Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Temmuz 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Sait Faik Abasıyanık


1906 yılında Adapazarı'nda dünyaya geldi. Babası Mehmet Faik Abasıyanık, kereste, ceviz kütüğü üzerine iş yapan bir tüccardı. Dedesi Sait Ağa'nın Adapazarı'ndaki kahvesi, aydın kişilerin toplantı yerdi. Annesi Makbule Hanım, Adapazarı'nın ileri gelenlerinden Hacı Rıza Bey'in kızıdır. İstanbul Erkek Lisesi'nin onuncu sınıfından Bursa Lisesi'ne geçerek oradan mezun oldu. Bir süre Edebiyat Fakültesi’nde okudu. Babasının isteği üzerine ekonomi tahsili için İsviçre’ye gitti. 15 gün sonra Fransa’ya geçti. 3 yıl orada yaşadı. Geri dönünce, aile mesleği olarak ticaretle uğraştıysa da başarılı olamadı. Fransa'dan döndükten sonra kısa bir müddet Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği yaptı.
Bütün ömrünü, bazan Şişli'de Bulgar Çarşısı'ndaki apartmanında, çoğu zaman da Burgaz Ada'daki köşklerinde annesi ile geçirdi. Evlenmedi. 11 Mayıs 1954 Salı günü sirozdan ölmesinden sonra evi, müze haline getirildi. Annesi bir Sait Faik Hikaye Armağanı düzenledi. Şiir, roman ve hikâye türlerinde eser vermiştir.

Sait Faik Abasıyanık hikayelerinin özellikleri


Sanat aslında insandır`diyen Sait Faik, eserlerinde genel anlamıyla insanı işlemiştir. Konusu da, kaynağı da, malzemesi de, duygusu da insandır. Onda güneş gören bir evin insana açılan bütün pencereleri vardır. Dülger balığını anlatırken bile aslında insanı konu edinir. Dülger balığının içine, insanı öyle titiz bir ustalıkla yerleştirmiştir ki, bundan etkilenmemek mümkün değildir. Bu duruma yol açan etkeni, Sait Faik`teki dinmez insan sevgisine bağlamamız oldukça yerinde olacaktır. O, hayatı insan temelinde algılar. Bütün yollar insana uzar onun anlayışında. Her şey insan için vardır, insansız dünya ve hayat anlamsız olacaktır: `İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok, her şey onun sayesinde onunla güzel. Bu dakikada, bu günün güzelliği gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe gibi pırıltısı; hiçbir şey değil.`

`İnsanın kendisinin odak noktası olmadığı hiçbir öz yoktur` der edebiyat kuramcısı Georg Lukacs. Sait Faik`in temel hareket algısı Lukacs`nın savının özü şeklinde işliyor. O, insana aşıktır. Hatta yer yer Sait Faik`in insan sevgisi, bana aşırı gelen hümanist çığlıklarla bile doludur. Bu durum kanımca yazarın, hayatı var oluş çağrısının uzağında yaşamasıyla özetlenebilir. Bunda modern zamanları hatırlatan ince bir fark vardır.

Sait Faik`in toplumsal bakışı da yine insan teki üzerinden işler. Aslında insanı vermekle toplumu verdiğine inanır. Bireyin kişisel sorunlarını, iç sıkıntılarını, duygularını, sevinçlerini, kızgınlıklarını işleyerek, insan teki üzerinden toplumsal yaklaşımın toplu fotoğrafını çekmiş olur.

Sait Faik`in bireyciliği, `nevi şahsına münhasır bireyciliktir` dememiz bizi yanıltmayacaktır. Dış anlatımla gerçeküstü anlatımın birleşmesi Sait Faik`in hikayesinin temel noktalarından biridir. `Havada Bulut` hikayesindeki insan özüne odaklanan tavrı aynı düzlemde devam eden; `Haritada bir nokta`, `Ermeni balıkçı ile topal martı`, `Dülger balığının ölümü` gibi hikayelerinde de fazlasıyla görülebilir. Bu hikayelerdeki gerçeküstü anlatım da dikkate değerdir.

Yazar tek başına bir insandır, yalnızdır. Özgün sanat yapıtlarının, sanatçıların istemli yalnızlıklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığını düşünürsek Sait Faik`in yalnızlığı, diğer sanatçılar gibi ona da sanat ürünleri hediye etmiştir. Ancak Sait Faik, mütemadiyen yalnızlığından sıyrılıp insanlar arasına kaçmak istemiştir. İnsanların yanına gitmiş ve her seferinde orada birilerini bulabilmiştir. Kahvecilerle kahve pişirmiş, balıkçılarla balık tutmuş, onlar gibi konuşmuş, onlar gibi yaşamıştır. Onlar gibi yaşaması, yani içimizden biri gibi yaşaması Sait Faik`in, insan tavrını yakalamasını kolaylaştırmıştır. İnsan tavrını kolayca ele geçiren Sait Faik, hikayelerinde de bunu yine kolayca yansıtabilmiştir.

DEVAMI Sait Faik Abasıyanık
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM