Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Ağustos 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ARKEOLOJİ VE SANAT


tarihöncesi ve ön tarih


Endonezya'da insan etkinliğinin ilk izleri Alt yontmâtaş çağına kadar uzanır (Pacitan kültürü). Avustraloidler'in ve Eski Me- lanezyalılar'ın gelmesiyle belirlenen Ortataş çağında ilk kaya resimleri görülür (Sulavesi).
Malaya-Polinezyalı toplulukların görülmesiyle birlikte Yenitaş çağı başlar (İ.Ö. 2000 dolayları); bu çağı, bir geçiş evresi yaşanmadan megalitik ve Döng Son kültürleriyle ayırt edilen Tunç ve Demir çağının izlediği sanılır Tüm Endonezya’ya yayılan megalitik uygarlığın özelliği birbirini izleyen taraçalar halindeki piramitli tapınaklardır (Cava'da Banten, Siri); bu piramit tipine XIV.-XV. yy.'da yapılmış geç Cava tapınaklarında da rastlanır (candi Sukuh ve candi Ceta).
Ad:  Endonezya9.jpg
Gösterim: 1467
Boyut:  64.8 KB

Döng Son (Thanh Hoa siti, Vietnam) sanatı, özellikle bronz eşya üretimi bakımından özgündür: kullanımı ekim dönemine ve kuraklığa bağlı olduğu sanılan ve üzerlerindeki belli belirsiz kabartmalarda geometrik ya da figüratif bir süslemenin (savaşçılar, kuşlar, evler, gemiler, vb.) yer aldığı davullar (Sumatra, Cava). Bunlardan erkek olarak kabul edilen bazılarında, tabla üzerine tutturulmuş, yuvarlak kabartılar halinde kurbağalar vardır. Asimetrik ağızlı, zarif, güzel tören baltalarının süslemeleri davulların süslemelerini çağrıştırır (Roti ve Cava baltaları); tören kapları, dikkati çekecek bir biçimde yassıtılmıştır. İsa'dan sonraki ilk yüzyıllar, itici gücü ticaret olan hintlileştirmenin yavaş yavaş ortaya çıktığı dönemdir. Bu karanlık dönem, birkaç buddhacı gezginin (Çinli Fa Şien, V. yy.) tanıklığı ve yazıtlar (Tuk Mas, VII. yy.) aracılığıyla bilinmektedir. Hafif malzemelerin kullanıldığı mimarlıktan geriye hiçbir iz kalmamıştır. Ama Amaravati hint üslubundaki Buddha heykelleri (Leiden ve Amsterdam müzelerindeki Buddha) ve Pallava (Cibuaya Vişnusu, Cava) bu ilişkilerin göstergeleridir.

tarihsel dönem


Bu dönem, dağlık kesimdeki kralların hanedanı Şailendra tarafından geliştirilen orta cava sanatı denen sanatla (yaklş. VIII. yy. ortası-X. yy.) başlar. Dayanıklı malzemeyle yapıldığı için korunmuş olan en eski tapınaklar (candi), Orta Cava'nın kuzeyindeki yanardağların yamaçlarında (Dieng yaylası, Gedong Sanga öbeği) yapılmıştır. Bu yapılar, mimari özellikleri bakımından, esinlendikleri hint örneklerini andırır: silmelenmiş etek duvarı üzerine oturtulmuş kare planlı bir cella, küçültülmüş yapılarla süslü piramit biçimli bir çatıyla örtülüdür.

Ama tapınakların en önemlileri Güney’ deki ovalarda bulunur. Kedu ovasındaki ilk tapınak öbeği, Vacrayana (elmas yolu) buddha kültünü yansıtır; Barabudur, Pavon ve Mendut candilerinden oluşur (IX. yy.). Barabudur candisi, bir yapı topluluğunun parçası olarak tasarlanmış bir mandala'yı (derin düşünme şeması) temsil eder; bu topluluk,duvarları, kinnara’ların (yarı insan, yarı kuş yaratıklar) koruduğu tanrısal ağaçlarla süslenmiş küçük Pavon candisini ve cellasında üç heykel (tarihi Buddha ve çevresinde yer alan Bodhisattva Avalokiteşvara ve Vacrapani) bulunan Mendut candisini kapsar.

Prambanan ovasında daha fazla esere sahip olan ikinci öbek, her biri özgün planlı Kalasan, Sari, Plaosan, Sevu (çok harap olmuş başka bir mandala, ama' planı zemin üzerindedir) candileri gibi buddhacılığın önemli yapıtlarından oluşur. Lara Conggrang şivatapınağı (IX. yy., sonu-X. yy. başı), üç hindu tanrısına (Brahma, Şiva ve Vişnu) adanan üç ana tapınağı ve ikinci dereceden beş tapınağı içine alan üç çevre duvarından oluşmuştur; dış bölümde dört sıra halinde yerleştirilmiş 224 minyatür tapınak, bu tapınağı Sevu candisinin mandala'sıyla karşılaştırma olanağını sağlar. Dindışı mimarinin tek örneği olan Ratu Baka kratonu, yakınlardaki bir tepenin yamaçlarında yapılmıştır. Birkaç taş bölüm (kapılar, merdivenler, etek duvarları) dışında, hafif malzemeden yapılmış bu binaların varlığını ortaya koyan hiçbir şey kalmamıştır.

