıysa da, almayı başaramadı. Yeniçerilerle denizci reisler arasında bazı çekişmeler patlak vermesine karşın Cezayir, korsanlığın en parlak döneminde (XVII. yy.) büyük ölçüde zenginleşti. Kasaba' daki kalenin eteklerinde uzanan kent, bütün yamaçları kapladı ve saraylarla, camilerle süslü, zengin ticaret semtleri deniz kıyısında yayıldı. 4 temmuz 1830'da Bourmont komutasındaki Fransızlar kenti aldılar, 1830'dan sonra, eski anıtlar yok edildi ve yerlerine Avrupa türü askeri ve yönetsel yapılar kuruldu. Bir süre bir garnizon kenti görünümü alan Cezayir, 1880' den sonra gelişti ve büyük bir şarap pazarı, mali bir merkez ve büyük bir liman durumuna geldi.

ikinci Dünya savaşı sırasında Müttefik kuvvetleri, 7 kasım 1942'de Cezayir'e çıkarma yaptılar. Çıkarmaya pek az direnen transız birlikleri çok geçmeden Müttefik devletler safında savaşa katıldılar.
General Darlan’ın 24 aralık 1942'de öldürülmesinden sonra, general Mirand, Kuzey Afrika'nın askeri ve sivil başkomutanlığına getirildi. Müttefik devletler arasında yapılan Casablanca konferansı sonucunda (nisan 1943), general de Gaulle, 3 haziran 1943'te kurulan Fransız ulusal kurtuluş komitesi'nin ("Cezayir komitesi” denir) başkanlığını Giraud ite paylaştı. Ama çok geçmeden de Gaulle tek başına komitenin başkanı oldu. Cezayir, Fransız Cumhuriyeti geçici hükümetinin, Kurtuluş’tan sonra Paris’e gitmesine kadar (ağustos 1944) "özgür Fransa'nın başkenti” olarak kaldı.

Kent, "Cezayir savaşı" (kasım 1954 -temmuz 1962) sırasında,


Cezayir Ulusal kurtuluş cephesi'nin (FLN) başlıca merkezlerinden biriydi. Bu savaşta Cezayir kentinde geçen başlıca olaylar şunlardır: FLN’nin kentteki yeraltı eylemlerinin, general Massu ve 10. paraşütçü tümeni tarafından denetim altına alınması (ocak -eylül 1957); 13 mayıs 1958'de bir Halk kurtuluş komitesi'nin kurulması sonucu IV. Cumhuriyet'in çökmesi ve general de Gaulle'ün yeniden işbaşına gelmesi; de Gaulle'ün sorunları görüşmelerle çözme siyasetine tepki olarak 24 ocak 1960'ta, kentte barikatların kurulması. General Salan, Challe, Jouhaux ve Zeller'in 22 nisan 1961’de yaptıkları “Cezayir darbe"si, bu siyasete karşı gerçekleştirilen son askeri girişimdi. Darbenin kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Cezayir'deki Fransızlar'ın bağımsızlığa karşı direnmeleri, gizli silahlı örgütün umutsuzca giriştiği terör hareketleri biçiminde kendini gösterdi. 1962 temmuzunda Cezayir kenti, bağımsız Cezayir'in başkenti oldu.

GÜZEL SANATLAR.


Büyük ölçüde Türkler döneminde kurulan bu "arap" kentinde bir bütünlük göze çarpar. Yalnızca, 1006 yılında yapılmış güzel bir minberle süslü Ulucami (XI. yy.) daha önceki döneme aittir. Dinsel yapılar Anadolu ya da İstanbul mimarlık anlayışını yansıtır (Balıkpazarı camisi, 1660). Kare biçiminde, merkezi bir pationun çevresinde akılcı bir düzenlemeyle inşa edilmiş kent konutları ve villalar, hoş bir görünüm sunar. Fayansların ve mobilyaların büyük bir bölümü Avrupa’dan getirtilmiştir. Başlıca müzeler: Tarihöncesi ve etnografya müzesi, Antikçağ ve İslam eserleri müzesi, Güzel sanatlar müzesi.

CEZAYİR


(Vilayet EL-), Cezayir'de il:
272.97 km2;
1 699 043 nüf. (1987).
Cezayir, uzun ya da kırık hava türü bir ağıt (Cezayir marşı) ve bu ağıt eşliğinde, daha çok kadınlar tarafından oynanan karşılama türü bir halk oyunu. Ağıtın sözleri ve oyunun figürleri, Cezayir'e gidip dönmeyenlere duyulan özlemi dite getirir.
Cezayir arap konferansı, ekim 1973 israil-arap çatışmasının ertesinde, Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni durumu incelemek amacıyla 26-28 kasım 1973 arasında toplanan konferansta, toplantıyı boykot eden Irak ve Libya devlet başkalarının dışında, tüm arap ülkelerinin devlet başkanları bir araya geldi. Ürdün, kral Hüseyin'in hükümet başkanı tarafından temsil edildi. Cezayir konferansının aldığı en önemli karar, Ürdün’ün muhalefetine karşın, Filistin kurtuluş örgütü'nü (FKÖ) Filistin halkının tek temsilcisi olarak tanımasıdır.

CEZAYİR BÖLGESİ


Cezayir'de bölge, ülkenin orta kesimini, yani sömürge dönemindeki Cezayir yönetim bölgesini içine alır.
Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti, Cezayir ulusal kurtuluş hareke- ti'nin yürütme organı. 19 eylül 1958'de Ulusal kurtuluş cephesi tarafından kuruldu. Başkanlığına Ferhat Abbas, sonra Bin Hedda getirildi (1961). Geçici hükümet, 1962'de dağıtıldı.

CEZAYİR havzası,


Akdeniz'in batı kesiminde, ispanya, Fransa, İtalya yarımadası ve Cezayir ile sınırlı üçgen havza; 240 000 km2. En derin yeri; 2 800 m. Yakın dönem tortul örtüsü (çok sayıda tuz kubbesinden oluşur) altında, yaklaşık bir km’lik evaporit bulunduğu saptanmıştır.

CEZAYİR KESİMİ


a XVIII. yy.’ın sonlarına doğru Cezayirli gemicilerin giyiminden esinlenerek oluşturulmuş ve Yeniçeri ocağı'nın kaldırıldığı tarihe değin (1826) kullanılmış bir giyinme biçimi.

—ANSİKL. ilkin, gemiciler arasında kullanılan bu giyinme biçimi, giderek her kesimden genç arasında moda oldu. Cezayir kesiminde, başa sarık sarılır, bele hint ya da İran şalından kuşak dolanırdı. Üstte genellikle bürümcükten yapılmış bir gömlek olur, önü iliklenmez bele değin açık bırakılırdı. Üzerine cepken", camadan ya da fermene giyilir, bunlar giyenin durumuna göre kadife, çuha vb. kumaşlardan yapılır, çoğu zaman da sırma, sim vb. ile işlenirdi. Kimi zaman cepken çıplak ten üzerine de giyilir, bu durumda sine’ perçemi bırakılırdı. Altta cepkenle aynı kumaştan ya da ak dimiden, boyu dizi aşmayan, ağı körüklü bir çakşır bulunurdu. Yazın ayaklara bir şey giyilmez ya da ayağa arkası kısa, önü ancak parmak uçlarını örten bir yemeni geçirilirdi. Beldeki kuşağın arasına yatağan bıçağı sokulur, ucu dışarıda dururdu. Bazen, bıçağın hemen yanına bir de tabanca konurdu. Kışın üste yünden yapılmış bir bornoz alınırdı.
Bir tür bıçkın giyimi olarak bir dönem çok moda olan Cezayir kesimi, 1826'dan sonra kullanılmaz olmuştur.

CEZAYİR LEHÇESİ


a. Cezayir'de birçok değişik ağıza ayrılan arap mağrib lehçesi.

Cezayir ocakları,


XVI. yy.'da OsmanlI Türkleri'nin Cezayir ve Tunus'ta kurdukları denizci örgütleri. Asker gereksinimi çeşitli ülkelerden, özellikle Aydın, Antalya yörelerinden ve Rodos'tan toplanan gönüllülerle karşılanan bu ocaklardan çok ünlü denizciler yetişti. Akdeniz’de türk egemenliğinin kurulmasında önemli katkıları olan bu ocakların başında bulunanlar dayı adıyla anılırdı. Önceleri yabancı donanmalara karşı başarılar elde eden ocaklarda, daha sonra merkezi yönetimin zayıflaması ve dayıların bağımsız davranışlara yönelmeleri üzerine disiplin bozuldu. Bu arada, ocaklar da görevlerini yerine getiremeyince, XIX. yy.'dan başlayarak bölge, giderek hıristiyan devletlerin denetimine geçti, ocaklar ortadan kaldırıldı.

Cezayir şairleri,


XVI - XVIII. yy.'larda Kuzey Afrika'da Garp (Mağrib) ocaklarında yetişen türk saz şairlerine verilen ad. XVI. yy.’da, Akdeniz'de dolaşan türk denizcileri arasında saz şairleri de yer alıyordu. Cezayir’deki askeri ocaklarda yetişen bu şairler, önemli tarihsel olayları, deniz savaşlarını konu edindiler. Avrupa donanmalarına karşı kazanılan zaferleri anlattılar. Cezayir kahramanlarına övgü ve cenk şiirleri yazdılar. Anadolu'da ürün veren halk şairleri gibi âşık atışmaları yaptılar. Aralarından yetişen Oğuz Ali, Turgut Reis'in ölümü üzerine bir mersiye yazdı (1565). Geda Muslu, Cezayir gemilerinin bir İspanyol kalyonunu ele geçirmeleriyle ilgili (1609) bir şiir söyledi. Cezayir ocağından Çırpanlı, Armutlu, Kul Çulha Akdeniz’in ünlü kahramanı Murat Reis için şiirler yazdılar: “Bilen Gazi Murat Reis'i der bak / Resulullah sancağını çeker ak / Denizde karada yardımcısı hak / Gerçek Mağrib erlerinin velisi" (Çırpanlı).

Kayıkçı Kul Mustafa Cezayir'e ve Murat Reis'e övgüler yazdı ("Kalktı yelken eyledi Murat Reis / Baş başa düşmana varırım demiş / Vaktinize hazır olun gaziler / Ya ser verir ya ser alırım demiş”). Benli Ali, Fransızlar tarafından Cezayir'e yapılan bir saldırıyı aruzla yazdığı şiirinde konu edildi. Murat IV döneminin ünlü saz şairlerinden Kuloğlu, koşmalarında Cezayir'de katıldığı deniz savaşlarını anlattı. XVIII. yy.'da Garp ocaklarında yetişen en usta âşıklardan sayılan Nakdi, ispanya, Portekiz, Nemçe'nin birleşip saldırmasını anlattı. Seferlioğlu da şiirlerinde aynı havayı yansıttı. Nakdi ile Seferlioğlu’nun deyişlerinden önemli bir kısmı Osmanoğlu Koca Mehmet Paşa'nın Cezayir ocağında dayı olduğu döneme aittir (1766-1791), Mağriplioğlu ve Kara Hamza vb. XVIII. yy.'ın tanınan Cezayir şairlerindendir.

Cezayir ulusal hareketi,


aralık 1954'te Mesali Hac tarafından kurulan Cezayir’deki ulusalcı parti. 1946’da kurduğu "Demokratik hürriyetlerin zaferi için harekef'in, ağustos 1954'te bölünmesinden ve transız makamları tarafından 5 kasım 1954'te feshedilmesinden sonra "Ulusal kurtuluş cephesi” önderleriyle çatışmaya giren Mesali Hac, Cezayir ve Fransa'daki yandaşlarını "Cezayir ulusal hareketi" içinde bir araya getirdi. Fransa' ya karşı eylemi, "Ulusal kurtuluş cephesi" ile ortak bir zeminde örgütlemeyi amaçladı; ancak kısa süre sonra “Cezayir ulusal hareketi” ile "Ulusal kurtuluş cephesi” üyeleri arasında Cezayir'de (Meluza katliamı, mayıs 1957) olduğu kadar Fransa’ da da bir çarpışma başladı. "Cezayir ulusal hareketi", etkisini giderek yitirdi, 1962 yılındaki görüşmelere alınmadı.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM