Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Ekim 2006       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM

DOĞAL KAYNAKLAR.


Ekonomik önem taşıyan yeraltı kaynaklarının başında Mezar-ı Şerifin 120 km batısında, Cuzcan iline bağlı Şebergan’da ortaya çıkarılan zengin doğal gaz yatakları gelir. Hoca Gügerdak ve Yetim Dağ alanlarında depolama ve arıtım tesisleri vardır. Doğal gaz bir boru hattıyla Sovyetler Birliği’ne taşınırken, ikinci bir boru hattıyla da Mezar-ı Şerifte kurulan termik enerji santralına ve kimyasal gübre fabrikasına iletilmektedir. Bugüne değin saptanan petrol rezervleri yetersiz düzeydedir. Hindukuş Dağlannın kuzey yamaçlarında birçok kömür havzası vardır. Bağlan ilindeki Kerker ve Eşposte ile Belh ilindeki Kale-i Serkari havzaları işletilmektedir. Kâbil’in 96 km kuzeybatısındaki Hacıgak’ta yüzde 62-63 oranında demir içeren 2 milyar tonluk yüksek vasıflı bir demir rezervi saptanmıştır. Kunduz yakınlarında bakır, kurşun ve çinko, Konar-ı Has’ta berilyum ve Bedahşan’da da yarı-değerli lacivert taşı kaynakları vardır. Kayatuzu rezervleri de yeterli olmakla birlikte ulaşımın elverişsizliği nedeniyle üretim sınırlı kalmaktadır.
Ad:  afg2.jpg
Gösterim: 1795
Boyut:  35.5 KB

Toprağın ancak yüzde 12’si ekilebilir niteliktedir ve bunun da yalnız yüzde 2’sinde her yıl tarım yapılabilmektedir. Çayır ve otlakların oranı yüzde 46’dır. Geniş bir alan çöllerle kaplıdır. Ormanların kapladığı alan yüzde 2,9 oranındadır. Ormanlar Özellikle doğu bölgesi ile Hindukuş Dağlarının güney yamaçlarında görülür. Doğudaki ormanlarda iğne yapraklı ağaçlar çoğunluktadır. Bunlardan kereste elde edildiği gibi, ihraç için yaban fındığı da sağlanır. Öbür ağaç türleri, özellikle de meşe, yakacak olarak kullanılır. Hindukuş Dağlarının kuzeyinde yemişi ihraç edilen fıstık ağaçları vardır. Ferula foetida (şeytantersi) bitkisinden elde edilen reçine de Hindistan’a satılır. Afganistan’ın hidroelektrik enerji kaynakları zengindir. Ama akarsu ve çağlayanların mevsimlik akış düzeni, uzak yörelerde pahalı baraj ve bentlerin yapımını gerektirmektedir. Büyük kentlerle sanayi merkezleri dışında elektrik talebi çok az olduğundan, yüksek maliyetli bu tür yatırımların kârlılığı düşüktür. Hidroelektrik enerjiden yalnız Kâbil-Celalâbad bölgesinde yararlanılır. Afganistan’ın elektrik şebekesinin SSCB’ninkine bağlanmasına ilişkin ticaret anlaşmaları 1981’de imzalanmıştır.

TARIM.


Topraklann büyük bölümü kıraç ya da yarı kıraç olan Afganistan’da ekilebilir toprakların yarıya yakını sulanabilir. Büyük bölümünde tahıl yetiştirilen bu topraklarda halkın temel gıdası olan buğday (1984’te 2.850.000 ton) başta olmak üzere mısır, arpa ve pirinç ekilir. Hem dokuma sanayisinde, hem de ihraç amacıyla değerlendirilen pamuk da önemli ürünler arasındadır. Yaş meyve ve kabuklu yemiş üretilen alanlar düzenli olarak artmaktadır.

Hayvancılık, yerel tüketim için et ve süt ürünleri sağlar. Hayvan derisi ve yün, ihracatta olduğu gibi yerli hah dokumacılığında da değerlendirilen önemli ürünlerdir. Yetiştirilen hayvan türleri arasında koyun, sığır, keçi, eşek, at, deve, manda ve katır sayılabilir.

SANAYİ.


Afganistan’da kuruluş halindeki modern sanayi büyük ölçüde tarımsal hammaddeye dayanır. Başlıca sanayi dalı pamuklu dokumadır. Ayrıca suni ipek ve sentetik iplik üretilir. Öteki sanayi ürünleri arasında çimento, şeker, bitkisel yağ ve yünlü dokuma sayılabilir. Mezar-ı Şerifte doğal gaza dayalı büyük bir azotlu gübre fabrikası kurulmuştur. Fosfatlı gübre de üretilmektedir. Tuz, azot, asbest ve barit üretimi de vardır. Geleneksel el sanatları, özellikle halıcılık, ihracatta önemli yer tutar.

Sendikal hakları güvence altına alan 1964 Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma koşulları elde etmeye dönük işçi hareketleri ortaya çıkmıştır. Ancak sanayideki işgücünün boyutları önemli olmadığından, sendikalar gelişememiş, geleneksel aile ve aşiret bağları işçi örgütlerinden güçlü çıkmıştır. Ayrıca geçmişte devlet de siyasal güç kazanabilecek meslek örgütlerinin oluşmasını engellemiştir.

ULAŞTIRMA.


Denize hiç kıyısı olmayan Afganistan’ın uluslararası ticareti tümüyle komşularının tanıdığı transit olanaklarına bağlıdır. Demiryollarının yetersizliği ve ulaşıma elverişli akarsuların azlığı dolayısıyla taşımacılık temelde karayoluna dayanır. Yüksek taşıma maliyetleri ülke ekonomisi üzerinde ağır bir yüktür. Afganistan, kendi ulaşım sistemini komşularıyla eşgüdüme sokmakta da güçlük çekmektedir. Karayolu sisteminin geliştirilmesi ve ana ticaret merkezlerini hem birbirine, hem de komşu ülkelerdeki kara ve demiryolu kavşaklarına bağlayacak yolların yapımı için çaba harcanmaktadır. Karayolu ağının yalnız yüzde 15’i asfalt kaplıdır. Kâbil ve Kandehar’da birer uluslararası havalimanı vardır.

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR


Afganistan 1964’e değin kralın ve kraliyet hanedanının mutlak iktidarıyla yönetilmekteydi. 1923 ve 1931’de ilan edilen anayasaların ikisi de mutlak ve babadan oğula geçen krallık düzenini benimsemişti. 1964 Anayasası yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığına dayalı bir meşruti krallık rejimi getirdi. 1973’te askeri bir darbeyle krallık yıkıldı. 1964 Anayasası yürürlükten kaldırıldı ve Afganistan Cumhuriyeti kuruldu. Büyük Ulusal Âyan Meclisi Şubat 1977’de yeni bir anayasa kabul etti. 1978’de yeni bir darbeyle bu anayasa da kaldırıldı ve Devrim Konseyi’nin yönetiminde Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. İktidarı elinde tutan Afganistan Demokratik Halk Partisi (ADHP) ülkedeki tek yasal partiydi.

Muhammed Necibullah 1990'da, kitle desteğini artırmak amacıyla, ADHP’nin yerini almak üzere Vatan Partisi’ni kurdu. Komünist yönetimin 1992'de devrilmesinden sonra çeşitli İslamcı grupların oluşturduğu bir koalisyon yönetime geçti. Kâbil’de devlet başkanmm yönetiminde 51 kişilik bir yönetim konseyi kuruldu ve İslam cumhuriyeti ilan edildi. Ama geçici hükümet tüm gruplar üzerinde denetimi sağlayamadığından siyasal ve askeri durum belirsizliğini korudu. Afganistan’da merkezî hükümet sistemi yürürlüktedir. Ülke, birer vali tarafından yönetilen 27 ile bölünmüştür. Yerel yönetim, seçimle iş başına gelen belediye meclislerince gerçekleştirilir. Belediye başkanları da seçimle belirlenir.

Afganistan’da okur-yazar oranı (1985) yüzde 23,7’dir. Eğitim her düzeyde parasızdır ve ilköğretim zorunludur. İlkokulların tüm ülkeye yayılmış olmasına karşılık ortaöğretim kuruluşları yalnız il ve bazı bölge merkezlerinde bulunur. 1946’da bir grup fakültenin birleştirilmesiyle kurulan Kâbil Üniversitesi’nin en eski birimi, 1932’de öğretime geçen tıp fakültesidir. 1963’te de Celalâbad’da Nengerhar Üniversitesi kurulmuştur. Savaş yükseköğretime büyük darbe indirmiş, Kâbil ve Nengerhar üniversitelerindeki çoğu öğretim görevlisi okullarından uzaklaşmıştır. Basın, hükümetin tartı denetimi altındadır. Ülkede çıkan günlük gazete sayısı 14, bunların toplam tirajı (1988) 150.800’dür. 11 kişiye 1 radyo alıcısı, 148 kişiye 1 televizyon alıcısı, 443 kişiye 1 telefon düşmektedir.

Devletin sosyal yardım sistemi bütün çalışanlara karşılıksız hastane hizmeti sağlamaktadır. Gene de bebek ölüm oranı (1989) binde 173, ortalama ömür (1989) erkeklerde 43, kadınlarda 42 yıldır. 4.797 kişiye 1 hekim (1987), 2.054 kişiye bir hastane yatağı (1981-82) düşmektedir. Verem, zührevi hastalıklar ve dizanteri çok yaygındır. Buna karşılık kolera, tifo ve tifüsün azaltılmasında başarı sağlanmış, çiçek hastalığıysa tümüyle yok edilmiştir. Kişi başına alınan günlük kalori 2.290’dır (1984-86).

Afganistan nüfusunun yüzde 81,9’u kırlarda yaşar. Kırsal nüfusun büyük bölümü, kısıtlı topraklarını işleyen küçük çiftçilerden oluşur. Kent ve kasabalarda yaşayanların çoğu zanaâtkar, küçük tüccar ya da kamu görevlisidir. Ancak sanayideki işgücü de sürekli artmaktadır. Ayrıca ticaret ve sanayi sektörlerinde etkinlik gösteren girişimciler de vardır.

Merkezi Kâbil’de olan ve önemli kentlerde şubeleri bulunan bir kurum aracılığıyla kadınlara rehberlik hizmeti ve yetişkin eğitimi verilmektedir. 1977 Anayasası’nın kadınlara eşit hak güvencesi getirmesiyle bu kurumun etkinlikleri genişlemiştir. 1960’larda peçe zorunluluğu kaldırılmış, bürolarda ve başka işyerlerinde kadınlar da çalışmaya başlamıştır. Kadınlar yükseköğrenimden de yararlanabilmektedir.

KÜLTÜREL YAŞAM


Afganistan’ın 5 bin yılı aşkın zengin bir kültür mirası vardır. Ama ülke bütünüyle dışa kapalı olduğu için, 16-20. yüzyıl arasında geçen zamanda güzel sanatlar, edebiyat ve mimarlık alanlarında çok az ürün verilebilmiştir.

Afganistan güzel sanatların doruğuna Gazneli Mahmud (971-1030) döneminde ulaşmış, bu dönemde Gazne kenti Bağdat’la yarışır olmuştur. Timurlular döneminde de (15. yy) Herat gibi merkezlerde benzer bir yükseliş görülmüştür. Günümüz ressamlarından bir bölümü, doğrudan o dönemin üslubundan esinlenmektedir. Mimari değeri olan eski anıtlar devletçe onarılmıştır. Kâbil’deki Mekteb-i Sanayi-i Nefise 1930’da kurulmuştur. Bugün mimarlıkta özellikle cami ve türbelerin dış duvarlarında geleneksel Timurlu bezeme teknikleri sürdürülmektedir. El sanatı ürünleri arasında Afgan halıları ile bakır eşya önde gelir.
Afgan müziği çeşitli bakımlardan Batı müziğinden farklı olmakla birlikte, Asya müziğine göre Batı müziğine daha yakındır. Günümüzde Afgan müziğinde, bir yandan yeniden canlandırılan geleneksel halk ezgilerinin, bir yandan da çağdaş Batı ve Hint müziğinin etkileri görülmektedir. Bir Peştu halk oyunu olan attan, Afganistan’ın ulusal simgesi haline gelmiştir.

“Afgan” adının kökeni, İS 3. yüzyılda Sasanilerce kullanılan “Abgan” sözcüğüne değin uzanır. Müslüman kaynaklarda Afganlardan ilk kez İS 982’de söz edilir. Ama bugünkü Afganların atası olan aşiretler bölgede kuşaklar boyu yaşamıştır. Bugün Afganistan diye adlandırılan toprak parçası binlerce yıl Ortadoğu, Orta Asya, Güney Asya ve Uzakdoğu kültürlerinin buluşma alanı olmuştur.

TARİHÖNCESİ.


Paleolitik Çağda insanlar büyük bir olasılıkla İÖ 100 bin dolaylarında Afganistan’a gelmişlerdir. Bedahşan’daki Derre-i Kur Mağarasında geçiş dönemi Neanderthal kafatasıyla yan yana bulunan yontma taş el aletleri yaklaşık 30 bin yıl önceden kalmadır. Ak Kopruk yakınlarındaki mağaralarda yapılan araştırmalar, evcil hayvanlara dayalı bir erken Neolitik (İÖ 9-6 bin) kültürün kanıtlarını ortaya koymuştur. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yapılan arkeolojik araştırmalarda da İO 3. ve 2. bin yıllardaki İndus (Harappa) uygarlığının hem öncesine, hem de sonrasına ait Tunç Çağı sitlerine ulaşılmıştır. Bedahşan’daki madenlerden çıkarılan lacivert taşının Tunç Çağında Mezopotamya ve Mısır’a gönderildiği anlaşılmaktadır. Harappa uygarlığı ile belirgin ilişkileri olan bir başka sit de Kunduz’un kuzeydoğusunda, Ceyhun Irmağı yakınlarındaki Şortugay’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

İLKÇAĞ.


Ahameniş (Pers) imparatoru II. Kyros İÖ 6. yüzyılda Afganistan topraklarında egemenlik kurdu. Ahameniış egemenliği I. Dareios döneminde de (İO 522- 486) satraplıklar aracılığıyla sürdürüldü.

Ama İÖ 4. yüzyılda Büyük İskender Ahamenişleri yok ederek bölgeyi ele geçirdi. İskender’in ölümünden sonra Doğu satraplıkları Selevkosların eline geçti. Hindukuş Dağlarının güneyindeki bölge ise Kuzey Hindistan’daki Maurya hanedanının denetimine girdi. Bir süre sonra, Selevkos satraplıklarından Baktriane bağımsızlığını ilan ederek Yunan ve Hint kültürlerinden kendine özgü bir bileşim yarattı.

İS 2. yüzyıl boyunca Afganistan, Kuşan kralı Kaniska’nın (İS y. 78-144) egemenliğinde kaldı.!Bölgede Mahayana Budacıhğım yayan Kuşanların kültür ürünleri, başlıca kentleri olan Begram, Delbarcin ve Şebergan’da yapılan Kazılarla ortaya çıkarıldı. Kuşan İmparatorluğu Kaniska’dan sonra çok sürmedi ve Afganistan 3. yüzyılda Sasaniler aracılığıyla Hindu etkisine girdi.

ORTAÇAĞ.


400-565 arasında Eftalitlerin (Akhunlar) başını çektiği Orta Asya göçebelerinin egemenliğinde kalan bölgeye, 642’de Sasanileri yenen İslam ordularının yaptığı ilk akınlarm kalıcı etkisi olmadı. Ancak yaklaşık 870’te Saffari egemenliğinin kurulmasıyla Afganistan’da İslam dini kökleşti. Sâmâniler döneminde Buhara, Semerkand ve Belh kentleri altın çağlarını yaşadı. 10. yüzyıl ortalarında bölge Gaznelilerin denetimine girdi. Gurilerin Gaznelileri 1150’de Hindistan’a sürmesinden sonra Afganistan Harezmşahların eline geçti. Cengiz Han’ın Moğol orduları 1219’da Afganistan’ı işgal etti. 1227’de Cengiz’in ölmesinden sonra imparatorluğu parçalandı, Afganistan’da da bazıları bağımsız, bazıları Moğollara bağlı beylikler doğdu. 14. yüzyılda Timur ülkenin büyük bölümünü ele geçirdi. Timurlular döneminde (1404-1507) Afganistan’da bilimde ve bayındırlıkta büyük gelişmeler sağlandı. 1507’de Muhammed Şeybani’nin önderliğindeki Özbekler Herat’a girdilerse de, 1510’da Safevi şahı İsmail’e yenik düştüler. Timur soyundan Babür 1504’te Kâbil’i aldı, 1522’de Kandehar’ı ele geçirdi. Afgan beylerinin sonuncusu İbrahim’i de yendikten sonra Agra’yı başkent yaparak Hindukuş’a kadar bütün Doğu Afganistan’ı kendine bağladı. Sonraki 200 yıl boyunca Afganistan batıda Safevilerin, doğuda Hint-Türk İmparatorluğu’nun parçası oldu.

AFGAN İMPARATORLUĞU.


1736’da İran’da tahta çıkan Nadir Şah birkaç yılda Afganistan’ı topraklarına kattı. Nadir Şah’ın bir ayaklanma sırasında öldürülmesinden sonra, başmuhafızı Ahmed Han Abdali bazı aşiretler tarafından şah seçildi ve Ahmed Şah Dürrani adıyla hükümdarlığını tüm Afganistan’a kabul ettirdi. Egemenliğini Meşhed’den Keşmir ve Delhi’ye, Ceyhun’dan Umman Denizine kadar yaydı. Afgan İmparatorluğu, 18. yüzyılın ikinci yarısında OsmanlIlardan sonra en büyük İslam devleti oldu.
Ad:  Afganistan ve Afganistan Tarihi11.jpg
Gösterim: 1684
Boyut:  50.8 KB

1773’te Dürrani’nin ölümünden sonra aşiret ve sülale kavgaları birbirini izledi. 1803’te tahta çıkan Şah Şüca, Napoleon’un Rusya’yla birleşerek Hindistan’ı işgal etme tasarılarına karşı 1809’da İngilizlerle bir antlaşma imzaladı. Şah Şüca’dan sonra ülke, Barakzay aşiretinden Dost Muhammed’in denetimine geçti. Hindistan’daki Ingiliz kuvvetleri 1839’da Kandehar’a girerek Şah Şüca’yı yeniden tahta çıkardılar. İngilizler üç yıl sonra ülkeyi terkedince Dost Muhammed Kâbil’e dönerek 1863’e değin hüküm sürdü. Oğullarından Şir Ali’nin, emirliği sırasında Kâbil’de İngilizler yerine bir Rus heyetini kabul etmesi, 1878- 80 arasında ikinci bir İngiliz-Afgan savaşına yol açtı.

İngilizler Nisan 1881’de Kandehar’dan çeildiler. Şir Ali’nin yeğenlerinden Abdur- ahman Han’ın emirliği döneminde (1880- 901) Afganistan sınırlarını Rusya’yla Ingil- ere belirledi. İngiliz egemenliğindeki Hin- listan’la Afgan Krallığı’nın sınırlarını çizen )urand hattı (1893), Afganistan’ı Ruslarla ngilizler arasında bir tampon devlet haline getirdi. Modern Afganistan’ın kurucusu »ayılan Abdurrahman, çeşitli etnik gruplara Karşı giriştiği 20’yi aşkın savaşı kazanarak Kâbil’de güçlü bir hükümet olduğunu kanıtladı.

Abdurrahman’ın en büyük oğlu Habibullah Han döneminde (1901-19) Avrupa teknolojisi ve Batı ülkeleri Afganistan’da yayılmaya başladı. Habibullah, ülkeyi İngilizlere karşı I. Dünya Savaşı’na sokmayı amaçlayan baskılara direndi. Onun, Ingilizlerin karşıtlarınca öldürülmesi üzerine tahtı ele geçiren Emanullah (1919-29) İngilizlere karşı üçüncü bir savaş başlattı. Bir ay süren savaş sonunda imzalanan Ravalpindi Antlaşması ile (8 Ağustos 1919) Afganlar dışişlerini bağımsız yürütme hakkını kazandılar. Afganistan Rusya’daki Bolşevik rejimi tanıyan ilk ülke oldu. Emanullah 1923’te “padişah” unvanını alarak anayasal, yönetsel, eğitsel ve toplumsal reformlara girişti, tutucu dinsel önderlerin karşısına çıktı. Ama 1928’de iç savaş patlak verdi ve Emanullah tahttan çekildi. 1929’da tahta çıkan Muhammed Nadir Şah, 1931’de Emanullah’ın anayasasına dayalı yeni bir anayasa yaptı. Nadir Şah, dinsel önderlerle uyuşmaya daha yatkındı.

1930’larda iktisadi gelişme de hızlandı. Nadir Şah’ın Kasım 1933’te öldürülmesi üzerine 1973’e değin hüküm sürecek olan oğlu Muhammed Zahir tahta geçti.

1946’da başbakan olan Şah Mahmud döneminde Afganistan’da liberal bir ortama geçildi. Ama din önderleriyle hükümetteki tutucu kesimler, General Muhammed Davud Han’ın başbakanlığa getirilmesini sağladılar. Davud Han, Durand hattının ötesinde (Pakistan tarafında) kalan Peştular sorununun çözümünde katı bir tutum izledi. SSCB’nin ekonomik ve askeri desteğini kazandı. Bir yandan kapsamlı eğitsel ve toplumsal reformlar gerçekleştirirken, öbür yandan muhalefet tanımayan bir baskı rejimi kurdu. Ancak “Peştu sorunu” Davud Han’ın sonunu hazırladı. Mart 1963’te Davud Han başbakanlıktan çekilince Zahir Şah bir meşruti krallık denemesine girişti. Ama siyasal istikrarsızlığın yoğunlaşması üzerine Davud Han 17 Temmuz 1973’te kansız bir darbeyle iktidarı yeniden ele geçirdi ve Afganistan Cumhuriyeti’ni kurdu. Solcu subaylarla Bayrak (Perçem) Partisi de bu darbeyi destekledi.

AFGANİSTAN CUMHURİYETİ


(1973-78). ABD ve SSCB’ye bağımlılıktan kurtulmaya çalışan Davud Han, İslam ülkelerine yöneldi. Gene toplumsal ve ekonomik reformlara girişti. Pakistan başbakanı Zülfikar Ali Bhutto ile, Peştu sorunuyla ilgili bir deneme anlaşması gerçekleştirdi. Davud Han’ın hazırladığı anayasa 1977’de Ayan Meclisi’nce kabul edildi. Davud Han devlet başkanı sıfatıyla kendi aile çevresinden, yakınlarından, hatta devrik kraliyet ailesinin üyelerinden kurulu bir hükümeti iş başına getirdi. Bunun üzerine 10 yıldır ayrı çalışan iki sol örgüt, Halk ve Bayrak partileri Davud Han’a karşı yeniden birleştiler. Halk kanadı lideri Hafızullah Amin’in düzenlediği bir darbeyle Davud Han devrildi, kendisi ve aile üyelerinin çoğu öldürüldü. 27 Nisan 1978’de Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu.

AFGANİSTAN DEMOKRATİK CUMHURİYETİ.


Devrim Konseyi başkanlığına, başbakanlığa ve Afganistan Demokratik Halk Partisi genel sekreterliğine Nur Muhammed Taraki getirildi. Hafızullah Amin ile Bayrak kanadı önderlerinden Babrak Karmal başbakan yardımcılıklarına atandılar. Ama Halk ve Bayrak- kanatlan arasındaki birlik hızla bozuldu. Orduya dayanan Halk kanadı giderek güçlendi. Taraki yönetiminin reform programında kadınlara eşit haklar, toprak reformu ve klasik Marxist-Leninist doğrultuda yönetsel önlemler yer alıyordu. Temel Afgan kültür öğeleriyle çatışan bu program ve siyasal baskılat, nüfusun geniş kesimlerini karşısına aldı. 1978 yazında Nuristan’da ilk ayaklanmalar patlak verdi ve eşgüdümsüz de olsa tüm ülkeye yayıldı.

Mart 1979’da Hafızullah Amin başbakan oldu. Ayaklanmalar karşısında Afgan ordusu güçsüz kalınca Amin Sovyet askeri yardımına başvurdu. Taraki ve Amin yanlıları arasındaki bir çatışmada Taraki öldürüldü. Amin, Pakistan’dan ve ABD’den güvenlik desteği kazanmaya çalışırken 24 Aralık 1979 gecesi Sovyet birlikleri Afganistan’a girdiler. Amin öldürüldü ve başbakanlığa, Devrim Konseyi başkanlığına ve ADHP genel sekreterliğine Babrak Karmal getirildi. Karmal, Haziran 1981’de başbakanlık görevini Sultan Ali Keştmend’e devretti. Sovyet birliklerine ve hükümet askerlerine karşı gelişen genel ve dağınık silahlı direniş yanında, ADHP’nin Bayrak ve Halk kanatlan arasındaki iktidar mücadelesi de sürdü. Yerel önderler ülke içinde bölgesel iktidarlarını güçlendirirken, Peşaver’deki bazı dinsel önderler de hem etkinlik ve yandaş kazanabilmek, hem de Arap ülkelerinin mali desteğini sağlayabilmek için birbirleriyle çekişiyorlardı. 1980’de ülke içindeki bazı bölgesel gruplar Sovyet işgaline karsı birleştiler. “Mücahid” olarak adlandınlan güçlerin silahlı direnişi 1984’te yoğunlaştı.

1985’te ülkedeki Sovyet askerlerinin sayısı 115 bine ulaşmıştı. Kâbil hükümetinin Iran ve Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilişkileri de giderek bozuldu. 1986’da uzaklaştırılan Babrak Karmal’ın yerine ADHP genel sekreterliğine getirilen Muhammed Necibullah ülkenin yeni önderi oldu. 1987’de kabul edilen yeni anayasayla ülkenin adı Afganistan Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Sovyet birliklerine ve Kâbil hükümetine karşı silahlı direnişi sürdüren güçler arasında Afgan Mücahidleri İslami ittihadı ile Hizb-i İslami yanında ADHP’nin Halk kanadı da yer almaktaydı. Yıllarca süren başarısız işgalin ardından Sovyetler Birliği Mayıs 1988-Şubat 1989 arasında kuvvetlerini Afganistan’dan çekti.

Necibullah yönetiminin Nisan 1992'de çökmesi üzerine çeşitli İslamcı grupların oluştuduğu bir koalisyon iktidara geçti. Aralık ayında devlet başkanlığına Burhaneddin Rabbani seçildi. Gülbeddin Hikmetyar önderliğindeki Hizb-i İslami yönetime karşı silahlı mücadeleyi sürdürdü.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 5 Kasım 2016 03:32
SİLENTİUM EST AURUM