Gupta ve pala hint modellerine göre yapılan heykelcilik, plastik değeri büyük yapıtlar ortaya koymuştur (Mendut ve Lara Conggrang candilerindeki heykeller). Kabartmalar (Barabudur, Lara Conggrang) özellikle yoğun, ama son derece dengeli kompozisyonlarıyla dikkati çeker, insan figürü, yumuşak bir bütünlükle işlenmiştir; doğa duygusu ve hayvan sevgisi yine bu kompozisyonlarda belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Aynı zamanda dikkati çeken yaygın kala (alt çenesi olmayan gökyüzü canavarı) teması kapıların üstünü süsler; daha sonraki dönemde kala alt çenesi de bulunan, ayrıca pençe biçiminde iki elle donatılmış olarak canlandırılmıştır.

Bir geçiş dönemi niteliği taşıyan X.-XII. yy.Tarda yalnızca ölüler için kutsal havuzlar yapılmıştır Başlıcaları, Penanggungan dağı yamaçlarındaki Calatunda (977) ve Belahan havuzlarıdır. Doğu Cava döneminde (XIII.-XIV. yy.) anıtsal mimarlık ve heykelcilik yeniden canlanmıştır. Kutsal havuzların yapımına bir süre devam edilirken, belirgin bir değişikliğe uğramış olan tapınakların yapımına da yeniden başlanmıştır. Etek duvarının önemi artarken cella daha daraltılmış ve dışa doğru çıkıntı yapan bir kornişten sonra çatı, birbirini izleyen, seviye farkı az saraklarla süslenmiştir (Saventar, Kidal candileri). Çoğu mezar özelliği taşıyan tapınaklar arasında, Singasari, Cavi, Cabung, Suranovo, Kedaton, Cago candileri dikkati çeker. En önemli tapınak sitesi Panata- ran’dakidir (XIV. yy.). Bu site, kabartma larla süslü (ilk sırada Ramayana, İkincisinde Krişnayana, en yukarıda aslanlar) üç taraça üzerine oturtulmuş bir ana tapına ğı ve oldukça iyi korunmuş çeşitli ek ya pıları kapsar; bunlardan biri olan naga tapınağının cellası, ayakta duran insan hey kelleri tarafından taşınan yılanlarla çevri lidir; daha klasik olan tapınak ise 1369 tarihlidir.

Yüksekkabartma alanında, tantracı nıtetikteki Bara Ganeşa’sı (kafatası süslemesi) ve iki büyük Singasari dvarapala’ sı kuşkusuz en gözalıcı örneklerdir. Çok değerli öteki yapıtlar: Singasari candi'sin- deki heykeller ve Pracna-paramita (Leiden müzesi) ya da Sumbercati candi'sindeki Vişnu'dur (Cakarta müzesi). Kabartma sanatı da gelişmiştir. Anıtlar, çok oymalı, ama hâlâ canlılıklarını koruyan bir süsleme friziyle bezenmiştir. Resimlendirilmiş temalar, ülkeye uyarlanmış hint Ramayana'sı ve Arcunavivaha gibi Cava efsaneleridir (Panataran, Cago, Cavi candileri).
XV. yy.'dan başlayarak hindulaşmış uygarlık, yerini islamiyete bıraktı. Hintliler gibi müslümanlar da, Endonezya'ya ticaret yapmak amacıyla geldiler ve barışçı yoldan kendilerini kabul ettirdiler. Eski tarihlere uzanan müslüman yerleşmesinden geriye mezar taşları (Guimet müzesi), minareler (Cava'da kudus) ve kraton’lar (Cogcakarta) kaldı.

Gittikçe animizmle kaynaşan hinduculuk Bali’ye kaydı; birçok değişikliğe uğramasına rağmen bugün de varlığını sürdürmektedir. Bali'deki birçok tapınaktan (her köyde en azından üç tane), Gunung Agung kıyısındaki Besakih yapı topluluğunu belirtmek gerekir. Mimaride, taşın yerini alan, ayaklar üzerine oturtulmuş ahşap hafif yapılara geçilmiştir; tapınaklar (meru), üst üste birçok çatıyla örtülüdür (Şiva için on bir, Brahma ya da Vişnu için dokuz), içinde bulundukları çevre duvarının dışında bu tapınakların eklentileri ve .barok üslubunu andıran oyumlu süslemek taş kürsü vardır; şenlikler sırasında tanrıların bu kürsüye ineceğine inanılırdı. Büyük heykelciliğin yerini artık zanaatçılık almıştır. Özellikle çokrenkli güzel ahşap parçalar, resimler, vayang kahramanları (vayang purva ya da vayang kulit, gölge tiyatrosu ve vayang gölek, ahşap kukla tiyatrosu), daha çok kriss üretiminde uzmanlaşmış kuyumculuk ve batik, sanatsal üretimin belirgin nitelikleridir.

