Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
23 Kasım 2016       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Sümer Devletinin Kuruluşu


Beyaz Irk – Amerind melezi olan bu Asyalı kavim, burada Tarihin ilk medeniyetini ve ilk devletini inşa ettiler. Bu toplum devleti, sanıldığı gibi kendilerine Sümerler demiyorlardı. Onların kendilerine verdikleri unvan Kenger idi. Sümer ifadesi, Sümerliler olarak tanıdığımız Kengerlerin araştırılmaya başladığı ilk dönemlerde karşılarına çıkan ŞINAR ifadesinden gelmektedir. Bu toplum, Tevrat’da ŞINAR, Akadça’da ŞUMER, eski Mısır Yazıtlarında “SNGR”, Hititçe’de ŞANHAR olarak geçer. Bu farklı ifadelerden en itibar gören kaynak olan Akad yazıtlarındaki ŞUMER ifadesi tercih edilerek onlara S(Ş)ümerler denmiştir. Oysa bu toplum, kendi yazılı kaynaklarında kendilerini KENGER toplumu olarak ifade ediyorlardı. Dolayısıyla bizim onlara kendilerine verdikleri isim olan KENGERLER olarak hitap etmemiz en münasip olanıdır. Elbette Tarih araştırmalarında unvanları Sümerler olarak geçtiği için bu isimi kullanmak gibi bir mecburiyetimizde vardır.

Ad:  sümerler-5.jpg
Gösterim: 6624
Boyut:  48.6 KB
Sümerlerin ataları olan, M.ö. 6.000’de Beyaz Irk ve Amerind’lerle kaynaşan ve bu bölgede müstakil bir etnik-kültürel yapı oluşturan toplumun M.ö. 5000’lerde Türkmenistan bölgesine göç etmesi, sonrasında ise M.ö. 4.000’li yıllarda Hazarın güneyinden Mezopotamya’ya inmesi Sümer Medeniyetinin temellerini atmış oldu. Resim çizmeyi, hissettiklerini ifade etmeyi seven ilk Sümerler, hissettiklerini şekillendirerek kil ve çamurdan heykeller yapmış, resimler çizmiş ve bu yeteneklerini geliştirerek yazıyı bulmuşlardır. Önceleri hissettiklerini resimlerle ifade eden bu toplum, zamanla bu resimleri hem kolay çizilebilir hem de küçük alanlara işlenebilir hale getirmek için simgelere dönüştürdüler. Bu simgeler, sıkça kullanılarak belli bir standarda erişmeye başlayınca ise herkes tarafından anlaşılır hale gelmiş ve belli standartları olan simgeler düşünceleri ifade eder hale gelmiştir. Tek başına belli bir düşünceyi ya da kişiyi ifade eden simgeler ise daha da pratik hale dönüşerek bir heceyi ve ses anonsunu ifade eder hale gelmiş, bu ses anonsları birleşince daha az simgesel şekil türüyle daha çok kelime ifade eden bir alfabeye dönüşmeye başlamıştır. Toplumsal tezahürlerle gelişen Resim-Simge-Alfabe serüveni, Sümerli Rahiplerin bu ifade tekniğini geliştirip toplumsal olayları kaydetmesiyle hem resmi bir hal almış hem de gelişim süreci fevkalade bir tezahürle hızlanmış oldu. Sümerli Rahiplerin simgesel anonslarla düşüncelerini ifade eden cümleleri yazıya dökmeleri M.ö. 3200’lü yıllarda gerçekleşti.

Sümerlerde Sosyal Yaşam, Bilim ve Teknik


Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler, bilim ve teknik konularında içinde bulunulan tarih çağının oldukça ilerisinde olmuşlardır. Sümerlerin çanak, çömlek, kazan, ekmek pişirme tandırları gibi birçok araç ve gereci yapmışlardır. Bununla birlikte Sümerler sert ve güçlü madenleri de işlemiş oldukça gelişmiş bir yapı tekniği kullanarak taş, kerpiç ve tuğlalar kullanarak iki ve üç katlı evler inşa etmişlerdir.
Şaşırtıcı şekilde bir sulama sistemi kullanan Sümerler, bataklıkları kurutup yaşadıkları yerlere kanallarla su taşımışlardır. Bentler yapmışlar, sel baskınlarının önlemişler ve barajlar yaparak ihtiyaç suyunu koruma altına almışlardır. Sümerler yapmış oldukları düzenli sulama ile tarım arazilerinden oldukça verim almış ve elde ettikleri mahsulleri depolamayı başarabilmişlerdir. Tarihte tekerleği de icat etmiş olan Sümerler, tarım alanlarını öküz ve sabanlarla işlemişlerdir.

Bilim ve Teknik alanında diğer tüm toplumların önünde olan Sümerler, Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır. Matematiğin temeli olan dört işlemi bulmuşlar ve dairenin alanını hesaplamayı başarmışlardır. Sümerler, tüm bunların yanında zaman hesaplamasında inanılmaz bir başarı elde ederek gelişmiş bir takvim kullanmaya başlamışlardır. Tarihte Ay yılına dayalı ilk takvimi bulmuş olan Sümerler takviminde, yıl 360 gün, aylar 30’ar gün olarak hesaplanmıştır. Bütün bunlara ek olarak güneş saatini de ilk Sümerler bulmuştur. Bu güneş saati yalnızca günleri ve ayları değil güneşin hareketleriyle saatleri de hesaplamışlardır. Sümerlerin bütün bu çalışmaları günümüzdeki Matematik, Geometri ve Astronominin temellerini atmıştır. Fakat bütün bu çalışmaların arasındaki en önemli önemli bir icat olan tekerleğin icadı, tarihteki süreçleri ve gelişmeleri nasıl etkilediğine bir göz atalım.

Tekerlek
Günümüzde hayatımız kolaylaştıran, uzun mesafeleri kısa yapan birçok aracın olmazsa olmazıdır tekerlek. Bilinen en eski zamanlardan beri gerek yük taşımak, gerekse insan taşımak için kullanılagelmiştir. Tekerleği tanımlayacak olursak, hepimizin de bildiği gibi dairesel bir forma sahip olan, çoğunlukla yük taşımaya yarayan araçların hareket etmesini sağlayan mekanizmanın adıdır.

Tarihçesi MÖ 5000 yıl kadar önceye dayanan tekerleğin ilk izlerine Mezopotamya’da rastlanmıştır. Speiser ve Gawrada adlı iki arkeolog yaptıkları kazılarda, MÖ 3500 yıllarına ait bir Sümer piktogramında çizilen tekerlekli kazığa rastlamışlardır. Sümer kalıntılarında sürücü, iki tekerliğin ortasında bulunan bir eyerde ata biner vaziyettedir. Yine İngiliz araştırmacı Wolley, tam olarak nede kullanıldığını çözemediği MÖ. 2950 yıllarına ait bir tekerleğe rastlamıştır. Tüm bunların yanında tekerleğin ilk kez Kuzey Kafkasya Orta Avrupa’da kullanıldığına dair görüşler de olmakla birlikte tekerleğin orijinal vatanıyla ilgili görüş ayrılıkları hâlâ sürmektedir.

İlk Tekerlek
İzlerine ilk kez Mezopotamya’da rastlanan tekerleğin nasıl keşfedildiği merak konusu olmuştur. Tekerliğin, kütüklerin yuvarlanarak ilerlemesinden esinlenilerek icat edildiği düşünülmekle birlikte ilk tekerleğin üç noktadan yere temas ettirilen bir mekanizmaya sahip olduğu bilinmektedir.

Zaman İçerisinde Tekerleğin Gelişimi
Batı’da bulunan kalıntılardaki tekerlekler, oyuncakların alt kısımlarını destekleyen taştan bir mekanizma şeklinde dizayn edilmiştir. Batı’da büyük baş hayvandan ziyade, küçükbaş hayvanların evcilleştirilmiş olması tekerleğin daha geç dönemlerde kullanılmasına neden ,olmuş ve Batı’nın gelişmesinin önündeki en büyük engel olmuştur.

Sümerlerin kullandığı araba tekerlekleri, zaman geçtikçe dört tekerlek formunu almış ve arabanın kayışlar yardımıyla atlara bağlanması şeklinde kullanılmıştır. Mısır’da ise ilk olarak eşek ve öküzler yardımıyla çekilen arabalar kullanılmıştır. Bu arabalar özellikle savaş zamanlarında kullanılmaya başlanmıştır. Mısırlılara ait belgelerde Firavun, savaş arabasının üstünde savaşa gider pozisyonda resmedilmiştir. Tekerleğin zaman içerisinde yük ve insan taşımaktan başka alanlarda kullanıldığını bilmekteyiz. Yapılan kazılarda bulunan MÖ 400’lü yıllara ait çömlekçi çarkı ve su çarkı bunun ispatıdır.

19. yüzyıla gelindiğinde Güney Afrika, Etiyopya ve Somali dışında her yerde kullanılan tekerlek, buralarda da Avrupalıların gelişi ile birlikte kullanılmaya başlamıştır. Eski zamanlarda ağaç kütüklerinin yuvarlanması sonucu keşfedilen tekerlek, günümüzde gelişip, farklı fonksiyonları ile modern formunu almıştır. Kullanım alanı itibariyle öncelikle yük taşımak maksadını taşımış, ilerleyen yıllarda ise, teknolojinin gelişmesiyle savaş-araç gereçlerinin taşınması ve bir yerden bir yere kolayca gidebilme vazifelerini görmüştür.

Sümerlerin Tarihe ve Bütün İnsanlara Armağanı



Çivi Yazısı
İlk yazı örnekleri M.Ö. 3300 yıllarında Sümerlerin Uruk şehrinde bulunmuştur. Bulunan bu yazılar, ucu sivri araçlarla yazıldığından çivi yazısı ismini almıştır. Sümer yazısı, ya da çivi yazısı adı verilen bu yazı, Sümer rahipleri tarafından tapınak ve depolardaki malları kayıt altına almak amacıyla kullanılmıştır. Buradaki asıl amaç, depolardaki malların isimlerinin belirlenerek birbirleriyle karışmasını önlemek olmuştur. Sümerlerden sonra başka milletler de çivi yazısını geliştirip kullanmışlardır. Bunlar; Akadlar, Elamlar, Hititler, Urartular ve Fenikeler gibi uygarlıklardır. Birçok kavim tarından kullanılan ve çözülmesi zor olan çivi yazısı, 1844’te bir İngiliz subay olan Henry Ravlinson tarafından çözülmüştür. Böylece ilk uygarlıklara dair bilgiler de gün yüzüne çıkarılmaya başlanmıştır. Bu yazı tipi papirüs’ün icat edilmesiyle son bulmuştur.

Sümerlerde Eğitim

Ad:  Sümerler-6.jpeg
Gösterim: 4102
Boyut:  47.1 KB


İlk Okullar
Sümerlerin uygarlığa yaptıkları en önemli katkı şüphesiz çivi yazısının icadı ve gelişimidir. İlk yazılı belgeler Uruk adlı bir Sümer kentinde bulunmuştur. Bunların çoğunluğu, resim yazısıyla yazılmış ekonomi ve yönetsel ibarelere ait küçük kil tabletlerdir. İçlerinde, okuma ve alıştırma yapma amaçlı sözcük listeleri de bulunmaktadır. Anlaşılan, yazı yazmanın resmen öğrenildiği bazı okullar vardı. Bu MÖ 3000’lerde bazı yazmanların ögretme ve öğrenme üstüne düşünmüş olduklarını göstermektedir. 1902-1903 yıllarında Şuruppak kentinde (Nuh’un memleketi) yapılan kazılarda MÖ 2500 yılına ait ders kitapları çıkarılmıştır.

MÖ II. binyılın ilk yarısında, öğrencilerin günlük ödevlerinin olduğu yüzlerce uygulama kil tabletler bulunmuştur. Bu yazılar acemice çiziklerden, ilerlemiş ve mezun olma noktasında olan öğrencilerin aldığı belgelere kadar çeşitlilik göstermektedir. Bu belgeler, bize öğretim ve eğitim programları hakkında pek çok şey söyler. (Okulun amacı, hedefi, öğretmen ve öğrencilerin öğretim yöntemleri vb.)

Sümer okulları, “mesleki” eğitim vermeyi amaçlıyordu. Özellikle tapınak ve sarayın ekonomik ve yönetsel gereksinimlerini karşılamak amacı ile kurulmuştu. Okul, bilim ve kültür merkezi haline gelmişti. Tanrıbilimi, bitkibilimi, hayvanbilimi, madenbilimi, coğrafya, matematik, dilbilgisi ve dilbilimi eğitimi alan öğrencilerden, zaman zaman bu bilimlere katkıda bulunan bilim adamları ve bilginler yetişti. Başlangıçta büyük bir olasılıkla tapı­nağa bağlı olan Sümer okulu, zaman içinde dinden bağımsız bir kurum haline geldi. Öğretmenlerin ücretleri velilerden karşılandı.

Sümer okullarında mecburi bir eğitim yoktu. Sümerliler çocuklarını, hem statü hem de ekonomik fayda sağlamak için okula göndermek isterdi. Eğitim uzun zaman aldığı için masraflıydı, bu nedenle sadece durumu iyi olanlar ve soyluların çocukları okula giderdi. 1946 yılında Alman çiviyazısı uzmanı Nikolaus Schneider, bunun doğruluğunu çağının kaynaklarından yola çıkarak ustalıkla kanıtladı. Schneider bu verilerden bir liste derledi ve yazmanların -yani, okuldan mezun olanların- babalarının, yönetici, “kent babası,” elçi, subay, kaptan, yüksek dereceli vergi memuru, rahip, idareci, denetçi, ustaba­şı, yazman, arşivci ve sayman olduklarını buldu. Kısacası, yazmanların babaları ülkenin en varsıl yurttaşlarıydı.

Bulunan belgelerde tek kadın adı bile yoktu. Okula giden öğrencilerin geneli erkekti. Kızlar okullara gönderilmezlerdi. Ev işleri ve evde öğrenme yöntemleri ile derslerini tamamlarlardı. Kadın kâtibelerin olması, bize kızların özel ders aldığını düşündürüyor.

Okulda “Ummia” denilen ve günümüzde uzman dediğimiz sorumlu yöneticiler bulunurdu. Ummiaların yardımcıları da öğretmendi ve onlara “ağabey” deniliyordu. Öğrenciler ise “okulun oğulları” olarak söylenirdi. Tabletlerden anlaşıldığına göre bu öğretmen yardımcıları, Sümer eğitimindeki müfredat programının önemli bir parçasını oluşturan ezber dinleme işi, kopyalama işi ve yazma işlerinden sorumluydular.

Eğitim yaygınlaşıp kalitesi arttıkça, buna ilaveten okulda cezadan sorumlu kamçı görevlisi, çizim görevlisi, Sümerce yazmadan sorumlu kişiler de oldu. Disiplin, Sümer okullarında büyük sorun olmuşa benziyordu. Dayak hiç esirgenmiyordu. Kuşkusuz övgü de vardı ama kusurları düzeltmek için öncelikle sopaya güveniliyordu. Öğrenciler, gün doğumundan gün batımına kadar okuldaydı.

Sümer okullarında eğitim programı, yazının öğretilmesi ve edebi yaratıcılık olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Sümerli bilginler, çeşitli matematik tabloları ve çözümleriyle birlikte pek çok ayrıntılı matematik problemi hazırlıyorlardı.

Tanrı “ENKİ” emrettiği için Sümerce öğrenirlerdi. Okulun amacı öğrencilere yazı ve Sümercenin öğretilmesiydi. Daha sonra kendilerine özgüvenin yanı sıra edebî metinler hazırlama öğretilir, her alanda konular bilimsel yöntem ve sınıflandırmalarla yapılırdı. Bu metodlar, MÖ III. binyılın ortalarından itibaren Sümer okullarında kitap haline getirilmiştir.

Edebi yaratıcılık, okulları eğlenceli hale getirmekte idi. Günümüze kadar gelmiş olan şiir, destan ve ilahiler, bunları doğrular niteliktedir. Özellikle Gılgamış Destanı, en önemli eserdir.

Öğretim metodları hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen, Sümerli bir çocuğun geçirdiği yirmi dört saat hakkında bilgi veren okul tableti vardır. Bu tablet Amerikalı bilgin Kramer ve Falkenstein tarafından tercüme edilmiştir.

Sümerlerin giderek Sami kökenli Akadlarca fethedilmesinin bir sonucu olarak, Sü­merli profesörler bilinen en eski “sözlükler”i hazırlamaya girişmiş­lerdi. Sami kökenli fatihler yalnızca Sümer yazısını ödünç almakla kalmadı­lar, Sümerce konuşma dili olmaktan çıktıktan çok sonra da üzerinde çalışıp taklit ettikleri Sümer edebi eserler hazinesine kondular. Bunun için de Sümerce sözcük ve deyimlerin Akadcaya çevrildiği “sözlükler”e pedagojik bir gereksinim doğdu.

Sümer tanrı ve kahramanlarının başarılarını ve yiğitliklerini konu alan ve kutlayan şiir biçimindeki mitler ve destanlar, tanrı ve krallara ilahiler, Sümer kentlerinin yıkılıp yok edilmesine yazıklanan ağıtlar, atasözü, fabl ve denemeleri içeren bilgelik yapıtlarıdır. Sümer kalıntılarından çıkarılan binlerce tablet ve parçanın bir kısmının, kadim Sümer ögrencilerinin deneyimsiz ellerinden çıktığı açıktır. Öğretmen eski kopyalardan bir nüsha hazırlıyor, öğrenci ona bakarak yazıyordu ve bu şekilde eski metinler kopyalanmış oluyordu.

Sümer okullarının, hiç bir açıdan ilerlemeci eğitim diye adlandırabileceğimiz nitelikte bir eğitim vermedikleri bilinmektedir. Disiplin konusunda çok acımasızlardı. Dayak, yanlışları düzeltmek için kullanılıyordu. Çocukların, ilk yetişkinlikten erişkinliğine kadar olan yılları okulda geçerdi. Muazzez İlmiye Çığ hocamızın açıklamasına göre, belgelerde çocukların “keşke tatiller daha fazla olsaydı” demesi, hafta tatillerinin olduğunu göstermektedir.

MsXLabs.org
-derlemedir.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.