Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Ağustos 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  indiya2.jpg
Gösterim: 1058
Boyut:  74.3 KB

Nüfus yapısı.


Ülke ekonomisinin temeli hâlâ tarıma dayalı olduğundan nüfus sıklığı, yağışlara ve sulamaya bağlı kalır. En aşırı kalabalık eyaletler, Batı Bengal ve Kerala gibi (kırsal kesimlerinin nüfus sıklığı km2’ye 1 000 kişiyi aşar) en çok suyu olan eyaletlerdir. Kuru tarımın egemen olduğu Maharaştra ve Racastan gibi eyaletlerin birincisinde nüfus' sıklığı km2’de 150, İkincisinde 75'tir. Bu durum nüfus fazlalığına çare bulmayı güçleştirmektedir. Oysa, yılda %o 33’lük bir doğum oranıyla %o 11’lik ölüm oranının yarattığı % 2’lik bir nüfus artışı yüzünden Hindistan’ın nüfusu 1961-1971 arasında 108 milyon, 1971-1981 arasında 136 milyon, 1981-1991 arasında 158 milyon arttı. Çocuk ölümleri oranı %o 96’ya düştü.

Günümüzde, siyasal yöneticiler nüfus tehlikesinin bilincine varmışlardır: çünkü 1901’de 283 milyona yükselen Hindistan nüfusu, 1951'de 436 milyona, 1991’de 844 milyona yükselmiştir ve 2000 yılında büyük olasılıkla 1 milyara ulaşacaktır. Doğumları denetim altına alabilmek için, birçok beş yıllık plan uygulaması sırasında, gebeliği önleyici teknikler, özellikle de erkekleri kısırlaştırma uygulaması başlatılmıştır. Ne var ki çeşitli etkenler (ülkenin çok büyük ve sağlık personelinin yetersiz olması, geleneksel aileye bağlılık, uygulamadaki beceriksizlik) yüzünden başarı sağlanamamıştır.

Denetim altına alınamayan bu nüfus artışı, tarım üretimindeki gelişmeye karşın, nüfusun büyük bölümünün yetersiz beslenmesine yol açmaktadır. Nüfus artışı, okuma yazma bilmeyenlerin sayısındaki artışın da sorumlusudur: Son yıllarda yoğunlaşan çocukları okula gönderme çabasına ve okuma yazma bilen oranının artmasına karşın, okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 1971-1991 arasında 386 milyondan 437 milyona yükselmiştir. Hâlâ nüfusun % 51,8'i okuma yazma bilmemektedir. Ayrıca istihdamla işsiz sayısı arasında derin uçurumlar bulunan bu toplumdaki işsizliğin ve eksik istihdamın başlıca nedeni çok hızlı nüfus artışıdır.

ekonomi


Tarım, hayvancılık ve balıkçılık.


Çok büyük bir nüfusu beslemek zorunda olan tarım, birçok bölgelerde pirince (74 Mt), Kuzey-batı topraklarıyla merkezi Ganj bölgesinde daha çok buğdaya (49 Mt) dayanan bir beslenme tarımı niteliği taşır. En yoksul bölgeler (Racastan, Dekkan’ın içerileri) sorgho, küçük darı, hint pirinci ve daha başka darı türleri üretirler. Mısır ve manyok ancak yerel bir değer taşır. Bu tahıl üretimi protein sağlayan baklagiller (mercimek, nohut, vb.) ve birçok meyve (mangao, muz, hindistancevizi, turunçgiller) üretimiyle tanımlanır. Pek çok köylü ailesi kendine yeterli üretim yapma geleneğini sürdürmekte olduğundan, temel besin üretiminin bir kısmı ticaret dışı kalır. Bunun için, gelir sağlayan ekimler, temel besin üretiminden ayrı ve genellikle bölgelere özgü ekimlerdir (1989-1990 değerleriyle): pamuk (1,9 Mt), Batı Bengal’de ve Assam’da jüt (7,1 Mt), kenevir, yağlı bitkiler, en başta yerfıstığı (6 Mt), şekerkamışı (200 Mt), tütün (0,43 Mt). Ayrıca plantasyonlar da vardır. Genellikle köylü tarımından sayılmayan bu plantasyonlar, dağlık yerlerdeki toprakları tarıma açmış olan kökeni sömürgecilik dönemine uzanan büyük kapitalist işletmelerdir. En önemli ürün çaydır (0,7 Mt); Batı Bengal ve Assam’ı çevreleyen Himalaya’lar şeridinde ve Güney’de batı Gat dağlarında yetiştirilir. Hevea, areka (bir tür hurma), kahve, okaliptüs, Güney’de Batı Gat dağlarının farklı yüksekliklerinde yetiştirilir. Plantasyon tarımı, Hindistan’ın zenginliklerinden birini oluşturur. Özellikle çayda, Hindistan dünya üretiminde birinci sırayı alır.

Hayvancılık genellikle geneleksel tarıma bağlıdır. Hörgüçlü zebu öküz ve inekleri ile rutubetli bölgelere daha uyumlu olan mahdalar hayvanfcılığın temelini oluşturur: bunlar, Tarıhöncesi’nden beri Hintliler'in yaşam biçimine bağlı uygarlık olgularıdır. Bu bakımdan ekonomiye katkıları, modern ekonomi açısından oldukça kuşkuludur; kaldı ki, sayıları (180 milyon zebu, 73,f milyon manda) verimleriyle orantılı olmaktan uzaktır: gördükleri iş, yani özellikle karasabana koşulmak, iyi beslenmertıeleri ve arkaik koşum sistemi (boyunduruk) yüzünden etkili değildir: üstelik, çok sıkışık olan çiftliklerde tam randımanla kullanılmazlar. Süt üretimi çok düşüktür (inek başına yılda 658 litre). Sığır eti hindularca yenilmez. Ama, sığır derisini kullanan önemli bir sanayi vardır. Dışkıları1 da evlerde yakacak olarak kullanılır.

Hayvancılığın diğer türleri daha kârlıdır, ancak özensiz yapılır. Kümes hayvanlarının beslenmesiyle ilgilenilmez; ve bunlar, brahmancılığın etkili olduğu Ku- zey'de oldukça ender görülür. Domuz, özellikle aşağı kastlar tarafından yetiştirilen bir hayvandır ve eti hindularca küçümsenir. Buna karşılık, koyunculuk (53,5 milyon baş), kurak bölgelerde, bazı kabilelerin çiftçilik-çobanlık karışımı ekonomisine bağlı olarak iyi durumdadır. Tarımın modernleştirilmesi, 1970'lerden bu yana, "Yeşil devrim" adıyla sürdürülmüştür. "Yeşil devrim”, toprakların sulanması ve gûbrelenmesi işinin sistemli bir biçimde geliştirilmesine, tohum türlerinin seleksiyonuna ve yüksek verimli hubabat (Filipin pirinci ve Meksika buğdayı) kullanılmasına dayanıyordu. Bu girişim göreli bir başarıya ulaştı. Üretim, Hindistan'ın gittikçe artan nüfusunu besleyebilecek duruma geldi, ama tam bir besin doygunluğu sağlayamadı. Musonun elverişli olduğu bazı yıllarda Hindistan tahıl dışsatımı yapan bir ülke oldu: 132 Mt yiyeceklik tahılla rekor bir üretim düzeyine ulaşan 1970 yılında olduğu gibi. Ne var ki, tarımdaki ilerleme, daha çok, elinde mali olanaklar bulunan ve elverişli faiz oranlarıyla krediler alabilen refah düzeyi yüksek bir mülk sahipleri sınıfını zenginleştirmekle kaldı; küçük toprak sahipleri ile tarım işçilerinin kaderinde ise hissedilir hiçbir iyileşme olmadı.

Ülke İçindeki tatlısularla deniz kıyılarında, genellike bu işte uzmanlaşmış kastlar tarafından yapılan balıkçılık, son derece eski yöntemlere dayanan bir zanaat etkinliği olarak kalmıştır. Balık çoğu kez kurutulduktan sonra pazarda satılır, iç bölgelerde hemen de sıfır olan yıllık balık üretimi Tamil-Nadu’da kişi başına 6 kg’ı, Kerala’nın güneyinde 10 kg’ı bulur. 1989- 1990 sezonunda ülkede 3,152 Mt balık avlanmıştır. Norveç'in yardımıyla donatım ve yöntemlerin modernleştirilmesi, bütün az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, avlanan balıkları modern teknolojinin gerektirdiği fiyatlarla eritemeyen yoksul piyasanın engeliyle karşılaşmaktadır.

Sanayi.


Hindistan, geçmişinden çok önemli bir zanaat kesimi devralmıştır. Kentlerde ve köylerde milyonlarca emekçinin geçimini sağlayan bu kesimin sermaye yoğunluğu düşüktür ve çok büyük bir ucuz işgücü teketicisidir. Odun kömürüyle çalışan maden sanayisi ile çıkrık iplikçiliği, büyük sanayinin rekabetiyle ortadan kalkmıştır. Gene de birçok zanaat varlığını sürdürür. Bunlar, besin maddeleri (bitkisel yağlar, esriler şeker), dokuma (kendi renginde ve emprime pamuklular, ipekliler), metalürji (kuyumculuk,/ sıcak maden işçiliği) ile ilgili zanaatlerdir. XIX. yy.’dan beri, bidi denilen küçük sigara imalatı gelişmiş, eski dericilik yeniden canlanmıştır.

Ingiliz egemenliği sırasında birkaç merkezde toplanan modern sanayi, bağımsızlıktan bu yana özel yatırımlar, bir kamu sanayi kesimi kurulması ve teknoloji transferleri nedeniyle büyük ölçüde gelişmiştir. Hindistan’ın tarımsal hammaddeleri yanında madensel hammaddeleri de vardır (demir [25 Mt maden rezervi], çinko [127,4 Mt], boksit [4,4 Mt], tuz, mika, kalker, bakır, manganez [1,3 Mt], vd.).

Hidrokarbürlerden yana yoksul olan Hindistan (11 Gm3 doğal gaz ve 34 Mt ham petrol), kömür (199,5 Mt maden kömürü) ve beyaz kömürden yana çok zengindir. Ülkenin toplam elektrik üretimi 230 milyar KVVsa’tir. Özel sanayi kesimi, özellikle kolay sürüm ve çabuk kâryon bisiklet, 1,8 milyon radyo alıcısı, ama DEKKAN İN 100 000’den az otomobil üretilmektedir. KUZEY-DOGU’SU Tüketim sanayisi çok büyük bir çeşitlilik gösterir ve ülke piyasasını (gerçekte, tüketicilerin yoksulluğu nedeniyle, gereksinimleri sınırlı bir piyasadır bu) tümüyle kaplar. Hint sanayisinin göreli başarısı, onun eksikliğini çektiği şeyleri gözlerden saklayamaz: sermaye kıtlığı, donanım yetersizliği ya da köhneliği, ulaşım yetersizliğinden doğan darboğazlar, enerji ya da hammadde akımındaki düzensizlik, kötü beslenme ve hastalıklar yüzünden işgücünün verim düşüklüğü. Hint sanayisinin rekabet gücü genellikle bu işgücüne verilen çok düşük ücretlerden kaynaklanır.

Dış ticaret.


Ham ya da işlenmiş tekstil ürünleri (pamuk, jüt) ile ağır maden sanayisi ürünleri ve çay dışsatımın başlıca kalemlerini oluşturursa da özellikle hidrokar- bürler ve donanım malları dışalımı nedeniyle, dış ticaret büyük ölçüde açık verir.
Hindistan ın ticaret yaptığı ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve Rus olanağı sağlayan tüketim maddeleri sanayilerinden oluşur. Bazı çok güçlü işletmelere rastlanırsa da bu kesim daha çok mikro-işletmelerden oluşmuş bir kesimdir ve bu işletmeler çoğu kez anonim şirket biçimi altında bir aile kuruluşunu gizlerler. Kamu kesimi ise, tersine, özel sanayi için pek çekici olmayan üst sanayi işletmelerinden oluşmuştur: büyük barajlar, ağır maden sanayisi, demiryolu donatımı, nükleer sanayi.
Dışsatıma yönelik bir sanayi olan dokuma sanayisi, jüt (Kalküta), yün (Kanpur, Âgrâ, Amritsar), ipek (Kançipuram, Bangalor, Şrinagar, Kalküta) ve özellikle pamuk ve sentetik elyaf (Bombay, Ahmedabad, Madurai, Koimbatur, Madras) ile hint sanayisinin en önemli kesimini oluşturur; 1 Mt pamuk ipliği üretir. Kimya sanayisi yapay gübre üretimini artırmıştır (2 Mt nitratlı, 850 0001 fosfatlı gübre). Ağır metalürji (13,5 Mt çelik) Dekkan’ın kuzeydoğusundaki büyük maden yataklarının yakınında (Batı Bengal, Bihar, Orissa) gelişmiştir.
Makine sanayisi dalında, yılda 6,6 milyar gelir. Bu iki ülkeyi, hâlâ önemli bir piyasa olma niteliğini korumakta olan Büyük Britanya ile Almanya ve Japonya yakından izler

Sorunlar


Az gelişmiş ülkeler arasında, Hindistan her türlü yeniliğe ve ilerlemeye kapalı, eski bir uygarlığın, uyum yeteneğinden yoksun sosyo-ekonomik yapılarıyla hareketli bir dünyaya girmek gibi çok özel bir sorunla karşı karşıyadır. İngiliz sömürgeciliği, brahmanların kültür tekeline son vererek modern bir aydınlar katmanının doğmasına yol açmıştır. Ancak kültür ve üretim donanımında ekonomiden götürdüklerini karşılayacak biçimde bir modernleşme getirmiştir Ve asıl önemlisi, sömürgecilik Hindistan'a çok korkunç bir armağan bıraktı: ölüm oranında, doğum oranıyle aynı ölçüde olmayan bir düşüş. Günümüzde Hindistan’ın, belki XVIII. yy. Avrupası'nınkiyle karşılaştırılabilir olan yoksulluğu, nüfusun, aynı oranda bir ekonomik gelişmeyle birlikte gitmeyen artışından kaynaklanmaktadır. Bu yoksulluk çeşitli rakamlarla belirtilebilir.

Örneğin GSMH’nın düşüklüğü (kişi başına yılda yaklaşık 350 dolar), açlık (bir hintli günde ortalama 2 000 kalorilik besin maddesi tüketmektedir), sağlık personelinin yetersizliği (3 400 kişiye Batı'da yetişmiş 1 hekim ve 1 350 kişiye ülke içinde yetişmiş 1 pratisyen hekim düşer) ile ilgili rakamlar. Kültürel (okuma yazma bilmezlik) ve ekonomik türden çeşitli ölçütler de bu yoksulluğa tanıklık eder. Bağımsızlıktan bu yana uygulanan beşer yıllık planlar, tartışılmaz bir ilerleme olanağı sağlamıştır. Bu planlar, özellikle, ülkenin tahıl konusunda kendi kendine yeter duruma gelmesini olanaklı kılmış, ama varlıklı sınıfla varlıksızlar arasındaki aykırılığı da kesinleştirmiştir. Sanayileşme, işsizler kitlesine iş sağlamayı başaramamıştır. Ulaşım, hissedilir bir kötüleşme gösteren demiryollarıyla, modern bir ekonominin işleyişi için yetersiz kalmıştır. Modern bir kesim ile tefeci bir kesim arasında bölüşülen kredi, büyük bölümüyle gelişme için yetersizdir. Rüşvet ve suiistimal, ülke ekonomisini kemiren yayılıcı bir kangren gibidir. Onlarca yıldan beri gerçekleştirilen iktisadi ilerlemelerin, halkın yaşam düzeyini iyi kötü korumaktan başka bir şey yapmamış olduğu, nüfus artışının dizginlenemediği sürece, maddi yaşam koşullarında hiçbir temelli iyileşme gerçekleştirmeyeceği söylenebilir.

Besin maddeleri üretimindeki artışa karşın dış ticaret açığı, Hindistan’ın donatım, silah ve etrol gereksinimi nedeniyle gittikçe büyümektedir. Bir milyonu aşkın kişiden oluşan bir ordu, bütçenin % 22'sini ve GSMH'nın % 4’ünü tüketmektedir. Bununla birlikte, döviz rezervleri oldukça önemli ve ödenecek dış borç faizleri görece hafiftir. Ancak dış yardım vazgeçilmez bir gereksinim olarak kalmaktadır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 16:34
SİLENTİUM EST AURUM