Endonezya dili


ya da bahasa indonesia, 28 ekim 1928!de Cakarta’da yapılan ikinci milliyetçi gençlik kongresiyle resmi dil olarak kabul edilen modern malaycanın evrimleşmiş biçimidir. Bir yandan kültürel saygınlığı bulunan, öte yandan da gelecekteki EndonezyalIların yarısından fazlasının anadili olan cava dili karşısında malaycanın seçilmesi, bu dilin uzun süredir takımadaların lingua franca'sı olmasıyla açıklanır. VIII. yy.'dan başlayarak Srivicaya krallığı'nın ve Malakka boğazının dili olan malayca, müslümanlığın ve müslümanların yaptığı ticaretin gelişmesiyle kıyı bölgelerine yayılır. XVI. yy.'da Molük adalarına değin uzanan bir alanda konu şulur: Macellan’ın seferine katılan Pigafetta endonezya dilinin oralarda konuşulduğunu belirtir; Francisco de Jaso Molük adalarındaki vaazlarında bu dili kullanır. Ardından, farklı çin lehçeleri konuşan denizaşırı çin topluluklarınca ve ticaret, yönetim dili olarak HollandalIlar da bu dili kullanır, incil'i (1731) ve Kutsal Kitap'ı (1733) bu dile çevirirler. Öte yandan, malaycanın seçimi, cava dilini yabancı dil olarak gören ve öteki azınlık dillerini konuşanlardan (Cava’da madura ve sunda dilleri) gelebilecek bir direnişi de önlüyordu. Cava dilinin, malaycanın görece yalınlığı karşısındaki dilbilgisel ve sözcüksel karmaşıklığını da belirtmek gerekir.
Bununla birlikte, 1930’da, endonezyalı milliyetçiler henüz hollandaca konuşuyordu. 1933'te kurulan Poecangga Baroe dergisi çevresinde birleşen genç yazarlar, malaycayı bir kültür dili durumuna getirmek için geliştirmeye uğraştılar: denemeler, romanlar ve şiirler yayımladılar; dilbilgisi, yazım ve terminoloji konusunda çalışmalara giriştiler.

1938'de Endonezya dil kongresi, bu dili kurallara bağlamak ve öğretmek amacıyla bir araştırma enstitüsüyle bir fakülte kurulmasını önerdi. Japon istilasıyla önemli bir dönem aşıldı. Halkın kendi saflarında yer almasını sağlamak isteyen Japonlar, hollanda dilinin kullanılmasını yasakladılar ve endonezya dilini tüm takımadalara soktular. 1942’de bir dil komisyonu kurdular- Japonlar bölgeden ayrıldığında bu komisyon 7 000 terim yaratmış bulunuyordu. Endonezya dili, 1945 Anayasası’nın 36. maddesiyle resmi dil ilan edildi. Yeni bir komisyon, 1947’de 5 000 yeni teknik terim üretti. 1950'den 1966'ya değin, Ulusal dil enstitüsü 300 000'den fazla yeni sözcük yarattı ve bilimsel alanda kullanılan yeni terimlere ilişkin 29 sözlük yayımladı.

Endonezya dilinin
temel sözcük dağarcığı malaycadandır, ama gelişimi boyunca, cava dilinden ve öteki endonezya dillerinden, sanskritçeden (300 gündelik sözcük), arapçadan (yine 300 sözcük), çinceden, hollandacadan ve günümüzde de amerikan İngilizcesinden çok sayıda sözcük alınmıştır. Çok sayıda eşil sözcük bulunması bu olgudan kaynaklanır: böl geye, dine, toplumsal çevreye göre aynı kavramı anlatmak için birçok sözcüğe başvurabilir. Ayrıca, kısaltmaların ve yalnızca sözcüklerin başhartlerinden oluşan adların hızla çoğaldığını belirtmek gerekir: örneğin, Sukarno'nun bulduğu bir parola olan berdikari (tek başına başarmak), 4 sözcükten, berdiri dıatas kakai send/ri’den (tek başına ayaklarının üstünde durabilmek) yola çıkılarak oluşturulmuştur. Çoğu kez, hollandaca ya da amerikan İngilizcesi kaynaklı cümle kuruluşlardan etkilenen sözdizimi de, bu dilin gelişim içinde olduğu izlenimini uyandırmaktadır.

Endonezya dilini, günümüzde, çoğu kez ikinci dil olarak, 80 milyondan fazla kişi konuşmaktadır. Bu dil, orta ve yükseköğretim dilidir. Basın ve radyo-televizyonla da yayılan endonezya dili, yavaş yavaş kırsal kesime girmekte ve kendi bölgesel dillerini kullanmaktan kaçınan gençlerce giderek benimsenmektedir. Dün olduğu gibi bugün de ulusal birliği sağlayan güçlü bir araç niteliği taşımaktadır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM