Arama

Dünya Kentleri: Berlin - Tek Mesaj #1

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
6 Kasım 2006       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Berlin


1871-1945 arasında ve 1990’dan bu yana Almanya’nın başkenti ve ülkeyi oluşturan 16 eyaletten (Land) biri.
Ad:  Berlin1.jpg
Gösterim: 684
Boyut:  71.5 KB
Kent, II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1948’de Doğu Berlin ve Batı Berlin olarak ikiye bölünmüştü. Doğu Berlin, ADC’nin başkenti; Batı Berlin, anayasal bakımdan değilse de, fiilen AFC’nin bir eyaletiydi.

Kentin ikiye bölünmesi


II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın ADC ve AFC olarak bölünüşünün bir habercisi, bu iki bölüm arasında izinsiz dolaşımı engellemek üzere ADC tarafından 1961’de yapılan Berlin Duvarı ise ülkenin bölünmüşlüğünün bir simgesi olmuştu. II. Dünya Savaşı sonundan iki Alman devletinin birleştiği 1990’a değin İngiltere, Fransa ve ABD işgali altında bir kent statüsünü sürdüren Batı Berlin, anayasal olarak AFC toprağı sayılmamıştı. Batılı devletler ADC’nin başkenti olarak Doğu Berlin’i tanımazken, Doğu Bloku da Batı Berlin’i bir AFC eyaleti olarak kabul etmemişti.

Berlin’in yüzölçümü 883 km2, nüfusu (1990 tah.) 3.409.700’dür.
Kentin yapısı ve görünümü. Kuzey Avrupa düzlüğünün tam ortasında, Baltık Denizi kıyısından 180 km güneyde, Hamburg’un 265 km güneydoğusunda, Polonya sınırının 55 km batısında ve Çekoslovakya’nın 188 km kuzeyinde yer alan Berlin, kent merkezinin ortasından geçen Spree Irmağının buzul vadisi üzerinde kuruludur. Kent geliştikçe, kuzeyde Barnim ve güneyde Teltow platolarıyla çevrili vadiyi aşarak daha ötelere doğru genişlemiştir. Denizden ortalama yüksekliği 35 m olan kentin merkezdeki en yüksek noktası, Tempelhof Havalimanının kuzeybatısında bulunan Kreuzberg’dir (65 m).

Kuzeyden güneye yaklaşık 37 km ve doğudan batıya 45 km boyunca uzanan Berlin’in doğal yapısı da büyüklüğüne uygun bir çeşitlilik gösterir. Batıdaki göller şeridindeki en yüksek tepe, Havel göllerinin en büyüğü olan Wannsee yakınlarında, 103 m yükseklikte ve üzerinde 211 m’lik bir radyo kulesi bulunan Schâferberg’dir. Berlin göllerinin en büyüğü olan Müggelsee daha da yüksek tepelerle çevrilidir. Doğal yükseltilerin yanı sıra, II. Dünya Savaşı bombardımanlarının geride bıraktığı molozlardan oluşan tepeler de vardır. Bunlardan 120 m yüksekliğindeki Teufelsberg (Şeytan Dağı) bir kış sporları merkezine dönüştürülmüştür.

Berlin, Atlas Okyanusunun etkisinin azaldığı ve kıta ikliminin başladığı yerde kuruludur. Bu yüzden havası Almanya’nın batı kesimlerinden daha soğuk, ama daha az nemli ve fabrikaların havayı gittikçe artan bir biçimde kirletmelerine karşın daha temizdir. Berlin’de 9°C olan yıllık ortalama sıcaklık, yaz aylarında 18°C ve kış aylarında 0°C’dir. En çok yaz aylarında olmak ıjzere, ortalama 598 mm yağış alan kente, bunun beşte ya da dörtte biri kar olarak düşer.

Asıl Berlin ve Kölln ikiz kentleri 13. yüzyılda, Spree Irmağındaki bir adayla (Kölln’ün yeri) ırmağın kuzey kıyısında bu adaya bakan küçük bir alanda (Berlin’in yeri) kuruldu. Berlin ortaçağda bağımsız ve küçük bir Hansa kentiyken, 15. yüzyıldan sonra Brandenburg elektör prenslerinin başkenti oldu. 1701’den sonra Prusya kralları tarafından yönetildi. Prusya krallarının Avrupa’daki konumu 18. yüzyıl ortalarından başlayarak güçlendikçe, Berlin’in de önemi giderek arttı. 1871’de Almanya’nın birliğinin kurulmasıyla Berlin imparatorluğun başkenti olunca, dünya çapında önem kazandı. Görünümü ve karakteri de büyük ölçüde 18. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başları arasında belirlendi.

Ortaçağ kentinin dar cadde ve sokakları II. Dünya Savaşı’ndaki hava saldırılarına değin hemen hiç bozulmadan kaldı. 17 ve 18. yüzyıllarda Brandenburg elektörleri güçlendikçe, kent merkezi gelişti ve genişledi. Geniş caddeler, bakımlı meydanlar ve .görkemli taş yapılar ortaya çıktı. Kent merkezinde Wilhelm Caddesi ve Friedrich Caddesi gibi kuzeyden güneye uzanan geniş yolların yanı sıra, doğu-batı ekseni yapıldı. Bu ana eksenden yayılan birçok yolun çevresinde 19. yüzyılda kent içi banliyö yerleşmeleri gelişti. Caddelere bakan birörnek taş apartman blokları 20. yüzyıl başlarında Berlin’in görünümüne egemen oldu. II. Dünya Savaşı’nda kent hava bombardımanlarıyla altüst olduğunda bu 19. yüzyıl apartmanları daha az zarar gördü. Berlin’in yeniden imarı sırasında gerek Doğu’da gerek Batı’da bunlara benzeyen büyük apartman projelerine girişildi. Doğu Berlin’deki Karl-Marx-Bulvarı (eskiden Stalin-Allee) ve Batı Berlin’deki Gropiusstadt apartman kompleksleri bunların en ünlüleriydi. Kent merkezi dışındaki alanlar ve yerleşmeler hava saldırılarından daha az zarar gördü. Orman ve göllerin bulunduğu banliyöler daha çok köy yerleşmeleri halindedir.

Kent merkezine yakın bir tek pârk (Tiergarten) bulunmasına karşın, Berlin her zaman taş apartmanların görünümünü dengeleyecek kadar yeşil bir kent olmuştur. Bunda, kentten geçen Spree Irmağı, kanallar, doğu ve batıdaki göllerle Berlin’in “su üstünde” bir kent olmasının payı büyüktür.

Berlin’de geleneksel ile moderni bağdaştırma çabası hemen göze çarpar. Bunun bir örneği kentin batı kesiminde 10 milyon DM harcanarak onarılan ve içinde sürekli bir Alman tarihi sergisi bulunan Reichstag (Parlamento) binasıdır. 1891-95’te yapılan Kaiser- Wilhelm Kilisesi II. Dünya Savaşı’nda yıkılmış, ayakta kalan kararmış çan kulesi, yanına 1961’de eklenen cam ve betondan bir kiliseyle (Gedâchniskirche) birlikte savaş anıtı-haline getirilmiştir. 1963’te yapılan Berlin Filarmoni Binası ile bir modern sanat müzesi olan Yeni Ulusal Galeri de Batı Berlin’deki önemli mimarlık yapıtlarındandır. Geç 17. yüzyıl yapısı Charlottenburg Sarayı kentteki en önemli barok yapıdır. Öteki önemli yapılar arasında, bugün Almanya cumhurbaşkanının Berlin’deki konutu olan Bellevue Sarayı, 22 katlı çelikten Europa Çenter, kentin bir sanayi ve ticaret kenti olarak konumunu güçlendirmek üzere 1979’da kullanıma açılan Uluslararası Kongre Merkezi sayılabilir.

Kentin doğu kesimindeki savaş anıtı da bir kilisedir. Aynı zamanda Berlin’in en eski yapısı olan 1200’lerden kalma St. Nikolaus Kilisesi’nin (Nikolaikirche) kırmızı tuğla duvarları II. Dünya Savaşı’nın tahribatına karşın ayakta kalmıştır. Doğu Berlin’in merkezinde yer alan ve hükümetin savaş sonrası ilk büyük projesi olan yaklaşık 365 m’lik televizyon kulesi eski ADC başkentinin simgesi olmuştu. Kulede, 243 m yükseklikte, bütün Berlin’in görüldüğü döner bir restoran vardır. 1969’da tamamlanan kule, yeniden düzenlenen ünlü meydan Alexan- derplatz’ın bitişiğindedir. Kentin en yüksek yapılarından olan 39 katlı Interhotel de buradadır.

1791’de tamamlanan Brandenburg Kapısı’ndan uzanan Unter den Linden Bulvarı’ nın oluşturduğu kültür merkezi de eski ve yeniyi birlikte sergiler. Zeughaus, Neue Wache, Berlin Sarayı, Prensesler Sarayı (Prinzessinnenpalais), Opera, Ulusal Kitaplık, Kaiser Wilhelm Sarayı ve Humboldt Üniversitesi gibi yapılar da buradadır. Caddenin başındaki Berlin Katedrali’nin onanmına ancak 1970’lerde başlanmıştır. Katedralin karşısındaki caddedeki Cumhuriyet Sarayı 1976-90 arasında Ulusal Halk Meclisi’nin (Volkskammer) binası olarak kullanılmıştır.

Gene bu alandaki başka yapılar arasında Marienkirche (Meryem Kilisesi), Ulusal Galeri, Bode Müzesi, Pergamon Müzesi ve Reform’dan sonra Berlin’de inşa edilen (1747) ilk Katolik kilisesi St. Hedwig Katedrali bulunmaktadır. Unter den Linden’in güneyinde, bir zamanlar Berlin’in en güzel mimarlık yapıtlarının bulunduğu eski Jandarma Pazarı, yeni adıyla Akademi Meydanı vardır. Kuzeyden güneye uzanan, Prusya ve Üçüncü Reich dönemlerinde hükümet binalarının bulunduğu Wilhelm Caddesi’nden bugüne pek bir şey kalmamıştır. Caddenin batısında, üzerinde toplu konut yapımına başlanan Hitler’in sığmağı ve boş Potsdam Meydanı, doğusunda eski Nazi propaganda bakanlığı binası bulunmaktadır. Duvarın yıkılmasından sonra kent plancıları bölgeyi yeniden canlandırmak için çalışmaya başlamışlardır.
Ad:  berlin.JPG
Gösterim: 539
Boyut:  159.7 KB

Nüfus.


Doğu ve Batı Berlin alan olarak aynı büyüklükte olmakla birlikte, Batı’nın nüfusu Doğu’nunkinin yaklaşık 1,5 katıydı. Batı Berlin’de yaş ortalaması AFC’ninkinden daha yüksek olduğundan, genç Batı Alman işçilerin kente gelmesi özendiriliyordu. Yeniden birleşme sonrasında kentin yerleşme dokusu da değişmeye başladı. Batı kesimindekiler Doğu kesimindeki daha ucuz konutlara yöneldiler. Bütün kentte emlak fiyatları hızla yükseldi. Birçok uluslararası şirket Berlin’de ofis açmaya başladı. 1990 ortasında 3,4 milyon olan kent nüfusunun 2000 yılında 5 milyona ulaşacağı tahmin ediliyordu.

Ekonomi.


Berlin’de II. Dünya Savaşı’yla birlikte büyük ölçüde duraklayan dokuma, metal, giyim, porselen, bisiklet, makine gibi geleneksel ekonomik etkinlikler, savaş sonrasında yeniden canlanmıştır. Elektronik, Berlin için en önemli sanayi dalı durumuna gelmiştir. Savaş sonrasında Batı Berlin’de sigara ve konfeksiyon üretimi gelişmiştir; kentin AFC’nin tarım bölgelerinden uzak olması nedeniyle Doğu Berlin, tek başına bütün Berlin’in tahıl pazarı durumundaydı.

Batı Berlin lüks tüketim mallarıyla tam bir Batı Avrupa kenti görünümündeydi. Buna karşılık Doğu Berlin temel gereksinim malları üretimine ağırlık vermişti. Doğu Berlin’de ücretler daha düşük, buna karşılık bütün temel gereksinim maddeleri, konut ve kamu ulaşımı oldukça ucuzdu.

Berlin’de kent içi ulaşımda en çok otobüs kullanılır, ama Doğu Berlin’de tramvay da vardı. Doğu Berlin 1871’de kurulan, kentin ve metropoliten alanın her yanına ulaşan demiryolunun (S-Bahn) önceleri, tümünü işletirken, daha sonra batı kesimini Batı Berlin işletmeye başladı. Yapımına 1897’de başlanan ve II. Dünya Savaşı’mn başladığı tarihte Avrupa’nın en iyi metrolarından biri olan U-Bahn’m işletmesi 1948’de Doğu ve Batı arasında bölünmüştü.

SSCB’nin Berlin’in batı kesimini ablukaya aldığı 1948’den bu yana hava ulaşımı Berlin’de önemli rol oynamıştır. ABD Hava Kuvvetlerinin denetimindeki Tempelhof Havalimanı 1970’lerde önemini yitirirken, merkezden uzaktaki Tegel, Batı Berlin’in eh önemli sivil havalimanı durumuna geldi. Doğu Berlin’deki Berlin-Schönefeld de en büyük uçakların inmesine elverişli bir havalimanıdır. Batı Berlin’e hava koridorlarından yalnızca ABD, İngiltere ve Fransa’ya ait uçaklar uçabilmekteydi. Doğu Alman havayolları olan Interflug ise Schönefeld Havalimam’m daha çok doğu seferleri için kullanıyordu.

Berlin’deki Reichsautobahn, II. Dünya Savaşı öncesinde kurulan ulusal otoyol ağının bir parçasıdır. Kent içindeki otoyollar, kenti bütünüyle çevreleyen dış otoyol zincirine bağlanır.

Yönetsel ve toplumsal koşullar.


Batı ve Doğu Berlin’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra da yönetim eskisi gibi ilçelere ayrılmış olarak devam etmiştir. Bu yönetim biçimi içinde kentin belediye başkanı ve kent meclisi ile ilçe belediye başkanları ve konseyleri yer alıyordu.

Doğu Berlin’in ADC’nin başkenti, Batı Berlin’in de fiilen AFC’nin bir eyaleti olmasına karşın, birleşme öncesinde Berlin’in bütünü işgal altında bir kent statüsündeydi. AFC’nin 11. eyaleti (Land) sayılan Batı Berlin’in kent meclisi, Bonn’daki Federal Meclis’e (Bundestag) delege seçerek gönderirdi. Bununla birlikte işgal statüsü devam eden kentin anayasal bakımdan AFC’nin bir parçası olmaması nedeniyle, bu delegelerin oy hakları sınırlıydı. Kentteki ABD, İngiliz ve Fransız birliklerinin komutanları kendi işgal bölgelerinde yetki sahibiydi. Batı Berlin’deki Sovyet varlığı, uçak seferlerini denetleyen hava güvenlik merkezinde sürmekteydi. Batılı komutanlar kendi bölgelerinde kamu düzeni ve güvenlik konularında da son söz hakkına sahipti. Batı Berlin güvenlik güçleri Batılı işgal garnizonlarına destek niteliğindeydi ve büyük ölçüde milis örgütlenmesine dayalı polisten oluşuyordu. Batı Berlinlilerin askerlik yükümlülüğü yoktu, ama gönüllü olarak orduya katılabiliyorlardı. Doğu Berlin bütünüyle ADC yargı sistemine bağlıydı. Batı Berlin’de ise AFC Anayasa Mahkemesi’nin (Bundesverfassungsgericht) yetkisi kabul edilmemekle birlikte, öteki yargısal konularda AFC’nin adalet ve yasama sistemi geçerliydi. 1990’da bütün bu yapılanma ve kentin statüsü değişti, Berlin Almanya’nın 16 eyaletinden biri haline geldi. Daha sonra da ülkenin başkenti olması kararlaştırıldı.

Almanya’nın en büyük tıp kuruluşlarının bulunduğu kentte sağlık sigortası hizmetinden yaygın biçimde yararlanılır. Doğu kesiminde 1710’da kraliyet hastanesi olarak kurulan Charite’ye karşılık, batı kesiminde modern bir fakülte hastanesi olan Klinikum bulunmaktadır.

Alman eğitiminde geleneksel bir yeri olan Berlin, bugün de eğitimdeki önemini korumaktadır. Savaştan sonra doğu kesiminde kalan Berlin Üniversitesi’nin adı, kurucusunun onuruna Humboldt Üniversitesi olarak değiştirilmiştir. Berlin’in bu en büyük üniversitesinin kentin doğu kesiminde kalması üzerine 1948’de batıda Berlin Hür Üniversitesi kurulmuştur. Komünist olmayan öğretim üyelerinin ADC’den gelerek kurdukları Hür Üniversite, tasarlandığı andan başlayarak bütün Almanya’dan siyasal eylemcileri kendine çekmiştir. Önce, Doğu Berlin’den Batı Berlin’e göçe izin verilmesi için cüretli girişimlerde bulunan üniversite öğrencileri arasında, 1965’e gelindiğinde yeni sol görüşler egemen oldu. 1968 öğrenci hareketlerine de katılan Batı Berlinli öğrencilerin siyasal etkinlikleri gitgide azaldı.

Kentteki birçok büyük ve önemli kitaplık arasında Batı Berlin’de 1867’de kurulan Sanat Kütüphanesi ile savaştan sonra ABD
yardımıyla kurulan Amerikan Anısal Kütüphanesi ve Doğu Berlin’deki Alman Devlet Kütüphanesi sayılabilir.

Kültürel yaşam.


Berlin, Avrupa’nın öbür merkezlerinden uzak bir eyalet merkeziyken, Londra ya da Paris gibi eski kentlerle yarışabilecek bir kültürel yaşamı yoktu. Ama 18. yüzyıldan başlayarak bu konuda büyük adımlar atıldı. 1750’lere gelindiğinde Unter den Linden’deki Prusya Devlet Operası Avrupa’nın en iyi operalarından biri olmuştu. Berlin müzik alanında Almanya için hiçbir zaman bir Viyana olamamışsa da, önemini hep korumuştu. Berlinli bir Yahudi ailesinden gelen ünlü müzikçi Felix Mendelssohn yaşamının büyük bölümünü Berlin’de geçirmişti. Günümüzde de kent Berlin Filarmoni Orkestrası ile ünlüdür.

Alman edebiyatının yeniden canlanışında Berlin’in de önemli bir yeri vardı. 19. yüzyılın en iyi yazarlarından Theodor Fontane, Berlin’de yaşamıştı. Berlin’de ünlenen başka 19. yüzyıl yazarları arasında Heinrich von Kleist ve kısa öyküleriyle de tanınan E. T. A. Hoffmann sayılabilir. 18. yüzyıldan başlayarak birçok seçkin mimarın Berlin’e katkısı olmuştur. Bunlar arasında Geç Alman Baroğu yapılarıyla Andreas Schlüter, II. Friedrich (Büyük) için kent dışında Sanssouci Sarayı’nı yapan Georg Venzeslaus von Knobelsdorff ve kent merkezine karakteristik yeni klasik görkemini kazandıran Friedrich Schinkel vardır.

1710’da Berlin Üniversitesi’nin kurulmasıyla Berlin, Almanya’nın entelektüel yaşamının merkezi durumuna geldi. Bir zamanlar yayımcılıkta Leipzig’le boy ölçüşürken, savaştan sonra savaş öncesi konumuna bir daha dönemedi. Ama 19. yüzyılda Alman gazeteciliğinin merkezi olan kentte, bugün de birçok başka büyük kenttekinden daha çok günlük gazete basılmaktadır.

Berlin, kültürel ve entelektüel açıdan doruğa, görkemli imparatorluk yıllarında değil, kargaşayla dolu Weimar Cumhuriyeti döneminde ulaştı. Gece kulüpleri, kabareleri ve başka eğlence yerleriyle kent 1920’lerdeki hareketliliğini savaş sonrasında da sürdürdü.

On beş yıl yurtdışında yaşadıktan sonra 1948’de Doğu Berlin’e dönen epik tiyatronun kurucusu Bertolt Brecht’in topluluğu Berliner Ensemble bugün de dünyaca ünlü bir tiyatrodur. Kentin batı kesiminde üç devlet tiyatrosu ve çok sayıda özel tiyatro bulunmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Alman sinemasının merkezi olan kent, günümüzde de doğu kesimindeki DEFA (Deutsche Film Aktiengesellschaft) stüdyolarıyla bir filmcilik merkezidir. Sinema sanayisi 1960’larda yeniden canlanan Batı Berlin’de düzenlenen uluslararası film şenlikleri arasında en önemlisi, 1951’de başlayan Berlin Film Şenliği’dir.
Ad:  Berlin2.jpg
Gösterim: 504
Boyut:  43.9 KB

Tarih.


Yazılı kaynaklarda ilk kez 1244’te adı geçen Berlin, Kölln’le birlikte 13. yüzyılın başlarında kuruldu. Yörede önce kuzeybatıdaki Spandau ve güneydoğudaki Köpenick’e yerleşilmişti. Daha sonraları bu iki yerleşim arasında Berlin-Kölln ortaya çıktı. Bu ikiz kent, batıya göçen ilk kabilelerin Slavlara bıraktığı topraklara geri dönen Germenler tarafından coğrafi ve ticari nedenlerle kurulmuştu. Kenti önceleri, Elbe Irmağını batıdan geçerek Slavlara baş eğdiren I. Albrecht’in (Ayı) soyundan gelen Brandenburg prensleri yönetirdi. Berlin’in simgesi bugün de bir siyah ayıdır.

14. yüzyılda kuzey kentlerinin oluşturduğu Hansa Birliği’ne katılan Berlin’in, Brandenburg Prensliği’nin 1411’de VI. Friedrich’in yönetimi altına girmesi üzerine Hohenzollern hanedanıyla ilişkisi başladı. Brandenburg elektörleri olarak Hohenzollernler Berlin-Kölln’ü başkentleri ve sürekli konutları yaptılar. 1618-48 arasındaki Otuz Yıl Savaşları Berlin için hem ağır bir mali yük oldu, hem de 12 bin kişilik kent nüfusunun 7.500’e düşmesine yol açtı. 1640’ta tahta geçen Brandenburg elektörü Friedrich Wilhelm kentte yaygın bir yapım projesi başlattı. 1670’te 12 bin olan nüfus 1712’de 61 bine erişti. Aynı tarihte kentte 6 bin Fransız Huguenot mülteci yaşamaktaydı.

18. yüzyılın ilk yarışında Berlin bütün yönlere doğru ve her alanda gelişti. II. Friedrich kenti güzelleştiren birçok yeni yapı inşa ettirdi. 1810’da bilim adamı Wilhelm von Humboldt, Hegel’in ders verdiği, Kari Marx’ın öğrencilik yaptığı üniversiteyi kurdu.

Berlin’deki ilk ayaklanma Avrupa’daki 1830 devrimleri sırasında terzi çıraklarının caddelere dökülmesiyle başladı. 1848 Devrimi’nde sivil halkla polis arasında çıkan çatışmada 500 kişi öldü. Bu tarihte kent nüfusu 415 bine ulaşmıştı. 1838’de Berlin- Potsdam hattının açılmasıyla Berlin gelişen bir demiryolu ağının merkezi oldu. Bu demiryolu projesini gerçekleştiren Prusya şansölyesi Otto von Bismarck, Almanya birliğinin yolunu açtı. Prusya kralı I. Wilhelm’in 1871’de Kaiser olarak taç giymesiyle Almanya birliği tamamlanarak İkinci Reich dönemi başladı ve Berlin Almanya’ nın başkenti oldu. Bu tarihte kent nüfusu 826.100’e ulaşmıştı.

Berlin 9 Kasım 1918’de ilk Alman cumhuriyetinin de başkenti oldu. 1918-33 arası, Almanya’nın her yerinde olduğu gibi Berlin için de siyasal çalkantılarla, yüksek enflasyon ve işsizlik gibi ekonomik sorunlarla dolu bir dönemdi. Adolf Hitler, bu koşulların da yardımıyla, şansölye olarak iktidarı ele geçirdiğinde kent aynı zamanda çelişkili bir biçimde, sayısız sinema, tiyatro ve eğlence yerleriyle bir sanat ve kültür patlaması yaşamaktaydı.

Modern Olimpiyat Oyunları’nın en görkemlisi 1936’da Berlin’de gerçekleştirildi. 1938’in 9-10 Kasım gecesinde (Kristal Gece) Yahudilere ait dükkânların taşa tutulmasıyla Yahudi soykırımı başlatıldı. Bunun sonunda Yahudi nüfusu 170 binden 1945’te 5 bine inecekti.

Müttefiklerin hava saldırılarında Berlin 52 bin ölü verdi. 100 bin sivil de 16 Nisan 1945’te Sovyet ordusunun Nazilere karşı saldırısında öldü. II. Dünya Savaşı’nda yerle bir olan Berlin’de, Almanya’nın tümündeki “savaş molozu”nun altıda biri yatmaktaydı. Savaş sonunda Berlin nüfusunun yüzde 70’ini oluşturan kadınlar, bu molozları temizleyen ekiplerin içinde de çoğunluktaydı. Hitler’in 30 Nisan 1945’te sığınağında intihar etmesinden sonra bir yanda SSCB, öbür yanda da ABD, İngiltere ve Fransa Berlin’de iki ayrı teslim töreni düzenlediler. Bu iki tören aynı zamanda, kentin bölünmüşlüğünün de ilk simgesi oluyordu.

1 Ekim 1920’de 7 ilçe, 59 kırsal bölge ve 27 malikâne toprağının birleşmesiyle kurulan Berlin metropoliten alanı oldukça özerk 20 ilçeye bölünmüştü. II. Dünya Savaşı’nın sonunda Berlin Merkez, Prenzlauer Berg, Friedrichshain, Treptow, Köpenick, Lichtenberg, Weissensee ve Pankow SSCB’nin; güneydeki Zehlendorf, Steglitz, Tempelhof, Neukölln, Kreuzberg ve Schönberg ABD’nin; Tiergarten’in merkez ve doğu ilçeleri ile Wilmersdorf, Charlottenburg ve Spandau İngiltere’nin; kuzeydeki Wedding ve Reinickendorf ilçeleri de Fransa’nın işgal bölgeleri olarak belirlendi. Berlin’i Müttefikler arasında işgal bölgelerine ayıran plan ABD, İngiltere ve SSCB tarafından 1944’te Londra’da varılan bir anlaşmayla gerçekleşti. Buna göre Almanya işgal bölgelerine ayrılırken, Berlin’in de, SSCB’nin işgal bölgesi içinde kalan, ama ona dahil olmayan ortak bir işgal toprağı olmasına karar verildi.

Mart 1948’de ABD, İngiltere ve Fransa kendi işgal bölgelerini tek bir ekonomik birim olarak birleştirdiler. Bunu protesto eden SSCB, 16 Haziran 1948’de Müttefikler Kontrol Konseyi’nden (Kommandatura) çekildi. Haziran 1948’de Batılı devletlerin Batı Berlin’i de kapsayan bir para reformuna girişmelerini, SSCB, Batı Berlin’i karadan ablukaya alarak protesto etti. Berlin Ablukası’na Batılı Müttefiklerin yanıtı, 2.323.738 ton yiyecek, kömür ve başka gereksinim maddesini uçaklarla taşıyarak havadan indirmek oldu. Sovyetler 12 Mayıs 1949’da ablukayı kaldırdı, ama Amerikan ve İngiliz uçakları eylül sonuna değin Batı Berlin üzerinde uçmayı ve bir yıl yetecek kadar gereksinim maddesini kente gene havadan indirmeyi sürdürdü.

30 Kasım 1948’de Doğu Berlin’de ayrı bir belediye kurularak kentin Doğu ve Batı arasında bölünmesi tamamlandı. 17 Haziran 1953’te 50 bin kadar Doğu Berlinli işçi ayaklandı. Ayaklanma bütün ADC’ye yayılmaya başlayınca Sovyetler müdahale etti. Sovyetler ADC’nin 1961’de Berlin Duvarı’ m örme girişimini de destekledi. Doğu ve Batı arasındaki gerginliği yumuşatmak amacıyla “işgal kuvvetleri” SSCB, ABD, İngiltere ve Fransa 1971’de bir Berlin anlaşması imzaladılar. AFC’den ADC toprakları içinde kalan Batı Berlin’e daha kolay geçiş sağlanması konusunda ADC ve AFC hükümetleri yetkili kılındı. Batı Berlin’de bir SSCB konsolosluğu açıldı. Karşılıklı ilişkilerin 1970’lerden başlayarak görüşmeler yoluyla normale döndürülmesine karşın, Berlin’in bölünmüşlüğü Doğu ve Batı arasındaki karşıtlığın bir odak noktası olmayı sürdürdü. 1989’da ADC’de komünist yönetime karşı gösteriler giderek yoğunluk kazandı. İleri sürülen isteklerden biri de iki Almanya’nın birleşmesiydi. 9 Kasım’da Berlin’in bölünmüşlüğü fiilen sona erdi.

22 Aralık’ta Brandenburg kapısı da açıldı. 1990 ortalarına gelindiğinde duvarın önemli bölümü ortadan kalkmıştı. 1 Ocak 1991’de ise Berlin yeniden tek yönetim altında birleşti ve Almanya’nın yeni başkenti olarak belirlendi. Ayrıca, merkezî devlet kuruluşlarının 12 yıllık bir süre içinde Bonn’dan Berlin’e taşınması kararlaştırıldı.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 01:29
SİLENTİUM EST AURUM