Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Ağustos 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM

HİNDİSTAN

Ad:  indiya1.jpg
Gösterim: 979
Boyut:  52.6 KB
  • hindi dilinde Bharat,
  • Güney Asya'da devlet;
  • 3 287 000 km2;
  • 843 900 000nüf. (1991).
  • Başkenti Yeni Delhi.
  • B.'sında Umman denizi, D.'sunda Bengal körfezi, K.'inde Çin, Nepal ve Bhutan ve D.'sunda Bangladeş ve Birmanya vardır.
  • Resmi dilleri hindi ve İngilizce.

COĞRAFYA


doğal çevre


Hindistan'ın büyük bölümü, Hindistan yarımadasındaki üç doğal bölgeden oluşur: Himalaya; İndus-Ganj ovası; Dekkan. İklimi, ülke bütünüyle ele alındığında, tropikal muson iklimidir; ülkenin hemen her yeri en çok yağışı haziran-eylül arasında alır. Ama, özellikle yağmur dağılımının eşitsizliği nedeniyle, Hindistan'da birçok bölgesel iklim çeşidine rastlanır.

Bileşimi.


Hindistan'da insanların yoğun yaşadıkları bölgeler doğal bölgelerle çakışmamaktadır Oldukça bağdaşık bir uygarlık altında gerçekte çok değişik öğelerden oluşan bir nüfus vardır Nüfusun en eski kökü, koyu renk derili, düz saçlı, genellikle Kafkasyalılar’a özgü hatlı, melanezyalı-hintli adı verilen insanlara dayanır. Bunların en önemlisi, İsa'dan binlerce yıl önce yöreye göçmüş bir halk olan (ana dillerini yalnızca Dekkan'ın bir bölümünde koruyabilmişlerdir) Dravidler'dir; bunlara, bazı yerli kabilelerde az çok melezleşmiş olarak üyelerine rastlanan, çok daha eski halkları, Australoyitler'i ya da Veddalar’ı da eklemek gerekir. Beyaz halkın temeli, İ.Ö. II. ve I. bin’de kuzey -batı'dan gelerek sanskritçeye dayanan özel bir kültürü yöreye soten Hint-Ariler'dir. Hint uygarlığı, dravid ve hint-ari öğelerinin bireşiminden oluşmuştur. Daha sonraki istilalar, özellikle de müslüman istilaları, Ortadoğu'dan gelen bazı beyaz halkları Hindistan’a sokunca bu halklar özellikle kültür ortamını ve toplumsal yapıyı değiştirmişlerdir.

Günümüz insan coğrafyasında, beyaz ırk kuzey-batı bölgesini (Pencab, Haryana, Racastan) olduğu kadar Kuzey Hindistan’ın üstün kastlarını (brahman, ksatriya) da oluşturur Beyaz ırk, melezler aracılığıyla, kuzeydeki kastların ve başka bölgelerdeki halkların içine sızdığından, Hintlilerin temel özelliği olan çeşitli koyuluktaki esmer deri rengi ortaya çıkmıştır; ne var ki, üst sınıflarda açık ten rengi ağır basmaktadır. Melanezya-dravid ırkları Dekkan'da, özellikle de Giiney'de ağırlığını sürdürmektedir.

Dinler.


Dinler coğrafyasında, hinduculuk (nüfusun % 83’ü), ülkedeki yaygınlığıyla, ulusal bir kültürün varlığını vurgular, İslam dini (% 12) çok daha eşitsiz dağılmıştır. Müslümanların uzun süre siyasal iktidarı elinde tuttukları bölgelerde (örneğin Bihar ve Uttar Pradeş, Keşmir vadisi, ya da Assam ve Batı Bengal) müslümanların sayısı çoktur. Öbür eyaletlerin çoğunda müslümanların oranı % 10'un altındadır (Kerala dışında). Diğer dinsel topluluklar daha çok belli yerlerde sıkışıp kalmışlardır. Hıristiyanlar (% 4,2) Güney'de ve bazı kabilelere özgü bölgelerde daha kalabalıktır. Sihler Pencab'da toplanmıştır (% 1,9). Caynalar daha çok Gucerat'ta, Maharaştra'da, Madhya Pradeş'te bulunur. Bu çeşitlilik, Hindistan gibi çok kültürlü uluslarda genellikle bir uyum kazanırsa da müslümanlarla brahmanlar sürekli çatışmaktadır. Buddhacılarınsa özel bir durumu vardır: Hindistan'da yalnızca 600 000 buddhacı bulunmaktaydı; ne var ki, brahman toplu- munu benimseyen paryaların Maharaştra'da kitle halinde din değiştirmelerinden sonra sayıları 3 200 000'e ulaştı.

Kırsal kesim ve kentler.


Hindistan'da 1991 verilerine göre 600 000 köy vardır, ilke olarak nüfusları 5 000'den az olan bu köyler, varlıkları Yenitaş devrine kadar inen toplumsal bir çerçevedir. Geleneksel toplum, her biri özel sokaklarda ya da mahallelerde toplanan (köyün uzağındaki küçük köylerde yaşayan haricanlar dışında) kastlarıyla en iyi köylerde gözlenir. Hintliler'in büyük bölümü (% 66,5'i) doğrudan doğruya tarım ve hayvancılıkla geçinir. Ülke genelinde yaşama düzeyinin düşük olmasının birinci nedeni de budur. İşletme yöntemleri, bölgesel iklimlere bağlı olarak değişir; bununla birlikte, gene de, bütün ülkede görülebilen birkaç özellik bulunabilir. Asya' da gelenek haline gelmiş küçük işletmeler, genellikle sulanan bir fıa'lık alanı bulmaz; oysa verimli bir tarım işletmesi için en az sulanan 2 fıa'lık arazi gereklidir Giderek artan aşırı nüfus yükü, yalnızca toprakların daha da küçük parçalara ayrılmasını büyük oranda artırmaktan öte hiçbir işe yaramamıştır: köy toplumu, birkaç varlıklı toprak sahibinin yanı sıra, yoksul toprak sahiplerinden, ortakçılardan, topraksız köylü kitlelerinden oluşur. Düşük eğitim düzeyinin daha da kötüye götürdüğü yoksulluk, tarım teknolojisini, zaman kayıplarına ve düşük verime yol açan geleneksel bir çağdışılığa iter.

Geleneksel köyde toprak, Antikçağ’dan bu yana, başkasına devredilemezliğini korumaktadır. Ne var ki, sömürge rejiminin baskısıyla toprak alınıp satılmaya başlamıştır: günümüzde toprak ipotek edilebilmekte ve satılabilmektedir. Bunun sonucunda, borçlu köylülerin toprakları giderek tefeci ve tüccar sınıfının eline geçmektedir Öte yandan, bütün köy iktisadı, işveren ile işçiyi kalıtsal olarak birbirine bağlayan hizmetleri ûcretlendirme sistemi olan cacmani tarafından düzenleniyordu. Ne var ki modern iktisadın yarattığı şok, cacmaninin gerilemesine ve burjuva sınıfıyla işçi sınıfları arasındaki ilişkilerin cacmaninin yerini almasına yol açtı. Böylece, köy yaşamının geleneksel çerçevesi giderek daha çok parçalanmaya başladı.

Kentler (nüfusu en az 5 000 olan yerleşmeler) Hindistan nüfusunun yalnızca % 28’ini kapsamaktadır, 1921'den önce kent nüfusu, toplam nüfusun ancak % 9'uydu, 1921 den bu yana kent nüfusunda görülen artış gerçekleşen nüfus patlamasının ve sanayi etkinlikleriyle hizmet kesiminin giderek ülke iktisadında ağırlık kazanmasının sonucudur. Ne var ki bu artış oldukça yavaştır. Bugün Hindistan'da, nüfusu milyonu geçen yalnızca on iki yerleşme vardır. Ayrıca, kırsal kesimin sürekli kanayan yarası olan açlıktan kaçan insanların kente akınıyla kentte yaşayanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Denetlenemeyecek boyutlara ulaşan göçler, en büyük kentlerin coğrafi ve toplumsal görünümlerinde büyük değişiklikler yaratmaktadır.

Geleneksel kent görüntüsü, birçok küçük kentte ve değerli mimari kalıtlarıyla, işporta tezgâhlarıyla, dar dükkânlı pazarlarıyla, hâlâ ineklerin, öküz arabalarının, insanların çektiği arabaların dolaştığı ve yalnızca bir tek tip malın satıldığı sokaklarıyla Delhi, Benares, Haydarabad, Madras gibi büyük kentlerin eski merkezlerinde bugün bile sürmektedir. Ne var ki, az katlı yapıların yeğlenmesi nedeniyle bütün yerleşmeler ölçüsüz biçimde geniştir. Bu nedenle, geniş alanlara yapılan çok sayıda dağınık mahalleye rastlanır: bahçelerin yeşilliği içinde, villalarıyla batı üslubunda mahalleler; yoksul mahalleleri ve sanayi mahalleleri; gecekondu mahalleleri; ve hatta, hiçbir barınağı olmayan, “kaldırımlarda yaşayanların geceledikleri yerler. Barınaksız insanlarla gecekondularda yaşayanların (ülke genelinde kentli nüfusun % 70'i) sayısının, Kalküta’da 3, Büyük Bombay’da 1,5 milyona, Madras'ta 900 000'e ve Delhi'de 80C 000'e yükseldiği sanılmaktadır. Nüfusur farklı mahallelerde toplanması gelir düzeyinden çok kast sisteminin sonucudur Kentlerde, en gösterişli zenginliklerle er derin sefalet yan yanadır ve bu durum önemli toplumsal sorunlar doğurmaktadır: işsizlik, suç işleme, yetersiz beslenme, hastalıklılık ve bütün bunlara eklenen altyapı sorunları (su getirme ve akaçlama, elektrik, ulaşım).

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 16:33
SİLENTİUM EST AURUM