Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Eylül 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM

EDEBİYAT

Ad:  brezilya1.jpg
Gösterim: 1128
Boyut:  64.8 KB

Brezilya kıyılarına yanaşan ilk Avrupa donanmasında görevli portekizlı yazar Pero Vaz de Caminha’nın, Brezilya'nın keşfedildiğim krala bildiren mektubu (1500), Brezilya edebiyatının başlangıcı sayılabilir. Gerçekten de bu mektup, anayurdun dilini ve kültür kalıplarını Brezilya’ ya yerleştirdi. Tam anlamıyla özerk bir edebiyat, ancak XX. yy.’da çağdaşçılık akımıyla gelişti.

Sömürgeleşme döneminin başlangıcında, metinlerin çoğu, pratik bir yarar sağlama amacıyla yazıldı. Bu ilk metinler, ya yerlileri hıristiyanlaştırmaya çalışan Cizvit misyonerler, ya da daha çok ülkenin ekonomik zenginliklerinden yararlanmayı amaçlayan kâşifler ve gezginler tarafından kaleme alındı. Bunlar, genellikle be- timleyıcı ve eskiye özenen bir üslupla yazılmıştı. İlk özgün yapıtlar, XVII. yy. da barok şair Gregörıo de Matos Guerra tarafından verildi. Sonraki yüzyılda, barok dönemin son başarıları sayılabilecek akademilerin kurulmasıyla özgün yapıtlar çoğaldı. Yine bu dönemde, yemklasik ve yunan sanatının etkisini Brezilya’ya uyarlayan arkadhıacılık (Tıradentes’ın önderlik ettiği başarısız bir bağımsızlık mücadelesiyle ilişkili olarak) ”natıvısmo”nun oluşmasına ortam hazı.iadı. Ayrıca, Tomâs Antönıo Gonzaga ve Clâudıo Manuel da Costa'nın lirizmim, Basılıo da Gama ve Durâo’nun, temalarını kızılderıli kültüründen alarak günün beğenisine uyarladıkları destansı yapıtlarını anmak gerekir. Brezilya’da o dönemin edebiyat beğenisini, Pombal markisinin Portekiz’de gerçekleştirdiği reform ve fransız ansıklope- dıcılığı belirliyordu.

Kültürel özerklik mücadelesi, siyasal bağımsızlığa kavuşmanın sağladığı olanaklarla 1830’dan yaklaşık 1870'e değin süren romantik dönemde gelişti: Ama, bu özerkleşme süreci çelişkilerle doluydu. Şair Gonçalves Dias, indianismo okulunun kurucusu olmakla birlikte, kültür açısından Portekiz modeline bağlanır. Çağdaşı Castro Alves ise. bu modeli daha az benimser. Bu iki yazardan biri Kızılderililerin, öbürü zenci kölelerin haklarını savunuyordu. Bu toplumsal taleplerin yam sıra, portekız dilbilgisinden yana olanlarla, yazımın özgürlüğünden, yam Brezilya’ ya özgü dil özelliklerinin edebiyata girmesinden yana olanlar arasındaki eleştirel ve edebi tartışmalar sürüp gitti. Jose de Alencar ve Machado de Assis gibi yazarlar, bu dönemde düzyazının gelişmesine katkıda bulundular. Hem romantizmden hem gerçekçilikten esinlenen Machado de Assis, tüm akımların üstünde, büyük bir yazar olarak ününü sürdürdü. Yine XIX. yy.’ın sonunda, bölgeci düzyazı ustaları, Aluısio de Azevedo gibi natüralist romancılar ve bu akımın şiirdeki temsilcisi olan Bilac ürün verdiler. Bilac'ın parnasyen etkisi, simgeci şair Cruz e Souza'nın kıne paralel olarak 1920’ye değin sürdü. Souza hayattayken neredeyse hiç anlaşılmayan simgecilik, daha sonra değer kazandı.

XX. yy.’ın başlarında, geçen yüzyılın belli başlı eğilimleri hâlâ sürüyordu. Daha o zamandan kimi nesir yazarları, 1922’nin çağdaşçılık akımını hazırlayan yapıtlar veriyorlardı. 1930 siyasal devri- mınden sonra, çağdaşçılık, özellikle şiirde Drummond de Andrade, M. Mendes ve J. de Lima), kendini tümüyle kabul ettirmişti. Lıns do Rego, Amado, Ramos, Verıssimo gibi yazarların toplumsal ya da bölgeci yazılarında olduğu gibi, Vieira, Pena, Cardoso, Faria gibi yazarların psikolojik romanlarında da düzyazının büyük bir gelişme göstermesi, bu dönemin ayırıcı özelliğidir. XX. yy. edebiyatında, çağ- daşçılığı yadsıyan yazarların (“1945 kuşağı”) temsil ettiği üçüncü dönemin kesin bir başlama tarihi ve belli yönelimleri yoktur.

Daha sonra, kimi eğilimler kendini kabul ettirdi; biçimsel araştırmalarda kesinlik, yazarlığın bir işçilik gibi ele alınması, laf kalabalığının bırakılması ve evrenselliğe yönelim, şiirde yazımsal ve biçimsel araştırmalarla birlikte, sosyal içeriğe önem verilmesi ve öncü deneyimlerin (somut şiir ve eylem-şiır) ağırlık kazanması. “Somutçuluk’’u savunanlara göre şiir, biçim ve tekniğe ilişkin, matematiksel bir yapıya dayanan ve beyaz kâğıdın boşluklarını değerlendiren biçimsel ve teknik bir beceriden başka bir şey değildir. Eylem-şıır (ya da praksıs-şiir) bu ilkelere karşı çıkar ve önceliği anlama verir: bu anlayışa göre, sanat iletişim kuramının ilkelerinden esinlenen bir deneyimdir. Bu kuşağın başlıca temsilcisi olarak J. C. de Melo Neto'yu gösterebiliriz. Düzyazı alanındaysa en dikkat çekici özellikler, hikâye türünün tekrar rağbet bulması, geleneksel söz dızımını parçalamak için yapılan girişimler ve romanın tür olarak yemden gözden geçirilmesidir (Guimarâes Rosa, Clarıce Lıspector, Autran Dourado) Buna koşut olarak eleştiri de o güne kadar bir köşede kalıp unutulmuş yazarların yemden değerlendirmeye ve cordel edebiyatıyla yemden ilgilenmeye başlamıştır. Bu arada tiyatro yazarları TV’ye yönelmişler ve TV dizileri hazırlamaya koyulmuşlardır.

ARKEOLOJİ


Ülkenin bugünkü toprakları, kimileri çok geniş olan (Amazon ve Doğu bölgeleri) birçok arkeolojik bölgeye ayrılmıştır.
Alçak düzlüklerden oluşan Amazon bölgesinde, manyok ekiminin yanı sıra balıkçılık ve avcılık yapan insanlar yaşıyordu. Köyleri, genellikle küçüktü. Sosyo- polıtık birim, çoğu kez, otoritesi zayıf bir önderin yönettiği tek bir cemaatten oluşuyordu. Dokumacılığı ve sepetçiliği bildikleri gibi seramik de üreten bu kabilelerin kültürel gelişimi, ormanın nemli iklimine dayanabilecek tek ürün olan seramik sayesinde izlenebildi. Bezeklere göre dört cins seramik saptandı: tarama bezekli seramik (İ.Ö. 500 - İ S. 500); kenarı kertikli seramik (İ.S. I. yy.'dan 900’e kadar); çok renkli seramik (600-1300); kazıma tekniğiyle bezenmiş, üzerinde noktalar bulunan seramik (1000’den tarihsel döneme kadar). İlk üç cinse Marajö adasının çeşitli evrelerinde, dördüncüsüne ise Santarem yerleşmesinde rastlandı.
Doğu Brezilya bölgesinin güneyinde, İ.Ö. 8000 yıllarına doğru, taştan gereçler kullanan avcı-toplayıcılar yaşıyordu. Önceleri çok ilkel olan bu gereçler, İ.Ö. 3000 yıllarına doğru gelişti (cilalı baltalar, iki yüzlü deliciler). Bu gelişim, Rio Claro’da- ki (Sâo Paulo ili) uzun süreli evrelerde izlenebilir.

Kıyı bölgesine, özellikle de bu bölgenin güneyine, İ.Ö. 5000’e doğru balıkçı topluluklar yerleşti. Deniz kabuğu yığınlarından oluşan ve “sambaqur adı verilen sitlerinin çapları 100 m’yi, yükseklikleri ise 15 m’yi bulabilir. Sambaqui’lerde yapılan kazılardan, zengin arkeolojik buluntular elde edildi.
Brezilya’nın doğusunda, büyük bir olasılıkla avcı-toplayıcı halklar tarafından boyanmış ya da kazınmış çok sayıda mağara resmi bulundu. En ünlüleri, Minas Ge- rais ilinde, Lagoa Santa’dadır (Cerca Grande, Sumidouro, Lapa do Ballet...). Resimler, kaya yüzlerine ya da kovuk içlerine yapılmıştır. Günümüzden 12 000 yıl önce, ülkenin kuzey-doğu'sunda, Piauı ilinin güney-doğu'sundaki Sâo Raimundo Nonato bölgesinde yaşayan avcı-toplayıcılar ise Vârzea Grande üslubunda kaya resimleri yaptılar ve taştan gereçler kullandılar.

Doğuda, Bahıa kıyısının bir bölümünün dışında (Perıperı sitınde çömlekçiliğin başlaması İ.Ö. 800'e dek uzanır) çömlekçilik çağımızınilk yıllarında ortaya çıktı. Burada İ.S. 500'e doğru, beyaz üzerine siyah ve kırmızı boyalı, kazıma ve baskı tekniğiyle ya da kolombınlerle süslenmiş bir seramiğin yer aldığı tupi-guarani geleneğine rastlanır. Tupi-Guaraniler köylerde yaşıyor, ölülerini çömlek içinde gömüyorlardı. Dudaklıklar, kazıyıcılar, chopper’lar gibi taştan eşyalar da yapıyorlardı.
XVI. yy.’da, Portekizliler in gelişiyle, yerel geleneklere avrııpa seramiğinin özellikleri karıştı ve varlığını XIX. yy in başına dek sürdüren yenıbrezılya çömlekçiliği doğdu.

GÜZEL SANATLAR


Sömürge dönemi.


Sömürge dönemi sanatı, genel çizgileriyle Portekiz barok sanatına bağlanır ve gelişmesi de XVII. yy.'a, özellikle de XVIII. yy a rastlar. Aralarındaki ilişkilerin pek sıkı olmaması nedeniyle, eyaletlerin her birinde ayrı bir eğilim belirmiş, Salvador (1763 e değin başkent) gösterişe ve büyüklüğe, Recıfe süslemeciliğe, Mınas Geraıs ise klasik sadeliğe yönelmiştir.

En ünlü yapılar Recıfe’dedır: Concepciön kilisesi; altın yaldızlı capella'sıyla San Francisco kilisesi. Salvador’daki katedralin ve Karmel manastırı'nın tavan süslemeleri olağanüstü bir zenginliktedir. Rio de Janeiro’daki San Benıto manastırı’nın kiliselerini ve San Francisco kilisesi'm, Minas Gerais eyaletinde, Ouro Preto (San Francisco), Mariana ve Congonhas do Campo'dakı kiliseleri de anmak gerekir. Bu üç kilise, D’Aleijadınho adıyla bilinen, Brezilya'nın en ünlü sanatçısı melez Antönio Francisco Lısboa (1730-1814) tarafından yapılmıştır ve süslenmiştir En önemli heykelciler, pek çok değerli sanatçı yetiştiren Bahıa okuluna bağlı Valentim Usta (Valentim da Fonseca e Sılva) ve İnâcıo da Costa'dır. XVII. yy.'da Rıo'dakı San Benıto manastırı için Yara izleri taşıyan İsa adlı resmi yapan rahip Rıcardo do Pilar ve XVIII. yy. sonlarında yaşayan Manuel da Costa Ataıde gibi ilginç ressamların da sayısı az değildir.

Çağdaş dönem.


İzlenimciliğe ve Art nouveau’ya yakın ressam Eliseu d'Angelo Visconti (1866-1944) gibi sanatçılara rağmen, yeni bir atılım görebilmek için XX. yy.’ın 20’lı ya da 30’lu yıllarını beklemek gerekti. 1936'da, Le Corbusıer’nin tasarımına göre Rio’dakı Milli eğitim bakanlığı binasının yapımı, Lücio Costa’ya verildi 1939’da Costa ve Nıemeyer'ın Uluslararası New York fuarı için yaptıkları Brezilya pavyonu, tüm eleştirmenlerin övgüsünü kazandı. Bu başarı, genç mimarlara yapılan devlet yardımının artmasına yol açtı: Carlos Leâo, Ernanı de Vasconcelos, Jorğe Machado Moreıra ve Afonso Reıdy bundan yararlandılar. Rio Grande Do Sul demiryollarının yönetim binasının yapımı, bu mimarların son ikisine verildi. 1978'de yanan Rio modern sanat müzesinin yapımını da Reidy üstlenmişti (1960). Costa (planlar) ve Nıemeyer'e (ana binalar) yaptırılan cüretli Brasflia projesinin gerçekleştirilmesi de aynı döneme rastlar.

Resim alanında, 1922 modernıst devrimi, alman anlatımcılığının Brezilya’da tanınmasını sağladı Lasar Segall, "yamyamlık’’ hareketine katıldı. Cândıdo Portınarı ve Emıliano Dı Cavalcantı, Avrupa etkilerini Brezilya ulusal estetik anlayışıyla bağdaştırmayı başardılar. Alfredo Volpi (doğm. 1896) ve Cicero Dias, halk sanatı ile Samson Flexor (doğm. Romanya 1907), Frans Krajcberg (doğm Polonya 1921) ve Manabu Mabe (doğm Japonya 1924) tarafından temsil edilen soyut akım arasında köprü kurdular. İvan Serpa (doğm. 1923), toplumsal ve siyasal (Antönio Amaral, Carlos Vergara, Ser gıo Ferro) ya da dinsel (Sbâstıâo Januârıo) bir kimliğe bürünebilen, yeni bir figüratif akım başlattı. Tarsila Do Amaral'ın ”tropikalızm"ı, Waldo Mıro de Deus ve Nelson Pereıra dos Santos tarafından temsil edilen naıf akımı etkiledi.

C. Dıas, S. Flexor, A. Volpı, Antönio Bandeıra (1922-1967), Flâvıo Shıro, Artur Luis Piza (daha çok gravürcü), Sergıo de Camargo (hareketli kabartmalar yaptı) gibi çok sayıda brezilyalı sanatçı Paris'te çalıştı. 1951den başlayarak, Sâo Paulo’da ıkı yılda bir açılan sergiler ülkenin sanat yaşamında önemli bir rol oynadı.
Oswaldo Goeldı (1895-1961), gravür sanatına canlılık getirdi. 1960’tan sonra, Abramo Lıvıo ağaç-oymabasma sanatına saygınlık kazandırdı; daha sonra, Nevvton Cavalcantı, Fayga Ostrovver, Teresa Mı randa, Tomıe Ohtake ve Anna Letcyıa ûuadros gibi sanatçılarla, bu dalda yem bir atılım gerçekleştirildi.

Modern akımı başlatan Vıtor Brecheret (1894-1955), çok gelişmiş bir anıt anlayışına sahip Bruno Gıoryı (doğm 1905), Brasflia başkanlık sarayının bahçelerim süsleyen heykelleri yapan gerçeküstücü Mana Martıns (doğm. 1900), Söma Eblıng, Mana Vıeıra. Brezilya’nın en ünlü heykelcileridir. Demiri işleyen Fernando Jackson Rıbeıro ve Mârıo Cravo, ilginç ekvator bitkilerinden esinlenen Krajcberg de (ressam oiarak adı geçmişti) anılmaya değer heykelciler arasındadır
Öncü uygulamalar arasında, Roberto Leal ve Cleber Machado’nun “nesneler"!, Wanda Pımentel'ın “müdahaleler ’ı; Lıgıa Clark (doğm. 1920) ve Helıo Oıtıcıcia’nın “çevre" ve “somut deneyler'’ı sayılabilir.

MÜZİK


Brezilya’nın çok zengin halk müziğinin üç kökeni vardır: yerlilerin henüz derinlemesine araştırılmamış olan kalıtımı; 1500’lerden başlayarak Portekizliler in getirdiği Avrupa müziği; ıkı yüzyıl süren göçler sonunda zencilerin getirdiği Afrika müziği. Brezilya müziğim ritim açısından en çok Afrika müziği etkiledi Yine de, brezilyalı bestecilerin folklora bir esin kaynağı olarak yaklaşmaları, ülkeye özgü danslardan (caterete, batuque, conga, maxixe, xangö ya oa samba) ve eski Portekiz lirik şiirlerindeki koyu hüznü yansıtan şarkıların (modınhas) özgün havasından yararlanmaları için geçen yüzyılın sonucu beklemek gerekmiştir. Çünkü, cizvıtler, sömürgeleştirme döneminin başlarında, hem öğretimi sağlayan, hem de yerli yaratıcılara örneklik eden Avrupa müziğinin özünü ortaya koyan bir müzik etkinliği başlattılar.

Marcos Portugal (1762-1830), J. Mauricio Nunes Garcıa (1767-1830) ve Henrıque Alves de Mesquıta'dan (1838-1901) sonra Antonio Carlos Gomes (1836 -1896), operalarıyla (özellikle, prömiyeri 1870’te Milano la Scala’da yapılan İl Guarany) ülkesinin dışına taşan bir ün kazandı. Gomes’in operaları da, Enrıque Oswald'ınkiler (1852-1931) gibi Verdi’nın etkilerini taşır. Aynı yıllarda Leopoldo Mıguez (1850-1902) ve başka birçok opera bestecisi, Wagner’ın yöntemlerim ulusal birikime uyarlamaya çalışıyordu. Folklorcu Lucıano Gallet’ın (1891-1931) yardımlarını gören Alexandre Levy (1864 -1892), Alberto Nepomuceno (1864 -1920), Francisco Braga (1868-1945) ve Barroso Neto’nun (1881-1941) yapıtları, tümüyle ulusal bir üslup arayışının ürünleridir. Brezilyalı bestecilerin en ünlüsü olan Heitor Villa-Lobos da (1887-1959) aynı doğrultuda ürün verdi. Francisco Mıgnone (doğm. 1897), Oscar Lorenzo Fernândez (1897-1948), Brasılio İtıbere (1896-1967), Eleazar de Carvalho (doğm. 1912), Camargo Guarnierı (doğm. 1907), Radames Gnatallı (doğm. 1906) ve Luıs Cosme (doğm. 1908) gibi bestecilerin yapıtlarında —çeşitli Avrupa akımlarının ya da okullarının etkisinde— halk müziğinin en belirgin öğelerine göndermeler vardır. Buna karşılık, sonraki kuşaktan birçok besteci, halk müziği kaynağından yararlanmaktan kaçındı. Omkıton tekniğiyle yazanların çoğu, 1939’da Alman H. J. Koellreutter (doğm. 1915) tarafından kurulmuş “Müsıca Viva“mn üyesidir: Guerra Peıxe (doğm. 1914), Clâudıo Santoro (doğm. 1919), Eumce Catunda (doğm. 1915) ya da Enrıque Krıeger (doğm. 1928). Günümüzde Brezilya öncü müziğim Marlos Nobre (doğm. 1939), Carlos Roque Alsına (doğm. 1941), Jorge Antunes (doğm. 1942) ve Jose Antonio Almeida Prado (doğm. 1943) temsil etmektedir.

SİNEMA


Brezilya'da ilk aktüalite filmleri daha 1903'te çevrilmeye başlandı. Ama ulusal yapımların doğuşu ancak 1908 de gerçekleşti. Brezilya sinemasının öncüleri genellikle Avrupa kökenliydi: portekizli Antönio Leal (Patria e bandeira, 1914) ya da İtalyan Vittorio Capellaro (inocencia, 1915; O Garımpeiro. 1918). Tiyatro geleneğine bağlı ve İtalyan melodramının etkisinde olan bu sinemacılar bir çığır açtılar. 1910 larda yönetmenliğe başlayanlar arasında Luiz de Barros (Vivo o muerto, 1915) ve Jose Medina (Exemplo regenerador, 1919) saymak gerekir. 1922 den başlayarak “Avrupa" sineması, yerini Hollyvvood sinemasına bıraktı. Çok dağınık durumdaki Brezilya stüdyoları, amerikan filmlerinin akınım durdurmakta büyük güçlük çektiler. Gentil Roiz (Retribuiçâo, 1924), Alberto Traversa ve Jose medina birkaç ilginç yapıt verdiler. Ama en önemli olgu, Humberto Mauro’nun, Ca- taguases kentinde, Minas Gerais maden ocaklarında gerçekleştirdiği filmlerdi. Ma- uro burada birçok nitelikli yapıt ortaya koydu (Brasa dormida, 1927; Sangue mi- neiro, 1929). 1930 ların başlarında da kimi güçlükler içinde çalışmalarını sürdürdü: Ganga brula (1933), Favela de meus amöres (1934). Bu arada 1929'da yapılan iki filmi belirtmek gerekir. Bunlardan biri, Mario Peixoto adlı on sekiz yaşında bir gencin yönettiği Limite adlı deneysel film, öbürü Adalberto Kemeny ve Rodolfo Rex Lustig'in birlikte çektikleri, Vertov ve Ruttmann'ın çalışmalarına yakın bir belgeseldi: Sâo Paulo a sinfonia da metropole.

Sesli sinema "karnaval" filmlerinin sayısının hızla artmasını sağladı. Halktan ilgi gören bu tür, esas olarak, radyo ya da müzikhol yıldızlarının şarkılı ve danslı gösterilerini tanıtma işlevi gördü. Carmen Miranda'nın oynadığı Alo, alo Brasil (1934), daha ciddi sanatsal çabaları kesintiye uğratan bu ticari film türünün en tanınmış örneğidir. Oduvaldo Viana'nın yapmacıklı güldürüsü Bonequinha de seda (1935), bu dönemin nitelikli sinemasının son büyük yapıtı sayıldı.
1940-1950 arasında ancak birkaç ilginç film yapılabildi; Luiz de Barros'un O Cortıço (1944), Carmen Santos'un Incontidencia Miniera (1948) adlı yapıtları ve G. Vasconcelos’un Sertao (1947) ile Pedro Lima’nın Nordeste'si gibi toplumsal sorunlara yönelik kimi belgeseller. 1950 de Brezilya bankası ve Sâo Paulo eyaleti tarafından kurulan yeni bir şirket her yıl, dağıtımı Columbia firması tarafından yapı Arnaldo Jabör'un filmi lacak bir düzine kadar önemli film gerçekleştirme kararı aldı. Bu iddialı programı uygulamak için Avrupa'dan yönetmen Alberto Cavalcanti çağrıldı. Genç yönetmenleri büyük ölçüde etkileyecek olan Cavalcanti, Adolfo Celli’nin Caiçara (1950) ve Tom Payne’in Terra e sempre Terra (1951) filmlerinin yapımcılığını üstlendi. Yine Lima Barreto’nun yönettiği Brezilya westerni Haydutların kanunu’nu (O Cangaceiro) [1953] büyük başarıyla tanıttı. Çok ilgi gören bu yapıt uluslararası bir başarı kazandı. Cavalcanti, bir başka yapımevi için de Simâo o Caolho (1952) ve O Canto do mar (1953) filmlerini yönetti; sonra filmler çevirmek için Avrupa'ya döndü. 1952-1960 arasında iki yarı-belgesel yapıt (Salomoâo Scliar’ın Vento Norte, 1952; Nelson Pereira dos Santos’un Rio 40°, 1957) ve Wâlter Hugo Khouri'nin yapıtları da (Fûranho Encontro, 1958; Na Garganta do Diabo, 1960) dikkati çekti. 1958'den başlayarak amerikan sinemasının egemenliği bir ölçüde azaldı; ama Brezilyalıların ulusal bir sinema kurma yolundaki çabaları dağınık kaldı ve pek çok güçlükle karşılaştı. Bununla birlikte, 1962’de Anselmo Duarte’ nin O Pagador de promessas adlı filmi Cannes film festivali'nde büyük ödülü kazanınca gözlemcilerin dikkati yeniden Brezilya sinemasına çevrildi. Bu dönemde filmcilikte gelişimin ön belirtileri dikkati çekti. Yeni bir sinemacı kuşağı kendini kabul ettirdi. Buna uygun olarak bir “cinema növo"dan (yeni sinema) söz edilmeye başlandı. Bu genç yönetmenler, gerçekliğin gözlenmesinde daha titiz, daha güçlü olunmasını savundular. Folklorun aldatıcı çekiciliğine karşı çıkarak doğrudan doğruya çağdaş Brezilya'nın toplumsal ve ekonomik sorunlarına el attılar, yeni bir sinema dilini kabul ettirmeyi başardılar.

Anselmo Duarte (Catule tutkunları, [1964]), Roberto Farias (Assalto ao trem pagador, 1962) ve VVâlter Hugo Khouri (Noite vazia, 1964) bu akımın biraz dışında kalırken, Nelson Pereira dos Santos (Vidas secas, 1963), Glâuber Rocha (Ban ravento, 1963; Deus e o Diabo na ter ra do sol, 1964; Terra em transe, 1967; Antonio-das-Mortes O Santo Guerreiro contra o Dragâo da Maldade, 1969), Ruy Guerra (Osfuzı's, 1964); Roberto Santos (A hora e vez de Augusto Matrağa, 1966), Carlos Hugo Christensen (Crönica da Cidade amada, 1965); Paulo Câsar Saraceni (Arraial do cabo, 1964; Pörtodecaixas, 1962; Odesafio, 1966), Luis Sârgio Person (Sâo Paulo S. A. 1965), Leon Hirszman (A falecida, 1965), Carlos Diegues (Ganga Zumba, 1963; A grande cidade, 1966), Josâ ve Geraldo Santos Pereira (Grande sertâo), Joaquim Pedro de Andrade (Alegria do povo, 1963; Macunaima, 1969) ve VVâlter Lima Jr. (Menino de engenho, 1965) "cinema növa"nın en önemli temsilcileri arasındaydı.

Ancak '970’ten başlayarak, "cinema növa”, ekonomik ve siyasal nedenlerle bir bunalım dönemine girdi ve giderek etkisini yitirdi. Kimi yönetmenler Brezilya dışında çalışmayı denerken (Pereira dos Santos, Rocha, Guerra), kimileri de yeniden sıradan ürünlere yöneldiler. 1970'li yılların en iyi filmleri, Nelson Pereira dos Santos (Azyllo muito louco, 1970; Como era gostoso o meu FrancĞs, 1971; O amuleto de Ogum, 1974; Tenda dos mi Briançon dan lagres, 1977); Glâuber Rocha (Der Leogenel görünüş ne have sept cabezas, 1970; Cabezas cortadas, 1970; A ıdade da Terra, 1980) ve Ruy Guerra’nın (Sweethunters, 1969; Os deuses e os mortos, 1970; A queda, 1979 [Nelson Xavier ile birlikte] çalışmaları oldu. Ayrıca kimi yapıtlarıyla Arnaldo Jabör (Toda nuda sera castigada, 1973; Tudo bem, 1979), Joaquim Pedro de Andrade (Os inconfidentes, 1972), Julio Bressane (Matou a familia e foi ao cinema, 1970), Gustavo Dahi (Uira, 1973), Leon Hirszmann (Sao Bernardo, 1972). Andrea Faria (Prata Palomares, 1972), Carlos Diegues (Os herdeiros, 1969; Xica da Silva, 1976; Chuvas de verâo, 1979; Bye bye Brasil, 1980), Paulo Ce- sar Saraceni (A casa assassinada, 1972) ve Jorge Bodanski (İracema, 1975) de dikkat çeken yönetmenler arasındadır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM