Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Temmuz 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

dirlik


Batı ortaçağındaki fief kurumunun OsmanlIlardaki karşılığı.

Hukuki görüntüsüyle, devlet hizmetinde çalışanlara görevleri karşılığında, sosyolojik açıdan, egemen sınıf mensuplarına, bu sınıfsal konumlarının bir parçası olarak sağlanan gelir ya da tahsis edilen gelir kaynağı. Genelde, dirlik bir toprak parçası olabileceği gibi parasal ödeme biçimini de alabilirdi. Ulufe, müşahere, salyane, tımar, zeamet, has, arpalık, yurtluk ve ocaklık, malikâne başlıca dirlik türleriydi. Ama temelde, bir köylü toplumu üzerine oturan Osmanlı Devleti’nde artıürün çok büyük ölçüde tarımdan kaynaklandığından, koşullu toprak tahsisleri dirlik sisteminin belkemiğini oluşturuyor ve dolayısıyla özel anlamda dirlik, yalnız tımar, zeamet ve hası ifade ediyordu.

En evrensel sosyo-ekonomik belirlenimiyle dirlik sistemi, geleneksel tarım toplumlarının paylaştığı genel bir zorunluluğun ürünüydü. Ulaşım teknolojisinin ve para ekonomisinin henüz kapitalist gelişme sonucu ulaşacağı düzeylere gelmemiş olduğu koşullarda, ülke çapında vergileri parasal olarak toplayıp kapsamlı bir merkezî bürokrasi ve orduya gene parasal maaş ödemek söz konusu değildi. Egemen sınıf mensuplarını toprak gelirlerini yerel ölçekte ve ayni olarak toplayabilecek biçimde ülkeye yaymak, genellikle benimsenen usuldü. Bu aynı zamanda kanun ve nizamı sağlamaya, artıürün aktarımını güvence altına almaya, askeri sımf mensuplarını belirli bir hiyerarşi içinde örgütlemeye, savaş zamanında ordunun kolay toplanıp dağılmasını sağlamaya hizmet ediyordu. Özgül biçimiyle Osmanlı dirlik sistemi ise, temelde Osmanlı öncesi Müslüman Türk devletlerindeki, özellikle de Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerindeki ikta sisteminden; bunun yanı sıra, İlhanlIlardaki benzer toprak tahsisi usullerinden türeyip gelişirken, belki bir ölçüde Bizans pronoia'sından ve OsmanlIların 15. yüzyılda ele geçirdikleri Mora Yarımadasında karşılaştıkları fieflerden de etkilenmişti. Bu arada, 14. yüzyıl ve sonrası gibi görece geç bir dönemde biçimlenmesi nedeniyle, biraz daha ileri bir para ekonomisinin varlığından, daha güçlü bir devlet yönetme deneyimi birikiminden ve ateşli silahların varlığından yararlanarak, ortaçağ Avrupa zeflerine oranla daha merkeziyetçi özellikler kazanmıştı. Bu çerçevede Osmanlı dirlik sisteminin en önemli yanı, rakabesi devlete ait olan miri arazi içinden yapılması; buna bağlı olarak dirliklerin hizmet ile sınırlı tutulması ve mirasla geçen mülk biçiminde özelleştirilmelerinin devlet tarafından engellenebilmesiydi. Miri arazinin ve öbür gelir alanlarının vergilerini toplama hakkı kendilerine bırakılan dirlik sahipleri “sahibi arz” olarak adlandırılır, ama bu, toprağın maliki olduklan anlamına gelmezdi. Sahibi arz, dirlik karşılığı olarak devletin kendisinden istediği hizmetleri yerine getirir, kalan gelirle de geçimini sağlardı. Askeri nitelikli dirlik olan tımarlar babadan oğula geçtiği gibi, tımar sahibinin reayaya kötü davranması halinde geri de alınabilirdi.

Fethedilen topraklar miri arazi kapsamında havass-ı hümayun ve dirlik olarak ayrılıp vezirler, eminler, zaimler ve tımarlılara; arpalık adı altında sancakbeyleri, dizdarlar ve muhafızlara; tahsisat olarak da gazilere dağıtılırdı. Dirlik işlemleri İstanbul’daki Defterhane’nin Tahvil Kalemi’nde yürütülürdü. Dirlik gelirleri tekalifi şeriye ile sınırlıydı. Sevaim zekâtı (ağnam, selamet, geçit, otlak, yaylak, kasabhane, serçin) denen vergiler, toprak vergileri (öşür, cizye, zemin, çift, tapu, bennak, raiyyet resimleri), maden, gümrük, mukataat, iltizamat bu kapsamdaki başlıca gelir türleriydi. Tahrirlerde saptanan 100 bin akçeden fazla dirlikler “has”, 20-100 bin akçe arasındakiler “zeamet”, 3-20 bin akçe arasındakiler de “tımar” yazılırdı. Bunlardan 3 bin akçelik olanlara “kılıç” denirdi. İbtida (başlangıç) beratıyla verilen dirliklerin her yıl yenilenmesi yasa hükmüydü. Kılıç hakkı olarak tanımlanan ilk 3 bin akçeden sonraki her 3 bin akçe için sahibi arzın bir cebelüyü, istendiğinde atı, harçlığı ve iaşesiyle sefere götürmesi de yasa gereğiydi. Toprağın verimsizleşmesi, gelirin düşmesi gibi nedenlerle dirlik beratı yeniden düzenlenebilirdi. Dirlik sahibi, sefer dışı zamanlarını toprak işleriyle ilgilenerek geçirirdi. Dirliğindeki sahipsiz ve ekilmemiş toprakları tapu resmi karşılığında işlemek üzere başkasına verebilir, ama kendi mülkiyetine geçiremezdi.

Dirliklerin özel bir cetveli vardı. Tımara çıkan bir yeniçeri 9 bin akçelik dirlik elde ederken, ocak hasekilerine 10 bin akçelik, yaya ve bölükbaşılanna 15 bin akçelik tımar verilirdi. Defterdarlara 130-160 bin, nişancıya 180 bin, yeniçeri ağasına 200 bin, vezirlere 1 milyon, sadrazama 1,2 milyon akçelik dirlikler tahsis edilirdi. Yenilenen tahrirler sırasında ortaya çıkan ve yeni işletmeye açılmış topraklar, orman ve madenler “hariç-ez-defter” olarak Defterhane kayıtlarına geçirilir, hizmetlilere bırakılırdı. 17. yüzyılda devletin gelir kaynaklarının artırmayla satılması, yani iltizama verilmesi kurallaşınca, mukataa denen toprak düzeni dirliklerin yerini aldı.

Kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM