Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Ağustos 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Dış siyaset.


Hindistan, bağımsızlığından vazgeçmeden büyük devletlerle anlaşmalar yaparak bağlantısız ülke statüsünü bozmamaya çalıştı. SSCB'yle imzalanan bir bilimsel işbirliği antlaşması (şubat 1968), 9 ağustos t971'de Yeni Delhi'de bir barış ve saldırmazlık antlaşmasının imzalanmasıyla pekiştirildi. Çin-hint ilişkilerinde gerginlik devam ediyordu: Çin hükümetinin, bazı maocu (naksalitler) ve özerklikçi (mizo ya da naga isyancıları) hareketleri teşvik ettiğinden kuşkulanıldı; buna karşın kasım 1972'de hint hükümeti, Çin' in Tibet üzerindeki egemenliğini tanıdı.
Ad:  indiya7.jpg
Gösterim: 529
Boyut:  62.3 KB

Mart 1971’de Doğu Pakistan, Bangladeş adıyla bağımsızlığını ilan etti ve Hindistan parlamentosu'nun iki meclisi, bildiriler yayımlayarak bu yeni devleti desteklediklerini açıkladılar. Hindistan, bengalli mültecilere kapılarını açtı, ordusunu seferber etti ve hava sahasını Pakistan uçaklarına kapattı. 3 aralıkta Pakistan, Hindistan’a savaş açtı. 6 aralıkta Hindistan Bangladeş Cumhuriyeti’ni tanıdı. Savaş, ayın 16’sında pakistanlı general Niyazi’nin teslim olmasıyla sona erdi. 10 milyon bengalli mülteci, sonraki üç ay içinde yurtlarına döndüler Hindistan, olanakları bakımından Asya kıtasının en büyük gücü haline geldi: Bangladeş ile iktisadi bir antlaşma (ocak 1972) ve bir barış antlaşması (mart 1972) imzaladı. Ayrıca indira Gandhi’nin Simla'da Pakistan devlet başkanı Ali Bhutto ile görüşmesi (haziran 1972) Hindistan-Pakistan ihtilafının sona ermesini sağladı. Nisan 1974'te, Yeni Delhi’de yapılan iki anlaşma uyarınca bu iki ülke, yeniden normal ilişkiler (ilişkiler 1971’de kesilmişti) kurmayı kararlaştırdılar. Mayıs 1974'te Hindistan ilk yeraltı atom bombasını patlattı. Sıkkım, eylül 1974’te Hint Birliği'ne bağlı bir eyalet, nisan 1975'te de birliğin 22. eyaleti oldu. 1974 aralığının sonunda Yeni Delhi’de imzalanan Hindistan-Portekiz uzlaşma antlaşması'yla Hindistan'ın Goa, Daman ve Diu üzerindeki egemenliği tanındı ve Portekiz ile Hindistan arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması sağlandı.

Hindistan, askeri ve sıyası güç olarak eski dostu SSCB’nin yerini alan Rusya ile ilişkilerini canlandırmaya özen gösterdi. Bu ilişkiler SSCB'nin dağılma sürecine girmesi üzerine 1989'dan itibaren durgunlaşmış». 27 şubat 1993'te Hindistan’ı ziyaret eden Rusya cumhurbaşkanı Bo- ris Yeltsin ile başbakan Narasimha Rao arasında bu amaçla görüşmeler yapıldı.

ASKERİ TARİH


Hint Cumhuriyeti silahlı kuvvetleri'nin tarihi, Dupleix’in 1730’da topladığı ve daha sonraları İngiliz Hindistan şirketi’ nin doğrudan hizmetine giren sipahi birliklerine kadar uzanır. 1857’deki sipahi ayaklanmasını bu birlikler (190 000 kişi) başlattı. Bunun üzerine, artık india Ol fice'e bağlı olan yeni bir ordu kuruldu. XIX. yy.'da bu ordu, beş kolorduya bölünmüş 220 000 kişiyle (73 000’i avrupa lı) bunlara eklenen yerli prenslere bağlı yaklaşık 400 000 kişiden oluşuyordu. Birinci Dünya savaşı sırasında, Fransa ve Ortadoğu’da savaşmak üzere Hindistan’da 770 000 kişi askere alındı (100 bini öldü); Hindistan savaş boyunca Fransa’da 2, Ortadoğu'da da 8 tümen bulundurdu. 1919’dan sonra büyük ölçüde değişikliğe uğratılan hint ordusunun 1939’daki gücü şöyleydi: düzenli ordu’nun (193 000 kişi) piyade sınıfında her 3 nıntli tabur için bir avrupalı tabur bulunuyordu ve düzenli ordu 4 piyade tümeni, 5 süvari tugayı ve 6 uçak filosundan kurulu bir savaş gücü oluşturuyordu; yedek ordu, yılda 64-80 saat arasında hizmet gören avrupalı gönüllülere (35 bin kişi) dayanıyordu; hint milisi, yılda 38 gün hizmet görüyordu (20 000 kişi); prenslerin orduları ve askeri polisi, hükümdarlar tarafından toplanıyor ve ingilizler’in denetimine bırakılıyordu. Bu çeşitli kuruluşlardan oluşan birlikler, ikinci Dünya savaşı’nda tüm cephelerde savaştı. imparatorluğun iki dominyona ayrılması (1947), silahlı kuvvetlerin bölünmesine yol açtı; bu kuvvetlerin üçte biri Pakistan’a (müslüman birlikler), üçte ikisi de Hindistan'a verilmişti.

Hindistan, Çin (1962) ve Pakistan (1965-1971) ile çıkan çatışmalardan sonra silahlı kuvvetlerini büyük ölçüde geliştirmek zorunda kaldı; aynı zamanda nükleer silah yapımına girişti (ilk hint atom bombası 16 mayıs 1974'te patlatıldı). 1981 savunma bütçesi, GSMH’nın yaklaşık yüzde 3,3'ü oranındaydı. Bu bütçe, gönüllülük esasına dayalı, İngiliz modeline göre örgütlenmiş, ama Hindistan’ın gün geçtikçe artan bir hızla kendi silah sanayisini geliştirmesine karşın hâlâ çoğu eski sovyet malzemesiyle donatılan önemli bir askeri kuvvet bulundurulmasına olanak vermektedir.
  • Kara kuvvetleri (t 100 000 kişi) 1989- 1990'da 2’si zırhlı 31 tümen, 5'i zırhlı ve 1 ’i paraşütçü 30 tugaydan oluşmaktadır. Bu birlikler, en eskileri rus T54/55 tipi olan 3 100 tankla donatılmıştır; bunlar yavaş yavaş İngiliz Vickers tankının kopyası olan hint yapımı Vicayanta tankıyla değiştirilmektedir.
  • Hava kuvvetlerinde (110 000 kişi), otuz filoya dağıtılmış 620 savaş uçağı görev yapmaktadır. Uçaklar rus (MİG 23). fransız (Mirage), amerikan (Hunter) ve İngiliz (Canberra) malıdır.
  • Deniz kuvvetleri (55 000 kişi), 2 uçak gemisi, bazıları hint yapımı 21 firkateyn, 5 destroyer ve 17 denizaltıdan oluşmaktadır; 35 uçaklık (İngiliz Sea Hawk ve fransız Alize) bir hava-deniz kuvvetine sahiptir.

KURUMLAR


Hindistan ya da Hint Birliği, anglosakson tipi parlamenter bir rejimle yönetilen federal bir devlettir. Yasama yetkisi iki meclise verilmiştir: doğrudan genel oyla ve tek turlu çoğunluk sistemine göre seçilen Halk meclisi (Lok Sabha), ve eyalet yasama meclislerince altı yıl için seçilen ve üçte biri iki yılda bir yenilenen Eyaletler konseyi (Racya Sabha).
Yürütme yetkisi, eyalet meclisleri ve Federal parlamento tarafından beş yıl için seçilen cumhurbaşkanı ile başkan yardımcısı, bir de cumhurbaşkanı tarafından seçilen ama aslında çoğunluk partisinin lideri olan ve iktidarı fiilen elinde bulunduran başbakandadır; başbakan ve Bakanlar kurulu Parlamento'ya karşı sorumludur.
Bir yüksek mahkeme, yasaların anayasaya uygunluğunu denetler. Eyaletlerin örgütlenmesi de parlamenter yapıdadır (bir vali, bir kabine, bir parlamento).

AİLLER


Hindistan’daki diller dört büyük aileye ayrılır: hint-ari, dravid, çin-tibet ve güney asya. Hint-ari dillerini nüfusun °/o 73,3'ü konuşur; dravid dillerini konuşanlar (başlıcaları, tamul, malayalam, kannara, telugu) nüfusun % 24,47'sini oluştururken, güney asya öbeği (munda dilleri), % 1,5 ve çin-tibet öbeği % 0,73 oranındadır. Böylece, 1 652 anadili ve çeşitli düzeylerde 67 öğretim dili saptanmıştır (1961 ve 1971 sayımları).

Hint-Türk imparatorluğu dönemi, hem kimi bölgesel dillerin edebiyat dilleri düzeyine gelmesini, hem de ortak bir büyük dilin, hindustani ya da hindi'nin oluşumunu kolaylaştırdı. XIII. yy.'dan başlayarak hint-ari ailesinin coğrafi alanı içinde önce sözlü, sonra da yazılı büyük bir edebiyat gelişti. Böylelikle bengali, maithili, avadhi, braj, racastani, marathi, birer edebiyat dili düzeyine geldi. Hindi, en parlak dönemini XVIII. yy'da Delhi ve Luknov'da yaşayan, fars esinli bir edebiyatı dile getirir ve urdu, kimi zaman da "rekhta” (karışık) adını alır. Arap harfleriyle yazılır.

Daha XIX. yy.’ın başında, İngiliz yönetimi köklü bir biçimde Bengal’e yerleşti, ingilizler’in, hindistan edebiyatlarıyla ilişkisi önce bengali, sanskritçe ve hindustani aracılığıyla oldu. Arapça-farsça sözcükler içermeyen metinleri hindustaninin dilsel yapısını bozmadan devanagari harfleriyle yazma düşüncesini ilk ortaya atanlar da Ingilizler olsa gerektir. Bu hindustani ya da urdu dilinde yazılmış metinlerin karşılaştırılması aynı dilin söz konusu olduğunu kanıtlar.
Hindu ve müslüman topluluklar arasındaki çekişmeler bu dönemde yoğunlaştı: dil ve yazı bu çekişmenin bir simgesi oldu. Hindular, öncelikli olarak devanagari alfabesini kullanmak ve arapça-farsça sözcükleri sanskritçeden aktarmalarla değiştirmek istediler. 1850'den sonra düzyazı, kimi kez “hindi” terimiyle belirtilen ve eskiyi canlandırmak amacı güden ulusçu eğilimlere bağlanan kimi hindu yazarların yetenek ve inancıyla desteklenen bu dille gelişti.

28 Aralık 1885’te Ulusal Hint kongre


sinin kurulmasının ardından, çoğunluğun anlayabileceği ulusal bir dil bulmak sözkonusu oldu. Kongre partisi’nin neredeyse tüm önderleri bu dilin hindustani ya da hindi, bir başka deyişle "Hindistan'ın kuzeyinde hem Hindular'ın, hem de müslümanların konuştuğu ve ayrımsız bir biçimde devanagari ya da arap-fars harfleriyle yazılabilen dil” (M. K. Gandhi) olmasında uzlaştılar. Buna pra- car hindi movement (Hindiyi yayma hareketi) denir; bu harekete göre, İngilizce bir süre için yükseköğretim dili olarak kalırken, hindi, ilk ve orta okullarda eğitim dili olan bölgesel dillere dokunmadan ortak dil durumuna gelmelidir.
1950'de onaylanan Anayasa’nin 343 maddesi, “Hint Birliği'nin resmi dilinin, devanagariyle yazılan hindi olacağını' belirtir. VIII. Ek, 14 resmi dili şöyle sıralar: assam dili, bengali, gucarati, hindi, kannara, keşmiri, malayalam, marathi, oriya, pencabi, sanskritçe, tamul, telugu, urdu. Daha sonra bu listeye sindhı de eklendi. Hindiyi resmi dil yapmada gösterilen aşırı çaba. Güney Eyaletlerinde ve Bengal’de kimi direnişlere yol açtı. Ayrıca, 1958’de resmi dilden sorumlu bir Parlamento komitesi, yasaların uygulanmasında aşırı bir esneklik gösterdi ve hindinin yanı sıra, İngilizcenin de, 1965'e değin resmi dil olarak sürdürülmesini önerdi.

Günümüzde, yönetimde ikidillilik resmi nitelik kazanmıştır. Altı eyalette (Uttar Pradeş, Madhya Pradeş, Haryana, Hi- maçal Pradeş, Bihar, Racastan) ve bir bölgede (Delhi) resmi dil, hindidir. Ortaöğretimde üçdilli bir çözüm benimsenmiştir: bölgesel dil, hindi ya da hindiyi kullananan eyaletlerdeki bir başka hint dili ve İngilizce ya da başka avrupa dili. Resmi kuruluşlar dilleri standartlaştırmak ve düzenlemekle yükümlüdür. Hindinin sanskritçeleştirilmesi ve İngilizceden kalkılarak yeni sözcük ve öyküntülerin oluşturulması, günlük dilin çok uzağında, uzun sözcüklerle, zor söyleyişlerle dolu ve hintçe olmayan bir bağlama gönderme yapan bir dil ortaya çıkarmaktadır. Bu iki olgu, düşünsel gelişimi engelleyen bir ikidillilik durumuna yol açmaktadır.

Düzenleyicilerin kararlarına pek boyun eğmeyen bölgesel diller (bölgesel hindi de içinde olmak üzere) daha uyumlu bir biçimde gelişmektedir. Basın ve radyo, modern günlük bir terminolojinin yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Hindi her yerde yayılım göstermekteyse de (Güney Eyaletleri'nde bile) İngilizcenin gerilediği söylenemez. Hatta ayrıcalıklı bir dil, seçkinlerin dili, yabancılarla ilişkiyi sağlayan ve en iyi mesleklerin elde edilmesinde yardımcı olan bir dil olarak kalmaktadır.

Yaşam biçiminin batılılaştığı kentlerde, İngilizce sözcük dağarcığı, maddi, toplumsal ve ruhsal bağlamın daha çok batı nitelikli olduğu tüm durumlarda sıkça kullanılmaktadır. Bir dilden ötekine, kimi kez iki ayrı kod karıştırılarak geçilir. Hindi yazarların çoğu İngilizce ve kimi kez de öteki batı dillerini bilmekte ve kendi anadillerinde yazdıklarında bile düşünce ve anlatım biçimleri bunlardan etkilenmektedir. Bu iç dinamik nedeniyle, hindistan dilleri, günümüzde sözlüksel ve hatta sözdizimsel dönüşüm içindedir.

MATEMATİK


İ.Ö. 800’den, İ.S. 200’e dek uzanan dönemin geometrisi iyi bilinmektedir. Şulvasutra'ların (“Kirişler üstüne özdeyişler”) kimi bölümleri, kare, daire ya da yarıdaire gibi uyulması zorunlu biçimleri ve aynı alanı olması gereken sunakların yapımını düzenler Bu yapıtta, Pythagoras teoremi, alan ve hacim konusunda deneysel kurallar, daireyi kareleştirme problemlerinden doğan DirKaç yaklaştırım gibi geometrik sonuçlar üstüne önermeler yer alır. Klasik dönem (200-1200) matematiğinde, Heron formülü ve Ptolemaios teoremi gibi İskenderiyeli Yunanlılar'ın elde ettiği geometrik sonuçlar yeniden ele alındı; trigonometriye, ilk sinüs tablosu, farklı bir birim sistemiyle Ptolemaios kirişlerinin yeni bir hesabı gibi yenilikler getirildi. Yapıtlar özellikle gökbilim kitaplarıdır ve elde edilen önemli sonuçlar işlenmemiş olsa bile, aritmetik ve oebir alanında zengin bir etkinliğe tanıklık eder (matematiğe, hint dilinde ganita denir: hesap bilimi). Aritmetikte, eski dönemde de kullanılan brahmi sayılama simgeleri ve ondalık sistemin konum gösterimi kesin olarak benimsendi; bu sistemi Batı uygarlığı'na Araplar yaydı. Aritmetik işlemleri Batı dünyası’nın işlemlerine benziyor, hesaplarda oransal, oran dışı ve negatif sayılardan yararlanılıyordu; negatif sayıları ilk kez 628’e doğru Brahmagupta borçları göstermek için kullandı ve negatif sayılar pozitif bir sayının ikinci kare kökü olarak kabul edildi; dolayısıyla, px2 + qx + r = 0 genel denkleminin (p,q ve r pozitif ya da negatif olabilir) çözümleri biçiminde cebire girdi.

Kimi takımyıldızların dönüşüne ilişkin kestirimlerin araştırılması, belirsiz denklemlerin çözümüne ve tam çözümlerin araştırılmasına yol açtı. Brahmagupta, daha önce Aryabhata'nın hazırladığı sürekli kesirler yöntemiyle, ax + by = c denkleminin genel çözümünü verdi, cy2 = ax2 + b ikilenik denkleminin çözümünde temel tip olan y2 = ax2 + 1 denkleminin önemi kabul edildi. Birkaç sakınıma rağmen sayıların yapısı konusunda mantıksal zorluklar ortadan kalkmamıştı, ama, problemlerle çözümlerinin gösteriminde, bunların ticarete ve gökbilime uygulanmasında, cebirsel bir simgecilik egemendi. Hint matematiğinin önde gelen adları 476’da doğan Aryabhata, 598'e doğru doğan Brahmagupta, Lalla (VIII. yy.), Mahavira (IX. yy.), Muncala (X. yy.), Şripati (XI. yy.) ve 1114’te (ya da 1115) doğan Bhaskara’dır.
Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 16:37
SİLENTİUM EST AURUM