Arama

Ertuğrul Fırkateyni - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Eylül 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN JAPONYA YOLCULUĞU

Ad:  Ertuğrul Fırkateyni5.jpg
Gösterim: 604
Boyut:  53.8 KB

I. HAZIRLIK


YOLCULUĞUN SEBEBİ
II. Abdülhamit, Japonya ile ilişkilerde somut bir gelişme sağlamak için harekete geçerek öncelikle İmparator'un gönderdiği nişana, Osmanlı Devleti'nin en büyük nişanı ile karşılık vermek istemiştir. Ancak, bunun pek fazla duyulmaması için başka bir ad altında yapılması gerekiyordu. Görünürdeki sebep de Deniz Harb Okulu öğrencilerinin, okulda teorik olarak gördükleri ve aldıkları bilgileri denizde uygulamalarıydı.

1854'ten sonra, dış ülkelerle ticari ilişkiler kurmaya başlayan Japonya, 1880 yılında İstanbul'a ticari amaçlı bir heyet göndermişti. II. Abdülhamid buna karşılık bir heyet göndermek istiyordu. Ancak Rusları da kuşkulandırmak istemiyordu. Bu sebeple gidecek olan heyete resmi bir hüviyet vermek istiyordu. Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'ya 1863 yılında Hüdavendigar Okul Gemisi'nin Trablus ve Tunus'a, 1873 yılında Muhbir-i Sürür Fırkateyni'nin Basra'ya yaptığı seyahatler göz önüne alınarak, Ertuğrul Fırkateyni'nin de okul gemisi olarak Japonya'ya gönderilmesini emretmiştir.

Abdülhamid'in tahta çıktığı günlerde, 1878 yılında, "Seiki" adlı Japon harp gemisi Avrupa gezisi sırasında iken İstanbul'a uğramıştı. Abdülhamit bu geminin kaptanı Yarbay İnoue'ye ve yine 1881'de İstanbul'a gelen Yoshida Masaharu'ya da Avrupalılar ile aralarında durum düzelince mutlaka Japonya'ya bir harp gemisi göndereceğini söylemiştir.

"Yoshida:...harp geminizin ülkemize gönderilmesini ve devletinizin dev bayrağının Doğu'da parlatılmasını istiyoruz.

Padişah: Ben de uzun zamandır bunu düşünmekte olmama rağmen biliyorsunuz son zamanlarda Avrupa ülkeleriyle meşgul olduğumdan isteğimi yerine getiremiyorum. Umarım ileride sakin günler gelirse mutlaka harp gemimizi göndermekle İmparator hazretlerinizin keyfini sorduracağım".

Ertuğrul Fırkateyni, Japonya yolunda iken, Alman İmparatoru II. Wilhelm, 2 Kasım 1889'da İstanbul'a gelmiş ve 6 Kasım'da da ülkesine dönmüştü. 8 Kasım tarihli "Times" gazetesi, bu ziyaret sonucunda Almanya ve Osmanlı Devleti arasında kesin bir anlaşma olmadığını, ancak Alman İmparatoru'nun elde ettiği maddi ve manevi semerelerin ileride Almanya'nın Osmanlı Devleti'nde etkili olacağını gösterdiğini yazıyordu.

Bu ziyaretten önce 26 Ağustos 1889'da iki ülke arasında yeniden bir ticaret anlaşması imzalanmıştı. 1890'dan itibaren Abdülhamit, Almanya ile bir uyuşma dönemine adım atmış oluyordu. Başka bir ifadeyle Almanya'yı İngiltere'ye karşı bir tedbir olarak düşünüyordu.

Alman İmparatoru'nun 1889'daki İstanbul'u ziyareti, İngiltere tarafından memnunlukla karşılanmıştır. Son yıllardaki Osmanlı-Rus yakınlaşmasına karşı dikkatli olan İngilizler, bu ziyaretten çok hoşlanmışlardı. Çünkü bu durum hem Çar'ı rahatsız edecekti, hem de Padişah Alman-Rus muhalefetinin Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığını sürdürmesi için faydalı olduğunu görecekti.

Alman İmparatoru'nun ziyaretinden sonra daha da gelişen Türk-Alman yakınlaşmasının asıl amacı İngiltere'ye yönelikti. Ancak böyle bir hareket, Türklerin Alman-İngiliz taraftarı olmasını istemeyen Rusya'yı, aksi yönde kışkırtabilirdi. Rusya tehlikesini yumuşatmaya uğraşan Padişah'ın, bu devlete, Osmanlı Devleti'nin İngiltere ile bir ittifaka girişmeyeceğini göstermesi gerekiyordu.

Ayrıca İngiltere ile Osmanlı Devleti'ni karşı karşıya getiren bir mesele daha vardı ki o da hilafet idi. 1877'de, Hindistan'da imparatorluk kuran, 1882'de Mısır'ı işgal eden, Arabistan'ı da işgal etmek isteyen İngiltere için, İslam siyaseti büyük önem taşıyordu. Sadece unvan olarak kalmış gibi görünse de Osmanlı Padişahı'nın bütün Müslümanların emiri yani halife olması İngiltere için tehlikeliydi. Bu sebeple İngilizler "Arap hilafeti" konusu üzerinde çalışmaya başlamışlardı. 19 Ekim 1876'da Londra'da yayına başlayan "Mir'at-al-Ahval" gazetesi Osmanlı hilafetini kabul etmeyen Arapların sözcüsü durumundaydı.

İngilizler bu gazeteye para yardımında bulunuyorlardı. İngiliz basınının önde gelenlerinden "Times" hilafetin Osmanlılara kanuna uygun olarak geçmediğini, zorla alındığını yazıyordu. Böylece İslam dünyasını; Türkler ile Arap¬ları bölmek istiyorlardı.

Abdülhamid de İngilizlerin bu hareketlerine karşı birtakım tedbirler düşünmüştür. Ertuğrulun resmi amacını Japonya'ya iadeyi ziyaret ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin tatbikatı olarak göstermiş, Panislamizme karşı endişeli olan Avrupalı diplomatlara ve basına bu işe karışma fırsatını vermemiştir. Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon, Hong Kong gibi Panislamizm propagandası bakımından uygun yerleri de seyahat programı içerisinde tutmuştur.

Ertuğrul’un bu seyahati hakkında çıkan yazıların büyük bir çoğunluğunda, Türk-Japon dostluğunun gelişmesini istemeyen, Rusları kışkırtmamak için "talim gemisi" ifadesinin özellikle kullanıldığı belirtiliyordu. Ancak bu görüş, 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon harbinden sonra ortaya çıkmıştır. O zamanki Rusya ise daha çok, Türk-Alman yakınlaşmasından endişeleniyordu. Türk-Japon ilişkileri Rusya için fazla bir önem taşımıyordu.

Zamanın Rus Sefiri A. I. Nelidov, Dış İşleri bakanı Giers'e gönderilen raporda şöyle diyordu:
"Bu kere gönderilecek olan Ertuğrul Fırkateyni'nin asıl amacı, Kızıldeniz ve Arabistan sularında, Osmanlı bayrağının dalgalandırılması, bir de çok sayıda Müslümanların bulunduğu Hindistan'da da aynı gösterilerin yapılması üzerindeki sultanın emelidir... Ertuğrul Fırkateyni, Hindis¬tan'ın bazı limanlarında, yerli Müslümanların (İngilizler ise onların Sultan'a olan manevi itaatlerini kırmak için durmadan çalışmaktadır) manevi güçlerini ve Sultan'a olan bağlılıklarını artırmak için duracaktır..."

Ertuğrul’un Japonya'da kaldığı sürede buradaki Ruslar, gemi mürettabatına çok iyi davranmışlardır. Kazadan sonra ise Alman kruvazörü Wolf'un olay yerine gidip kurtarma çalışmalarına girişmesi üzerine Japonya'daki Rus sefiri, Japon hükümetine, kazazedelerin Rusya aracılığıyla Türkiye'ye gönderilmesi teklifinde bulunmuştur.

Netice olarak diyebiliriz ki Ertuğrul’un Japonya'ya gönderilmesi, Rusları rahatsız etmemiştir. Öyleyse Ertuğrul’un gönderilmesinin tek amacı İngiltere'ye karşı bir tedbirdir. Bunda iki fayda vardır: Birincisi, o zamanki uluslararası ilişkilerde, İngiliz-Rus dengesinin bozulmaması; ikincisi de İngilizlerin Osmanlı Devleti aleyhindeki hilafet kampanyasına karşılık verilmesiydi

Yukarıda belirttiğimiz gibi Ertuğrul’un Japonya'ya gittiği 1889-1890 yılı Avrupa açısından dünya sömürgecilik haritasının çizildiği bir dönemdi. Almanya bu sömürgecilikten pay almak istiyordu. II.Abdülhamid, İngiltere-Rusya ilişkisine karşı denge politikası izlemeye çalışıyordu. Bu yüzden 1870'li yıllarda Avrupa'ya açılmaya çalışan Japonya ile ilişki kurmayı, bu denge politikası çerçevesinde değerlendirmiş olabilirdi.

Ertuğrul’un Japonya'ya ulaşmasının on bir ay sürmesi, bu ziyaretin amacının yalnız, Prens Komatsu'nun İstanbul ziyaretini iade etmek değil, ayrıca başka sebeplere de bağlı olduğu tartışmasına yol açmıştır. II. Abdülhamid, Ertuğrul'un seyahatiyle iadeyi ziyarette bulunduğunu belirtirken, Osmanlı sancağını, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japonya sularında sallandırarak Müslüman halkların Osmanlı Devleti'ne olan sempatisini Batı'ya göstermek istemiştir.

GEMİNİN SEÇİMİ
Bir harp gemisinin Japonya seferi için hazırlanması haberinin duyulması üzerine, bu geminin hangisi olacağı hakkında, çeşitli söylentiler ortaya atılmıştır. Mesela "Asar-ı Tevfik'"in bu sefer için hazırlandığı haberleri alınıyordu. Bu görev için bir ara "Hamidiye" ve "Avnullah"'tan da söz edilmiştir. Bu gemiler içinde "Asar-ı Tevfik", yenilik, sağlamlık ve makina kuvveti yönüyle Ertuğrul'dan üstündü. Bahriye Nazırı da bunun farkındaydı. Ancak, Paşa'nın sefere, Ertuğrul'un gitmesini zorunlu kılan endişeleri vardı: Girit ve Sisam adaları karışıktı. Arnavutluk tarafında ayaklanmalar oluyordu. Ermeniler de özellikle şark vilayetlerinde isyan çıkarıyorlardı. Kürt aşiretlerinden Hamidiye alayları teşkil edilmişti. Bu alayın zabıtan ve ümerası da kendi içlerinden seçilmişti. Yemen, Arabistan işleri de iyi değildi. Özellikle adalarda çıkabilecek bir isyan anında donanmanın harekete geçirilmesi için Bahriye nazırına tebligatta bulunulmuştu. Eldeki gemilerin durumları da pek iyi değildi.

Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa her ihtimale karşı elde birkaç işe yarar gemi bulundurmak istiyordu. Asar-ı Tevfik'i göndermemesinin sebebi de buydu.

Neticede Ertuğrul Fırkateyni'nin gönderilmesi artık kesinlik kazanıyordu. Basında da bu konuyla ilgili haberler çıkıyordu. Japonya'ya gidecek olan bir "heyet-i mahsusa"dan ve bu heyetin Ertuğrul Fırkateyni ile gideceğinden bahsediliyordu.

Bahriye Mektebi'ni bitiren öğrencilerin denizde daha iyi yetiştirilmeleri için, donanmadan uygun bir talim gemisi ile Hind-i Çin ve Japon denizlerine gönderilmek istenmesi üzerine bu iş için ahşap Ertuğrul Fırkateyni'nin elverişli olduğu ve Mart sonunda yola çıkarılmasının uygun olacağı 21 Şubat 1888 tarihli tezkere ile bildirilmiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM